Beni Asla Bırakma



Yüklə 1,25 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə12/17
tarix30.03.2022
ölçüsü1,25 Mb.
#84880
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17
Kazuo Ishiguro- Beni Asla Bırakma

olduğumuza karar verdi, çünkü kasıldığını gördüm; sanki iki
kocaman örümcek ona doğru sürünerek geliyorlarmış gibi.
Sonra ifadesi değişti. Pek yumuşadı denemez. Ama o
iğrenme ifadesi kayboldu ve bize dikkatle, gün batımında
gözlerini kısarak bakmaya başladı.
Bahçe kapısına yaslanıp: “Madam,” dedim, “sizi şoke
etmek istemedik. Biz Hailsham öğrencileriydik. Ben Kathy
H., belki hatırlarsınız. Bu da Tommy D. Size sorun çıkarmak
için gelmedik.”


Bize doğru bir iki adım attı. “Hailsham öğrencisiydiniz
demek,” dedi ve yüzünde küçük bir gülümseme belirdi. “Çok
şaşırtıcı. Sorun çıkarmayı düşünmüyorsanız, buraya niçin
geldiniz?”
Tommy aniden: “Sizinle konuşmamız lazım,” dedi. “Size
bazı şeyler getirdim,” diye ekledi ve elindeki çantayı gösterdi.
“Galeri’niz için isteyebileceğiniz şeyler. Sizinle mutlaka
konuşmalıyız.”
Madam, gün batımında, neredeyse hareketsiz, sanki sahil
boyundan gelen bir sesi dinlermiş gibi başı hafif yana eğik,
ayakta durmaya devam etti. Sonra tekrar gülümsedi. Ama
bize değil, kendi kendine gülümsüyor gibiydi.
“Peki o halde. İçeri gelin. Ne konuda konuşmak
istediğinizi öğrenelim.”
İçeri girerken, ön kapının renkli cam panellerini fark
ettim. Tommy arkamızdan kapıyı kapadığında içerisi iyice
karanlıklaştı. O kadar dar bir holdeydik ki, dirseklerimizi
açarsak iki yanımızdaki duvarlara dokunabilirdik. Madam
önümüzde durdu, ayakta hareketsiz, sırtı bize dönüktü, sanki
bizi dinliyor gibiydi. İleri doğru bakınca, zaten dar olan
koridorun ikiye bölündüğünü gördüm; solda yukarı çıkan bir
merdiven, sağda da evin alt katlarına inen, daha dar bir hol
vardı.
Madam’ı örnek alıp ben de dinlemeye başladım, ama evde
sadece sessizlik vardı. Sonra, belki yukarıdan bir yerden, çok
hafif bir gürültü duyuldu. O hafif sesin Madam için bir anlamı
vardı besbelli, çünkü bize doğru döndü ve koridorun
karanlığını işaret edip:
“Oraya girin ve beni bekleyin. Az sonra gelirim,” dedi.


Merdivenleri çıkmaya başladı, sonra tereddüdümüzü
görüp parmaklığın üstünden eğildi ve tekrar karanlığı işaret
etti.
“Oraya girin,” dedi, sonra kayboldu.
Tommy ve ben işaret ettiği yöne doğru yürüdük ve evin
salonu olduğunu tahmin ettiğim bir odaya girdik. Sanki evin
hizmetçisi odayı gece için hazırlamış ve gitmişti; perdeler
çekilmiş, alçak masa lambaları yakılmıştı. Büyük bir
olasılıkla Victoria döneminden kalma, eski mobilyaların
kokusunu alabiliyordum. Şömine, önüne çekilen bir tahta
perdeyle kapatılmış, ateşin çıkması gereken yere bir duvar
halısı asılmıştı, üzerindeki baykuşa benzer garip hayvan resmi
bize bakıyordu. Tommy koluma dokundu ve ufak komodinin
bulunduğu köşede, duvara asılı, çerçeveli bir fotoğrafı işaret
etti.
“Hailsham,” diye fısıldadı.
Resme yaklaştık, ama emin olamadım. Güzel, suluboya
bir resimdi, ama çerçevenin altında duran masa lambasının
tozla kaplanmış, eğrilmiş gölgeliği resmi aydınlatmak yerine
kirli camın üstünü parlatıyordu, bu yüzden resmi
seçemiyordunuz.
“Ördeklerin olduğu gölete benziyor biraz,” dedi Tommy.
“Ne demek istiyorsun?” diye fısıldadım. “Burada göl yok
ki. Sadece kırlık bir arazi.”
“Hayır, göl arkada.” Tommy nedense sinirlenmişti.
“Hatırlaman gerekir. Eğer arkanı göle verirsen ve Kuzey
Oyun Sahası’na doğru bakarsan...”
Tekrar sustuk, çünkü evin içinde bir yerlerden sesler
gelmeye başlamıştı. Bir erkek sesiydi sanki, belki de
yukarıdan geliyordu. Sonra Madam’ın merdivenlerden aşağı
inen sesini duyduk: “Evet, haklısın,” diyordu. “Çok haklısın.”


Madam’ın içeri girmesini bekledik, ama ayak sesleri
kapının yanından geçip evin arka tarafına doğru uzaklaştı.
Zihnimde, kadının çay ve çörek hazırlayıp tekerlekli bir
tepsiyle servis yapacağım canlandırdım, ama sonra bunu
saçma buldum, büyük bir olasılıkla bizi unutmuştu ve şimdi
aniden hatırlayacak, içeri girip gitmemizi söyleyecekti. Sonra
aynı erkek sesi yukardan tekrar duyuldu, sanki iki kat
yukardan geliyormuş gibi boğuktu. Madam’ın ayak sesleri
yeniden koridora döndü, sonra kadın yukarı seslendi: “Sana
ne yapacağını söylemiştim. Ne söylediysem onu yap.”
Tommy ve ben birkaç dakika daha bekledik. Sonra odanın
arkasındaki duvar hareket etmeye başladı. Hemen, bunun bir
duvar olmadığını gördüm, büyük bir odanın ön tarafını
ayırmak için kullanılan sürmeli kapıydı. Madam kapıları
yarısına kadar açmıştı ve şimdi orada ayakta durmuş, bize
bakıyordu. Arkasında ne olduğunu görmeye çalıştım, ama
sadece karanlık vardı. Buraya niçin geldiğimizi açıklamamızı
bekliyor sandım, ama sonunda o:
“Bana Kathy H. ve Tommy D. olduğunuzu söylediniz,
öyle değil mi?” dedi. “Ne zaman Hailsham’daydınız?”
Söyledim, ama bizi hatırlayıp hatırlamadığını anlamak
olanaksızdı. İçeri girmeye tereddüt edermiş gibi eşikte
durmaya devam etti. Sonra Tommy yine konuştu:
“Vaktinizi almak istemiyoruz. Ama sizinle konuşmamız
gereken bir konu var.”
“Öyle dediniz. Evet o halde. Rahatlayın önce.”
Ellerini tam önündeki iki koltuğun üstüne koydu. Halinde
bir gariplik vardı, sanki bizi gerçekten oturmaya davet
etmemiş gibi. Sanki onu dinleyip koltuklara oturursak,
arkamızda ayakta durmaya devam edecek, ellerini de
koltukların üzerinden çekmeyecekti. Ama biz ona doğru


hareket edince o da öne doğru geldi ve –belki de bunu sadece
hayal etmişimdir– aramızdan geçerken omuzlarını kıstı. Biz
oturmak için döndüğümüzde pencerelerin yanına varmış,
kalın kadife perdelerin önünde duruyordu. Bize sanki
sınıftaymışız ve öğretmenimizmiş gibi çakmak çakmak
gözlerle bakıyordu. En azından o sırada bana böyle göründü.
Tommy daha sonra, kadının bağıra bağıra bir şarkı söylemeye
başlayacağını düşündüğünü anlattı. Arkasındaki perdeler
birden açılacak, sokak ve sahile varan düz çayır arazi yerine
Hailsham’daki gibi kocaman bir tiyatro sahnesi ortaya
çıkacaktı, hatta arkada ona eşlik eden bir koro bile olacaktı.
Bunu daha sonra anlattığında komik geldi, o zaman ben de
Madam’ı ellerini kavuşturmuş, dirseklerini yana çıkarmış,
gerçekten şarkı söylemeye hazırlanırmış gibi canlandırdım
zihnimde. Ama o sırada Tommy’nin gerçekten böyle bir şey
düşündüğünden kuşkuluyum. Ne kadar gerildiğini fark
ettiğimi hatırlıyorum ve aptalca bir şey söyleyecek diye
korktuğumu. Bu yüzden kadın bize yumuşak bir sesle ne
istediğimizi sorduğunda, hızla araya girdim.
İlk başta oldukça karışık şeyler söylemiş olabilirim, ama
bir süre sonra, beni dinleyeceğinden emin olmaya başlayınca
sakinleştim ve çok daha net konuşmaya başladım. Haftalardır
ona ne söyleyeceğimi düşünüyordum. O uzun araba
yolculukları sırasında ve benzin istasyonlarındaki
molalarımda, kafelerdeki o sessiz masalarda otururken
söyleyeceklerimi kendi kendime tekrarlayıp durmuştum. O
sırada derdimi anlatmak öyle zor gelmişti ki, sonunda bir plan
yapmıştım: Birkaç anahtar cümleyi kelimesi kelimesine
ezberlemiş, sonra zihnimde bir noktadan öbürüne nasıl
geçeceğime dair bir harita oluşturmuştum. Ama Madam
karşımda dururken, hazırladıklarımın çoğu ya gereksiz ya da


tamamen yanlış göründü bana. Tuhaf olan şu ki –daha sonra
konuştuğumuzda Tommy de bana hak verdi–,
Hailsham’dayken Madam’ın dışarıdan gelen bir düşman
olduğunu düşünürdük, oysa yeniden karşılaştığımızda,
söyledikleri ya da yaptıklarıyla bize yakınlık gösteriyor
olmasa da, bana daha yakın, son yıllarda karşılaştığımız
insanlardan çok daha yakın biri gibi görünüyordu. Bu yüzden,
oraya gelmeden önce ezberlediğim her şey aniden aklımdan
uçup gitmişti ve ona dürüstçe, basitçe anlattım derdimizi;
yıllar önce gözetmenlerle konuştuğum gibi konuştum. Ona
duyduklarımızı anlattım: Hailshamlı öğrencilerle ve
ertelemelerle ilgili duyduklarımızı, bu dedikoduların doğru
olmama ihtimalini bildiğimizi ve hiçbir şeye kesin gözüyle
bakmadığımızı anlattım.
“Doğru olsa bile,” dedim, “Size gelen, birbirlerine âşık
olduklarını iddia eden bütün o çiftlerden sıkılmış olduğunuzu
tahmin ediyoruz. Tommy ile ben emin olmasaydık, gelip sizi
rahatsız etmezdik.”
“Emin misiniz?” Uzun süredir ilk kez ağzını açıyordu ve
Tommy’yle ben şaşırıp irkildik. “Emin olduğunuzu mu
söylüyorsunuz? Âşık olduğunuza emin misiniz? Bunu nasıl
bilebilirsiniz? Sizce aşk o kadar basit bir şey mi? Demek
âşıksınız. Delicesine âşıksınız. Bana bunu mu
söylüyorsunuz?”
Alaycı bir sesle konuştuğunu sandım, ama sonra şaşkınlık
içinde, bir bana bir Tommy’ye bakarken, gözlerinin
dolduğunu fark ettim.
“Buna inanıyor musunuz? Birbirinize âşık olduğunuza?
Ve bu nedenle... erteleme için mi bana geldiniz? Neden?
Neden bana geldiniz?”


