Bu, öncüleyinden söylenmiş gibi gelen iddiamız doğru mu? Diya-
lektiğin gerek felsefe, gerek bilim alanlarında bütün öteki metotlardan
ayırt edilişlerini, FARK'larını sırası ile kısaca görelim. Anlarız.
A) FELSEFEDE AYIRT
Felsefenin düğümü: GNOSEOLOGIE (Gnozeoloji) denilen BİLGİ
KONUSU'dur. Gnozeolojinin araştırdıkları şunlardır:
1- Gerçek var mıdır?
2- Varsa, nasıldır?
3- Biz onu kavrayabilir miyiz?
Bu sorulara verilen cevaplara göre yollar ayrılır, okullar kurulur.
Diyalektik, olaylara dair iki ana prensip görür:
1- Gelişim kanunu (İNKİŞAF): Her şey harekette ve değişmek-
tedir. Buna felsefede İzafilik Prensibi dahi denir. Bu prensip gereğince;
bugün olan, yarın yok olur; bugünkü olay, dünkünün yok olmasıyla
doğar, yarın kendisi de yok olacaktır. Oluş ile Yok oluş'un böyle birbiri-
ni kovalamasına, dünü "inkâr" eden bugünün, yarın inkâr edilmesine:
"İnkârın inkârı" denir.
2- Çapraşım kanunu (ÇELİŞKİ): Yukarıdaki olay daha tarif edi-
lirken önümüze bir çapraşma (çelişki) çıkıyor: Oluş-Yok oluş, Evet-Ha-
yır, Artı-Eksi yan yana, iç içe, karşılıklı ilişki halinde... Ve demek ki bir
arada bulunuyorlar. Demek gelişim dediğimiz şey, bu çapraşımlardan,
çelişkilerden doğar. Zıtlar buluşmadıkça ne hareket, ne oluş ve gelişim
olur. Demek, olayların zembereği, yayı "Zıtların Birliği" prensibidir.
Eski şekilci (Formel) mantıkla işlemeye alışkın zihinler, bu İzafilik
ve Çelişiklik prensipleri önünde şaşabilirler. Ve şu itirazlara kalkarlar:
1- Her şeyi değişir, İzafi buluyorsunuz, derler. Onlar izafiliği bir "bu-
luş", insan uydurması zannederler. Madem her şey izafi; şu halde ina-
nılacak hiçbir kesin gerçek yok!.. Şimdi, burada, bize göre doğru olan
şey; sonra, ötede, başkasına yanlış gelir... Ortada, bütün insanlık için
makbul [geçerli], normal bir mantık için doğru veyahut yanlış diyebile-
ceğimiz ne kalıyor?.. Buna "kavrayış" mı denir? Öyle kavrayış, kavra-
mamaktan beterdir. Çünkü bizi kararsızlığa, gerçeksizliğe götürür.
Bu itirazı yapanlara uyarsak; madem insan ana karnından bebek
doğuyor, bir kararda kalmayıp, çocuk, delikanlı, genç, olgun, ihtiyar...
diye durmaksızın değişerek gelişiyor, insan hakkında hiçbir fikrimiz
olamaz, sanabiliriz... Öyle midir? Elbette hayır
-
. İnsanın değişen izafi
haline o kadar alışmışız ki, bugün gelişen insanı gayet doğal bul-
duğumuz halde, asıl gelişmeyen birimizi gördük mü telâşa düşeriz.
Demek, izafilik insan gerçeğini hiçe indirmez, tersine, insanı kavrayı-
şımızın şartıdır
-
. İnsan -olmaz ya- varsayalım ki bütün ömründe hep
mutlak aynı çocuk haliyle göze çarpsa, insan hakkında tam bir fikir
edinebilir miyiz? Asla.
Ona rağmen, izafiliği reddedenler için gerçek ancak ebediyen de-
ğişmez, gelişmez bir Mutlak Gerçek olursa, gerçektir. Bugün de, yarın
da bel bağlanacak, "Kıyamete dek" aynı kalacak gerçek, Mutlak saya-
bileceğimiz gerçektir. Yoksa, izafi kaldıkça hiçbir gerçek yok demektir.
İnsan düşüncesi, malûm, cıvadan daha ele avuca sığmaz. Böyle
bir tartışmada ne kıvrımlar, girinti çıkıntılar yapmaz. Onlara işaret et-
tikçe, "Felsefe" çeşitlerine dokunacağız. O zaman "İzafi" ile "Mutlak"ın
ilişki ve sınırlarını koymak için, gene Diyalektiğin gelişim kanunundan
başka çıkar yol kalmadığını göreceğiz.
2- İtiraz edenler tekrarlıyorlar: Her şeyde Çelişiklik buluyorsunuz.
Evetle Hayır bir arada ise, demek, bir şeye aynı zamanda hem Evet,
hem Hayır, hem olur, hem olmaz mı diyeceğiz? Ben, hem varım, hem
yok muyum?
O halde, gene ortada hiçbir tutunacak nesne kalmaz. Sorulana
hem Evet, hem Hayır demek saçmalamanın ta kendisi değil midir?
Bu itirazı yapanlara göre çelişki olan yerde mantık durur. İnsan
düşüncesi ancak çelişkiden kurtulduğu vakit doğru yola girmiştir. Bir
şeyin doğru dürüst kavranılması için Çelişmezliğe ulaşması, ya Evet
yahut Hayır olması gerekir.
İlk bakışta bu ikinci itiraz da birincisi kadar "Akla yakın" gibi ge-
lir. Zaten öyle olmasa, yedi bin yıldan beri insan düşüncesi Skolastik
veya Metafizik mantıklara nasıl saplânabilirdi?
Lâkin tıpkı Gelişimi inkâr gibi, Zıtların birliğini inkâr da, kendi dü-
şüncemizin ürünü olmaktan çok, düşüncemize kaynak olan, onları ta-
yin eden Toplum ilişkilerimizin bir gereğidir. Gören kişicil gözümüzdür,
ama, görme imkânımız, Toplumumuzun gelişim seviyesiyle sınırlıdır.
Kepler'e, Galile'ye gelinceye kadar, herkes, Güneş dünyanın etrafında
döner, sanıyordu. Gözümüz hâlâ öyle gösteriyor. Ama, gördüklerimi-
zi birbiriyle karşılaştırıp da, gözümüze bir mercek koyunca, dünya-
nın döndüğünü kavradık. Kadim Yunan Filozoflarından beri maddenin
Atom (parçalanmaz) unsurlarından birleşik olduğunu sanırdık. Bugün,
Atomun parçalanan örneklerini, Radyumu bulup, kendimiz Atomu
parçalayan aletleri keşfedince, Atom'un parçalanmazlığı gürledi gitti.
Zıtların birliğini kabul edemeyenler de: 1- Ya onu göremeyenler:
cahiller, bilime vakit bulamayanlardır; 2- Yahut görmek istemeyenler:
çelişkileri gizlemekte çıkar görenlerdir. Her iki hal de, Bilim dışı kör ve
kuru bir iddiaya, Metafiziğe varır.
"Ona göre, iki şeyden biri: bir nesne ya vardır, ya yoktur; bir şey
hem kendisi, hem başka birisi olamaz; artı ile eksi mutlak birbirini de-
federler; sebeple sonuç dahi, gene katı antitezler (zıt iddialar) halinde
birbirlerine karşı dururlar. Bu düşünüş yordamı, ilk bakışta bize olağa-
nüstü yerinde (makbul) gibi görünür; çünkü herkeste bulunan sağdu-
yu (sens commun: ortak duygu) denilen şey budur. Fakat, evinin dört
duvarı içinde kaldıkça o kadar saygıdeğer bir arkadaş olan bu sağduyu,
uçsuz bucaksız araştırma dünyası içine dalınca, büsbütün şaşılacak bir-
takım maceralara düşer; kavrayış için metafizik yöntem, ele alınan nes-
nenin (konunun) özelliğine göre az çok yaygın alanlarda haklı ve hatta
zorunlu olsa bile, er geç öyle bir engele çarpar ki, onun ötesinde meta-
fizik kavrayış artık tekelcileşir, darkafalılaşır, soyutlaşır ve hal olunmaz
[çözümlenmez] çelişkiler durumunda yolunu şaşırır; çünkü teker teker
gözden geçirdiği nesneler, (onları inceleyen) metafiziğe o nesnelerin
karşılıklı ilişkilerini unutturur; nesnelerin varlıkları, oluş ve bitişlerini
unutturur; dinelişleri hareketlerini unutturur; çünkü dallar, metafiziğin
ormanı görmesine engel olur." (Friedrich Engels, Bay Dühring Bilimi
Altüst Ediyor, C. I., Genel Söz (Marks-Engels, Werke, C. 20. s. 21))
Yani, şeyleri:
1- Dururlarken,
2- Birbirlerinden ayrı tutarken metafizikçe, tespit, tecrit yöntemi
ile kavrayabiliriz. Ama:
1- Yürürken,
2- Karşılıklı ilişkidelerken, metafizikçe kavramaya imkân yoktur.
Evrende her şeyin Hareket ve İlişki halinde bulunduğunu unutma-
yalım. O zaman metafizik tespit ve tecrit yönteminin bir insan uydur-
ması olduğu, bu uydurmanın insan güçsüzlüğünden geldiği, toplum
geliştikçe, bu güçsüzlük ile beraber uydurmalara da yer kalmayacağı
kendiliğinden anlaşılır. Gene o zaman, artık, varlığı kavrayış aletimiz
olan Mantıkta, metafizik düşünce dar ve kısır kalır. Çünkü HAREKET:
ancak zıtlıklar zembereğinin yaylanması ile doğar; İLİŞKİ ise: ancak
hareketi yaratan zıtlıkların birbiriyle çarpışan bağlılığını gösterir. Ufak
işlerde, kısa aralıklarda, (küçük zaman ve mekân ölçüleriyle) şeylerin
hareketlerinde çelişkili ilişkilerini ihtimal bir an için görmeyebilir yahut
unutabiliriz. Bu belki o günlük bizim işimizi de bozmaz gibi gelir. Hiç
olmazsa bozduğunu o an fark edemeyiz. Ama, büyük çapta mesele-
lerin tarihsel olayları içinde sonsuz sonuç ve sebep zincirlenişi gözö-
nüne getirildi mi, inkişafı (gelişimi) ve evrimi (tekâmülü) anlamaya,
zıtların birliğini kavramadıkça imkân bulamayız.
"Günlük olaylar için, mesela, bir hayvanın var olup olmadığını bili-
riz ve yanılmaksızın söyleyebiliriz. Fakat, daha ince bir araştırma var
olmanın çok defa en karmakarışık işlerden biri olduğunu açığa vurur;
nitekim, ana karnındaki çocuğu öldürmenin katillik olduğunu göstere-
Dostları ilə paylaş: |