Anab L m dali



Yüklə 4,8 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə97/101
tarix06.02.2018
ölçüsü4,8 Kb.
#26403
1   ...   93   94   95   96   97   98   99   100   101

 
 
192 
olduğunu; onların da bunu gösteremediğini ileri sürer.
556
 
Hayek,  Berlin,  Popper,  Rothbard  gibi  düşünürler  de  ahlâkla  liberalizm  veya 
piyasa  sistemi  arasında  bu  tür  ilişkiler  kurarlar.  Bunlar,  deontolojilerin  veya 
sonuççuların yaptığı gibi belli bir yönteme bağlı ilişkiler değildir; bir arada bulunmanın 
gerekliliği  esasına  dayalı  ilişkilerdir.  Bu  yüzden  bu  düşünürleri  gerekçelendirme 
türlerinden birine dâhil etmek, müstakil uzun bir çalışmayı gerektiren zahmetli bir iştir.  
Sonuç olarak onların yaklaşımında deontolojinin ve sonuççuluğun unsurlarına 
rastlamamıza  rağmen  bu,  belirli  bir  yöntem  dâhilinde  yapılmadığı  için  onları  bu 
çalışmanın dışında tutmak yerinde olacaktır. Ancak bu çalışmada ortaya koyulan bakış 
açısını bu düşünürlerin yaklaşımlarına uygulamak ve bu yaklaşımlardaki değer ve inanç 
temelli  unsurlarla  deontolojik  ve  sonuççu  unsurları  ortaya  çıkarmak,  her  dikkatli 
okuyucunun kolaylıkla yapabileceği bir şeydir. 
                                                 
556
  
Agm
., s. 12. 


SONUÇ 
Liberalizmle  ahlâk  arasında  kurulan  iki  tür  ilişkiden  bahsetmek  mümkündür. 
Birincisi,  liberalizmin  ahlâkî  bir  temele  sahip  olduğunu,  liberal  ilkeleri  elde  etme  ile 
ahlâkî kararlar alma arasında ortak bir yöntemin olduğunu savunur. Bu anlamda ahlâkî 
yargıların liberal ilkelere önceliği vardır.  kincisi ise liberalizmle ahlâk arasında bu tür 
bir ilişkiyi reddetmesine rağmen liberalizmin ahlâkî yargılarla çelişen türden düşünce ve 
ilkelere  sahip  olmadığını;  aksine  onları  destekleyen  ve  geliştiren  bir  yönü  olduğunu 
savunur.  Bu  ikinci  düşünce,  bir  tür  “ikinci  en  iyi”  ahlâkı  veya  “optimum  ahlâk” 
diyebileceğimiz  türdendir.  Ortak  bir  düşüncede  uzlaşması  mümkün  olmayan  insanlar, 
kendi inanç ve değerlerini başkalarınınkine zarar vermeyecek şekilde yaşamaya imkân 
sağlayacak bazı üst ilkelerin varlığını gönüllü olarak kabul eder. Bunlar, onların ahlâkî 
değer ve inançlarını yaşayıp geliştirmelerini sağlayacak türden ilkelerdir.  
Bu düşünce, ilkelerin ahlâkî değer ve inançlarla çatışmayacağını ileri sürse de 
ahlâkî ilkeleri onlara öncelemez ve bunu liberalizmin çoğulcu doğasına uygun görmez. 
Birinci  yaklaşım  da  liberal  gelenekte  oldukça  kabul  görür.  Locke’dan  günümüze 
liberalizmle ahlâk arasında yakınlık hatta özdeşlik kuran birçok düşünür vardır. Ancak 
bunların  tarzlarının  aynı  olduğunu  söylemek  mümkün  değildir.  Bu  düşünürler,  liberal 
düşüncenin  ahlâkî  bir  temel  sahip  olduğu  konusunda  iddialıdırlar.  Ancak bu  iddia,  bir 
birine  rakip  iki  ahlâk  düşüncesi  etrafında  gelişmiştir.  Birincisi,  duyguları  ahlâkın  ilk 
nedenleri  kabul  eden  ve  ahlâkı  bir  tatmin  düşüncesine  bağlayan  sonuççu  teorilerdir. 
Diğeri  ise  ahlâkın  ilk  nedenleri  olarak  insan  aklını  gören  ve  ahlâkı  bazı  temel  ahlâkî 
inançlara indirgeyen deontolojik düşüncedir.  
Deontoloji  ve  sonuççuluk,  liberal  gelenek  içerisinde  iki  farklı  ahlâkî  yapıya 
işaret  eder.  Deontoloji,  ahlâkın  doğrulamaya  ve  yanlışlamaya  açık  bir  takım  ahlâkî 
inançlara  dayanan  bir  inanç  teorisi  olduğunu  ileri  sürer.  nançlar,  bize  ne  yapmamız 
gerektiğini söyleyen şeylerdir. Bizler, ahlâkî inançlarımızla hareket ederiz. Sonuççuluk, 
aynı  yaklaşımı  benimsemez.  nançların  doğası,  bizzat  bize  ne  yapmamız  gerektiğini 
göstermez.  nançlar,  eyleme  yönlendirici  değildir;  bizi  eyleme  yönlendiren  şeyler, 
tatmin  bekleyen  duygulardır.  Nitekim  inanç  önermeleri  ile  yargılar  arasındaki 
modalite/kip  farkı,  bu  durumu  ortaya  koyar.  nançlar,  -dır  ve  muâdil  kiplere  sahipken 
ahlâk, -malı ve muâdillerini kullanır. 
Deontoloji,  bu  iki  kip  arasında  bir  neden-sonuç  ilişkisi  kurmakta  bir  sakınca 
görmez.  –dır,  -malı’ya  öncül  yapılabilir  ve  bunlar  aynı  akıl  yürütme  içerisinde 
kullanılabilir (Zehir öldürür; o halde zehir içmemelisin, gibi). Oysa sonuççuluk, bu ikisi 
arasındaki  zorunlu  bir  mantıksal  ilişkinin  kurulamayacağını,  bizi  eyleme  inançların 


 
 
194 
değil hayata dair beklentilerimizin, ihtiyaç ve zevklerimizin yönlendirdiğini ileri sürer. 
Haz, acı, mutluluk, coşku, tutku, heyecan, korku, tiksinme, sevinç gibi duygularımızın 
üzerimizde bıraktığı etki ancak bizi davranışa sevk edebilir.  
Deontolojide  ahlâkî  yargılar,  tasdikle  ortaya  çıkarken  sonuççulukta  ahlâkî 
yargılar, tasvip  (onaylama)  ile  ortaya çıkar.  Tasdik,  zihnin  bir  durumu  teyit  etmesidir; 
tasvip ise bir şeyin duygu dünyamızda bir istek ve yönelme meydana getirmesidir. Bu 
anlamda deontoloji ve sonuççuluk değer terimine farklı anlamlar yüklerler. Birincisinde 
değer;  eşyanın  veya  olguların  bir  özelliğidir.  Değer,  varlığını  bizim  varlığımızdan 
almaz;  o  kendinde  bir  şeydir.  kincisinde  ise  değer  bizim  eşyaya  yüklediğimiz  bir 
özelliktir.  Bir  şeye  değer  dediğimizde  onun  bizim  iç  dünyamızda  meydana  getirdiği 
etkilere  işaret  ederiz.  Bizde  o  şeye  dair  (olumlu)  duygusal  bir  tavır  olmadığı  sürece  o 
ş
eyin  değerli  olduğunu  söyleyemeyiz.  Oysa  deontoloji,  değeri  inanca  benzer  bir 
anlamda  (hatta  zaman  zaman  aynı  anlamda)  kullanır.  Değer,  bizim  istek,  arzu  ve 
beklentilerimizden farklıdır.  
Deontoloji,  bireysel  varlığımızı,  istek  ve  beklentilerimizi  ahlâkın  konusu 
görmez.  Ahlâk,  bireylerin  soyut  zihninden  ortak  olarak  çıkan  yargılardan  oluşur.
557
 
Onlar  ancak  böyle  düşünüldüğünde  iyiyi  ve  kötüyü  tespit  etmek  mümkün  olabilir. 
Maximler  ve  sözleşme  istiaresi,  aynı  zamanda  soyut  bireylere  ahlâkî  karar  aldırma 
yöntemleridir.  Sözleşme  istiaresine  başvurmayan  liberal  düşünürlerin  yaklaşımları  da 
soyut  sözleşmenin  bütün  unsurlarını  taşır.  Bu  düşünce,  temelde  diğer  zihinlerin 
bizimkiler  gibi  çalıştığı  inancına  dayanır.  nsanlarda  ortak  bir  akıl  yürütme  biçimi 
vardır.  Soyut  birey  (Kant’ın  yaklaşımı  ile  transandental  ben),  aynı  niteliklere  ve  akıl 
yürütme biçimine sahiptir. Sonuççuluk ise kişisel beklentilerin farklı olması nedeniyle 
soyut  bireyin  zihninden  çıkan  yargılar  yerine  onların  taleplerine  uygun  düşecek  ve 
onlarda bir tatmin duygusu meydana getirecek türde yargıların ahlâkî olabileceğini ileri 
sürer. Bireyler, soyut değil somut varlıklar olarak düşünülür. 
Ahlâkı inançlara dayandırma, ahlâkî doğruluk iddiasını da beraberinde getirir. 
                                                 
557
  
Felsefede insandan bahseden farklı terimler  vardır. Birey, bir türün birbirine eşit  elemanlarından 
birini ifade etmek için kullanılır. Birey terimini tüm türlerin tek tek elemanlarını ifade etmek için 
de  kullanırız.  Çünkü  o,  türsel  bir  özelliği  taşıyan  yani  bir  ayrımı  (faslı)  olan  her  varlık  için 
kullanılır.  nsanın türsel özelliği düşünmektir. Düşünmek, türü tanımlayan bir özellik olduğu için 
soyutlama  ile  elde  edilen  şeye  düşünce  denir.  Soyut  birey,  herhangi  bir  kişi  olmayan,  türün 
özelliğini  taşıyan  elemandır.  Oysa  şahıs  terimi  daha  farklı  bir  anlamı  ifade  eder.  Şahıs  terimi, 
türsel  özelliklerden  ziyade  türün  elemanlarından  birisinin  kendisine  has  niteliklerini  ifade  eder. 
Ş
ahsiyli  adam  dediğimizde  olduğu  gibi  kendisine  ait  bir  karakteri  olan  ve  onu  türünün  diğer 
bireylerinden  ayıran  özelliklerde  bahsetmiş  oluruz.  Deontoloji,  ahlâkî  kararların  bu  kişisel 
özelliklere  dayalı  olarak  değil  türün  ortak  özelliklerine  dayalı  olarak  ortaya  çıkamsı  gerektiğni 
savunur. Ahlâkî fail, kendi kişisel özellikleri ile değil türün tüm diğer üyelerininki gibi çalışan bir 
zihinle ahlâkî yargıda bulunabilir. 


Yüklə 4,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   93   94   95   96   97   98   99   100   101




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə