Beni Asla Bırakma



Yüklə 1,25 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/17
tarix30.03.2022
ölçüsü1,25 Mb.
#84880
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   17
Kazuo Ishiguro- Beni Asla Bırakma

utanmamızdı. Genelde her şeye hâkim görünen
gözetmenlerimizin, bazı benzer konular açıldığında
tuhaflaşmalarından nefret ediyorduk. Onlardaki değişimi
görmek sinirlerimizi geriyordu. Sanırım bu nedenle ona başka
soru sormadık ve aynı nedenle Marge K.’yi beyzbol maçından
sonra o soruyu sorduğu için şiddetle cezalandırdık.
Her neyse, kasetimi işte bu yüzden özenle gizledim. Judy
ve elindeki sigara ancak kasetin plastik kapağı açınca
görülsün diye, resmi bile tersyüz ettim. Ama kasetin benim
için bu kadar büyük anlam taşımasının nedeni sigaralı
fotoğraf, hatta Judy Bridgewater’ın şarkı söyleme tarzı bile
değildi; Judy o dönemlerin sıradan şarkıcılarından biriydi,
kokteyl barlarında şarkı söyleyen, Hailsham’da kimsenin
beğenmediği türden bir şarkıcı. O kaseti benim için özel
kılan, içindeki tek bir parçaydı, kasetin üçüncü şarkısı: “Beni
Asla Bırakma.”
Ağır bir parça, gece dinlemeye uygun, tam bir Amerikan
şarkısıdır. Judy şarkı söylerken bir nakarat da var sürekli
duyulan: “Beni asla bırakma... Ah bebeğim, bebeğim... Beni
asla bırakma...” O sırada on bir yaşındaydım ve fazla müzik
dinlemişliğim yoktu, ama bu parça beni gerçekten mest etti.
Kaseti hep bu parçaya sarılı tutardım ki fırsat çıktığı anda
dinleyebileyim.


Bu arada bilin ki, şarkıyı dinlemek için fazla fırsatım
olmuyordu. Satışlar’da walkman bulmaya başlamamıza daha
birkaç yıl vardı. Bilardo odasında kocaman bir teyp dururdu
ama kasetimi orada hemen hiç çalmazdım, çünkü her zaman
kalabalıktı o oda. Sanat Odası’nda da kasetçalar vardı ama
genelde orası da gürültülü olurdu. Doğru düzgün
dinleyebileceğim tek yer yatakhanemizdi.
O yıl artık ayrı barakalara, altı yataklı yatakhanelere
geçmiştik. Bizimkinde taşınabilir bir kasetçalar vardı,
radyatörün üstündeki rafta dururdu. Bu yüzden, gündüzleri
kimse yokken şarkımı tekrar tekrar dinlemek için oraya
giderdim.
Bu şarkıyı bunca özel kılan neydi? Aslında, sözlerini pek
dinlemezdim; tek beklediğim yer: “Bebeğim, bebeğim, beni
asla bırakma...” diye devam eden bölümdü. Dinlerken çocuğu
olmayan bir kadın hayal ederdim, bütün hayatı boyunca
çocuk istemiş bir kadın. Sonra bir mucize eseri kadının bebeği
olur. Bebeğini kucağında sıkı sıkı tutar ve yürürken şarkı
söyler: “Bebeğim, beni asla bırakma...” Hem çok mutlu
olduğu, hem de başına bir şey gelmesinden korktuğu için;
bebeği hastalanacak ya da elinden alınacak diye. O zamanlar
bile bu yorumun doğru olamayacağını düşünürdüm, şarkının
diğer sözlerine uymuyordu bu yorum. Ama beni ilgilendiren
bu değildi. Şarkı benim söylediğim şey hakkındaydı ve ben
onu tekrar tekrar dinlerdim, kendi başıma, her fırsatta.
O sıralarda başıma gelen garip bir olayı şimdi size
anlatmam gerek. Olayın gerçek açıklamasını ancak yıllar
sonra öğrenmiş olsam bile beni gerçekten çok rahatsız etti,
ama sanırım daha derin bir önemi olduğunu o zaman bile
hissetmiştim.


Güneşli bir öğleden sonraydı ve bir şey almak için
yatakhaneye gitmiştim. Güneşin ne kadar parlak olduğunu
hatırlıyorum, çünkü odamızdaki perdeler çekilmemişti ve
güneş ışığı içeri giriyordu, havadaki tozları görebiliyordum.
Şarkıyı dinlemeyi planlamamıştım ama orada yalnız
olduğumu görünce içimden bir şey beni koleksiyon
sandığımdan kaseti çıkarıp çalmaya itti.
Belki benden önce kullanan kişi teybin sesini iyice
açmıştı, bilemiyorum. Ama şarkım her zamankinden daha
yüksek sesle çalıyordu ve herhalde bu yüzden onun geldiğini
duymadım. Belki de kendimden geçmiştim. Her neyse,
olduğum yerde şarkının ritmine uygun biçimde salınıyor ve
kucağımda bir bebek tutuyormuş gibi yapıyordum. Beni daha
da utandıran bir şey vardı; bu sefer sanki bir bebekmiş gibi bir
yastığı göğsüme bastırıyordum. Yavaş yavaş dans ediyordum,
gözlerim kapalıydı, duyduğum dizeleri ben de söylüyordum:
“Ah bebeğim, bebeğim, beni asla bırakma...”
Odada yalnız olmadığımı fark ettiğimde şarkı neredeyse
bitmek üzereydi. Gözlerimi açtığımda karşımda, odanın
kapısında Madam duruyordu.
Olduğum yerde dondum kaldım. Bir iki saniye sonra
paniğe kapılmaya başladım, çünkü tuhaf bir şeyler oluyordu.
Kapı aralıktı –uyuduğumuz saatler dışında yatakhane
kapılarını kapatmamız kurallara aykırıydı– ama Madam eşiğe
bile gelmemişti. Koridorda, kımıltısız ayakta duruyordu,
benim içerde ne yaptığımı görmek için başını hafifçe yana
eğmişti. Tuhaf olan şu ki, ağlıyordu. Beni hayal dünyamdan
çekip çıkaran ses, belki de onun hıçkırıklarının sesiydi.
Bu olayı şimdi düşündüğümde, bana öyle geliyor ki, bir
gözetmen olmasa bile bir yetişkindi ve beni azarlamak için
olsa bile bir şey söylemeli ya da yapmalıydı. O zaman nasıl


davranmam gerektiğini bilirdim. Ama orada durup hüngür
hüngür ağlamaya devam etti, gözlerinde, her zamanki ifade
vardı; tüylerini diken diken eden bir şeye bakar gibiydi. Ama
bu kez başka bir şey daha vardı bakışlarında; anlayamadığım
bir şey.
Ne diyeceğimi, ne yapacağımı, neler olacağını
kestiremiyordum. Belki odaya girip bana bağıracaktı,
vuracaktı hatta, hiç bilemiyordum. Ama o arkasını döndü ve
az sonra barakadan çıktığını ayak seslerinden anladım.
Kasetin sıradaki şarkıya geçtiğini fark ettim, kasetçaları
kapattım ve en yakın yatağa oturdum. Bu sırada, önümdeki
pencereden Madam’ın telaşla ana binaya doğru yürüdüğünü
gördüm. Arkasına bakmadı, ama omuzları düşmüştü ve
gördüğüm kadarıyla ağlamaya devam ediyordu.
Birkaç dakika sonra arkadaşlarımın yanına döndüğümde,
olanları anlatmadım. Birisi benim pek iyi olmadığımı gördü
ve bir şeyler söyledi, ama omuz silktim ve sesimi
çıkarmadım. Utanmıştım diyemem; avluda arabasından çıkan
Madam’a tuzak kurduğumuzda hissettiklerimizin benzerini
yaşıyordum. Tek istediğim, bu olayın hiç gerçekleşmemiş
olmasıydı, konusunu açmazsam kendime ve başkalarına iyilik
etmiş olacağımı düşündüm.
Ama birkaç yıl sonra her şeyi Tommy’ye anlattım. Göl
kıyısında Bayan Lucy hakkında içini açtığı konuşmamızdan
sonraki günlerde anlattım olanları ona; kendimizle ilgili
sorular sormaya başladığımız –bunu yıllar boyunca
sürdürecektik– günlerin başlarındaydı. Tommy’ye
yatakhanede Madam’la aramda geçen olayı anlattığımda,
konuya oldukça basit bir açıklama getirdi. Tabii bu açıklama
yapılırken, daha önce bilmediğimiz bir şeyi, yani hiçbirimizin
çocuk sahibi olamayacağını öğrenmiştik. Bu gerçeği tam


manasıyla öğrenmeden önce hissetmiş olmam mümkün ve
belki de şarkıyı dinlerken bu yüzden öyle davranmış
olabilirim. Ama o dönemde gerçekleri kesin olarak bilmem
imkânsızdı. Dediğim gibi, Tommy’yle bu olayı
konuştuğumuzda bize her şey açıkça anlatılmıştı. Bu arada,
hiçbirimiz durumdan çok rahatsız olmamıştık; hatta
endişelenmeden sevişebileceğimiz için memnun kalanlar bile
oldu. Her neyse, Tommy’ye olanları anlattığımda şöyle dedi:
“Madam büyük bir olasılıkla o kadar kötü bir insan değil,
çok korkutucu olsa bile. Bu nedenle seni kucağında bebek
varmış gibi dans ederken görünce, belki çok trajik bulmuştur
durumu, yani senin çocuk sahibi olamayacağın gerçeğini. Bu
nedenle ağlamaya başlamıştır.”
“Ama Tommy,” dedim, “şarkının bebek sahibi olmakla
ilgili olduğunu nasıl bilebilirdi ki? Elimdeki yastığın bir
bebek olduğunu nereden bilecekti? Bunların hepsi benim
kafamın içindeydi.”
Tommy bir süre düşündü, sonra yarı şakayla: “Belki
Madam zihnimizi okuyabiliyordur. O çok garip bir kadın.
Belki senin içini görebiliyordur. Hiç şaşırtmazdı bu beni,”
dedi.
Bu söylediği ikimizi de ürpertti ve gülüşmemize rağmen,
bir daha bu konuyu açmadık.
Madam olayından iki ay sonra kaset kayboldu. İki olayı
birbirine o zaman da bağlamadım, şimdi de bağlamak için bir
nedenim yok. Bir gece yatakhanedeydim, ışıklar
söndürülmeden önce, diğerleri banyodan dönene kadar,
koleksiyon sandığımı karıştırarak vakit geçiriyordum. Tuhaf,
ama kasetin artık sandığımda olmadığını fark ettiğimde, ilk
düşüncem ne kadar paniklediğimi kimseye göstermemem


gerektiğiydi. Kaseti ararken sıkıntımı belli etmemek için bir
şarkı mırıldanmaya başladığımı hatırlıyorum. Bunun sebebini
çok düşündüm ve hâlâ nasıl açıklayabileceğimi bilmiyorum;
odadakiler benim en yakın arkadaşlarımda ama yine de
kasetim kaybolduğu için ne kadar üzgün olduğumu
bilmelerini istemiyordum.
Sanırım kasetin bir sır olmasıyla ilgisi var; bana ne çok
şey ifade ettiğiyle. Belki de Hailsham’da hepimizin böyle
küçük sırları vardı; her birimizin korkuları ve istekleriyle
yüzleşmeye kaçtığı, hiç yoktan yaratılmış küçük özel köşeler.
Ama bu tür duygulara sahip olmak o dönemde bize yanlış
geliyordu; kendimizi hayal kırıklığına uğratabileceğimizi
hissediyorduk.
Her neyse, kasetin kaybolduğundan emin olur olmaz
yatakhanedeki herkese, sıradan bir şeymiş gibi, kaseti görüp
görmediklerini sordum. Henüz fazla endişelenmemiştim,
çünkü bilardo odasında bırakmış olabileceğimi
düşünüyordum. Birinin kasetimi ödünç aldığını ve sabah bana
geri vereceğini umuyordum.
Ama kaset ertesi gün de ortaya çıkmadı ve nerede
olduğuna dair hâlâ hiçbir fikrim yoktu. Gerçek şu ki, bizim ya
da gözetmenlerin kabul etmek istediğinden çok daha fazla
hırsızlık oluyordu Hailsham’da. Ama şimdi bu konunun
detaylarına girmemin nedeni, Ruth’u ve onun tepkisini
anlatmak. Hatırlamanız gereken şu; Ruth’u Sanat Odası’nda
Midge tarafından kalem kutusu hakkında sorguya
çekilmekten kurtarışımdan yaklaşık bir ay sonra kaybetmiştim
kasetimi. Size anlattığım gibi, o günden beri Ruth bana iyilik
yapmak için bir fırsat arıyordu ve kasetin kayboluşu ona
gerçek bir fırsat yarattı. Şunu da söyleyebilirim; kasetim
kaybolmadan önce ilişkimiz normale dönmemişti. O


yağmurlu günde ana binanın saçakları altında ona Satış
Kayıtları’ndan bahsettiğim günden beri ilk kez bir fırsat
çıkmıştı.
Kasetimin kaybolduğunu anladığım gece, Ruth dâhil
herkese onu görüp görmediklerini sordum. Şimdi geriye
baktığımda düşünüyorum da; Ruth, kaseti kaybetmenin benim
için ne anlama geldiğini ve hissettiklerimi belli etmemenin
benim için ne kadar önemli olduğunu orada ve o dakika
anlamış olmalı. Bu nedenle aklı başka bir yerdeymiş gibi
omuz silkmişti sadece, her ne yapıyorsa yapmaya devam
etmişti. Ama ertesi sabah, ben banyodan dönerken, onun
normal bir ses tonuyla –sanki önemli bir şey değilmiş gibi–
Hannah’ya kasetimi sorduğunu duydum.
İki hafta sonra, artık kasetimin kaybolduğunu
kabullendiğim dönemde, Ruth öğle yemeği arasında gelip
beni buldu. Yılın en güzel bahar günlerinden biriydi, benden
büyük iki kızla birlikte çimenlerde oturmuş konuşuyorduk.
Ruth bana yürüyüşe çıkmak ister miyim diye sorduğunda,
aklında bir şey olduğu belliydi. Böylece büyük kızlardan
ayrıldım ve Ruth’u Kuzey Oyun Sahası’na, oradan da tepenin
üstüne kadar takip ettim, ahşap çitlerin yanında durup
öğrencilerin gruplar halinde toplandığı yeşil çimenliği
seyretmeye başladık. Çok rüzgâr vardı tepede ve bu beni
şaşırtmıştı, çünkü çimenlerde rüzgârı bu kadar
hissetmemiştim. Orada bir müddet durup bahçeyi izledik,
sonra Ruth bana küçük bir paket uzattı. Elime alır almaz
içinde bir kaset olduğunu anladım ve yüreğim hop etti. Ama
Ruth hemen açıkladı:
“Kathy, bu seninki değil. Kaybettiğin kaset değil. Onu
bulmaya çalıştım ama olmadı.”
“Evet,” dedim. “Norfolk’a gitti.”


İkimiz de güldük. Sonra hayal kırıklığı hissederek kaseti
paketinden çıkardım, onu elimde tutarken de yüzümdeki
ifadenin değiştiğini sanmıyorum.

Yüklə 1,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə