Carl gustav jung


ANALİTİK PSİKOLOJİ ÜZERİNE



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə30/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   138

ANALİTİK PSİKOLOJİ ÜZERİNE 

BİR DENEME

I

PSİKANALİZ

]H [

e

KİMÎN, özellikle de “sinir hastalıkları  uzmam”nm niyeti  has­



tasını  iyi etmekse,  psikoloji bilmesi  elzemdir;  çünkü,  “sinir”,  “sinirlilik”, 

“histeri” gibi deyimlerin kapsadığı durumların kaynağı psişiktir, yani ruh­

saldır,  dolayısıyla,  ister  istemez  ruhsal  tedavi  gerektirir.  Soğuk  su,  ışık, 

taze  hava,  elektrik  gibi  şeylerin  etkisi  geçici  olmaktan  öteye  gitmez. 

Hastanın  aklından  zoru  vardır,  zihnin  en karmaşık,  en yüksek melekeleri 

doğru  dürüst  işlememektedir;  durum  tıp  alanının  da ötesindedir.  Hekim, 

aynı  zamanda,  psikolog  da  olacaktır,  yani  insan  ruhunu  tanımak  zorun­

dadır.


Eskiden, yani  elli yıl önceye kadar,  hekim doğru  dürüst bir psikolo­

ji  eğitimi  görmezdi.  Psikiyatri  ders  kitapları,  klinik  tanımlarla,  akıl 

hastalıklarını  sıralayan sistemlerle  doluydu;  üniversitelerde, psikoloji  adı 

altında öğretilen şey, felsefeydi, ya da Wundt’un öncüsü olduğu  “deney­

sel  psikoloji”.  Nevrozların  psikoterapisine  doğru  ilk  adım,  Paris’teki 

Salpetriere  Akıl  Hastalıkları  Hastanesi’nden  Charcot  ekolü  tarafından 

atıldı;  Pierre  Janet  nevroz  vakaları  psikolojisi  üzerindeki  çığır  açan 

araştırm alarına  başlamış  bulunuyordu;  Nancy’deki  Bernheim  ise, 

Liebault’nun,  nevrozun  maziye  karışmış  bir  yöntem  olan  telkin  yoluyla 

tedavisi fikrini  işlemeye başlamıştı.  Sigmund Freud, Bemheim’ın kitabını




94

ANALİTİK PSİKOLOJİ

çevirmiş, bu kitaptan değerli bilgiler edinmişti. O tarihlerde, nevrozlar ve 

psikozlar  psikolojisi  diye  birşey  yoktu  henüz.  Nevroz  psikolojisinin 

temelini  atma  ayrıcalığı  Freud’a  ait olacaktı.  Dersleri,  nevrozların  uygu­

lamalı tedavisinde edinmiş olduğu  deneyimlerin ürünüydü, yani psikana­



liz diye adlandırdığı  bir yöntemin sonucuydu.

Konumuzu  daha  yakından  ele  almadan,  psikolojinin  bugüne  dek 

“bilim”  denilegelen  şeyle  ilişkisi  hakkında birkaç  söz  söylemem  gereki­

yor.  Anatole  France’ın  “Les  savants  ne  sont  pas  curieux”  (Bilginlerin 

gözü görmek  istemiyor) sözünün ne kadar yerinde olduğunu bir kez daha 

gösteren  bir  olay  ile  karşı  karşıyayız  burada.  Bu  konuda  yazılan  ilk 

doğrudürüst kitap,  yepyeni  bir nevroz kavramı  ortaya koymasına  karşın, 

pek yankı  uyandırmamıştır.  Tek tük yazar,  bir kaç  sözle beğenilerini dile 

getirdikten  sonra,  histeri  vakalarını  alışılageldiği  biçimde  açıklamaya 

devam etmişlerdir.  Bu  davranışları,  yeryüzünün  yuvarlak olduğu  fikir ya 

da gerçeğini överek  göklere çıkardıktan  sonra,  gene  de  ondan yassı  imiş 

gibi  söz edenlerin  davranışlarına benziyordu.  Freud’un,  sözünü  ettiğimiz 

yapıtını  izleyen  yayımları,  psikiyatri  için  paha  biçilmez  gözlemler  içer­

mesine  karşın,  zerre  kadar  dikkat  çekmemişti.  1900  yılında,  Freud,  ilk 

sahici düş  psikolojisini yazdığında —bu alan, o ana kadar zifiri karanlığın 

egemen olduğu bir alandı— herkes gülüp geçmişti,  1905’te ise, cinselliğin 

psikolojisine  ışık  tutmaya  kalktığında,  bu  gülmeler  hakaretlere 

dönüşmüştü.  Aydınların  çıkardığı  bu  hışım  fırtınası,  Freud  psikolojisi 

için,  o  ana  kadar  görülmedik,  bilimin  sınırlarını  aşan  bir  propaganda 

fırtınasına neden olmuştu.

Dolayısıyla,  bu  yeni  psikoloji  ile  daha  bir  yakından  ilgilenmemiz 

gerekiyor.  Daha  Charcot’nun  zamanında  biliniyordu:  nevroz  arazları 

“psikojenik” idi, yani ruhsal kökenliydi, kaynağı psişe idi. Genelde Nancy 

ekolünün  çabaları  sayesinde,  tüm  histeri  arazlarının,  telkin  yoluyla 

yaratılabileceği  öğrenilmişti.  Aynı  şekilde,  anestezi,  parezi,  paralizi  ve 

amnezi  gibi  histerik  olaylara  neden  olan  psikolojik  mekanizmalar 

hakkında  da,  Janet’nin  araştırmaları  sayesinde,  epey  bilgi  edinilmişti. 

Ancak,  bilinmeyen  bir şey,  histeri  arazlarının  psişeden nasıl  türediği  idi; 

nedensel  psişik bağıntılardan kimsenin haberi  yoktu.  1800’lerin  başında, 

yaşını  başını  almış  bir  pratisyen  hekim,  Doktor  Breuer’in,  yeni  psikolo­




PSİKANALtZ

95

jinin temelini oluşturacak bir buluşu oldu. Histerili, zeki bir kadtn hastası 



vardı;  bilinci  bulumktı  (etat  crepusculaire=alacakaımlıky,  ana  dilini 

konuşamaz olmuştu,  anlatmak istediklerini  ancak İngilizce anlatabiliyor­

du  (sistematik  afazi=sistemli  sözyitimi).  Kol  hareketine  kumanda  eden 

korteks  merkezi,  normal  insamnkinden  farksızdı;  gene  de  anatomik 

nedenler  araştırılıyordu.  Histeri  semptomatolojisini  (arazlar  bilimini) 

anatomik olanaksızlıklar sergiler.  Histerik bir nedenden  işitme duyusunu 

tamamiyle  yitiren  bir kadının  sık  sık  şarkı  söylediğine  tanık olunmuştu. 

Bir keresinde,  gene  böyle  şarkı söylemekte olduğu  bir anda, doktor, belli 

etmeden  piyanoya  oturmuş,  hafif hafif ona  eşlik  etmeye  başlamıştı.  Bir 

müzik  cümlesinden  diğerine  geçerken  doktor  aniden  tonu  değiştirmiş, 

hasta  ise,  farkında  olmadan,  değişen  ton  üzerinden  şarkısına  devam 

etmişti.  Hasta,  görüldüğü  gibi,  hem  işitiyor,  hem  işitmiyordu.  Sistemli 

körlük  vakalarında  da  aynı  durum  sergilenmektedir:  tam  histerik  körlük 

çeken  bir  erkek  hasta,  tedavi  esnasında  görmeye  başlamıştı;  ancak,  ilk 

başta,  görmesi  kısmi  kalmış,  uzun  süre  de  böyle  devam  etmişti.  Hasta, 

çevresindeki  herkesi  görüyordu,  görmediği  tek  bir  şey  vardı.  Benzer 

deneyimlerden  çıkarılan  sonuca  göre,  hastanın  bilinci  algılamakta  kusur 

ediyordu,  yoksa  görme  duyusu  görevini  pekâlâ  görüyordu.  Bu  durum 

organik  bir  bozukluğun  varlığı  ile  çelişiyordu;  çünkü  öyle  olsaydı,  esas 

işlev de etkilenmiş olurdu.

Bu saptamadan sonra, Breuer vakasına dönelim.  Bozukluk herhangi 

organik bir  nedenden  kaynaklanmadığına  göre,  histerik,  yani  psikojenik 

(ruhsal  kaynaklı)  olmalıydı.  Breuer,  (kendiliğinden  doğan,  ya  da  yapay 

olarak  yaratılan)  bilinç  bulanıklığı  (etat crepusculaire)  durumundayken, 

üzerine  çullanan  anıları,  fantezileri hasta kadına anlattırıyordu;  hasta ise 

böyle  bir  seanstan  sonra,  saatler  boyunca  rahatlamış  oluyordu.  Breuer, 

kadının  tedavisi  süresince, bu  buluştan  sistemli  bir şekilde yararlanmıştı. 

Hastanın  kendi,  bu  tedavi  yöntemine  «konuşma  tedavisi»  diye  ad 

takmıştı, kimi zaman da,  şaka yollu  «baca temizliği» dediği de oluyordu.

Kadın,  sonunda ölecek olan  hasta  babasına bakarken  hastalanmıştı. 

Fantezileri,  doğal  olarak,  babasının  hastalığı  sırasındaki  o  kötü  günlerle 

ilişkiliydi. O döneme ait anılar, dalgınlık anılarında, bir fotoğraf netliğiyle 

yüzeye  çıkıyordu;  bu  anılar,  en  küçük  ayrıntısına  kadar  canlıydı,  böyle



Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə