DahiveDindar indd



Yüklə 0,76 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə11/16
tarix25.07.2018
ölçüsü0,76 Mb.
#59045
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16

•53•

mek, onlara korunma ve kutsanmak için dua etmek 

ve onlara güvenmektir, ki onlar sahte tanrılardır zira 

senin  onlara  atadığın  ve  onlarda  olduğuna  inandı-

ğın güçlere sahip değildirler.  Onları Dij, kısmi tan-

rılar, azizler ya da başka bir adla çağırmanız önem-

li değildir. Onlara böyle güçler yüklemek ve putpe-

restlerin tanrılarına yükledikleri güveni yüklemekle 

siz onları birinci emirde yasaklanan ve putperestle-

rin tapındıkları tanrılar haline getirirsiniz. Aziz Paul 

bize putperestlerin taptıkları tanrıların Tanrı olma-

dığını söyler. Onun bize söylemek istediği şey onla-

rın sonsuz, ebedi, her şeye kadir, her şeyi bilen var-

lıklar  olmadığı  değildir  (zira  putperestler  bile  on-

ların böyle olduklarını düşünmezlerdi), fakat onun 

dediği şey onların putperestlerin dediği tanrılar ol-

madıklarıydı, onlar putperestlerin düşündüğü özel-

liklere sahip tanrılar değillerdi. Yani zeki, onlara ta-

panları görüp duyan ve onlara iyilik ya da kötülük 

yapabilecek ruhlar değillerdi. Ölü insanların ruhla-

rına böyle güçler atfetmek havarilerin kınadığı şey-

tanların ya da iblislerin öğretisidir.




•54•

Metin Hakkında Açıklamalar

•••

B

uradaki metin Keynes Ms. 7 olarak kodlanan 



3324 kelimelik ve 4 sayfalık, ismi tam okun-

mayan  ama  muhtemelen  “Gerçek  Dinin  Kısa  Bir 

Planı”  olan  makaleden  alınmıştır.  Newton’un  bu 

makaleyi  1710  yılından  sonra  kaleme  aldığı  tah-

min  edilmektedir.  Size  sunduğumuz  kısmın  deva-

mında putperestlik incelemesini sürdüren Newton, 

son olarak da insaniyetliği ele alıyor ve dinin ikin-

ci emri olduğunu iddia ettiği komşumuzu kendimiz 

gibi sevme prensibinin ne anlama geldiğini açıkla-

maya çalışıyor. 




•55•

Son Söz

•••

Ö

zellikle  geçen  yüzyılda  popülerleşen  bir  id-



diaya göre bilim ve din birbirine düşman iki 

dünya  görüşüdür.  Bu  iddia  yaşadığımız  yüzyılda 

Dawkins başta olmak üzere çeşitli biyologlar tara-

fından daha da körüklenmiştir. Bu kişilere göre bi-

lim, Tanrı’yı devre dışı bırakmış, gereksiz bir hipo-

tez  haline  getirmiştir.  Onlar Tanrı’yı  gereksiz  gör-

mekle kalmaz, dinlerin bilime tehdit oluşturdukla-

rı gerekçesi ile yok edilmesi gerektiğini savunurlar. 

Bu görüşü savunanlar, doğa ve fizik yasaları dışın-

da bir varlık ya da gerçeklik olduğunu reddederler 

ki bu “doğalcılık” olarak bilinen dünya görüşüdür. 

Felsefeye aşina olmayan insanların yaptığı hata -ki 

bilimle dinin çatıştığını savunan çoğu kişi bu hata-

ya düşmektedir- doğalcılıkla bilimi birbirine karış-

tırmaktır. 

Doğa  ve  fizik  yasaları  dışında  hiçbir  gerçeklik 

olmadığı iddiası, en az dinî iddialar kadar metafizik-

sel bir iddiadır. Bu iddiayı deneysel olarak doğrula-




•56•

mak ya da yanlışlamak mümkün değildir. Dolayısı 

ile “Doğa dışında hiçbir şey yoktur” iddiası bilimsel 

bir iddia değildir. Doğalcılık ile dinlerin birbiriyle 

çatışma halinde olduğu doğrudur. Ancak asıl sorul-

ması gereken soru “Bilim, dinle çatışır mı?” olma-

lıdır. Doğalcılık mı, din mi bilimle daha büyük bir 

uyum  içerisindedir?  Bilim,  din  için  önemli  midir? 

Şimdi bu sorulara cevap arayalım.

Doğalcılığın bilime getirdiği sınırlamalar

Bilimin dinle ve doğalcılıkla olan ilişkisine göz at-

madan önce kısaca bilimin tanımını yapalım. Bilim, 

yaşadığımız Evren ile ilgili gerçekleri, deneysel ve-

rileri  sistematik  bir  biçimde  inceleyerek  bulmayı 

amaçlayan disiplindir (Buradaki tanıma matematik 

veya  mantık  gibi  biçimsel  bilimler  dâhil  değildir. 

Bu  bölümde  bilimden  anladığımız  şey  fizik,  kim-

ya, sosyoloji, tarih gibi ampirik bilimlerdir). Dola-

yısı ile bilimin iki temel özelliği vardır. Bilim, ilk 

olarak, dış dünyayla ilgili gerçekleri bulmayı amaç-

lar, ikincisi de bunu ampirik yöntemlerle yapar. Bi-

lim bu haliyle “doğa dışı” ile ilgili herhangi bir yo-

rum yapmaz. Ancak ona doğalcılık gömleğini giy-

dirdiğimiz zaman, bilime “Doğa dışında hiçbir şey 

yoktur”  varsayımını  dayatmış  oluruz.  İlk  bakışta 

çok masum görünen bu varsayım, bilime ciddi sı-



•57•

nırlamalar  getirmektedir. Yukarıda  da  belirttiğimiz 

gibi bilimin amacı gerçeği bulmaktır ve eğer doğa-

üstünü bilimden dışlarsak ve eğer Evren’de de böy-

le doğa dışı nedenlerden ortaya çıkan olgular varsa 

bilim hiçbir zaman bu gerçeklere ulaşamayacaktır. 

Dolayısı ile bilime doğalcılığı dayatmak, onun ula-

şabileceği alanları kısıtlamak demektir. Bunu daha 

iyi  anlamak  için  şöyle  bir  örnek  verelim.  Diyelim 

ki çok önemli bir siyasetçi ölüyor, doktorlar da ada-

mın  öldüğü  konusunda  hemfikir  oluyorlar.  Ancak 

odada  bulunan  biri,  siyasetçiyi  dirilteceğini söylü-

yor ve elini adama koyar koymaz ölü siyasetçi di-

riliyor.  Odada  siyasetçinin  biyografisini  yazan  bir 

tarihçi  de  var.  Şimdi  tarihçi  bu  olayı  eserine  nasıl 

aktarmalıdır? Olay doğaüstü gözüküyor diye olayı 

görmezden mi gelmelidir? Tarih, doğaüstü şeylere 

yer  veremez  diye  yaşananları  kitabına  koymamalı 

mıdır? Yoksa tarafsızlığını bozup olayı başka türlü 

mü yansıtmalıdır? Peki ya odadaki doktorlar? On-

lar bu adamın hayata döndüğü gerçeği bilindik do-

ğal  süreçlerle  açıklanamıyor  diye  yaşananları  gör-

mezden  mi  gelmelidirler? Adamın  yaşadığı  gerçe-

ğini raporlarına düşmeleri uygun olur mu? 

Tabi ki uygun olur, tarihçi olayı tabi ki tarafsız-

ca  yazmalıdır.  Çeşitli  felsefi  görüşleri  gerçekle  bi-

lim arasına koymak çok yanlış bir yaklaşımdır. Tabi 

ki doğaüstü bir şey olmayabilir, tabi ki yaşadığımız 




Yüklə 0,76 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə