cek makul bir sınır keşfedeceğiz diye boşuna yorulan hukukçular, işin
burasını pek iyi bilirler. Ölüm anını tespit etmek de gene o kadar im-
kânsızdır; çünkü, fizyoloji, ölümün bir anlık ve bir tek olay değil, fakat
uzun bir süreç olduğunu ispat eder. Tıpkı onun gibi, her organik varlık
her an, hem aynı şeydir, hem aynı şey değildir; zira her an dışarıdan
gelmiş maddeleri alabora ederek, başka maddeleri dışarıya atar; her an
vücudunun birtakım hücreleri ölür ve başka birtakımları oluşur; daima,
az çok uzun bir zaman geçince, o vücudun cevheri [maddesi] baştan
başa yenilenir, başka atomlar o cevherin yerine geçer, öyle ki, her orga-
nik varlık boyuna hem aynı şey, hem başka şey olur. Gene böyle, şayet
nesneleri daha yakınca gözden geçirirsek, bir antitezin iki kutbu, artı ve
eksi olarak birbirlerine zıt oldukları kadar, birbirlerinden ayrılmaz halde-
dirler ve zıt bulunmalarına rağmen, karşılıklı olarak iç içe girmişlerdir;
gene öyle, sebep ve sonuç dediğimiz fikirler, ancak falan özel olaya
uygulanınca sebep ve sonuçturlar. Fakat biz, özel olayı evrenin bütünü
ile olan genel bağıntısı içinde gözden geçirir geçirmez, sebeple sonuç
birbirine karışır ve evrensel etki, tepki (amel, aksülâmel) kavrayışı için-
de eriyip giderler; bu kavrayışta sebeplerle sonuçlar boyuna birbirlerine
girip çıkarlar; şimdi burada etki sonucu olan şey, başka yerde ve başka
zaman sebep haline gelir ve bunun aksi de doğrudur.
"Bütün bu düşünüş işleri ve metotları metafizik düşünüş çerçevesi içi-
ne girmezler." (F. Engels, agy. (Marks-Engels, Werke, C. 20, s. 21-22))
Özetçe, Diyalektik süreç, İnkârın inkârı ve Zıtların birliği, bir akıl
uydurması değil, olayların ta kendisi, varlığın ruhu sayılmaya değen
canlı bir gerçek'tir. Diyalektik, insan düşüncesinin herhangi keyfî cil-
vesi veya sapıtması değil, Olayların kendi mantığı'dır.
Diyalektiği başka türlü sanmak, olayların canlı gerçekliği içinde
hüküm süren objektif ve somut ilişkileri dışında bir diyalektik farz
etmek, kelleden atma bazı saçmalamalara yol açar. Mesela: "Diya-
lektikte bir şeyin var olup olmadığını söyleyemiyoruz; Diyalektiğin
kendisi de hem doğrudur, hem değildir, hem vardır, hem yoktur" gibi
Sofizmler (Safsatalar) çok görülmüştür. O çeşit Sofizmler, daha baş-
langıçta önlenmiş ve gereğince cevaplândırılmıştır. Bir şeyi keyfimiz
öyle istediği için var yahut yok farz etmek başka; doğa, toplum ve
düşünce olaylarını kendi normal gelişimleri ve objektif, somut hare-
ketleri içinde, oldukları gibi ele almak başka şeydir. Hatta, keyfimizin
şöyle veya böyle istemesi bile, zannedeceğimiz kadar elimizde olan
bir şey değildir. En keyfî arzularımızda bile, objektif, somut birtakım
toplumsal, organik ve doğal sebepler ve zorunluluklar rol oynar. Bu-
gün Psikanaliz denilen Ruh derinlikleri bilimi, en basit dil sürçmeleri-
nin, en aykırı rüyaların, en ipe sapa gelmez deli saçmalarının bile bir
anlamı, yani icap ettiren [gerektiren] derin sebebi bulunduğunu ispat
etmiştir. Eğer, insan düşüncesi, bazı olaylar dışında, hatta gerçeğe
zıt fikirleri ortaya atıyorsa, bu tesadüf yahut önceden kestirilememe
bile, sonradan açıklanması imkânsız, sebepsiz bir kapristen gelmez.
Toplum içindeki çelişkilerin, en acayip fikre, en keyfî kaprise bile sahip
çıkan bir sınıf veya zümre yaratmış olmasından ileri gelir.
"Diyalektik, doğada, insan toplumunda ve düşüncede görülen genel
hareket ve gelişim kanunlarının bilimidir." (F. Engels, agy., Fasıl XIII,
s. 220 (Marks-Engels, Werke, C. 20, s. 131-132)) "Şu halde, inkârın
inkârı nedir? Doğanın, Tarihin ve Düşüncenin fevkalâde genel olan ve
dolayısıyla da kapsamı ve çapı en büyük olan bir gelişim kanunudur."
(F. Engels, age., s. 219 (Marks-Engels, Werke, C. 20, s. 131))
Felsefe en büyük, en geniş, en genel meseleler demekse, geniş çap-
ta davaları incelerken Diyalektiksiz düşünmenin imkânsızlığı anlaşılır. Bu
gerçeği en geniş doğa meselesinden bir örnekle canlandıralım. Einstein
teorisi, doğada bütün çizgilerin eğri olduklarını gösteriyor. Galata Köprü-
sü bize dümdüz gelir. Hâlbuki dünya yuvarlak olduğuna göre, köprünün
çizdiği deniz yüzeyi cetvel gibi düz değil, eğri, yay gibi kavislidir. Ama,
dünya ölçüsüne göre, köprünün genişliği o kadar küçüktür ki, onun ka-
visini pratikte yok sayabiliriz. Köprüyü geçerken düz bir yol aştık sanırız;
gerçekte bu küremizin yüzeyi kadar muazzam bir yuvarlağın bir kavisçi-
ği, yani eğri bir çizgidir. Bütün bina duvarlarını birbirine paralel sayarız.
Gerçekte, duvarlar dikeydir, ama küremizin iki ayrı noktasına inen iki
dikey birbirine paralel değildirler. Eski prensiplere göre kurulmuş Öklid
Geometrisi, Einstein'ın ispat ettiği gibi, yanlış kabul edilmektedir. Ama,
bizim küçük işlerimizde bu yanlış kendiliğinden düzelmediği vakit bile
zarar vermez. Aynı Öklid Geometrisi yıldızların dünyasına uygulandığı
vakit yetmez olur. Yeni bir Einstein teorisi icap eder.
Bir cismin büyüklüğü, küçüklüğü şimdiye kadar üç boyutla ölçü-
lürdü. Einstein buna hız diye bir dördüncü boyut da ilave etmemiz
gerektiğini gösterdi. Bir cisim, saniyede ne kadar çok hızla hareket
ederse, o kadar kitlesinden kaybeder. Işık hızını buldu mu, gözden
kaybolur. Bu izafilik fikri, bugün bize deli saçması gibi gelebilir. Lâkin,
Atom biliminin temeli bu izafiliğe dayanmaktadır
-
. İşte, Metafizik man-
tık Öklid geometrisi olsa, Diyalektik mantık Einstein izafiyetçiliği de-
mektir. Küçük hesaplarımızda Metafizik düşünce yöntemi, eğer pratik
tavizlerle kullanılırsa, bir dereceye kadar büyük zararlar vermeyebilir.
Ama, Birey ölçülerimiz dışında, Toplum kadar cebriâlâ [yüksek mate-
matik] meseleleriyle mahşer olmuş bir alana girdik mi, Diyalektiğin
Zıtların Birlikteliği başlıca aydınlatma yolu haline gelir.
Diyalektik deyince, birinci derecede unutulmaması gereken gerçek
budur.
İkinci unutulmayacak gerçek, Diyalektiğin Soyut ve Sübjektif bir man-
tık oyunu olmadığıdır. Mesela: "İnkârın inkârı", bir inatçının tersliği, bir
Dostları ilə paylaş: |