Abdurrahman KASAPOĞLU
Hikmet Yurdu Yıl:1, S.1, (Ocak-2008) ss.87-107
91
Leibniz’in “öncel düzen” öğretisine göre, monadlar arasındaki etkileşim,
Tanrı tarafından çok önceden takdir edilmiştir. O, her şeyin ilâhî takdir tarafın-
dan önceden yazıldığını savunan Stoacı yaklaşıma bağlı kalır. Bu yaklaşıma göre,
kaçınılmaz olana karşı mücadele etmenin stresini ve sıkıntısını yaşamak yerine,
aklımıza, dünya hakkındaki görüşlerimiz ile Tanrı’nın sahip olduğu optimal gö-
rüşleri bağdaştırma görevi vermeliyiz.
12
2. Müslüman Toplumlarda Cebriye İnancı
İslâm inançlarıyla ilgili düşünce sisteminde, irade hürriyeti konusunda
başlangıçta iki görüş ortaya çıkmıştır. Bunlardan Cebriye (zorlamacılar) diye
adlandırılanlar, kaderin Allah tarafından yazıldığını ve insanın buna uymak zo-
runda olduğunu savunmuşlardır. Bir başka deyişle, insanın kendi kaderini çizme
hürriyetine sahip olmadığını ileri sürmüşlerdir.
13
Cebr, mutlak olarak kuldan olan fiili nefyedip Yüce Allah’a izafe etmek-
tir. Cebri benimseyen kişi gerçek manada her söz ve fiili kendisinden nefyeder.
14
Cebriye’ye göre, insan gerçekte herhangi bir özgür iradeye, hiçbir güç ve
etkinliğe sahip değildir, işlemiş olduğu fiillerde kendisinin hiçbir etkisi yoktur,
sergilediği davranışlarında cansız varlıklardan farksızdır. Önceden belirlenmiş
kaderinin mahkumudur, kaderinde ne yazılmışsa onu yapmak mecburiyetinde-
dir. Tıpkı rüzgârın sürüklediği tüy ya da ağaç yaprağı gibi, onun estiği yere doğ-
ru sürüklenir. İnsan adeta bir robot gibidir. İnsanın iradî olan fiilleriyle iradî ol-
mayan fiilleri arasında temelde hiçbir fark yoktur. Yine Allah tarafından yöne-
tilme bakımından insan ile evren arasında bir fark bulunmamaktadır. Fiillerin
insana nisbeti mecâzidir. Davranışlar görünüşte insanındır, fakat gerçekte Allah
tarafından düzenlenmiştir. Allah, her şeyde olduğu gibi, insan davranışlarında
da mutlak ve sarsılmaz bir tasarruf yetkisine sahiptir. İnsanın yapabileceği ve
yapamayacağı şeyleri O belirler. İyi ve kötü Allah’tan gelir, olup bitenler üzerin-
Spinoza’nın Tanrı Anlayışı, İz Yayıncılık, İstanbul, 2004, 89; Ayhan Aydın,
Düşünce Tarihi ve İnsanın Do-
ğası, GENDAŞ, İstanbul, 2004, 174; Timuçin, 257.
12
Bkz., G. W. Leibniz, Monadoloji, Çev. Suut Kemal Yetkin, M.E.B., İstanbul, 1997, 20-21; G. Macdonald Ross,
Leibniz, Çev. Cemal Atila, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 2002, 130-131; Ray Billinton,
Felsefeyi Yaşamak,
Çev. Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1997, 324; İvan Frolov ve Diğerleri, 252.
13
Nihat Keklik, Felsefenin İlkeleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1987, 85.
14
Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevhîd Tercümesi, Çev. Bekir Topaloğlu, İSAM Yayınları, Ankara, 2002,
288; Ebu’l-Feth Muhammed İbn Abdülkerin eş-Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, Beyrut, 1992, I/72.
Kur’an Açısından Fatalism
Hikmet Yurdu Yıl:1, S.1, (Ocak-2008) ss.87-107
92
de insanın iradesinin belirleyici bir rolü bulunmamaktadır. Dolayısıyla nihai
noktada insanın bir sorumluluğu da bulunmamaktadır.
15
Cebriyeci kader anlayışı Müslüman toplumun avam kesiminde hissedilir
derecede yaygın olmuştur. İnsanın irade hürriyetini ve yapabilme gücünü kabul
etmeyen, her şeyi kadere bağlayan Cebriye düşüncesi, pasifizme, hal ve koşulla-
ra, otoriteye mutlak boyun eğişe yönlendirmiştir. Bu anlayışa göre, insan kötü
davranışlarından ya da tembelliğinden dolayı sorumlu tutulamaz. Çünkü onu
tembel ya da kötü yapan Allah’tır. Cebriye düşüncesine sahip olup, kötü davra-
nışlar sergilemeye devam eden, ilâhî değerlere uygun yaşamayan ve bunların
suçunu kaderin üzerine atan birçok insan vardır.
16
Cebir düşüncesinden hareket eden kimseler için, günah ve kötülük diye
bir şey yoktur. Çünkü yapılan her şey, insanın en ufak bir tesiri olmaksızın, Al-
lah tarafından gerçekleştirilmektedir. Allah’a inanmakla inanmamak arasında
fark bulunmamaktadır. Allah’a ibadet eden kimsenin de, isyan eden kimsenin de
başka türlü davranma imkanı yoktur.
17
Ortaçağ sonlarında Müslüman toplumlarda güçlü bir cebriye anlayışının
yaygın olduğu söylenmiştir. İslâm dünyasında her dönemde kaderciliğin en kü-
çük düşürücü çeşidinin hüküm sürdüğü ortamlar olmuştur. Bu inkâr edilemez
bir durumdur. Fakat böyle bir anlayışın Müslümanlar arasında yayılmasının
15
Ömer Nasuhi Bilmen, Muvazzah İlmi Kelâm, Bilmen Yayınevi, İstanbul, 1972, 298; Hüseyin Atay, İslâm’ın
İnanç Esasları, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1992, 217; Şerafeddin Gölcük,
Ke-
lâm Açısından İnsan ve Fiilleri, Kayıhan Yayınevi, İstanbul, 1977, 98, 168; Necati Öner,
İnsan Hürriyeti,
Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990, 40; Muhammed Abdullah Draz, Kur’an Ahlâkı, Çev. Ünver Günay
Emrullah Hatipoğlu, İz Yayıncılık, İstanbul, 1993, 113; Mehmet Aydın, Din Felsefesi, Selçuk Yayınları, An-
kara, 1994, 159-160; M. Sait Şimşek, Kur’an’ın Ana Konuları, Beyan Yayınları, İstanbul, 1999, 71; Mustafa
Çağrıcı, Anahatlarıyla İslâm Ahlâkı, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1991, 97-98; İlhami Güler, Allah’ın Ahlâkiliği
Sorunu, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 1998, 79; Ahmet Ak, Büyük Türk Alimi Mâturîdî ve Mâturîdîlik,
Bayrak Matbaası, İstanbul, 2008; 116; Orhan Hançerlioğlu, İslâm İnançları Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstan-
bul, 1994, 49; Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Ekin Yayınları, Ankara, 1997, 143; Ömer Demir, Mustafa Acar,
Sosyal Bilimler Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara, 1997, 44; İbrahim Coşkun, İslâm Düşüncesinde İnkâr
Problemi, Tekin Kitabevi, Konya, tsz., 26; Abdulgaffar Aslan, “İbn Rüşd’e Göre İnsan Hürriyeti”, İslâmî
Araştırmalar, S.: 4, 2002, 489.
16
Mehmed Ali Aynî, Türk Ahlâkçıları, Marifet Basımevi, İstanbul, 1939, 126-127; Ali Arslan Aydın, İslâm
İnançları ve Felsefesi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1964, 258; Şinasi Gündüz,
Din ve İnanç
Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara, 1998, 78.
17
Süleyman Uludağ, İslâm’da İnanç Konuları ve İtikâdî Mezhepler, Marifet Yayınları, İstanbul, 1996, 374-375;
Aydın, 258.