bir dilenciye bile yapılmayacak aşağılamalarla yanınızdan kovdunuz; bunca
yıl aranızda kaldığım halde, hemen gemiye binip uzaklaşmamı istediniz.
Ben artık, beni insanlardan biraz daha uzaklaştıracak bir ömür sürmeye
karar verdim. Sen de, ey Tyrannos Dionysios, yapayalnız kalacaksın. Gezim
için verdiğin o bol parayı, sana bu mektubumu getiren Bakkheios geri
verecektir. Bu para yolculuk giderlerimi karşılayamayacağı gibi, başka
bir işe de yaramayacaktı; onu vermek senin için bir onursuzluk olacağı
gibi, kabul etmek de benim için onursuzluk olurdu; onun için kabul
etmiyorum. Böyle bir parayı ha almışsın, ha vermişsin, senin için hepsi
bir. Onu al, dostlarından başka birini sevindir, tıpkı beni sevindirdiğin
gibi! Ben senin nimetlerinden yeterince yararlandım.
Burada, Euripides'in şu sözlerini yinelemek çok uygun düşer sanıyorum;
bir gün talihin değiştiğini görünce:
Yanında benim gibi bir adam bulunmasını isteyeceksin.
Şunu da anımsatayım ki, tragedya şairlerinin çoğunda, bir tyrannos,
katilin elinde can verirken şöyle bağırır:
Ne talihsizim! ölüyorum; hiçbir dostum da yok!
Hiçbir tragedya yazarının yapıtında parasızlıktan ölen bir tyrannos
görülmez. İşte, sana akıllı kimselerin pek kötü bulmadıkları birkaç dize
daha:
Ne ölümlülerin umutsuz yaşamlarında pek bulamadıkları o parlak altınlar,
Ne mücevherler, ne insanların öylesine değer verdikleri gümüş yataklar,
Ne engin ovalarda ağır başakların kendi kendine bittiği tarlalar,
Erdemli kimselerin düşünceleri gibi parlak olamazlar.
Hoşça kal. Bana ettiğin büyük haksızlıkları bil de, başkalarına daha iyi
davran.
İKİNCİ MEKTUP
Platon'dan Dionysios'a.
İyilikler,
Arkhedemos'tan öğrendiğime göre, senin için hiçbir şey söylemememi
istediğin gibi, dostlarım da, hoşuna gitmiyecek ne bir şey yapmalı, ne
bir şey söylemeliymiş. Bu yolda, yalnızca Dion'a izin veriyormuşsun.
Oysa, bu "Dion'dan başka" sözleri, dostlarım üzerinde hiçbir etkim
olmadığını açıkça gösteriyor; başkalarının, senin ve Dion'un üzerinde,
sandığın gibi bir etkim olsaydı, emin ol, bundan sen de yararlanırdın.
Dion da, bütün öteki Helenler de. Her neyse, ben kendimi güçlü buluyorum,
çünkü yaşamıma düzen veren aklımdır. Kratistolos'la Polyksenes sana,
birtakım yanlış şeyler söylemiş olmasalardı, böyle bir şeyin sözünü bile
etmezdim; ama, bunlardan biri Olympia'da benimle birlikte olan
kimselerden birkaçının sana karşı olduklarını işittiğini söylemiş. Belki
de kulağı benimkinden daha delikmiş; çünkü ben bir şey duymadım. Bundan
böyle, sana, herhangi birimiz için buna benzer şeyler söylenecek olursa,
bana mektup yaz; doğruyu, çekinmeden, sahte bir utanç göstermeden
bildiririm.
İkimize gelince, karşılıklı durumumuz şudur, sanıyorum: bizi tanımayan
bir Helen (1) yoktur, diyebilirim; aramızdaki ilişki de herkesin ağzında.
Emin ol, bunun, gelecekte de sözü edilecektir; çünkü, önemi ve salmış
olduğu ün bakımından bu ilişkimizi birçok kimse duyacaktır. Ne demek
istiyorum? Ta gerilere giderek anlatayım: bilgelikle erk, doğa
yasalarınca hep birleşirler; hep birbirinin ardı sıra gider, birbirini
arar, hep bir araya gelirler. Örneğin Hieron'la Lakedaimonyalı
Pausanias'ın sözü edilince, insan, Simonides'in onlarla olan ilişkisini,
neler yaptığını, onlara neler dediğini amımsamaktan zevk alır;
Korinthoslu Periandos'la Miletli Thales'i; Perikles'le Anaksagoras'ı
birlikte övmek artık gelenek olmuştur; Kroisos'la Solon gibi bilgeler de
yüce hükümdar Kyros'la birlikte anılmaktadır. Şairler de böyle
yapıyorlar: Kreon'u Teiresias'la; Polyeidos'u Minos'la; Agamemnon'u
Nestor'la; Odysseios'u da Palamedes ile birleştiriyorlar. Yanılmıyorsam,
ilk insanlar da Prometheus'la Zeus arasında bunlara benzer bir ilişki
bulmuşlardır; şairlerin gösterdiğine göre, bu yiğitler, ya nefretle
birbirlerinden ayrılıyor ya da dostlukla birleşiyorlar; kimi zaman dost,
kimi zaman düşman oluyorlar; kimi şeylerde anlaşıyor, kimi şeylerde de
anlaşamıyorlar.
Bunları söylemekten amacım, biz öldükten sonra da adlarımızın ağızlarda
dolaşacağını anlatmaktır; bunu, aklımızda tutmamız gerek. Bana öyle
geliyor ki, geleceği düşünmek boynumuza borçtur. Kimi sıradan kimseler,
bir doğa yasasıyla, bu sıkıntıya gelemiyorlar; oysa en iyiler, gelecek
kuşaklarca iyi tanınmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ben burada,
ölülerin bu dünyada olup bitenleri sezdiklerini gösteren bir tanıt
görüyorum: en güzel ruhlar bunun böyle olduğunu, en kötü ruhlar da böyle
olmadığını haber veriyor; ama, tanrısal kimselerin sözlerine,
başkalarınınkinden daha çok önem vermeliyiz.
O sözünü ettiğim eski insanların, aralarındaki ilişkileri düzeltmek
ellerinde olsa, ünlerinin şimdikinden daha iyi olması için ellerinden
geleni yapacaklarından kuşku duymuyorum. Bizim aramızda da,
ayıplanabilecek bir şey geçmişse, bunu, Tanrı'nın da yardımıyla
eylemlerimiz ve sözlerimizle düzeltmek henüz elimizdedir; başkalarının
felsefe üzerinde edinecekleri doğru kanı da, ilişkilerimizde kusur
olmazsa, daha uygun olacaktır; birbirimize karşı kötü davranırsak, bunun
tersini beklemeliyiz. Bu noktaya dikkat etmekten daha kutsal bir şey
olmayacağı gibi, onu savsaklamak da dine aykırı davranmak olacaktır.
Şimdi sana bunu nasıl yapabileceğimizi, doğruluğun bizden ne beklediğini
anlatacağım. Sicilya'ya felsefeyle uğraşan kimselerin kat kat üstünde
olduğum ünüyle geldim; Syrakusa'ya gelince, benim sayemde çoğunluğun da
felsefeye saygı göstermesi için senin bu ünümü değerlendirip anlayacağını
ummuştum. Umudum gerçekleşmediyse, nedeni birçoklarının sandığı gibi
değildir; bu, daha çok, bana güvensizliğinden; beni uzaklaştırıp yanına
başkalarını çağırarak niyetlerimin ne olabileceğini araştırmak istemenden
ileri gelmiştir. İşte bundan ötürüdür ki, birçok kimse, beni aşağı
gördüğünü, başka işlerle uğraştığını her yana yaydılar. Bundan böyle ne
yapacağımızı sana şimdi söyleyecek, karşılıklı durumumuzun ne olacağı
konusunda sorduğun şeylere de yanıt vereceğim. Felsefeyi hepten aşağı
görüyorsan, onu bir yana bırak; başkasından öğrendiğin ya da kendi
kendine bulduğun bir öğreti varsa, ona bağlan; yok, benim öğretimi iyi
buluyorsan, bana büyük saygı göstermelisin. Başlangıçta olduğu gibi,
bugün de ilk adımı sen at, ben de arkandan gelirim; beni sayarsan, ben de
seni sayarım: beni aşağı görürsen, susarım. Şunu da ekleyeyim ki, beni
sayar, bunda da ilk adımı sen atarsan, herkes felsefeyi saydığını
düşünecek ve birtakım başka düşünceleri de tanımış olduğundan, birçok
kimselerce filozof olarak tanınacaksın. Ama senden hiçbir saygı belirtisi
görmeden, seni ben sayarsam, zenginliği seven, zenginlik peşinde koşan
bir adam olarak tanınırım ki, bu duruma güzel bir ad vermediklerini
ikimiz de biliriz. Sözün kısası, beni sayarsan, bu, sana da onur getirir,
bana da; ben seni sayarsam, bu ikimiz için de onursuzluk olur. Bunun
üzerinde daha çok durmayacağım.
O küçük kürenin (2) tam olmadığını Arkhedemos dönünce sana gösterecek;
daha önemli, daha Tanrılık olan ve Arkhedemos'u yanıt alsın diye