Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
149
edim olarak ortaya konulamamıştır.
Anayasal olarak bir hukuk devleti
olan ülkemizde Devlet’in dolaylı va-
roluşunu bireyin özbilincinde, edi-
minde bulması sorunludur, başarısız-
dır. Ülkemizde, devlet ile yurttaşın bir
dostluk ilişkisinden, giderek devletin
yurttaşa hizmet ettiği bir ilişkiden
daha çok “otoriter devlet baba” eği-
limli bir ilişki daha ağır basar. Yurttaş
düzeyinde boyuneğme ve bilinçsizlik,
devlet düzeyinde ayrım üzerinden
bastırma-baskılama, benzerlerin birli-
ği üzerinden hak yeme keyfiyeti ola-
rak görüngü kazanır. Oysa, Hegel öz-
gür istencin yasaya boyun eğen İstenç
olduğunu ve onda kendi kendisine
boyun eğerek özgürleştiğini söyler.
8
Realitesini idealitesinde bulan özbi-
linçtir, karşıt söylemde ise tümcelerin
biricik özneleri yüklemleri ile bu-
luşma bütünleşme sorunu yaşar; her
tümcede eylemin bağıntılandığı özne-
ler yokturlar gerçekte, metafizik dün-
yadan inmesi beklenen boş soyutla-
malardır. Böylece, Kendi Tikel İstenç
eksikliğini, nesnel Tin olan Devlet’in
varlığında güvenle, korkusuzca yaşa-
yamamasında yansımış olarak bulan
halk için Devlet bir öte yandır. Oysa
Modern Devlet, tikel istencin gelip
geçici heveslerine karşılık bulamadı-
ğı, yurttaşlarının istenci ölçüsünde ve
ancak böylelikle, bağrında din, sanat,
felsefe, bilim alanlarında özgürce ge-
lişebildiği ve dayanıklı tinsel tözde
dirimliliğin sürdürülebildiği somut
bir kazanımdır. Modern hukuk devle-
tinde Yasa doğrulanmış istençtir; doğ-
rulanmış olması belirli bir topluluğa
ya da yöneticiye tanınan ayrıcalık ol-
maksızın herkes tarafından tanınmış
olmayı gerektirir. Tikel istenç yasa-
lılığa özünlü olmasından dolayı onu
her yerde hak olarak tanır, böylece
kendisini tanır,
.
Devlet törede dolaysız varoluşunu,
bireyin özbilincinde, bilme ve etkin-
liğinde dolaylı varoluşunu bulur, tıpkı
özbilincin duygusal yatkınlığı yoluyla
8 Hegel, G.W.F. (2006)
İstan-
bul: İdea Yayınevi (A. Yardımlı Çev.)
etkinliğinin özü, ereği ve ürünü ola-
rak devlette tözsel özgürlüğünü bul-
ması gibi. Nasıl keyfi tekil davranışlar
özgürlük olamaz ise bir devletin öz-
gürlüğü de işlevinde kendi yasalarına
sıkıca bağlılığı gerektirir.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet’i,
,
,
,
,
vb. bölün-
müş kimlikler üzerinden prim, poli-
tika, kışkırtma yapılabilen, gündem
yaratılabilen bir ülkedir. Yaşamın tüm
alanlarında kendisini gerekirse şiddet
olarak gösteren sonsuz birlik, ikiliğin
giderilmesini öngerektirir. Ezenler ve
ezilenler biçiminde bakarak sağlıklı
bir çözümleme yapılamaz; realitesini
idealitesinde bulamamış olmak asıl
sorundur ve böylece sorunlar ortaktır.
Günümüzde en sert sınır Türk-Kürt
kutuplaşmasında görülür. Bu sorun,
Ahmet Davutoğlu’nun yukarıda sözü
edilen kitabında değindiği beş boyut
önermesi çerçevesinde ele alınabi-
lir. Sosyal nitelikli çalışmaların beş
boyutta ele alındığından söz eder ve
kavramsal bir yaklaşım sunar, buna
göre:
1- Betimleme: Nesneyi göründüğü
gibi resmetme.
2- Açıklama: Bir olgunun neden-so-
nuç ilişkileri temelinde ele alınması.
3- Anlama: Açıklanan olgunun bir
süreç içinde ele alınması; soyutlama
içerir.
4- Anlamlandırma: Bakış açısına yön
kazandırma ki, özgün bir duruş ve ku-
ramsal çerçeve gerektirir.
5- Yönlendirme: Olgu ve süreçlerin
etik boyut yadsınmadan etkilenmesi.
Yazar, ilk boyuttan sonuncusuna doğ-
ru ilerlerken giderek bir “zihniyet pa-
rametreleri” ile etkileşimin devreye
girdiğini hatırlatır. Sosyal çalışmalar
psikoloji ile içiçedir, bu hem tinsel
hem de doğal bir varlık olan insanın
hak ettiği bütünsellikte ele alınması
bakımından önemlidir.
9
Davutoğ-
9
https://scholar.google.com.tr/scho-
lu’nun yol haritası olarak koyduğu
anlayış aynı zamanda insanın doğal
bilinçten kavramsal bilince gittiği yol-
dur. Ülkemizde sorunların sıklıkla ilk
üç aşamaya takıldığı görülür. Türk-
Kürt sorununun
aşama-
sında ele alınması
aşamasını öngerektirir.
bilimsel bakışın zorunlu basa-
makları olan
ve
’nın
yan tutma kolaycılığına düşmeden,
nesnel olarak ve daha da önemlisi
bir süreç içinde değerlendirilmesi-
ni gerektirir. Yurttaşın isteği değil
istenci yani özbilinçli düşünmeleri,
edimleri politikacıya bir sorumluluk
yükler. Birileri öyle uygun gördüğü
için
aşamasına geçile-
mez, geçilemediği ilk basamağa geri
gidince anlaşılır: Us gerçek ile yapay
ayrımı yapabilendir, geriye dönüş
yukarıda sözü edilen Usun şiddetidir.
Dolayısı ile
boyutun-
da aranan Özgünlük’ün Öz’ü kendi
içine gitmiş, kendi içine derinleşmiş
Varlık olacaktır. Kendisinde Öz’ün ne
olduğunu anlamayan onu başkasında
tanıyamaz, kendisini anlamayan yet-
kin
lar yapamaz. Bir
olgunun neden-sonuç ilişkileri teme-
linde ele alınması olan
aşa-
masında şimdiden yansız bir tutuma
gereksinim vardır. Böylece ve ancak
böylece izleyen aşamalara geçilebilir.
Türkiye’de düşüncelerin özgürce
tartışılması farklı özeklerce benzer
amaçlarla engellenir, sorunsuz bir
demokratik işleyiş yoktur ve
. Yurttaş
bir özbilinç varlığıdır, sorumluluk
alabilendir. Tikel kapris, istek, çı-
kar, özenç duygu durumundan çıkıp
özeleştiri yapılabilmelidir, yanlı bir
tutumla Ussal olunamaz. Ussallığa
yükseliş, işlenip dönüştürülmüş “dü-
şünce mezarlıklarının” oluşturduğu
tepeler üzerinde olur; başkalarının
lar?q=politics+and+psychology&hl=en&as_
sdt=0&as_vis=1&oi=scholart&sa=X&ve-
d=0ahUKEwjs-NDBnKzLAhUEZCwKHUb-
JD9sQgQMIGDAA
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Dostları ilə paylaş: |