Erdem ve mutluluk



Yüklə 32 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə30/77
tarix14.05.2018
ölçüsü32 Kb.
#43822
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   77

gösterilen "tepkiler" olarak açıklamıştı. Karakter özelliklerinin 
dinamik niteliğini, libido'dan kaynaklanmış olmalarının bir ifadesi 
olarak yorumlamıştı. 
Psikanalitik kuramın gelişmesi, tabiî ve sosyal bilimlerin 
ilerlemesiyle birlikte, her türlü ilişkiden soyutlanmış bir birey 
fikrine değil de, insanın başkalarıyla, tabiatla ve kendisiyle olan 
ilişkilerine dayanan yeni bir kavrama götürmüştür. İnsanın 
tutkulu çabalarında görülen enerjiyi bu ilişkilerin yönettiği ve 
düzenlediği kabul edilmiştir. Bu yeni görüşün öncülerinden biri 
olan H.S.Sullivan, bu nedenle, psikanalizi "kişiler-arası ilişkileri 
inceleyen" bir bilim olarak tanımlamıştır. 
Daha sonraki sayfalarda ortaya attığımız kuram, temel 
noktalarda Freud'un karakter-bilimini izlemektedir: Karakter 
özelliklerinin, davranışın temelinde bulunduğunu ve ondan çıkar-
samaları gerektirdiğini; bunların, güçlü oimakla birlikte, insanın 
bilinçli olarak hiçbir şekilde fark edemeyebileceği kuvvetler ol-
duklarını; tek bir karakter özelliğinin karakterin temel unsuru ola-
rak görülemeyeceğini; birçok karakter özelliğinin kaynağını oluş-
turan tüm karakter yapısının karakterin temel unsuru olduğunu 
kabul etmek bakımından Freud'u izlemekledir. Bu karakter özel-
likleri özel bir yapıdan ileri gelen bir belirti tablosu, ya da benim 
deyimimle "karakter yönelişi" olarak anlaşılmalıdır. Ben yalnızca 
doğrudan doğruya temel yönelişin sonucu olarak çok sınırlı bir-
kaç karakter özelliği üzerinde duracağım. Başka birtakım karak-
ter özellikleri de aynı şekilde ele alınabilirdi ve onların da doğru-
dan doğruya bu temel yönelişlerin sonucu oldukları ya da bu te-
mel karakter özelliklerinin mizaç özellikleriyle karışmasından 
oluştukları gösterilebilirdi. Bununla birlikte, karakter özelliği ola-
rak görülen birçok özelliğin bizim anladığımız şekilde gerçek ka-
rakter özelliği olmadığı, yalnızca mizaç ya da davranış özelliği 
olduğu da ortaya çıkabilirdi. 
79
 ı
 12

Burada öne sürülen karakter kuramı ile Freud'unki arasın-
daki temel fark şudur: Karakterin temel yapısı libido'nun çeşitli 
şekillerinden değil, bir insanın dünya ile olan özel ilişkilerinden 
kaynaklanır. Yaşama süreci içerisinde insan dış dünya ile 
kendisi arasında şu şekilde bağlantı kurar: (1) Nesneleri elde 
ederek ve kendine-mal-ederek; (2) kendisini başka insanlar (ve 
kendisi) ile ilişkili hale getirerek. Birincisine "kendine-mal-etme" 
süreci, ikincisine ise "sosyalleşme" süreci diyeceğim; her ikisi de 
çeşitli imkânlara "açık"tır ve hayvanda olduğu gibi içgüdüsel bir 
şekilde belirlenmiş değildir. İnsan, nesneleri bir dış kaynaktan 
alarak ya da kendisine verileni kabul ederek, veya kendi çabası 
ile yaratarak elde edebilir. Her ne şekilde olursa olsun, 
ihtiyaçlarını karşılamak için onları elde etmesi ve kendine-
mal-etmesi gerekir. Aynı zamanda, insan yalnız başına ve 
başkaları ile ilişki kurmaksızın yaşayamaz. Kendini savunmak, 
çalışmak, cinsel ihtiyacını gidermek, oynamak, çocuk yetiştir-
mek, bildiği ve sahip olduğu şeyleri iletmek için başkalarıyla 
işbirliği yapmak zorundadır. Dahası, başkaları ile ilişki kurmak, 
onlarla bir olmak, bir topluluğa katılmak zorundadır. Tam bir 
yalnızlık insan için katlanılmaz bir şeydir ve sağlıkla bağda-
şamaz. Burada da yine insanın başkaları ile kendisi arasında 
çeşitli biçimlerde ilişki kurduğunu görüyoruz: Sevebilir ya da 
nefret edebilir, işbirliğinde bulunabilir ya da yarışabilir; eşitliğe ya 
da otoriteye, özgürlüğe ya da baskıya dayanan bir sosyal sistem 
kurabilir; ama her ne olursa olsun, başka insanlarla herhangi bir 
şekilde ilişki kurmak zorundadır ve ilişkisinin özel biçimi onun 
karakterini açığa vurmaktadır. 
İnsanın kendisiyle dış dünya arasında ilişki kurduğu bu 
yönelişler, onun karakterinin çekirdiğini oluşturmaktadır; karak-
ter, kendine-mal-etme ve sosyalleşme süreci içerisinde insan 
enerjisinin bel i i bir yöne çevrildiği (bir dereceye kadar sürekli) bir 
kalıp olarak tanımlanabilir. Ruhsal enerjinin bu şekilde belli bir 


