168
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
II. Doğa felsefesi, başkalığı içindeki
İdeanın bilimi, (özetle Doğa Bilimle-
ri. ed.)
III.Tin felsefesi, başkalığından ken-
di içine geri dönen İdeanın bilimi”
(Özetle TİN bilimleri(insani ve top-
lumsal bilimler. ed.).
6
Aslında bu ayrım, aynı zamanda tüm
varlığın üçlü belirleniminin tablo-
sudur ki, bu bölümlerin her birisi,
bir varlık alanının olduğu kadar bir
bilim alanının da bölümleridir. Öy-
leyse ayrım, varlık tablosunun ayrı-
mı olarak, bilgi tablosunun ayrım ve
sınırlarını da gösterir. Varlık olarak
Logos-tin-doğa ve bilgi olarak Logos,
tin, doğa. Bu tablonun felsefenin tab-
losu olarak ortaya konması doğru gibi
görünür. Gerçekte ise bu tablo onto-
lojinin ve epistemolojinin birliğidir.
Bu birlik, Tanrının yaratımından ön-
ceki varlığın, yani tanrının bilgisinin
saltık içeriği ve kendindeki kipidir.
LOGOS’un içeriği ve bulunuş kipi de
bundan başka bir şey değildir. Ansik-
lopedinin içeriği olarak yapılan ayrı-
mın adlandırılmasında sorun, bir kez
daha kendini ortaya koyar. Felsefe ve
mantık kavramlarının sınırları birbi-
rine karışır. Bu karışıklığa yol açan
Hegel’in felsefe kavramından vazge-
çememesidir. Oysa felsefe sözcüğü
kendisine ait olmayan bir içeriği yıllar
boyu taşımaya çalışmış ve bu eğreti
durumu ortadan kaldıracak düzenle-
meyi Hegel’in bizzat kendisi yapmış,
bütünü kendinde kipte dizgeleştirerek
-bütün ki her şeyin, varlığın ve bilgi-
nin dayanağı ve kökeni, kaynağı olan
logostur-. Bu tablonun varlık tablosu
olduğu, Aristoteles için, Hegel için,
Spinoza, Leibniz, Descartes için ka-
bul edilebilirdir. Çünkü, bu filozofla-
rın tümünün için; varlık ve kavram
aynı tözün iki farklı kipte bulunduğu
anlayışıdır. Bu tablo varlık tablosu ise
ontolojinin de dizgesidir ve ontolo-
jinin dizgesinin izdüşümü kavramın
dizgesidir. Bizim için kavram bilgidir.
Doğa kipinin kavramında da, tinsel
kipin kavramında da bilgi olarak var
6
Hegel,
. Giriş. s.69
olan logos ve onun bilgi ve kavram
olarak açınımıdır. Burada açınana fel-
sefe demek, varlığa felsefe demektir,
bilgiye felsefe demektir, bu ise felsefe
kavramının rastgele kullanımından
başka bir şey olamaz.
‘Felsefe’ kavramının rasgele ve her
bilgi için kullanılması, onun sınırla-
rından bu kopmuş kullanımını Hegel’
şöyle belirtir: “... İngilizler arasında
Newton en büyük felsefeci ününü
sürdürmektedir; ama giderek ad,(fel-
sefe adı. ed.) araç yapımcılarının fi-
yat listelerine dek indirgenerek, özel
bir manyetik ya da elektrikli araçlar
başlığı altına düşmeyen basınçölçer,
ısıölçer gibi aygıtlara Felsefi aletler
denir-hiç kuşkusuz bir tahta, demir
vb. bileşimine değil ama yalnızca
düşünceye felsefenin aracı denmesi
gerekirken”
7
. Bugün için de, felsefe
kavramının bir ölçüte bağlı olmadan
kullanımının daha az olmadığını göz-
lemlemek kolaydır. Gerek eskiden ge-
rek ise şimdi bu yersiz kullanımların
meşru görünmesi, kullananlarca bun-
da sakınca görünmemesi, bu yersiz
ve uygunsuz kullanımlara kimsenin
karşı çıkamaması kavramın sınırla-
rının belirsizliğindendir. Her halde
fizik, kimya, hukuk vb. alanlarında
herkes aklına geleni söylese bu bilim-
ler kendi kendini koruyacak tepkiyi
gösterecektir. Bu anlamda Mantık
kavramında da sınırlar çok belirlidir
ve mantıksal olan ile mantıksal olma-
yan ayrımının gizemli bir yanı yoktur.
Herkes bir bilgi ya da yargısına felsefi
diyebilir, ve bunun için kolayca, bin
bir gerekçe bulabilir, ancak bu aynı
bilgi ya da yargısına mantıksal (kur-
gul-diyalektik mantık olarak) diyebil-
mesi için bilgisinin ya da yargısının
bir varlığın, özünü kazandığı süreci,
ya da bir varlığın oluştaki sürecinin
kendisini içeriyor olduğunu kanıtla-
mak zorundadır.
Hegel, büyük mantığın ikinci basımı
için yazdığı ve elinden en son çıkan
yazı olduğu söylenen önsözde; ken-
disinin ortaya koyduğu haliyle man-
7
A.g.e. s.58
tık biliminin –bilgisinin- özelliklerini
ortaya koyarken, bir kez daha felsefi
bilgi dediği bilgi türünü de anlatır ve
bir kez daha ayrım kaybolur. “Ama
böyle bir istemin gerekçesi ilk olarak
hiç kuşkusuz içerik için önceki meta-
fizikte ve mantıkta başlıca salt dışsal
gerecin bulunması üzerine dayandı-
rılabilir. Özellikle sonuncusu( yani
mantık) günümüze dek olmak üzere,
ikisinin de evrensel olarak ve yine-
leyerek işlenmiş olmalarına karşın,
böyle bir çalışma kurgul yan ile çok
az ilgilenmiştir; gerçekte, bütününde
aynı gereç yinelenmiş, kimi zaman
önemsiz ve yüzeysel olma noktasına
dek inceltilmiş ve kimi zaman eski
yükün çoğu yeniden ortaya getirilerek
mantığın yanı sıra sürüklenmiş, ama
sık sık bütünüyle ve yalnızca düze-
neksel olan böyle bir çaba yoluyla fel-
sefe içerik hiçbir şey kazanamamıştır.
Düşüncenin ülkesini felsefe olarak,
kendi içkin etkinliği içinde, ya da,
yine aynı şey, zorunlu gelişimi içinde
sunmanın bu nedenle yeni bir girişim
olması ve ona baştan başlanması ge-
rekiyordu; ama o kazanılmış gereç,
tanıdık düşünce biçimleri çok öneli
bir kaynak olarak ve minnettarlıkla
kabul edilecek bir ön gerek olarak
kabul edilmelidir, üstelik sundukla-
rı, yalnızca şurada yada burada zayıf
bir ipucu ya da bir iskeletin dirimsiz
kemiklerinin üst üste atılmış düzensiz
bir yığını olsa da.”
8
Bu gün için, felsefenin bilim olma
iddiası felsefe tarihinin ve hatta bi-
lim tarihinin düş kırıklıklarının en
büyüğüdür. Düş kırıklığına yol açan,
düşlerin sahiplerinin düş görmeleri
miydi, yoksa bu düşü miras alanların
büyük düşler görmeye uygun olma-
yan çapları mıydı? Yoksa bu bilim,
iddia sahiplerinin de kendilerini sı-
yıramadıkları bir kavram kargaşası-
nın kurbanı mıdır? Yoksa reel bilim
dünyası böyle bir bilim büyük ölçüde
8
Hegel,
. s.19
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Dostları ilə paylaş: |