37
Doç. Dr. Erdal AÇIKSES
yüce hükümdar başka bir dinden olmasına rağmen Hıristiyanları ve bütün
herkesi fi kirleri ve imanlarıyla ilgili hususlarda serbest bırakıyor. Nitekim
bir müddet önce Efl ak’ta Ermenilerin Ortodoks olmaları için zulme uğ-
radıklarını öğrenmiş Allah’ın kanunu, şiddete müsaade etmediği emriyle
oraya görevliler göndermiş, böylece zulmü önlemiştir diyerek kendilerinin
adeta örnek almasını ister
9
.
Osmanlı eğitim sistemi kendinden önce bu yönde mesafe kat eden
Selçuklu eğitim sistemine benzer bir yapılanma içerisindeydi. Hatta
Ortaçağ’ın insan yetiştirme yani eğitim anlayışının, Doğu ve Batı arasında
pek farklı olmadığı söylenebilir. Dinî eğitimin yanında günlük hayatta ge-
rekli olan bilgilere de yer veriliyordu. Fakat ağırlıklı olarak dinî bilgiler ön
planda tutuluyordu. Bu çağda maarif teşkilâtları dinî kuruluşların kontro-
lünde biraz da kişilerin düşüncelerine bağlı olarak gelişmiştir. Bu sebep-
le ilkokul seviyesinde diyebileceğimiz okulların öğretmenleri çoğunlukla
bir din görevlisi olmuştur. Benzeri okullar genellikle mabetlerin etrafında
açılmıştır.
Bu dönemde yüksek eğitim-öğretim müesseselerini de dinden ayrı
olarak düşünmek oldukça güçtü. Müderris yani profesörler de bu yetiştir-
me tarzı içinde iyi eğitim almış kişilerdi. Şüphesiz daha yüksek eğitim alıp
matematik ve mantık gibi ilimlere de aşina olanları vardı
10
.
Osmanlı Devleti’nde eğitim, daha çok dinî otoriteler ve vakıfl ar eliyle
yapılırdı. Bu sadece gayrimüslim unsurlar için eğil Müslümanlar için de
aynıydı. Her cemaat kendi eğitim sistemini kurardı. Kuruluş dönemindeki
tek resmî okul Enderun Mektebi’dir diyebiliriz. Şüphesiz başta Padişahlar
olmak üzere birçok üst düzey devlet görevlisi ve hayırsever vatandaşlar,
okul medrese ve külliye açmış olsalar bile bunlar da esasta birer vakıf mü-
esseseleridir
11
. Dolayısıyla devletin herhangi bir müdahalesi söz konusu
değildir. Zaman içerisinde ihtiyaca binaen devlet eliyle açılmaya başlanan
okullar ise hep askerî amaçlı olmuştur.
Bu sebeple Osmanlı Devleti kuruluş anından itibaren hiçbir milletin
eğitim-öğretim müesseselerine dokunmamıştır. Burada biraz önce Patrik-
hane ihdası ile ilgi malûmatları vermemizin bir sebebi de, her cemaatin
(millet) kendi eğitim kurumlarını kendilerinin düzenlemesi, denetim ve
gelişimini de dinî liderleri veya teşkilâtları yoluyla yapmış olmalarını vur-
9 B.
Yediyıldız, a.g.m., s.145.
10 Yahya Akyüz, Tük Eğitim Tarihi, Ankara 1989, s.69 vd.; Hasan Ali Koçer, Türkiye’de
Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, İstanbul 1991, s.5.
11 Akyüz, a.g.e., s.118-119.
38
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
gulamaktır
12
. Hiçbir millet bir diğerinin mabedine gitmediği gibi okuluna
da gitmiyordu.
Cemaatin kendi aralarında çözemediği işler olduğunda veya yetkili
cemaat üyelerinden memnun olunmadığıyla ilgili bir şikâyet geldiği tak-
dirde, Divan-ı Hümayun konu hakkında araştırma yapar, hakemlik eder ve
cemaatin bütün üyelerinin tanınmış haklarını korurdu
13
.
Osmanlı Devleti, dinî cemaatleri o kadar serbest bir halde bırakmıştır
ki Müslümanların elinde bulunmayan matbaa, gayrimüslim azınlıklar tara-
fından yıllar önceden beri kullanılır olmuştur. Eğitim için önemli bir araç
olan matbaayı Osmanlı Devleti’nde ilk kullanan Yahudilerdir. 1492 yılın-
da İspanya’daki zulümden kaçarken matbaayı da beraberlerinde İstanbul’a
getirdikleri bilinmektedir. Ermeni milleti 1567 yılında, Rumlar ise 1627
yılında İstanbul’da matbaayı kullanmaya başlamışlardır. 1727 yılında Os-
manlı Müslümanları tarafından kullanılmaya başlanan matbaanın geliş
sancılarına rağmen gayrimüslimlerin getirdiği matbaaya kimsenin bir tep-
kisi olmaması da cemaatlerin kendi milletinin idarî heyetlerine bırakılmış
olan tasarrufun bir göstergesi olsa gerek. Bazı Müslümanların dinî taas-
suplarından kaynaklanan yasaklar gayrimüslimleri pek ilgilendirmemiştir.
Osmanlı Devleti’nin Batılı anlamda açtığı ilk askerî okullarla maa-
rifte başlayan gelişmeler sebebiyle, yabancı dile ihtiyaç duyulmuş ve bu
konuda uzman olan liyakat sahibi birçok Ermeni bu müesseselerin eğitim
kadrosunda yer almıştır.
Bu arada Rumların İstanbul da 1805 yılında açmak istedikleri tıp oku-
luna izin verilmiş ve gayrimüslimlerin kendi eğitim sisteminin geliştirme-
lerine engel olunmamıştır
14
.
Sivil okulların çoğalması ve zaman içerisinde
artan ihtiyaç sebebiyle,
tıp tahsili için de çaba sarf edilmiş ve buralarda da eğitim dili çoğunlukla
yabancı dilde olmuştur. Özellikle tercümanlık için gerekli olan yabancı dil
okulları için devlet de yardımcı olmuştur. 1805 yılında Kuruçeşme’de ta-
limgâh adı altında kurulmuş olan
Rum Mektebinde Fransızca ve Türkçe’ye
önem verilmiş ve devlet de bunun bir kısım masrafl arını karşılamıştır.
1820 Mora isyanından sonra Rumlar arasında isyana yardım edenler oldu-
ğu için, devletin tercümanlığını üstlenmiş olan Rumların yerine Ermeniler
12 Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, Cilt I-2, İstanbul 1977, s.725.
13 Yücel Özkaya, “Arşiv Belgelerine Göre XVIII ve XIX. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda
Ermenilerin Durumu”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyu-
mu, 8-12 Ekim 1984, Ankara 1985, s.151.
14 Akyüz, a.g.e., s.164-169.