|
A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3
|
səhifə | 35/90 | tarix | 29.08.2018 | ölçüsü | 5,98 Mb. | | #65401 |
| entsiklopediya, r. ansiklopedi.
ep, ustaca; akıllıca; beceriklice; meharet; ustaca hareket; ahvale uygunlaşabilme; müsait an; ebi kelgen uçurlardan baydalanışat müsait andan istifade ediyorlar; bul aytkanınğ - ep : bu dediğin - makuldür; : makul bolot, ep folk.: makul olur, uygun olur; ebi cok çonğ : aşırı büyük; ebi cok köp : gayet çok; hesapsız; ep kıy bk. kıy ıı, 1.; epten acıra: yıkılmak; kurumak dağılmak; eer ebinen acırağan : eyer kurudu; ep keltir düzeltmek; yoluna koymak; uygunlaştırmak; narı sürüşüp, beri sürüşüp, soodasın ep keltire albadı : öteye başvurdular; berye baş- vurdular fakat ticaretlerini bir- türlü yoluna koyamadılar.
epçi : epçi cak : keçe evin (kapıdan sağ tarafına düşen) kadınlar kısmı (haremlik).
epçil, mahir; cevil:: atik; becerilıl; cpçil eki içet ats. : işini uydurma sım bilen iki defa yer.
epcildik, beceriklilik, ustalık; çevik lik; atiklik.
epenğde-, çevik ve seri hareket’ er yapmak (kısa boylu çevik adam hakkında).
epey ı : kotur epey konğkuldak : küçük bir kuşun adıdır.
epey -, ıı küçük olmak; anda – sanda kotur alaçuktar epeyet : şurada-burada küçük alaçuklar (salaşlar) dikili görünüyordu.
epilde kıvranmak; yaltaklanmak; tilkilik etmek; yaranmak; epilde gen erke cel : hoş, hafif rüzgar, esin; epildep astı üstünğö tüşö kalat : senin hoşuna gitmek için kırılıp - büzülüyor.
epildeş- müş. epilde - den.
epilog r. epilogue : bir edebi eserin hatimesi.
epinsiz sade; basit; sanatkarca olmayan.
epkıy- = ep/kıy - (bk. kıy ıı 1).
epkin herhangi bir şeyden. neşet eden kuvvet; epkininen ele cığıldım : o bana dokunmadan ben düştüm; tolkundun epkini menen cer solk etkendey bolot : dalgalarm çarpmasından yer sanki titrer gibi oluyor; meşten epkin üydünğ çar tarabına karay alas urdu sobadan sıcaklık bütün odaya dağıldı; bul epkininde col bat ele bütö turğan : bu gibi bir süratle yol çabuk biter: şamaldığ epkini tiydi : rüzgarın kuvveti dokundu (kırgızarın eski tasavvurarına göre, bundan hernevi felc hastalıkları hıısule gelmektedir).
epkinçi = udarnik.
epkinde-, kolay ve çabuk hareket etmek; epkindep boz corodo kele catkan : boz yorga üzerinde hızla gidiyordu.
epkindel-, mut. epkinde - den.
epkindet -, hızlandırmak; kuvvetlendirmek
epkindüü 1. kuvvet fışkıran; 2. bir işi gayretle ve süratle yapan 3. = udarnik.
epsiz 1. rahat olmayan; 2, çevik olmayan. beceriksiz, mahir o1mayan; 3. pek; gayet; epsiz mıktı gayet dayanıklı; epsiz çonğ : gayet büyük; 4. hesapsız; pek çok: elüü töögö mal alıp, epsiz kümüş, zar alıp folk. : elli deveye mal yükleterek, hesapsız çok altın, gümüş alarak.
epte-, 1. kolayım bulmak; bir işi ustalıkla, usulü ile yapmak; eptep ayt- : maksada ukgun bir tarzda ve akıllıca söylemek; elden eldinğ nesi artık? eptep aytkan sözü artık ats. : bir kavim ötekisinden ne ile üstündür? olsa - olsa, makul bir tarzda söylenen sözüyle üstündür; eptep - aldap : hile ve kurnazlıklara başvurarak: 2. tutkalla yapıştırmak.
eptekey, usta; çevik; becerikli.
eptel-, mut. epte. - den.
eptemelik baştan savma, üstünkörti yapama temayülü; elişi.
epten-, eptüüsün.
eptüü, 1. becerikli; çevik; açıkgöz; eptü ciğit: becerikli, açıkgöz delikanlı; 2. yerine getirmek için uygun, elverişli; eptüü kız çeyizsiz kız (ki böylesini e‘e geçirmek kolay olur); konokko eptüü kozu kötü kuzu (harf. : misafirlere yarayacak kadar kuzu).
eptüülö -, 1. özenle yapmak; gereği gibi yapmak; tamir etmek; tanzim etmek; yoluna koymak; yolunu bulmak; 2. uygun ve elverişli bulmak
eptüülük, ustalık; çeviklik.
eptüüşün, becerikli ve açıkgöz görünmeye çalışmak.
er, 1. koca; erkek; erkeklik çağına ermis; er cak: keçe evin (kapıdan sol tarafa düşen) erkekler kısmı; erden çıksa da kocasından ayrılmak; kocadan boşanmak; katın erden cıksa da, elden çıkpayt es. ats. karı kocasından boşanabilir, ancak onun soyundan ayrılıp gidemez; er cet: erkeklik çağına ermek; buluga ermek; kızı er cetiptir kızı büyümüş, gelinlik olmuştur; 2. kahraman; bahadır; yiğit; er kuday folk. tanrı; er nazar tiygen folk. mec. bahadır (harf. : bahadırın nazarı düşen kimse).
erbenğde-, (kars. arbanğda-) : yürümek, kımıldanmak küçük bir şey hakkında yahut uzakta bulunan ve onun için küçük gözüken şey hakkında; zayıf ve sıska hakkında); kolu - butu sınıp ketçüdöy erbenğdep cüröt ele : sıska adamın ince kolları ve bacakları kırılacak gibi duruyor; mal arasında, erbenğdep malçı körünöt : hayvan sürüsü arasında uğraşmakta olsan çoban gözüküyor; sakalı erbenğdeyt : küçücük sakalı kımıldıyor.
erbey-, göze görünür olmak (herhangi bir küçük nesne hakkında) erbeygen bir karaan turat : bir karaltı gözüküp duruyor; erbeygen hala : çocuk.
erbeyt - , et. erbey - den.
erçilik = erdik.
erdemsi-, 1. erkeklik, cesaret taslamak: 2, cesretlenmeye calşmak.
erden-, 1. erkeklik göstermek; 2. erkeklik çağına ulaşmak.
erdi ı erdi - katın : karı - koca.
erdi ıı, bk. erin ı.
erdik, erkeklik; mertlik; kahramanlık; cesaret; bahadırlık; ayza saymak - erdikten, at cooturmak - terdikten ats. süngü sançmak - er keklikten. atın yağırı ise eyerden.
erdöö, (diyelim, fincanın, barduğın) kenarları; erdöösünö çığara kuy-; kenarlarına kadar doldurmak, dökmek; tuurağanda tabaktın erdöösünün boldu : eti doğradıklarında tabağın kenarlarına kadar doldu,
erdüü, kocalı; erdii – katın = erdi - katın (bk. erdi ı).
ere, sere ııı sözünün tekidir, tanğdın ere-seresinde : şafak daha henüz sökmüşken.
erece, f. 1. çırpı, marangoz ve dülger1erin çizgi yaptıkları tebeşirli ip: 2. kaide; üçtük cay erece mat. basit selase kaidesi : üçlü kaides; üçtük katış erece mat. mürekkep selse kaidesi : bileşik üçlü kaidesi; cazuu erecesi : yazı kaidesi : orthographie.
ereen = erese; ereen tartıp, er bolup folk. erkeklik çağına ererek ve bahadır olarak: eren - töröönü cok cürö beret : kimseye ve hiçbir şeye aldırmadan geziyor, dolaşıyor.
ereerke-. = ererke.
eregiş ı. münazaa; çekişme; dava.
eregiş - ıı, münazaa etmek; çekişmek; rekabet etmek.
eregiştir-, et. eregiş – ıı’den.
eregişüü, rekabet; yanşma.
eren; kuvvetli;; mert; kahraman; yiğit; kayberen (kayıp eren) (domuz müstesna olmak üzere) eti yenen bütün yabani hayvanların umumi adıdır.
erendik, yiğitlikik; mertlik; kahramanlık.
ererke-, 1. hoşlanarak, zevk alarak bakmak; hoşlanmak; rehavet duymak : 2. aşın gücenme (igbirar) hissetmek.
erese, erginlik; olgunluk yaşı; eresege cetkençe folk. : olgunluk çw ğrna kadar.
eresek, ergin; olgun; anlayışlı.
eresi (rad.) = eresek; eresi tarttı, er boldu (rad., v) : erkeklik çağına erdi; eresi tartıp er cetse (rad., v) : erkeklik çağına er diğinde.
ereşen = eresek; eseşen tart- : erkeklik çağına ulaşmak.
ergeceel, ergecel, ergeceli = erge cee! (bk. ceel).
ergi -, sıçraınak; atlamak: zıplamak; cürök ergiyt : kalp sevinçle çarpıyor.
ergilçek, keçe evin kafes şeklindeki kapısı.
eri-, 1. erimek, izabe edilmek; 2. ağlamaktan tıkanmak (çocuk hakkında); bala erip kaldı : çocuk ağlamaktan tıkandı; 3. cürök eriyt : kalp sıkıntıdan üzülüyor.
erik ı = erk.
erik - ıı, 1. can sıkılmak; 2. üşenmek. erikçeel erinçeek,
erin ı, dudak; erdi (basan erni yahut erini) onun dudağı; erdinğ çürüyüp koydunğ : tiksinerek, dudak büktün; erdi erdine cukpay ebireşmekte : dudakları dudaklarına ilişmeden çene çalmaktadırlar durmadan konuşmaktadırlar : erin ündüü db. dudak saiti.
erin- ıı, tenbellik etmek; üşenmek. erinçeek, üşengen.
erindeş-, db. (ses hakk.) dudaklılaştırmak.
erindeştir - , db. bir sesi dudaklılaştırmak.
erindeştirüü, db. dudaklılaştıma.
erindüü, dudaklı; ak erindüü : beyaz dudaklı (hayvan hakkında):
erineş- (rad.) koşmak, yelmek; dörtnal gitmek.
eriş, 1. tat arış : mensucatta boyuna atılan iplik; erkek eriş (dokuma ameliyesinde) arışın aşağı sırası; urkaaçı eriş : arışın üst sırası eriş - arkak bolup «arış - argaç olarak» : bir tabaktan, bir kaşıktan yercesine dost olarak; 2. dokuma, kumaş (başlıca kıymetli dokuma); 3. mec. nikah mukavelesi; nikah; er öltürüp, eriş bozganım cok ats.: kocayı öldürüp, nikah bozduğum yoktur (ben bir mücrim değilim).
eriştir-, = eerçit-; akılğa sabırdı eriştirip sabrı akılla birleştirerek.
erit -, eritmek; izabe etmek; meni sözü menen eritip ketti beni sözü ile kandırıp gitti : cakşının sözü taş eritet; camandınğ sözü baş çiritet ats. iyi adamın sözü taşı; eritiyor, fena adamın sözü baş çürütüyor.
eritüü, eritme
eritüüçü, eritici; izabeci; bolot eritüüçü : çelik izabecisi.
erk irade; hürriyet; kazancının erki bar, kayda kulak çığarsa ats. kazancı kazanın kulpunu istediği yere takar: erk ber - : bir şeyi yapmaya hak vermek; hürriyet vermek; hareket serbestisi vermek; öz erkine koydum : istediği gibi hareket etmesine bıraktım; erkinen acıratuu : hürriyetinden mahrum etme
erke, şımarık; nazlı alışmış; erke bala : arifane usulile ziyafetler çekil:liği zamnrı ovualar ve eğlenceler tertip eden kimse (*); er erke = ererke.
erkeç, (enanmiş) teke, ergeç
erkek 1. erkek (hayvan); 2. erkek (insan): erkek bala : erkek çocuk; katını (yahut enesi) erkek tuuğanday : «karısı (yahut annesi) erkek çocuk doğurmuş gihi». aşırı derecede sevinerek.
erkeksi-, bir işi erkeğe taklit ederek yanmak.
erkeksin-, (manaca) erkeksi-.
erkele-, 1. (acc. ile) : okşamak; nazlandırmak; şımartmak; 2. (dat. ile) umut bağlamak; sizderge işengemin, sizderge erkelegemin: size inanmıştım, size umutlarımı bağlamıştım.
erkelen-, okşanmak; riazlanmak.
erkeleş-, müş. erkele - den.
erkeletkensi-, okşar, nazlandırır gibi gözükmek.
erkeletüü, işs. erkelet ten.
erkeş 1 (rad.) yükseklik; yer (tepe).
erkeş ıı = erkeç.
erkey-, dikili durmak; öne çıkık durmak.
erkeyt-, et. erkey - den.
erkimsi-, kendini her şeyi yapmaya muktedir saymak; kibir ve azamet satmak, böbürlenmek: erkimsigen: kendini beğenen, kibir ve azamet satan.
erkin, serbest; serbestçe; bol bol; ferah ferah: emin erkin bk. emin.
erkinçilik, hürriyet, serbestlik.
erkindel-. hürriyete kavuşmak.
erkinden-, kendini serbest hissetmek; erkindenip cay basat : kendini sıkmadan ağır ağır gidiyor.
erkindik = erkinçilik.
erksiz, serbestlikten, hürriyetten mahrum; erksizden : istemiyerek; kendi arzusunun hilafına olarak; erksiz emgek : mecburi emek, hizmet. yüksek doğru
erktüü 1. müstakil; her işi istediği gibi yapabilen; hür; 2. hukuku hükümraniye malik.
erktüülük, 1. istiklal; 2. hukuku hükümrani.
erlen-, mertlik, yiğitlik, cesaret göstermek.
erlik, bahadırlık; yiğitlik; yüreklilik,
erme : erme çöl : ıssız çöl; erme taş : ıssız kaya..
ermek, eğlence; eğlenti.
ermeksiz, eğlencelerden mahrum; canı sıkılan.
ermekte-, eğlendirmek; avutmak.
ermekteş-, eğlenmek. avunmak.
ermektüü., eğlenceli; konuşkan; şen.
ermen, pelin (bitki); kızıl ermen : kırmızıpelin.
erööl, öncü pişdar; siper; kommunist partiyası – emekçilerdinğ eröölü: komünist partisi – emekçilerin öncüsüdür,
eröölsüzdük, himayesizlik.
eröön : eröön - töröönü cok cürö beret : kayıtsızca. hiç bir şeye aldırmadan geziyor.
eröönsüz, kayıtsız, kaygısız; hiçbir şeye aldırmayan.
ersınar, küçücük bir kuşun adıdır. ,
ersi-, bahadırlık taslamak: kendini bahadır saymak; horozlanmak.
ersin -, 1. birisini koca saymak ve koca gibi muamelede bulunmak; 2. kahraman, bahadır gibi gözükmeye çalışmak,
erte, erken; erte keldin : erken geldin; erte zamanda : çok eski zamanlarda; ertesinde : ertesi gün; ertesi : yarın sabah; ertesi künü : ertesi gün; ertesi boldu : sabah oldu.
ertele : ertelep : sabahları; sabahlayın; erken sabahtan.
ertelen-, çabuklaşmak; müddetinden
evvel vukua gelmek.
erteli erteli - keç : sabahleyin ve akşam; geceli - gündüzlü; bütün yirmi dört saat,
ertelik (erte + lik) vaktından evvel vukua gelmeklik.
ertelüü : - keçtüü = erteli keç (bk. erteli),
ertemenenki (erte + menen + ki): sabahki; sabahleyin; ertemenenki saat ondo : sabahleyin saat onda.
ertenğ. yarın; künü ertenğ : yarın; tanğ ertenğ : sabahleyin erkenden; eretnğ menen : sabahleyin; sabahile; yarın sabah; bugün ertenğden kelip kalışar : bugün yarın gelirler; erteng menenki = er tenğmenenki.
ertenğki, yarınki; sabahki; ertenğki saat altıda : sabah saat altıda; ertenğki künü: yarın; ertesi gün.
ertesi, bk. erte.
erüü ı, iss. eri - den.
erüü ıı, çabuk donmayan (yağ hakkında); cılkının mayı erüü bolot, eçkinin mayı erüü emes : at yağı çabuk donmuyor, keçi yağı ise, çabuk donuyor.
erzek = eresek,
es ı, hafıza; akıl; şuur; muhayyile; es tart : akıllanmak; (yaşın büyümesi ile) daha şuurlu olmak; es alkendine gelmek; geniş soluk almak; dinlenmek: es aluu: dinlenme, istirahat; es aldır : dinlendirmek; es al-; nazarı itibara almak; eske alın- : nazarı itibara alınmak; eske tüş- : hatıra gelmek; eske tüşür -: hatırlatmak; hatırına getirmek; eske tüşür -: keçesi: hatıralar gecesi; eske sal - : hatırlatmak; es- ten tan- : bk. tan-; esimen kettim bayıldım; es cıy- : kendine gelmek; aklını başına toplamak; esimdi cıya albayım : aklımı toparlayamıyorum; bir türlü kendime gelemiyorum; esten canğıl- : şaşkın bir hale gelmek, şaşalamak; afallamak; esinde cok yahut esinen çıktı : hatırlamıyor; hatırından çıkmış; esi bar : anlayışlı; esi cok gabi; esi carım : yarı akıllı; es - uçun bilbey cığıldı bayılarak düştü; esi ketken : 1) şaşırmış; 2) gibi, ahmak (daha bk. oo 1); esime care çığıp unutup kalsam bolobu! : nasıl oldu da unutmuşum!
es ıı : es kayran= esil kayran (bk. esil).
es ııı : kün es = künös.
esaluu = es a.luu (bk. esı).
ese, a. hisse; eki ese : iki hisse; köbün ese : ekseriya; başlıca; bir ese..., bir ese.. kah... kah...; eki - üç ese köp iki - üç kere fazla.
eselek, ahmak; budala.
eselektik aptallık, hamakat, esen, salimen; mes’ut; aman - esen: sağ - salim; mes’ut; esen - aman boldunğbu : kandini iyi hissediyor musun!; esen barıp, soo kaytsam folk. : salimen gidip de, sağlıkla dönersem; aştı esen tartınğar folk. : yemeği intizamla (engelsiz) sununuz!
esençilik, sıhhat; selamet.
esendeş-, selamlaşmak; karşılıklıca sıhhatlarını soruşturmak.
esendik = esençilik.
esenğgire, kuvvetten düşmek; gevşemek. sölpümek.
esep, a. hesap; hesap verme; sayım; hesap görme; istatistik; esep ber: hesap vermek; esep berüü - şayloo çoğuluuşu : hesap verme - seçim toplantısı; esep - kısap dokladı : hesap verme raporu; bir esepten : bir bakımdan; bir hususta; anın aytkanı bir esepten tuura : onun dediği bir bakımdan doğrudur; anı ayıtkanğa esep kıldnn : onu ayrılmış saydım; başka kişiniğ esebinen caşay: başkasının hesabına yaşamak; bizdinğ ölköbüzdö kişi başka kişininğ esebinen caşay albayt : bizim ülkemizde insan başka birisinin hesabına yaşayamıyor; tuura esep mat. doğru hesap; belirgen sandın orto esebi mat. verilmiş sayıların aritmetik ortalaması.
esepçi ı. muhasebeci; sayaç (muaddit); 2. es. : güneşin doğuşuna, batışına ve seyyarelerin vaziyetine göre hava durumundan haber veren.
esepçil, ı. a - k. = esepkor.
esepçilik, iyi saymayı ve hesap etmeyi bilme.
esepkor, a - f. hesaplı; hasis; cimri.
esepsiz, hesapsız; pek çok.
esepte-, saymak; hesap etmek.
eseptel -, sayılmak; hesaba alınmak; hesaba katılmak.
eseptelin-, mahsup edilmek; sayıl olmak; hesaba katılmış olmak.
esepteş-, hesaplaşmak.
esepteştir-, et. esepteş - ten.
esepteşüü. hesaplaşma.
eseptet-, et. esepte - den.
eseptöö, hesaplama; hesabımı çıkarma; hesabını görme; sayma.
eseptüü hesaplı; hesabı yapılmış; sayılmış; hesap ve sayım unsurlarını içine alan; eseptüü doklad yahut eseptüü bayandama : hesap verme raporu; eseptüü dos ayrılbas ats. : hesap, dostluk için bir engel değildir (harf. hesaplı dostlar ayrılmazlar).
eser, 1. hoppa, havai; sallapatı; 2. budala.
esil, mihnetkeş (ömrünü kaygı ve kederle geçiren); zavallı; garip; esil baş : (garip baş) mihnet çeken kimse; esil kayran : ölü için ağlarken kullanılan tabir.
esir-, 1. sarhoş olmak; 2. kudurmak; taşkınlık etmek.
esirke-, farfaralaık etmek, benlik taslamak, öğünmek.
esirt-, sarhoş etmek; mest etmek.
eskadron, r. süvari bölüğü.
esker-, hatırlamak,
eskeriş-, müş. esker - den.
ekert-, hatırlatmak
eskertkiç, 1. hatırlama işareti; 2. anıt (abide).
estertüü-, işs. ekser - den 11. esnemek.
eski, eski; eski - usku : eski - püskü; paçavralar; eskininin canğısı bolğon üy: oldukça eski (harf.eskilerin. yenisi olan) keçe ev; aydınğ eskisi : ayın ikinci yarısı.
eskiçelöö, eski eskimiş, örselenmiş, yıpranmış, kullanılmış; başı cırtık, eskiçelöö kiyız ötük: brunları yırtık eski keçe çizmeler.
eskiçil 1. eski devir, eski hayat taraftarı; 2. es. muhafazakarlık.
eskiçilik, 1. eskiyi temsil eden her şey; eski hayat: eski adetler; 2.es. : muhafazakârlık.
eskilöö, eskice; oldukça eski (eşya hakkında.)
eskir-, eskimek (eşya hakkında.)
eskirt -, eskitmek.
eskirüü, eskime.
este – ıı, esnemek.
estetik, hatıra hatırlama.
estet-, hatırlatmak; men umuta berem, estetip koy : ben hep unutuyorum, sen bana hatırlat.
estöö ı. hatırlama.
estöö ıı. esneme.
estüü, yahut estüü - baştuu : aklı başında olan; makul. anlayışlı kimse
estüülük, anlayışlılık; akıllılık.
eş ı, dayangaç; yardım, muzaheret; umut: eş tut yahut eş kıl yahut eş karma-.: dayangaç saymak; muzaheret aramak; (birisinin) yardımına başvurmak; eş kılğanın senin muzaheretine güveniyorum; caş uulun eş karmap, cesir olturu kala bergen : bütün umutlarını küçük oğluna bağladı ve dul kaldı (tekrar kocaya varmdı).
eş ıı = eç.
eş - ııı, 1. örmek; bükmek; cip eş-: iplik, ip bükmek; 2, yırtmak; yarmalamak; kançar menen kursagın eşe saydı: hançerle karnını yardı; hançeri karnına öyle sapladı ki bağırsakları dışarıya fırladı.
eşek, 1. t eşek; eşek sekirtmey : bildirbir oyununu hatırlatan bir oyundur; eşek takala bk. takala; 2. cuuşan’ın cıvatası (bk. cuuşan).
eşelon, r. askeri nakliye tren, katar; kademe.
eşen, f. dn. şeyh; mütesavvifler cemaatinin ruhani rehberi, mürşidi:
eşenge kol bergen : bir şeyhe mürit olmuş.
eşey-, 1. sarkmak (kulaklar hakkında): 2. bitap düşmek.
eşik 1. kapı ağzı; kapı; kişi eşinde mec. başkasının kapısında (ücretli) çalışma; birisinin hizmetinde bulunma; kişi eşiginde kün ötkön kedey : başkasının kapısında hizmet etmekle hayatı geçmiş fakir adam; eşik çiy : çiy sazından kapı perdesi (bk.. çiy ı); eşik tış : eşik çiyi dış yandan örten keçe parçası; eşiktinğ moyunu : kapı perdesinin dar üst kısım; eşiktinğ iyni : kapı perdesinin omuzları (onun yukarıdaki dar kısmımı başlandığı yer); eşik sal : kapı asmak; eşikke çık-: evden çıkmak; eşik tart- : 1) kapı açmak; 2) mec. (odadan evden) çıkmak; eşik ağa tar. : orta asya hanlıklarında muvazzaf bir şahsiyet : memur (kapu ağası); 2. eşikte : (evin, odanın) dışarısmda, avluda; eşikten : dış taraftan (avlu tarafmdan ve s.); eşikterı otun ketirip keldi : dışarıda odun kırıp geldi.
eşikçe, küçük kapı, kapak.
eşikteş, kapı komşusu.
eşil-, mut. eş - ııı - ten; eşilgen kum: uynayan, bir halde kalmıyan kum; büyük kumsal; koydunğ kardı eşildı : koyunun karın delinip dagıldı (bağırsaklar yayılıp yatıyor).
eşilme (rad.), ufak moloz yığınları; eşilme too : rüzg.rın tesirile yu muşayan taşlardan düzülmüş olan dağ.
eşilt-, 1. et eşil - den; kök şiberdi eşilte basıp, suuğa. keldi : yeşil otu çiğniyerek, suya yaklaştı; 2. yağma etmek; altından girip üstünden çıkmak.
eşkile-, it. eş - ııı - ten.
eşteke, bk. eç.
eşteme, bk. eç.
eştemke. bk. eç.
eşten-, umut bağlamak.
eştenğke, bk. eç.
eştent-, et. eşten - den.
eştir, ördürmek, büktürmek.
et ı, et; ten; kanduu et : kanlı et (yağ bağlasın diye alıcı kuşları besledkleri taze et); etine kelgen (avcı kuş, koşu atı hakkında) antrenman görmüş; ava yahut koşuya hazır; sulp et : lop et (kemiksiz et; kemiğinden ayrılmış olan et); et bışım - aş bışım; bk. bışım; et betinen ket- : şiddetle atılmak; hırsla saldırmak; iç etinen : çıplak ten üzerine; iç etmen sup köynök oşol kempir kiyçü ele folk. : öteki kocakarı keten gömleğini çıplak tenine giydi; et menen çeldinğ orto cerinde ookat kılıp cüröt : şöyle - böyle, ne aç, ne tok, geçiniyor.
et- ıı, (yardımcı fiil) etmek; tars et- : şiddetli çatırdı yamak (harf. tars etmek); buk et : pat diye düşmek.
etap, r. : merhale, safha.
etek, 1. etek; börü etekten, coo cakadan alğanda ats. kurt eteğe düşman yakaya sarıldığı zaman (felaket1er her yadan geliği zaman); koş etek : volanlı kırmalı etek; mening etemğimdi karma! benim eteğime tutun!: beni takip et!: benim yardımıma güven!:etegi bütölüp, cenği uzardı bk. bütöl; etegin kötünğö cetpegir!; iyilik yüzü görmesin! (harf. : eteğin kıçına yetişmesin!); etek kir aybaşı, kadınların adet görmesi, hayız; eteği cayık : saf; iyi yürekli adam, etegi suyuk (kadınlar hakkında) evde oturmaz; hoppa; baş etekti cıynap al- : «başı - eteği toparlamak» : intizama koymak; 2. too etegi : dağ eteği.
Dostları ilə paylaş: |
|
|