45
verdiği ve ağırlıklı olarak hicri 900-1000 yılları arasındaki yıl-
lara ait olan Defter-i Hakani kayıtlarında, Çiçek Dede, Hüsam
Dede, Kasım Dede ve Söğüt Dede gibi birçok “dede” ünvanlı
kişiye rastlanmaktadır. Yine Defter-i Hakani kayıtlarından
anlaşıldığı üzere, Anadolu ve Balkanlar’daki kolonizatör derviş
ailelerinin adlarının yanı sıra “ahi, baba, dede, şeyh, hoca,
hacı, pir, abdal, gazi, derviş” ünvanlarının yoğun olarak yer
yer kullanıldığını görüyoruz. (Barkan, 1942) Ayrıca Başba-
kanlık Arşivi belgelerindeki “Dede, Dede Arslanlı, Dedeler,
Dedeli” gibi cemaat adları ve yerleşim birimlerinin (Türkay,
1979: 313), yine Dahiliye Vekaleti Mahalli İdareler Umum
Müdürlüğünce yayınlanan Köylerimiz adlı kitapta yeralan
“Dede, Dededüzü, Dede Köy, Dedeler, Dedem Oğlu, Dedem
Mezrası, Dede Viran vb.” (Köylerimiz, 1933: 196-197) gibi
köy adları “dede” sözcüğünün yaygınlığını göstermektedir.
İngiliz araştırmacı F. W. Hasluck’a göre ise yukarıda sayılan
ünvanları taşıyan Türkmen aşiret önderleri bu aşiretlerin hem
siyasal, hem dinsel önderleri konumundaydılar. Hasluck bu aşi-
ret önderlerinin aynı zamanda dinsel önder olduklarını, ancak
toplumsal yapının karmaşıklaşmasının ardından dinsel ve diğer
toplumsal görevlerin ayrıştığını belirtiyor. Bu şekilde Hasluck,
“pir, dede, baba, şeyh” gibi kavramların zamanla salt dinsel bir
renge büründüklerini de vurgulamaktadır. (Hasluck, 1929: 338)
bu görüş oldukça yerindedir. Buna göre Sarı Saltuk, Dede
Garkın, Hacı Bektaş, Abdal Musa, Karaca Ahmet gibi şahsi-
yetler hem siyasal, hem dinsel önder konumundaydılar. Soyla-
rından gelenlerce oluşturulan ve bugün hala yaşayan Dede
ocaklarından gelen aileler ise zaman içerisinde daha çok dinsel
alanda etkin olmuşlardır.
Anadolu’da Aleviler yüzyıllardır inanç önderlerini “De-
de”nin yanı sıra “pir ve seyyit” olarak da adlandırmışlardır.
46
Ayrıca Dede ünvanı Bektaşilik ve Mevlevilik tarikatlarında da
kullanılmaktadır. Mevlevilikte dervişliğe ikrar verip dergahta
çeşitli hizmetler görerek bin bir gün çile çıkarmış dervişler
“Dede” ünvanını alırken (Gölpınarlı, 1993), Bektaşilikte Nev-
şehir’de bulunan Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı’nda pir postunda
oturan Bektaşi Babası “Dedebaba” ünvanıyla anılırdı. (Noyan,
1987: 44-46)
Alevilik ve Dedelik Kurumu
Anadolu ve Balkanlar’da yaşayan ve yerel olarak Çepni,
1
Tahtacı,
2
Amucalı, Bedreddini gibi, farklı deyimlerle anılan
Sünnilerden farklı bir islami anlayışa sahip toplulukların tümü
bugün genelde “Alevi” veya “Alevi-Bektaşi” şemsiye kavram-
ları ile ifade edilmektedirler. Aleviler, kendilerini islam olarak
tanımlamalarına ve inanılarında islami ügeler ağırlıklı olmasına
karşın, Sünni topluluklar ve Sünniligi resmi mezhep olarak be-
nimseyen Osmanlı Devleti yönetimi tarafından inanıları tanın-
mamıştır. Osmanlı’yı izleyen süreçte devlet-Aleviler ilişkisi
nispeten daha olumlu hale gelse de, Cumhuriyet dönemi ikti-
darları, laiklik adı altında, devletçi bir Sünni İslam anlayışını
bugünlere kadar sürdürmüşlerdir.
3
Anadolu ve çevre bölgelerdeki Alevilik inanç kurum ve
kuralları bakımından Sünni ve Şii anlayışlardan oldukça farklı
özelliklere sahip bulunmaktadır. Temel ibadet olarak Cem ri-
tüelini, Muharrem ve Hızır Orucu’nu benimsemeleri, Dedelik,
Musahiplik, Düşkünlük gibi sosyo-dinsel kurumları ile farklı-
1
Çepniler konusunda bkz. (İsmail Hakkı, 1935)
2
Tahtacılar konusunda bkz. (Yılmaz, 1948; Yetişen, 1986)
3
Aleviliğin temelleri konusunda kaynaklar bölümünde verilen, Fuat Köprülü,
Irene Melikoff, Ahmet Yaşar Ocak’ın eserlerine bakılabilir. Ayrıca bkz. A.
Yaman, 2011.
47
laşmaktadır. Alevi topluluklar, Osmanlı döneminde yaşanan
siyasi-dini marjinalizasyona karşı kendi inanç ve kimliklerini
bu kurumlar sayesinde nesilden nesile aktarabilmişlerdir. An-
cak Osmanlı döneminde kırsal alanda korunan bu inanç yapısı,
Türkiye’de özellikle 1960’lardan itibaren yoğunlaşan iç ve dış
göç hareketleri sonrası ile büyük bir değişim yaşamış bulun-
maktadır. Türkiye’de büyük kentlere ve Avrupa’daki sanayi
merkezlerine yönelen bu yoğun nüfus hareketliligi geleneksel
yapıların devamını imkansız hale getirmiştir. Bu göç ve mo-
dernleşme sürecinde yerleşilen yeni alanlarda Aleviler farklı
kültürlerle karşılaşmış, geleneksel inanç kurumlarından uzak-
laşmış, hatta devletin de kendi kurumları aracılığıyla ve ileti-
şim kanallarının da etkisiyle kitlelere sunduрu hakim kültür
benimsenebilmiştir. Böylece Aleviliрin kırsal alanlarda sahip
oldukları eski sosyal organizasyon artık işlememeye başlamış-
tır. “Dedelik, Musahiplik, Cem” gibi aynı zamanda “kutsal” ve
“tartışılmaz” olan Aleviliğin geleneksel kurumları hem tartış-
malı hale gelmeye, hem de artık işlevsizleşmeye, topluluk üze-
rinde hızla etkisizleşmeye başlamıştır. 1990’lı yıllara kadar
yaşanan bu süreç sonunda tekrar etnik ve dinsel kimliklerin ön
plana geçişi olarak özetlenebilecek ulusal/uluslararası gelişme-
lerin de etkisiyle geleneğe dönüş süreci başlamış olup, bu süreç
bugün hala devam etmektedir. Alevilerin büyük ilgi göster-
dikleri Cemevlerinin kentlerde sayıları giderek artmakta ve
inanç, cenaze vb. toplumsal hizmetleri bu mekânlarda karşılan-
maktadır. Ancak şunu da ifade etmek gerekir ki, yüzlerce yıl
önce kırsal yapının gereksinmelerine göre şekillenmiş bulunan
Aleviliğin temel sosyal kurumlarının kentlere göç öncesi du-
rumdaki sosyal işlevlerine ve nüfuzuna sahip olması söz ko-
nusu olamayacaktır. Alevilik günümüzün ihtiyaçlarına cevap
verecek şekilde yeniden yapılanma süreci içerisindedir. Bu
Dostları ilə paylaş: |