Bunu belli bir şekilde, sanki bütün bunlar çılgınlıkmış gibi
söyleseydi, yıkılabilirdim. Ama tam olarak bu şekilde
söylemedi. Sanki cevabını bildiği bir soruyu sırf sınamak için
sormuştu, sanki daha önce defalarca başka çiftleri benzer bir
sorgudan geçirmişti. Bu yüzden umudumu yitirmedim. Ama
Tommy endişelenmiş olmalıydı, çünkü aniden patladı:
“Galeriniz yüzünden size geldik. Onun ne işe yaradığını
bildiğimizi sanıyoruz.”
“Galerim mi?” Pencerenin kenarına yaslandı ve derin bir
nefes aldı. “Benim galerim demek. Koleksiyonumdan söz
ediyorsunuz sanırım. Yıllar içinde sizlerin yaptığı ve benim
topladığım bütün o resimlerden, şiirlerden bahsediyor
olmalısınız. Zor bir işti benim için. Ama o günlerde
yaptığımız şeye inanıyorduk. Neden bunu yaptığımızı, ne işe
yaradığını bildiğinizi düşünüyorsunuz demek. Bunu dinlemek
çok ilginç olacak. Çünkü itiraf etmeliyim, ben de bu soruyu
kendime yıllardır soruyorum.” Aniden, bakışlarını
Tommy’den bana çevirdi. “Çok mu ileri gidiyorum?” diye
sordu.
Ne diyeceğimi bilemedim, o yüzden sadece: “Hayır,
hayır,” diye yanıtladım.
“Çok ileri gidiyorum,” dedi. “Üzgünüm. Bu konuda sık
sık çok ileri gidiyorum. Söylediklerimi unutun. Genç adam,
bana Galeri’den söz edecektin. Lütfen, duymak istiyorum.”
Tommy: “Anlayabilmeniz içindi,” dedi. “Böylece elinizde
kanıt olacaktı. Yoksa öğrenciler size gelip âşık olduklarını
anlatınca doğru söylediklerini nereden bilecektiniz ki?”
Madam’ın bakışı yine bana doğru kaydı, kolumdaki bir
şeye baktığını hissettim. Kuş pisliği ya da böyle bir şey mi var
diye bakışlarımı indirip koluma baktım. Sonra şöyle dediğini
duydum:


“Demek çalışmalarınızı bu nedenle topladığımı
düşünüyorsunuz. Benim galerim, hepinizin her zaman
söylediği gibi. Bunu dediğinizi ilk duyduğumda gülmüştüm.
Ama zaman içinde ben de aynı şekilde düşünmeye başladım.
Benim galerim. Şimdi neden, genç adam, bana açıkla. Benim
galerim gerçekten âşık olduğunuzu anlamakta nasıl yardımcı
olsun ki?”
Tommy, “Çünkü kim olduğumuzu size gösterir,” dedi.
“Çünkü...”
“Çünkü tabii...” –Madam aniden araya girdi– “Sanatınız
sizin iç dünyalarınızı gösterecektir! Nedeni bu, değil mi?
Çünkü sanatınız sizin ruhlarınızı sergiler!” Sonra aniden bana
döndü yine: “Çok mu ileri gidiyorum?” dedi.
Bunu daha önce de söylemişti ve ben yine kolumdaki bir
noktaya baktığını sandım. Ama bu sefer, onun ilk kez, “Çok
mu ileri gidiyorum?” diye soruşundan beri hissettiğim kuşku
derinleşmeye başladı. Madam’a dikkatle baktım, ama o benim
araştıran bakışlarımı hissetmiş gibi Tommy’ye döndü.
“Peki,” dedi, “devam edelim. Sen bana ne anlatıyordun?”
“Sorun şu ki,” dedi Tommy, “o günlerde benim aklım
biraz karışıktı.”
“Sanatınla ilgili bir şeyler söylüyordun. Sanat, sanatçının
ruhunu sergiler, diyordun.”
“Yani demek istediğim,” diye ısrar etti Tommy, “o
günlerde kafam o kadar karışıktı ki, gerçekten hiçbir sanat
çalışması yapmadım. Hiçbir şey yapmadım. Şimdi biliyorum
ki yapmam gerekirdi, ama karmakarışıktım. Bu yüzden
galerinizde bana ait hiçbir şey yok. Bunun benim hatam
olduğunu biliyorum ve büyük olasılıkla geç kaldığımın da
farkındayım, ama yanımda bir şeyler getirdim.” Çantasını
kaldırdı, fermuarını açmaya başladı. “Bir kısmı yeni yapıldı,


ama bir kısmı uzun zaman öncesinden kalma. Kath’in
çalışmaları zaten sizde olmalı. Galeri’ye bir sürü şey soktu o.
Öyle değil mi, Kath?”
Bir an ikisi birden bana baktılar. Sonra Madam ancak
duyulur bir sesle:
“Zavallı yaratıklar,” dedi. “Size neler yaptık böyle? Bütün
planlarımız ve tasarılarımızla neler yaptık?” Sözünü yarıda
kesti ve gözlerinin tekrar dolduğunu gördüm. Sonra bana
döndü ve: “Bu konuşmaya devam edelim mi?” diye sordu,
“Devam etmek istiyor musun?”
Bunu söylediği an, daha önce belli belirsiz olan fikrim
netleşti. “Çok mu ileri gidiyorum?” Ve şimdi; “Devam edelim
mi?” Ürpererek fark ettim ki, bütün bu soruları aslında bana
ya da Tommy’ye değil, başka birine soruyordu; odanın
karartılmış tarafında bizi dinleyen birine.
Yavaş yavaş döndüm ve karanlığın içine baktım. Hiçbir
şey göremedim, ama bir ses duydum, mekanik bir ses,
şaşırtıcı biçimde çok uzaktan geliyordu. Evin karanlık
bölümü, tahminimden çok daha büyük olmalıydı. Derken,
bize doğru ilerleyen figürü görebildim ve bir kadın sesi,
“Evet, Marie-Claude. Devam edelim,” dedi.
Madam’ın burnunu çektiğini duyduğum sırada hâlâ
karanlığın içine bakıyordum. Acele adımlarla yanımızdan
geçerek karanlığın içinde kayboldu. Sonra daha fazla mekanik
ses duyuldu ve Madam tekerlekli sandalyede oturan birini
iterek karanlığın içinden çıktı. Tekrar aramızdan geçti,
Madam’ın sırtı görüntüyü engellediği için tekerlekli
sandalyedeki kadını göremedim. Derken Madam sandalyeyi
bize doğru döndürdü ve:
“Onlarla sen konuş,” dedi. “Onlar seninle konuşmaya
gelmişler.”


“Sanırım öyle.”
Tekerlekli sandalyedeki figür zayıf ve biçimsizdi, onu
tanımama en çok sesi yardımcı oldu.
“Bayan Emily,” dedi Tommy, fısıltıyla.
Madam sanki bizden elini ayağını çekermiş gibi, “Onlarla
sen konuş,” dedi. Ama tekerlekli sandalyenin arkasında
durmaya, çakmak çakmak gözleriyle bize bakmaya devam
etti.


Yirmi İkinci Bölüm
“Marie-Claude haklı,” dedi Bayan Emily. “Konuşmanız
gereken kişi benim. Marie-Claude projemiz için çok çalıştı ve
sonunda hayal kırıklığına uğradı. Bense, umutların boşa
çıkmasına karşın kendimi o kadar kötü hissetmiyorum. Bence
başardıklarımız saygıyı hak ediyor. Sizleri ele alalım. Sizler
iyi yetiştiniz. Eminim beni daha da gururlandıracak pek çok
şey anlatabilirsiniz. Adlarınız neydi? Durun, hayır, hayır.
Sanırım hatırlayabilirim. Sen şu sinirli çocuksun. Hemen
öfkelenirsin, ama yüreğin kocaman. Tommy. Değil mi? Ve
sen, tabii ki Kathy H.’sin. Bakıcılıkta çok başarılı oldun.
Senin hakkında çok şey duyduk. Gördünüz mü, hatırladım.
Hatta hepinizi hatırlıyorum.”
“Bunun onlara ya da sana ne faydası var?” diye sordu
Madam. Tekerlekli sandalyeden uzun adımlarla uzaklaştı,
aramızdan geçti ve karanlığa, bildiğim kadarıyla Bayan
Emily’nin biraz önce olduğu yere girdi.
“Bayan Emily,” dedim, “sizi tekrar görmek çok güzel.”
“Çok naziksin. Ben seni hemen tanıdım, ama sen beni
tanıyamayabilirdin. Aslına bakarsan, Kathy H., geçenlerde
dışarıdaki bankta oturduğun sırada yanından geçtim ve beni
tanımadın. Sandalyemi iten Nijeryalı George’a baktın. Ah
evet, sen ona iyice bir baktın, o da sana. Tek kelime etmedim
ve sen de benim kim olduğumu anlamadın. Ama bu gece, bu


ortamda, birbirimizi tanıyoruz, ikiniz de beni gördüğünüz için
çok şaşırmış gibisiniz. Son zamanlarda pek iyi değilim, ama
bu tuhaf sandalyenin hayatımda kalıcı bir yer
kaplamayacağını umuyorum. Ne yazı ki, canlarım, sizleri
bugün istediğim gibi ağırlayamayacağım, çünkü birazdan
birkaç adam gelip yatağımın başucundaki komodini alacaklar.
Oldukça harika bir nesne. George etrafına koruyucu plastik
koydu, ama ben yine de onu götürürlerken orada olmak
istedim. Bu adamlara güven olmaz. Çok kaba davranıyorlar,
aracın içine atıveriyorlar, sonra da işverenleri malınız baştan
beri böyleydi diyor. Daha önce başımıza geldi, bu yüzden ben
de birlikte gideceğim diye ısrar ettim. Çok güzel bir nesne,
Hailsham’dayken de yanımdaydı, bu nedenle iyi bir ücret
almaya kararlıyım. Dolayısıyla adamlar gelince korkarım
sizlerden ayrılmak zorunda kalacağım. Ama canlarım, sizin
buraya yüreğinizden gelerek ulaştığınızı görüyorum. Sizi
görmek beni neşelendiriyor, bunu bilmelisiniz. Pek belli
etmese de, Marie-Claude da seviniyor. Öyle değil mi
hayatım? Ah, sevinmemiş gibi yapıyor, ama aslında seviniyor.
Bizi bulmaya gelmeniz onu çok duygulandırdı. Ah, suratını
astı ama ona aldırmayın, öğrenciler, ona aldırmayın. Şimdi,
sorularınıza elimden geldiğince cevap vermeye çalışacağım.
Bu dedikoduyu sayısız kez duydum. Hailsham hâlâ açıkken
her yıl iki ya da üç çift gelip bizimle konuşmaya çalışırdı.
Hatta bize yazdıkları da oldu. Sanırım kuralları yıkmaya
kararlıysanız, Hailsham gibi büyük bir binanın adresini
bulmak çok zor olmasa gerek. Yani bu dedikodu sizden önce
de, çok uzun süredir ortalıkta dolaşmaktaydı.”
Sustu, o yüzden ben, “Bu dedikodu doğru mu değil mi,
öğrenmek istiyoruz Bayan Emily,” dedim.


Bize bakmaya devam etti, sonra derin bir nefes aldı.
“Hailsham’da bu tür konuşmalar başladığında, derhal ve
kesinlikle bastırılmasını sağlıyordum. Ama bizden ayrıldıktan
sonra öğrencilerin söylediklerine nasıl mâni olabilirdim?
Sonunda inandım ki –Marie-Claude da benim gibi düşünüyor,
öyle değil mi hayatım?– bu dedikodu tek bir kaynaktan
çıkmıyor. Yani, bence tekrar tekrar ortaya atılıyor. Kaynağını
bulup ezseniz bile, başka bir yerde ortaya çıkmasını
engelleyemezsiniz ki. Bu kanıya vardım ve böylece
endişelenmeyi bıraktım. Marie-Claude bu konuda hiç
endişelenmedi zaten. Onun görüşü şöyleydi: ‘Eğer o kadar
aptallarsa, bırak inansınlar.’ Ah hayır, suratını ekşitme öyle.
Baştan beri görüşün böyleydi. Yıllar geçtikçe, ben de tam
olarak aynı kanıya varmasam da, endişelenmemeye karar
verdim. Buna sebep olan ben değilim ki. Hayal kırıklığına
uğrayan birkaç çift olabilir, ama diğerleri bu dedikoduyu
soruşturmayı denemeye kalkışmıyorlar bile. Hayalini
kurmakla yetiniyorlar. Ne zararı olabilir? Ama ikiniz için
bunun geçerli olmadığını görüyorum. Siz ciddiye almışsınız.
İyice düşünüp taşınmışsınız. Dikkatle düşünmüş,

Yüklə 1,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə