Fransa
TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı
30
31
3.1. Dördüncü Cumhuriyet
İkinci Dünya Savaşı’nın bitimine
yakın Alman orduları Fransa’dan
çekilmek zorunda kalınca direniş
önderlerinden De Gaulle liderliğinde
bir geçici hükümet kurulmuştur.
Kısa bir süre sonra da geçici
hükümet, yeni bir anayasa yapacak
olan Kurucu Meclis seçimlerini
yaptırmıştır. Yapılan seçimlerde,
Alman işgaline karşı yeraltında en
şiddetli direnişi örgütleyen komünist
ve sosyalist partiler kurucu meclisin çoğunluğunu ele geçirmişlerdir.
Komünist ve sosyalist partiler güçlü bir yürütmenin burjuvazi elinde
oyuncak olacağı ve nihayetinde hak ve özgürlükleri kısıtlayacağını
düşünerek güçlü yasama organı ile zayıf bir yürütme hedeflemekteydiler.
Öte yandan De Gaulle, Üçüncü Cumhuriyet tecrübesinden ders alınmasını,
dolayısıyla zayıf bir yasama organı ve güçlü bir yürütme organı kurulması
gerektiğini ifade etmekteydi. Tartışmayı nihayetinde kurucu meclisin
çoğunluğunu ellerinde bulunduran komünist ve sosyalistler kazanarak
istedikleri gibi bir anayasa tasarısı hazırladılar. Ne var ki, bu meclisin
yaptığı ve tümüyle meclis üstünlüğüne dayalı parlamenter model halk
oylamasıyla reddedilmiştir. Yeni seçilen Kurucu Meclisin yaptığı ve bir
öncekinin yumuşatılmış biçimi olan yeni bir tasarı ise az farkla da olsa
halk oylamasında kabul edilmiştir. Böylece 27 Ekim 1946’da Anayasanın
ilanı ile Dördüncü Cumhuriyet başlamıştır.
14
Bunun üzerine De Gaulle
siyasetten çekildiğini ilan etmiştir.
15
1946 Anayasası rejimin ağırlık merkezinde iki meclisin yer aldığı
oldukça güçlü bir parlamenter rejim öngörmüştür. Parlamentonun
iki kanadından birisi olan Millet Meclisi gizli, genel oyla seçilen
milletvekillerinden; Cumhuriyet Konseyi ise iki dereceli bir seçim ile
seçilen ve her seçim döneminde üyelerinin yarısı değişen senatörlerden
oluşmuştur. Hükümetin sorumluluğu yalnızca Millet Meclisine karşıdır.
14
Esat Çam,
Çağdaş Devlet Sistemleri (İstanbul: Der Yayınları, 2000), s.158.
15
Şaylan,
Çağdaş Siyasal Sistemler, s. 82-83.
Charles
De Gaulle
Fransa
TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı
32
33
Yasaların yapılmasında ise -son söz Millet Meclisinde olmak üzere-
Cumhuriyet Konseyi de dâhil olmak üzere iki meclisin onayı gerekli
bulunmaktaydı.
16
Cumhurbaşkanı, iki meclisin ortak oturumunda yedi yıl için
seçilmekte, rejimin koruyucusu fonksiyonunu üstlenmekteydi. Başbakanı
Cumhurbaşkanı seçmekteydi.
17
1946 Anayasası, Millet Meclisinin hukuken ve fiilen mutlak üstünlüğünü
öngörmüştür. Bu üstünlük ise Meclisteki çoğunluk durumuna sıkı sıkıya
bağlıdır. Çoğunluk dengesinin parti çokluğu nedeniyle sınırda olduğu
durumlarda Meclis, iş yapamayan ve milletvekillerinin bakan olma
hesaplarıyla hükümeti düşürme oyunlarını sıkça oynadığı bir organ
haline gelmiştir. Bazen sıradan bir kanunun reddedilmesi bile bakanların
istifasını beraberinde getirmekteydi. Dördüncü Cumhuriyetin sonunu
hazırlayan en önemli nedenlerden biri bu olmuştur.
18
3.2. 1958 Anayasası’nın Siyasi Arka Planı ve Hazırlanışı
Fransa’da anayasal rejimlerin tümünün belki de tek ortak özelliği
hepsinin bir öncekine tepkisel bir şekilde ortaya çıkmış olmasıdır.
19
Fransa, Devrimden sonra çok keskin şekilde bölünmüş bir toplum haline
gelmiştir. Dolayısıyla her anayasanın hazırlanışında ve uygulanışında bir
önceki dönemin anayasasını hazırlayanlarla uzlaşma değil hesaplaşma
psikolojisi hâkim olmuştur. Fransa’da Devrim öncesinden beri sosyo-
ekonomik yapıda önemli farklılık ve çelişkiler hatta çatışmalar
bulunmaktadır. Devrimden önce, soylu, ruhban ve burjuvazi çelişkisi ve güç
çatışması topluma egemendi. Devrimden sonra eski çatışmalara ek olarak
nüfusun büyük çoğunluğu Katolik olan bir ülkede devlet, katı bir laiklik
uygulamasına gitmiş ve böylece yeni bir çatışma alanı doğmuştur. Ülkede
sınıf bakımından ideolojik tutuculuk ve kent-kırsal ayrımı vardır. Çam’a
göre ülkede siyasi olarak birbirini izleyen üç farklılaşma görülmüştür: 18.
16
Çam,
Çağdaş Devlet Sistemleri, s.159.
17
Çam,
Çağdaş Devlet Sistemleri, s.160.
18
Çam,
Çağdaş Devlet Sistemleri, s.160
19
Raymond Aron, koyu Katoliklikten radikal pozitivizme geçen Fransa’da halkın ruh halini ve düşünme
tarzını şu şekilde dile getirir: “1789’dan bu yana, hangisi olursa olsun, tartışılmamış ve ülkenin
bütünü tarafından kabul edilmiş tek bir Fransız rejimi görülmemiştir. Bir kriz baş gösterdi mi, kökü
ne olursa olsun, rejim yeniden tartışma konusu olmuştur. Ülkenin birkaç bölgesinde laiklik gibi
tarihi kavgalar hala ateşli duygular yaratmaktadır. Fransızlar Devrimin, Dreyfus olayının, Ateşkesin
ve Kurtuluşun mücadelesini hala sürdürüyorlar.” Bkz. Raymond Aron,
Demokrasi ve Totalitarizm,
(Çev.
Vahdi Hatay, İstanbul: Kültür Bakanlığı, 1976), s.207.