Ahmet İnsel, sosyalizmin hamurundaki bu dayanışma ve
kardeşlik, veya topluluk/cemaat, veya birliktelik, Frenkçe-
si: A ssoziatiorı/association mayasını genişçe ele alıyor.8 Meh
met Ratip, topluluk ve cemaat kelimelerinde kimlik ve aidiyet
(ekleyelim, cemaatte ayrıca dinsellik) çağrışımı çok güçlü ol
duğundan, Agamben’in devrim ve sosyalist tasarımından nak
lettiği com m unity'i (topluluk/cemaat), bileşenlerinin/tekille
rin özerkliğini kollayan birliktelik kelimesiyle karşılamayı yeğ
lemiş.9 Bilmem, cemaati-topluluğu-birlikteliği o kadar sterili
ze etmeli mi? Mesela Manuel Castells de dünyayı değiştirme
yi amaçlayan, geleceğe dönük proje kim liklerini, cemaatçi di
reniş kimliklerinden ayırt ediyordu; ancak proje kimliklerinin
de bazen cemaatçi direniş kimlikleriyle süreklilik içinde, onla
rı dönüştürerek, oluşabileceğini göz önüne alıyordu.10 Kimlik-
leşmekten münezzeh bir toplumsal birliğin, birlikteliğin, cema
at olmayan bir cemaatin mümkünü var mı; bu kendine mah
sus bir sadakati ve heyecanları yaratabilir mi? Eski cemaat ya
pılan ve tabii onlann post-modem yapbozlan, dönüştürülebilir
mi, ne kadar, nasıl? Kürt meselesini, Türk/Kürt hareketi ve di
ni/dinî hareket bahsinde, bu sorulan da düşünmek zorundayız.
Mikro-politika, zanaatkârca eylem,
konseyler devrimi
Sistemi aşmaya azmeden mücadelenin çoğulluğu (çok cephe-
liliği) ile ‘canlı’ toplumsal bağ ihtiyacını buluşturmaya elverişli
mecra: mikro-politika olabilir mi? Politikayı yalıtılmış bir küreye
kapatılmaktan ve bir uzman etkinliği olmaktan çıkarmak için...
Yine Richard Sennett’la paslaşalım. Kapitalizmde zanaatkâr
lığın yitişinden söz ediyor Sennett.11 Hele neoliberal globalleş
8
“Eşit ortaklık ve dayanışma olarak birlik ideali", Birikim 244/245, Agustos-Ey-
lül 2009, s. 44-49.
9
Mehmet Ratip, “Çokluk: Yaklaşan bir birliktelik...”, Baykuş, sayı 4, Haziran
2009, s. 36.
10 Manuel Castells, Kimliğin Gücü, çev. Ebru Kılıç, Bilgi Üniversitesi Yayınlan, İs
tanbul 2006, s. 537.
11 Sennett, a.g.e., s. 76-7 ve 91.
me çağında, yeni (türbo-, post-, ne diyeceksek) kapitalizmin
esnek, hızlı ve bütün becerileri portatifleştiren akışı içinde, iyi
ce yersizleşiyor zanaatkârlık. Bununla kastedilen yalnızca so
mut zanaat meslekleri, el-iş ustalıkları değil; bir tavır, bir ahlâk,
bir eyleme biçimi: “Bir şeyi o işin kendisi için yap m ak”, “Kendi
içinde anlam lı bir iş y ap m ak”...
Bir tutam saplantı da vardır, hat
ta lâzımdır, yakışır buna... Bu geniş anlamıyla zanaatkârlığın,
zanaatkârca eylemin diyelim biz buna, yitişi, insanlık nâmına
bir kayıptır. Zanaatkârca eylemek, yaratıcıdır, anlamlandırıcı-
dır, tatmin ve gurur vericidir. Sahicidir, canlıdır, sıcaktır. Araç-
sallaştırmanın mantığına gelmez. Canlı emeğin emek gücün
de soyutlanmasına, kullanım değerinin değişim değerince gasp
edilmesine direnen bir çekirdeği vardır.
Zanaatkârca eylemi beşerî ilişkilere ve politikaya uyarlaya
lım. Zanaatkârca politik eylem: her alanın özgüllüğünü ciddiye
almak, başka dünya yokmuş gibi o alana gömülmektir. Sol açı
sından: O alanın kendi içindeki dönüşümü, kışlık sarayı bası-
yormuşçasma, bizzat dünya devrimiymişçesine mühimsemek-
tir. Anti’ler dairesinden çıkmak, ‘başka türlü bir şey’in hayalini
kurmak, alternatif yaratmak, ancak bu ‘saplantıyla’ olur. Değiş
tirebilmenin, kıpırdatabilmenin morali böyle birikir, sinizmin
panzehiri buradan çıkar.
Sosyalist politikanın ‘alanlardaki’ -v e ‘yerelliklerdeki’- varo
luşunun temel bir sorunu, zanaatkâr tavrından ve ahlâkından
uzaklığıdır. Araçsallaştırıcı bir hesapla bakılır buralara. Kadro
devşirmek, yığınak oluşturmak, güç biriktirm ek için... Fark
lı alanlardan aktivistleri bir araya getiren güç birlikleri, plat
formlar, bu alanların özgül bilgisiyle, deneyimiyle, diliyle zen
ginleşeceğine, amentü tekrarlarıyla, ortak payda pazarlıklarıy
la büzülür.
Yirmi beş yılı aşkın zaman onca fedakârlıkla, fedakârlık ne
kelime, kahramanlıkla onca deneyimin biriktiği, çift standart-
çılığı aşmakta ciddi mesafe kaydetmiş, görece kurumsallaşmış
sayabileceğimiz insan haklan alanında bile hâlâ aktivistleri bil
gilendirmek, dahası insan haklan duyarlılığı kazandırmak için
çalışma yapma ihtiyacı var.
Veya, misal, Eğitim-Sen; gerici-faşist eğitime sayar döker de,
gönlümüze-kafamıza göre, -T alim Terbiye’ye kabul ettirmek
üzere bastıracağı, resmîleştiremese bile başka bir pencere ola
rak hep açık kalacak-, alternatif ders kitapları yazdırmayı dü
şünmez. Mesela globalleşme veya Büyük Ortadoğu Projesi’yle
ilgili seminerler tertip eder de, sözgelimi okulda şiddetle ilgi
li tafsilatlı bir çalışma yapmak veya otoriter olmayan bir öğret
men formasyonu için bir meslek içi eğitim paketi oluşturmak
gibi işler akima gelmez.
Mikro politikaya odaklanmak, makro veya ‘yüksek’ politika
ya körleşmek anlamına gelmemeli. Ütopyası (veya isterseniz:
devrim perspektifi) olmayan, evrensel bir iddiayla birleşmeyen
mikro-politika, global ufku olmayan yerel eylem, idare-i mas
lahata dönüşme hatta basbayağı anti-politika halini alma riskiy
le karşı karşıyadır. Kapitalist sistemin emiş gücüne başta da de
ğinmiştik...
Sosyalizmin uzun tarihindeki, reformculuk-devrimcilik iki
liğine ve ikiciliğine ilişkin tartışmanın devamı olarak da dü
şünebiliriz bu meseleyi. Bu ikiliği ve ikiciliği aşmayı düşünen
leri, veya aşmayı düşündürebilecek deneyimleri unutmadan...
Zaten özellikle o deneyimleri: Konsey/Sovyet/Şûra deneyim
lerinin mirasını hatırlatmak istiyorum. Eleştirel Teori’nin ‘to
runlarından’ Alex Demiroviç, Hannah Arendt’in iki devrim ti
pi arasındaki ayrımını yeniden yorumlayarak bunu yapıyor.12
Arendt’in ilhamıyla, sosyalizmin veya daha genel olarak mo
dem solun tarihinde de iki farklı devrim yolunun (model de
meyelim buna) ayırt edilebileceğini düşünüyor. Bir yol, Rous-
seaucu ve cumhuriyetçi geleneğin “ortak irade” mitine bağ
lıdır; devletin/cumhuriyetin kurucu iradesine mitsel bir tem
silî güç bahşeden, onu bütünün cevheri olarak gören anla
yış çerçevesinde, millet veya halkın yerine sınıfı oturtur. Di
ğer yol ise, komünizmin nihâî hedefi olan devleti, hükümeti,
dahası ayrışık bir etkinlik olarak politikayı aşma iradesini er
telemez, dolayısıyla ortak irade mitosunu reddededer. Sade
12 Alex Demiroviç, “Râtedemokratie und das Ende der Politik”, Prokla 155, Ha
ziran 2009, s. 181-206.
Dostları ilə paylaş: |