yöne çevrilmiş olmasının çok önemli bir biyolojik fonksiyonu 
vardır. İnsanın hareketleri doğuştan gelen içgüdüsel kalıplar 
tarafından yönetilmediği için, eğer insan her harekete geçişte, 
her adım atışta düşünüp taşınarak bir karar vermek zorunda 
olsaydı, hayat gerçekten de güvensiz, tehlikeli bir hal alırdı. 
Oysa, birçok hareketin bilinçli bir kararın sağlamış olduğundan 
çok daha hızlı bir şekilde gerçekleşmesi gerekir. Üstelik, eğer 
bütün davranışlar bilinçli bir karardan sonra gelmiş olsalardı, 
hareketlerin gerektiği şekilde yapılmasını engelleyecek birçok 
tutarsızlık çıkardı ortaya. Davranışçı düşünceye göre, insan, 
şartlı refleksler olarak görülebilecek birtakım hareket etme ve 
düşünme alışkanlıkları geliştirerek, yarı-otomatik bir şekilde 
tepkide bulunmayı öğrenmektedir. Bu görüş bir dereceye kadar 
doğru olmakla birlikte, bir insanın ayırt edici niteliği olan ve 
değişmeye karşı koyan en köklü alışkanlıklarının ve düşünce-
lerinin o insanın karakter yapısından kaynaklandığı gerçeğini 
gözden kaçırmaktadır: Bu gibi alışkanlıklar ve düşünceler, 
karakter yapısı içerisinde enerjinin belli bir yöne çevrildiği özel 
bir kalıbı ifade ederler. İnsanın karakter sistemi, hayvandaki 
içgüdüsel aygıtın yerini tutan bir sistem olarak görülmelidir. 
Enerji bir kere belli bir yöne doğru çevrildi mi, hareketler 
"karaktere uygun olarak" gerçekleşir. Özel bir karakter, ahlâk 
bakımından hoşa gitmeyebilir, ama hiç değilse o insanın 
oldukça tutarlı bir biçimde davranmasına ve her seferinde yeni 
ve bilinçli bir karar vermek zorunda kalma yükünden kurtulma-
sına imkân verir. O insan, hayatını kendi karakterine uygun ge-
lecek şekilde düzenleyebilir, böylece iç ve dış durum arasında 
bir dereceye kadar uzlaşma sağlayabilir. Ayrıca, karakterin bir 
insanın düşünceleri ve değerleriyle ilgili seçici bir fonksiyonu da 
vardır. Birçok insan, kendi düşüncelerinin, heyecanlarından ve 
isteklerinden bağımsız olduğuna ve mantıklı bir çıkarsamadan 
ileri geldiğine inanır; bunun için de dünya karşısındaki tavrının, 
80 
düşünceleri ve yargıları ile daha da belirlendiğini sanır; oysa, 
gerçekte, bu düşünceler ve yargılar, tıpkı hareketler gibi, 
karakterinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Böyle bir sanı, 
karakteri haklı ve akla uygun bir çerçeve içerisinde gösterdiği 
için, karakter yapısını daha da sağlamlaştırır. 
Karakter, bir insana yalnızca tutarlı ve "akla uygun" bir 
biçimde hareket etme imkânını vermekle kalmaz; aynı zaman-
da, o insanın topluma uyması için gereken temeli de sağlar. 
Ana-babanın karakteri, çocuğun karakterine şekil verir; karakter, 
ana-baba karşısında gösterilen bir tepki olarak gelişir. Ana-ba-
balar ve kullanmış oldukları çocuk yetiştirme yöntemleri ise, 
kendi kültürlerinin sosyal yapısı ile belirlenmiştir. Ortalama bir 
aile, toplumun "ruhsal aracısı"dır ve çocuk ailesine ayak 
uydurmakla, daha ileride sosyal hayatta üzerine alması gereken 
görevlere uymasını sağlayacak karakter yapısını kazanmış olur. 
Yapmak zorunda okluğu şeyleri yapmak istemesini sağlayacak 
bir karakter edinir ve bu karakterin çekirdeğini aynı sosyal sınıfın 
ya da kültürün çoğu üyesi ile paylaşır. Bir sosyal sınıfın ya da 
kültürün üyelerinin çoğunun karakterin temel unsurlarını 
paylaşmış olması ve belli bir kültür içerisindeki insanların 
çoğunda ortak olan bir karakter yapısının çekirdeğini dile getiren 
bir "sosyal karakter" den söz edilmesi, karakterin sosyal ve 
kültürel kalıplar tarafından şekillenme derecesini göstermektedir. 
Şu var ki, aynı kültür içerisindeki bir insanı ötekinden ayıran 
bireysel karakteri sosyal karakterden ayırmak zorundayız. Bu 
farklar bir dereceye kadar ana-babaların kişilik farklarına ve 
çocuğun yetişmiş olduğu özel sosyal çevrenin ruhsal ve maddî 
şartlarına bağlıdır. Ama aynı zamanda her insanın yapısal 
farklarına, özellikle mizaç farklarına da bağlıdır. Soyaçekim 
bakımından bireysel karakterin oluşumu, bireysel yaşantılarla 
kültürel yaşantıların mizaç ve beden yapısı üzerindeki etkisiyle 
belirlenmiştir. Çevre iki insan için hiçbir zaman aynı değildir, 
ı
 1
27 


Yüklə 32 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə