Erdem ve mutluluk



Yüklə 32 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə24/77
tarix14.05.2018
ölçüsü32 Kb.
#43822
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   77

için sosyal davranış kurallarını koymuş ve bu kuralları ilkel top-
lumlarda bir tabular (yasaklar) sistemi içerisinde, daha sonra da, 
daha az ilkel ahlâk sistemleri içerisinde toplamıştır. 
Bununla birlikte, Freud'un tutumu hiçbir zaman tutarlı bir 
rölativizm değildir. İnsanın ulaşmak için çaba gösterdiği bir amaç 
olarak gerçeğe (yani insanın gerçeği bulacağına) bütün kalbiyle 
inanıyor ve insanın, tabiatı gereğince akıllı bir yaratık olması 
dolayısıyla, böyle bir çaba gösterme yeteneğine sahip olduğuna 
güveniyordu. Rölativizme karşı olan bu tutum, "bir hayat 
felsefesi"
24
 ile ilgili tartışmalarında çok açık bir şekilde ortaya 
çıkmaktadır. Gerçeğin "çeşitli dış şartlar altında ortaya çıkan 
ihtiyaçlarımızdan ve isteklerimizden başka bir şey olmadığını" 
öne süren kurama karşıydı; Freud'a göre böyle bir "anarşist" 
kuram "günlük hayatla yüz yüze geldiği anda çökecektir". 
Freud'un aklın gücüne, insanlığı birleştirme ve insanı boş 
inançların zincirinden kurtarma yetisine inanmış olması, Aydın-
lanma felsefesinin ayırt edici niteliği olan ve insanı duygu-
landıran bir inançtır. Gerçeğe duyulan bu inanç, Freud'un psika-
nalitik tedavi kavramının temelini oluşturmaktadır. Psikanaliz, 
insanın kendisiyle ilgili gerçeği ışığa çıkarma denemesidir. Bu 
bakımdan Freud, Buda'dan ve Sokrates'ten bu yana, insanı 
erdemli ve özgür kılan, ya da -Freud'un deyişiyle- sağlıklı bir 
hale getiren bir güç olarak gerçeğe inanan düşünce geleneğini 
sürdürmüştür. Psikanalitik tedavinin amacı, akıl-dışı olanın (id'-
in) yerine aklı (Ego'yu) koymaktır. Psikanalitik tedavi, böyle bir 
görüş açısından, iki kişinin -psikanalist ile hastanın- kendilerini 
gerçeğin araştırılmasına adadıkları bir durum olarak tanımlana-
bilir. Tedavinin amacı sağlığı düzeltmektir, ilâçlarsa akıl ve ger-
24
 S. Freud, New Introductory Lectures on Psychoanalysis, W.J.H. Sprotî, tr. 
(New York: W.W. Norton and Company, 1937, ss. 240-241. 
53 
çektir. Böylesine bir içtenliğin seyrek olarak karşımıza çıktığı bir 
kültür içerisinde köklü bir dürüstlüğe dayanan böyle bir durumu 
önermiş olması belki de Freud'un dehasının en büyük belirtisidir. 
Freud'un, karakter-bilimi ile ilgili görüşü de, üstü kapalı bir 
şekilde de olsa, yine rölativist olmayan bir tutumu dile getirir. 
Libido'nun gelişmesinin oral safhadan başlayıp anal safhadan 
geçtiğini ve genital safhaya ulaştığını, sağlıklı bir insanda genital 
yönelişin belirgin olduğunu kabul etmektedir. Ahlâkî değerler 
üzerinde açıkça durmamakla birlikte, Freud'un, ahlâkî değerlerle 
karakter arasında üstü kapalı bir şekilde ilişki kurduğu 
söylenebilir: Bağımlı, açgözlü, cimri tavırların ayırt edici niteliği 
olan pregenital yönelişler, genital, yani yaratıcı, olgun bir 
karakterden ahlâk bakımından daha aşağıdır. Freud'un karakter 
bilimi, böylece, erdemin insan gelişmesinin tabiî amacı olmasını 
gerektirmektedir. Bu gelişme birtakım özel şartlar, çoğunlukla 
dış şartlar tarafından engellenebilir, böylece nevrotik karakterin 
oluşumu gibi bir sonuç çıkar ortaya. Normal gelişme ise, sevme 
ve çalışma yeteneğine sahip olan olgun, bağımsız ve yaratıcı bir 
karaktere götürecektir; bu bakımdan, Freud'a göre, önünde 
sonunda sağlık ve erdem aynı anlama gelmektedir. 
Karakterle ahlâk arasındaki bu ilişki Freud'un sisteminde 
açıkça belirtilmemiştir. Bu, bir dereceye kadar, Freud'un rölati-
vizmi ile hümanist ahlâkî değerleri üstü kapalı bir şekilde kabul 
etmiş olması arasındaki çelişmeden ileri gelmektedir; bir derece-
ye kadar da, Freud'un daha çok nevrotik karakterle ilgilenmesi 
yüzünden genital ve olgun karakterin analizine ve tanımianma-
* Freud'un kuramında, benliğin gelişmesinin üç aşamada olduğu kabul 
edilmektedir: 1) Cinsel enerjinin (libido), dolayısıyla zevk kaynağının ağızla ilgili 
bölgede toplandığı oral safha; 2) anüs civarında toplandığı anal safha ve 3) 
cinsel organlarda toplandığı genital safha; ilk iki safhayı belirtmek için Freud 
"pregenital' (cinsellik-öncesi) deyimini de'kullanmaktadır. (Çevirenin notu.) 
1



sına pek az bir dikkat göstermiş olmasıyla ilgilidir, bunun için 
karakterle ahlâk ilişkisi ister istemez belirsiz bir halde kalmıştır. 
Bundan sonraki bölümde, "İnsanoğlunun özel durumunu" 
ve bunun karakter gelişmesi bakımından taşıdığı önemi gözden 
geçirdikten sonra, genital karakterle eş-değer olan "yaratıcı 
yöneliş"in ayrıntılı bir analizini yapacağız. 
III. BÖLÜM 
İNSAN TABİATI VE KARAKTER 
54 


Bir irısan olmak, 
benim için, 
başka insanlarla paylaştığım bir şeydir. 
Görmek, işitmek, 
yemek yemek ve su içmek 
bütün hayvanlar gibi 
benim de yaptığım şeylerdir. 
Ama benim "ben" olmam 
yalnızca benimdir 
ve başka hiç kimseye değil 
bana aittir; 
başka hiçbir insana değil, 
bir meleğe de değil 
- ve Tanrı ile birleşmediğim sürece-
Tanrıya da değil, 
bana aittir. 
Master Eckhart, 
Fragmerıts 
i.insanoğlunun İçerisinde Bulunduğu 
Özel Durum 
Tek bir insan, insan soyunun simgesidir. İnsan türünün 
belirgin bir örneğidir. Hem "kendisi"dir, hem de "hepsi"dir; kendi 
özellikleri olan bir bireydir ve bu anlamda tektir, biriciktir, ama 
aynı zamanda insan soyunun bütün ayırt edici niteliklerini 
kendinde toplamaktadır. Kendi kişiliği, bütün insanlarda crtak 
olan insan varlığının özellikleri ile belirlenmiştir. Bu bakımdan, 
kişilik üzerinde durmadan önce insanlığın içerisinde bulunduğu 
durum üzerinde tartışmak gerekecektir. 
57 


Yüklə 32 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə