Beni Asla Bırakma



Yüklə 1,25 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə14/17
tarix30.03.2022
ölçüsü1,25 Mb.
#84880
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17
Kazuo Ishiguro- Beni Asla Bırakma

ruhlarınız olduğunu kanıtlamak için yaptık bunu.”
Durakladı ve Tommy ile ben uzun süredir ilk defa
bakıştık. Sonra ben:
“Neden böyle bir şeyi kanıtlamak zorundaydınız ki,
Bayan Emily?” diye sordum. “Birileri bizim ruhsuz
olduğumuzu mu sanıyordu?”
Yüzünde imalı bir gülümseme belirdi. “Bu çok dokunaklı,
Kathy, bu kadar şaşırmış olman. Bir anlamda işimizi doğru
yaptığımızı gösteriyor. Dediğin gibi, kim sizin ruhunuz
olmadığından kuşku duyabilirdi ki? Ama size söylemek
zorundayım hayatım, yıllar önce bu işe ilk giriştiğimizde
genel kanı böyle değildi. O günden beri çok yol katetmemize
rağmen, hâlâ tam anlamıyla kabul gören bir şey değil,
günümüzde bile. Siz Hailshamlı öğrenciler, dünyaya adım
atmanıza rağmen, olanların yarısını bile bilmiyorsunuz.
Ülkenin her yanında, şu anda bile, utanılası koşullarda
yetiştirilen öğrenciler var; siz Hailshamlı öğrencilerin hayal
bile edemeyeceği koşullarda büyüyorlar. Artık biz de
olmadığımıza göre, koşullar daha da kötüleşecek.”
Yine durakladı ve bir an için kısık gözleriyle bizi inceliyor
gibi baktı. Sonunda:
“Başka yerlerde nasıl olursa olsun, biz en azından size iyi
bakılmasını, harika bir ortamda büyümenizi garantiye aldık.
Bizden ayrıldıktan sonra da, en dehşetli şeylerden uzak
tutulmanızı sağladık. En azından bu kadarını yapabildik sizin
için. Ama sizin bu hayaliniz, erteleme hayaliniz. Böyle bir şey
hiçbir zaman elimizde değildi, en güçlü olduğumuz


zamanlarda bile. Üzgünüm, söyleyeceklerimi iyi
karşılamayacağınızı biliyorum. Ama üzülmeyin. Sizin için
sağlayabildiğimiz şeyleri takdir edebilirsiniz umarım, ikinize
bir bakın! İyi yaşamlarınız oldu, eğitimli ve kültürlüsünüz.
Size daha fazlasını sağlayamadığımız için üzgünüm, ama bir
zamanlar koşulların ne kadar kötü olduğunu anlamalısınız.
Marie-Claude ve ben çalışmaya başladığımızda, Hailsham
gibi yerler yoktu. Biz ilktik, Glenmorgan Evi ile birlikte.
Birkaç yıl sonra Saunders Vakfı geldi. Birlikte küçük ama
sesini duyuran bir akım oluşturduk, organ bağışı programı
yöntemine meydan okuduk. En önemlisi de, insani ve düzgün
ortamlarda yetiştirildiklerinde, öğrencilerin duyarlı ve akıllı
herhangi bir insan gibi yaşamalarının mümkün olduğunu
bütün dünyaya gösterdik. Bizden önce bütün klonlar –ya da
bizim tercih ettiğimiz terimle, öğrenciler– sadece tıp bilimini
desteklemek üzere yetiştiriliyorlardı. Savaştan sonra ilk
dönemlerde, çoğu insanın gözünde sizler bundan ibarettiniz.
Test tüpleri içinde bulanık karaltılar. Sen de katılıyorsun değil
mi, Marie-Claude? Şu anda çok sessiz. Genelde onu bu
konuda susturmak mümkün olmaz. Sizin varlığınız yüzünden,
canlarım, dili tutuldu. Evet, senin soruna cevap vereyim,
Tommy. Bu yüzden sizin sanat çalışmalarınızı aldık. En
iyilerini seçtik ve özel sergiler düzenledik. 70’li yılların ikinci
yarısında, en etkili olduğumuz dönemde ülkenin dört bir
yanında büyük gösteriler düzenliyorduk. Bakanlar, din
görevlileri, bir sürü ünlü bu gösterilere geliyordu.
Konuşmalar yapılıyor, büyük bağışlar toplanıyordu. ‘İşte
bakın!’ diyebiliyorduk. ‘Şu sanat eserlerine bakın! Bu
çocukların birer insan olmadığını kim iddia edebilir?’ Ah
evet, hareketimize çok destek verildi o zamanlar, gidişat
bizden yanaydı.”


Sonraki birkaç dakika boyunca, Bayan Emily o günlerde
yapılan farklı gösterileri anlattı, isimleri bize hiçbir şey ifade
etmeyen bir sürü insandan bahsetti. Gerçekten de bir an için,
onun Hailsham’daki sabah toplantılarında yaptığı
konuşmalardan birini, lafı dolaştırdığı, hiçbirimizin takip
edemediği konuşmalarından birini dinliyor gibi olduk. Ama o
anlattıklarından keyif alıyordu sanki, gözleri gülmeye başladı.
Sonra aniden görüntüsü değişti ve yeni bir ses tonuyla:
“Ama gerçeklerden asla kopmadık, değil mi, Marie-
Claude?” dedi. “Saunders Vakfı’ndaki meslektaşlarımız gibi
olmadık. En iyi dönemlerimizde bile ne zor bir savaş
verdiğimizin farkındaydık. Derken Morningdale skandalı
patlak verdi, sonra bir iki şey daha oldu ve çok geçmeden
bütün emeklerimiz boşa gitti.”
“Ama anlamadığım bir şey var,” dedim. “İnsanlar neden
öğrencilere kötü davranılmasmı isterler ki?”
“Bugün senin bakış açından, şaşkınlığın anlaşılabilir
Kathy. Ama tarihsel açıdan bakmaya çalış. Savaştan sonra,
50’li yılların başında, bilimde peş peşe, hızla büyük adımlar
atıldı ve durup olanları gözden geçirmeye, doğru soruları
sormaya vakit kalmadı. Aniden yeni olasılıklar gözler önüne
serilmişti; daha önce tedavisi olmayan hastalıklara çareler
bulunmuştu. Dünya en çok bunu gördü, bunu görmek istedi.
Uzun bir süre boyunca, insanlar bu organların hiçlikten ortaya
çıktığına inanmayı tercih ettiler veya bir boşluk içinde
geliştiğine inanmak istediler. Evet, tartışmalar oluyordu. Ama
insanlar... öğrencileri düşünmeye başladıklarında, sizin nasıl
yetiştirildiğinizi düşünmeye başladıklarında, sizin yapılmanız
gerekir miydi diye düşünmeye başladıklarında... artık çok
geçti. Süreci tersine döndürmek imkânsızdı. Kanseri tedavi
edilebilir bir hastalık olarak gören dünyaya bu tedaviyi


bırakmalarını, eski karanlık günlere dönmelerini nasıl
söyleyebilirsin ki? Geriye dönmek imkânsızdı. İnsanlar sizin
varlığınızdan ne kadar rahatsız olurlarsa olsunlar, onların esas
ilgilendiği kendi çocukları, eşleriydi, anne-babaları,
arkadaşlarıydı; onların kanserden, felçten, kalp hastalığından
ölmemesiydi. Bu yüzden uzun süre ortaya çıkarılmadınız ve
insanlar sizleri düşünmemeye çalıştı. Düşünseler bile onlar
gibi olmadığınıza inanmaya çalıştılar. Sizin insan
olmadığınızı düşündüler, bu yüzden öneminiz yoktu. Bizim
küçük hareketimiz ortaya çıkana kadar işler böyle devam etti.
Neye karşı savaştığımızı anlıyor musunuz? İmkânsızı
gerçekleştirmeye çalışıyorduk. Dünyanın organ bağışı
yapacak öğrencilere ihtiyacı vardı. Durum böyleyken, sizleri
insan olarak görmeye hep karşı olacaklardı. Evet, yıllarca
savaş verdik ve sizin adınıza en azından birçok gelişme
sağladık, bunu başardık, en azından seçilmiş bir azınlık için
şartları iyileştirdik. Ama sonra Morningdale skandalı patladı,
arkasından birkaç şey daha oldu ve çok geçmeden her şey
değişti. Kimse bizi desteklemek istemiyordu artık ve küçük
hareketimiz, Hailsham, Glenmorgan, Saunders Vakfı, hepimiz
yok olup gittik.”
“Sürekli sözünü ettiğiniz bu Morningdale skandalı nedir
Bayan Emily?” diye sordum. “Bize anlatmalısınız, çünkü ne
olduğunu hiç bilmiyoruz.”
“Evet, sanırım bilmemeniz için hiçbir neden yok.
Dünyanın diğer yerlerinde hiçbir zaman önemli bir konu
olarak görülmedi. Oldukça yetenekli bir bilim adamı olan
James Morningdale’le ilgili bir şeydi. Çalışmalarını,
İskoçya’nın ücra bir köşesinde sürdürüyordu, sanırım orada
daha az ilgi çekeceğini düşünüyordu. Onun yapmak istediği
şey, insanlara özel yetenekli çocuklara sahip olma imkânı


vermekti. Üstün zekâ, üstün atletik güç, bu tür şeyler. Tabii
benzer hırslara sahip başkaları da olmuştu, ama bu
Morningdale denen adam araştırmalarını kendinden
öncekilerden çok daha ileri götürmüş, yasal sınırların çok
ötesine taşımıştı. Evet, ne yaptığı anlaşıldı, çalışmalarına son
verildi ve olay kapandı. Ama tabii ki bizim için kapanmadı.
Dediğim gibi, bu hiçbir zaman büyük bir olay olmadı. Ama
belli bir atmosfer yarattı. İnsanlara, her zaman içlerinde olan
bir korkuyu hatırlattı. Bağış programı için sizin gibi
öğrenciler yaratmak sorun değildi. Ama toplumda onların
yerini alacak bir çocuk nesli yaratılması? Hepimizden üstün
olan başka çocuklar? Ah, hayır. Bu, insanları korkuttu.
Bundan çekindiler.”
“Ama Bayan Emily,” dedim, “Bütün bunların bizimle ne
ilgisi vardı? Hailsham niçin böyle bir şeyden dolayı
kapatıldı?”
“Biz de doğrudan bir bağlantı görmedik, Kathy. En
azından başlangıçta. Şimdi düşünüyorum da, bu konuda
kabahatliydik. Daha atak olsaydık, kendimizle daha az
meşgul olsaydık, Morningdale olayı patladığında daha çok
çalışsaydık, bundan korunmanın bir yolunu bulabilirdik. Ah,
Marie-Claude bana katılmıyor. Ne yaparsak yapalım olaylar
aynı şekilde gelişirdi diyor, haklı da olabilir. Ne de olsa
Morningdale olayı tek skandal değildi. O dönemde başka
olaylar da vardı. Mesela o korkunç televizyon dizisi. Bütün
bu şeyler olayların tersine dönmesinde rol oynadı. Ama
sanırım nihayetinde esas hata şurada: Bizim küçük
hareketimiz her zaman çok kırılgandı, hep destekçilerimizin
kaprislerine bağımlıydık. İklim bizim lehimize olduğu sürece,
bir kurum ya da siyasetçi bizi desteklemekte kendine yarar
gördükçe boğulmamayı başardık. Ama her zaman bir


mücadele içindeydik ve Morningdale’den sonra iklim değişti,
hiç şansımız kalmadı. Organ bağışı programının gerçekte
nasıl işlediğini dünya duymak, görmek istemiyordu. Siz
öğrencileri ya da ne koşullarda büyüdüğünüzü düşünmek
istemiyorlardı. Diğer bir deyişle canlarım, sizleri görmek
istemiyorlardı. Gölgelerde yaşamanızı istiyorlardı. Marie-
Claude ve benim gibi insanlar gelmeden önce yaşadığınız
yerlere gitmenizi istediler. Bir zamanlar bize yardım etmeye
önem veren o etkili insanlar, tabii ki ortadan yok oldular.
Sponsorlarımızı kaybettik, peş peşe, bir yıl içinde.
Dayanabildiğimiz kadar dayandık, Glenmorgan’dan iki yıl
daha fazla. Ama sonunda, bildiğiniz gibi, okulu kapatmak
zorunda kaldık ve bugün yaptıklarımızdan hemen hiç iz
kalmadı. Şimdi ülkenin hiçbir yerinde Hailsham gibi bir okul
bulamazsınız. Bulabileceğiniz tek şey, her zamanki gibi, şu
büyük devlet “evleri”dir, koşullar eskisine nazaran biraz daha
iyi olsa bile, size açıkça söyleyeyim, canlarım, o yerlerden
bazılarında yaşanan şeyleri görseniz, günlerce uyuyamazsınız.
Marie-Claude ve bana gelince, işte buradayız, bu eve
çekildik, üst katta sizin çalışmalarınızdan oluşan bir dağ var.
Yaptıklarımızı hatırlamanın tek yolu bu artık. Dağlar kadar da
borcumuz var, bu o kadar hoş değil tabii. Ve sanırım
hatıralarımız var, sizlerle ilgili hatıralar. Size başka türlü sahip
olamayacağınız daha iyi hayatlar verdiğimizi biliyoruz.”
Arkamızda Madam, “Teşekkür etmelerini bekleme sakın,”
dedi. “Neden müteşşekir olsunlar ki? Buraya çok daha büyük
bir şey için geldiler. Onlara verdiklerimiz, bütün o yıllar,
onlar adına savaşmamız, bunlar hakkında ne biliyorlar? Tanrı
vergisi olduğunu düşünüyorlar. Buraya gelene kadar hiçbir
şey bilmiyorlardı. Şimdi tek hissettikleri düş kırıklığı, çünkü
onlara mümkün olan her şeyi veremedik.”


Bir müddet kimse konuşmadı. Dışarıdan bir gürültü geldi
ve kapı zili yine çaldı. Madam karanlıktan çıktı ve koridora
girdi.
“Bu sefer o adamlar olmalı,” dedi Bayan Emily.
Hazırlanmam gerek. Ama siz biraz daha kalabilirsiniz.
Adamlar komodini iki kat yukarıdan indirecekler. Marie-
Claude ona zarar vermemelerine dikkat edecek.”
Tommy ve ben konuşmanın bittiğine inanamıyorduk.
İkimiz de ayağa kalkmadık ve Bayan Emily’nin tekerlekli
sandalyesini itecek birine dair hiçbir işaret de yoktu ortada.
Bir an için acaba kendi başına ayağa kalkmayı deneyecek mi
diye düşündüm, ama hiç hareket etmedi, öne eğilmiş, dikkatle
dinliyordu. Sonra Tommy:
“Yani kesinlikle hiçbir şansımız yok,” dedi. “Erteleme ya
da buna benzer bir şey yok.”
“Tommy,” diye mırıldandım ve öfkeyle ona baktım. Ama
Bayan Emily yumuşak bir sesle:
“Hayır Tommy. Öyle bir şey yok,” dedi. “Hayatın sana
çizilen yolda sürmeli.”
“Yani, şunu mu söylüyorsunuz,” dedi Tommy,
“yaptığımız her şey, bütün dersler, her şey bize şimdi
anlattıklarınızla mı ilgiliydi? Bundan daha fazlası yok
muydu?”
Bayan Emily, “Bir oyunda sadece piyonmuşsunuz gibi
hissedebileceğinizi anlıyorum,” dedi. “Durum bu şekilde
görülebilir tabii ki. Ama şöyle düşünün. Sizler şanslı
piyonlardınız. Belli bir iklim vardı, sonra yok oldu. Bu
dünyada bazen işlerin böyle yürüdüğünü kabul etmelisiniz.
İnsanlar bazen bir şekilde düşünür, hissederler, sonra başka
bir şekilde. Siz de bu sürecin belli bir noktasında büyüdünüz
tesadüfen.”


“Sadece bir akım, ortaya çıkıp sonra yok olmuş bir akım
olabilir,” dedim. “Ama bizim için, hayatlarımız söz konusu.”
“Evet, bu doğru. Ama şöyle düşünün: Sizden önce
gelenlerden çok daha iyi koşullarda yaşadınız. Sizden sonra
gelenlerin nelerle karşılaşacağını kim bilir? Üzgünüm
öğrenciler, ama artık gitmeliyim. George! George!”
Koridorda çok gürültü vardı, George belki bu yüzden
duymamıştı, çünkü cevap vermedi. Tommy aniden sordu:
“Bayan Lucy bu yüzden mi ayrıldı okuldan?”
Bir süre, aklı koridorda kalan Bayan Emily’nin onu
duymadığını düşündüm. Tekerlekli sandalyesine yaslandı ve
yavaş yavaş kapıya doğru hareket etmeye başladı. Etrafta o
kadar çok küçük kahve masası ve sandalye vardı ki, aradan
geçemiyordu. Kalkıp ona yol açmak üzereydim ki aniden
durdu.
“Lucy Wainright,” dedi. “Ah evet, onunla bazı
sorunlarımız oldu.” Durdu ve tekerlekli sandalyesini
Tommy’ye bakacak şekilde çevirdi. “Evet, onunla bazı
sorunlar yaşadık. Bir anlaşmazlık oldu. Ama soruna cevap
vereyim, Tommy. Lucy Wainright’la aramızdaki
anlaşmazlığın size demin anlattıklarımla hiçbir ilgisi yok. En
azından doğrudan bağlantısı yok. Hayır, o daha, nasıl
diyeyim, kurum içi bir sorundu.”
Konuyu burada kesecek zannettim, o yüzden sordum:
“Bayan Emily, eğer bir sakıncası yoksa, Bayan Lucy’ye ne
olduğunu öğrenmek istiyoruz.”
Bayan Emily kaşlarını kaldırdı. “Lucy Wainright sizin için
önemli biri miydi? Kusura bakmayın, sevgili öğrenciler, yine
unuttum. Lucy bizimle uzun süre kalmadı, bu nedenle
Hailsham’la ilgili hatırlalarımda silik bir yeri var. Üstelik hoş
bir anı da değil. Ama geçen yıllar boyunca onu


düşündüyseniz, saygıyla karşılarım...” Kendi kendine güldü,
bir şeyler hatırlar gibiydi. Koridorda Madam adamları yüksek
sesle azarlıyordu, ama Bayan Emily artık onlara duyduğu
ilgiyi kaybetmişti. Yüzündeki odaklanmış ifadeden, hafızasını
yokladığı anlaşılıyordu. Sonunda: “Lucy Wainright iyi bir
kızdı,” dedi. “Ama bizimle bir süre geçirdikten sonra aklına
bazı fikirler gelmeye başladı. Siz öğrencilerin daha çok
bilinçlendirilmesi gerektiğine inanıyordu. Sizi ileride neyin
beklediği, kim olduğunuz, neye yaradığınız hakkında daha
çok bilinçlendirilmenizi istiyordu. Size her şeyin anlatılması
gerektiğine inanıyordu. Daha azını yapmanın sizi
kandırmakla aynı şey olduğunu düşünüyordu. Onun bu fikrini
gözden geçirdik ve yanlış olduğuna karar verdik.”
“Neden?” diye sordu Tommy. “Neden böyle
düşündünüz?”
“Neden mi? Niyeti iyiydi, bundan eminim. Ondan neden
hoşlandığınızı anlayabiliyorum. Mükemmel bir gözetmen
olmak için gereken her özelliğe sahipti. Ama yapmak
istedikleri, aşırı teorikti. Biz yıllardır Hailsham’ı
yönetiyorduk; neyin doğru olduğunu, öğrenciler için uzun
vadede, Hailsham’dan sonraki yaşantılarında neyin en iyi
olacağını biliyorduk. Lucy Wainright idealistti, bunda yanlış
bir şey yok. Ama pratikte yapılması gerekenleri hiç
kavrayamıyordu. Bakın, size bir şey vermeyi başarmıştık,
kimsenin asla sizden alamayacağı bir şeydi ve bunu da sizi

Yüklə 1,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə