42 Ali Şeriati
kanına akıtıyor.
Hıristiyan dünyasındaki bu gerçekliğe üzülerek, gururla
söyleyebiliriz ki, Müslüman aleminde bile bedbinliklere
[kötü görüşlü] az rastlanmaktadır. İslam da talak, yani
boşanma olduğu için yasadışı nikahlar, formal [biçimsel]
aileler de azdır.
Düşünün ki, bebek gözlerini kapayarak karşısındaki
semaver, çaydanlık gibi engellerden geçmek istiyor.
İdealizm engelleri görmek istemeyen çocuk gibidir. O,
öyle sanıyor ki, görmediği şeyler mevcut değildir.
Realistler ise idealistlerin tam zıddına hareket ederler.
Onlar varlığı delil alarak her şeyi, hatta en çirkin şeyleri
kabul ediyorlar. Onlar fark üyeleriyle yanıtı yetmeyen
güzellikleri ise inkar ediyorlar.
Diyalektik materyalizme bağlı öğrencilerimin biri benim
tüm sözlerime sadece bir prizmadan yanaşırdı. Beni
mezhebi, dindar tanıdığı için tüm dediklerimi
reddediyordu. Hatta marksizmden iktibas ettiğim tezleri
dahi inkar ediyordu.
Bir gün Beni-Umeyyenin cinayetinden konuşuyordum.
Konu Beni-Ümeyye hanedanı "cebri" inancını yaymakla,
kendi hakimiyetini korumak isteği idi. Sohbetin ikinci
sorusu bu cinayete karşı gelenler hakkında idi.
Sohbet sırasında bu öğrencinin heyecanlı, tedirgin
olduğunu hissettim. Ben bu işte Hz Fâtıma, Ali, Hacer,
Ebuzer
ve
Hüseyin'in
aleyhimüsselâm
adil
mücadelesinden konuşuyorum, o ise rahatsız oldu. Ben
Fâtıma, Fâtıma’dır/Kadın 43
dinden değil, haksız hakemin zulmünden ve bu zulme
itiraz sesini yüceltenlerden konuşuyorum, o ise
hafakanlar geçiriyor. Öğrenci Beni-Umeyyeyi savunarak
şöyle dedi: "Efendim, Cebr (her şeyin Allah'ın iradesine
bağlılığı) tarihtir. Tarihsel ortam insanı zorluyor ".
Aslında, böyle değildir. Ali ve Hüseyin aleyhisselâm
materyalist değil, idealist idiler. Onlar tarihin zoruna
(cebrine) karşı çıkıyorlardı.
Genel olarak, herhangi bir toplumda, toplumsal inançta,
dünya görüşü yükselirse, dindarla dinsiz, alimle cahil
arasında bir fark kalmaz. Tarihi süreçlerin azameti
karşısında birçokları kendini kaybederek, "Bu iş Allah,
kaderindir; Ne ilim, ne de tarihin işidir" derler.
Beni-Ümeyye cinayetlerini de bu yöntemle örtbas etmek
isteyenler var. Beni-Ümeyye çirkin amellerini Allah'ın
iradesine bağlayarak, "Ne yaparsa, Allah yapıyor" - diyor,
bununla da "cebri" mezhebini yayıyordu. Not koydum ki,
bu tarihi zorunluluk değil, kılıç gereğidir.
Yarım-aydınların çoğu zorlama ile cebri yanlış
düşünüyor. Realistler mevcut olan şeyi "var" bilirler. Eğer
bir kişi dese ki, "öyle değil, böyle olmalı", onu idealist
adlandırırlar. İngiltere'de eşcinselliği kanunileştirip,
onlara hak vermek isteyenlerin delillerine bakın: Bu
gerçek bir gerçektir. Toplumda homoseksualistler varsa,
demek, bu yasallaştırılmalıdır.. Eğer bir kişi bu fikre karşı
itiraz yapıp, "bu ahlaksızlıktır, bununla mücadele etmek
gerekir" derse, bu kişiyi idealist, diğer bir deyişle,
44 Ali Şeriati
hayalperest adlandırırlar.
Kendisini realist siyasetçi adlandıranların iddiasına
bakın: İsrail bir gerçektir. Evet, Filistin işgal edilmiş ve
bağımsızlığını kaybetti. Ama bu gerçeklik kabul edilmeli
ve İsrail de tanınmalıdır. Karabağ meselesinde de batılı
politikacıların tutumu benzer. Evet, Karabağ işgal
edilmiştir. Ama bu gerçekliği kabul edip, Karabağ'ın
bağımsızlığını tanımak zorunludur!
Gerçeklik, gerçeklik, gerçeklik! Eğer toplumda fuhuş
varsa, bu gerçektir ve kanunileştirilmeli [mi] dir ?! Bu
ihtiyacı karşılamak için genelevler açılmalı, televizyonda
prezervatif reklamları yayınlanmalı, pornografik filmler
gösterime girmeli, gazete ve dergiler yayınlanmalı [mı]
dır ?! Eğer tüm bu iğrençliklere itiraz ederseniz, hemen,
idealistsiniz, gerçeklikle barışmak istemiyorsunuz,
derler.
Bir Fransız gazetesi: "Eva aniden döndü MP karısını
yabancı erkek ile bir yatakta buluyor. Kendinden geçmiş
kadın donakalmış kocasından "azizim P.sen ne
düşünüyorsun?" Soruyor. M.P. "Bu gerçektir" - deyib,
odayı terk eder! "
Ciddi ve prestijli gazetelerden birinin ilk sayfasında
kendisini dindar tanıttırmıştır ünlü bir yazarın kadınlara
tavsiyesi yayınlananmıştı.: "Kendi vücut yapısından
rahatsız olan, artık paylanmadan kurtulmak isteyen
hanımlar biraz" gezseler "faydalıdır".
Bu maslahatların arkasında aynı putlaştırılmış gerçeklik
Fâtıma, Fâtıma’dır/Kadın 45
durur. Muhtemelen uygun tavsiye veren yazar bu işi
pratik yaptı. Onlar bir işi faydalı bilirlerse de, bu işi
engelleyebilecek her şey, hatta din de hülyadır.
Onlar istismarcılığı da gerçeklik sayarlar. İstismar zulme,
zora, işkencelere, bütün milletlerin imhasına sebep olur!
Tek dilekleri gerçekliğe ihanet edilmesin!
Peki idealistler, yüksek idealler için mücadele çalışanlar
neden başarılı olamıyorlar? Çünkü, bu akımın taraftarları
gerçek engellere göz yumuyor, kendi hedeflerine doğru
adeta uçuyorlar. Yaşam ve öngörülen hedefler ise
yerdedir. Hareket noktası ile hedef arasında engeller
mevcuttur. Kutsal ideallere hayalen kavuşmak olur. Ama
gerçekliği dikkate almadan hedefe ulaşmak mümkün
değildir. Demek, idealist insan fikir ve düşüncede
herkesten ileridir.
Devrimci ise öngördüğü düşünceler uğrunda her şeyi
harap ediyor, ama değer vermiyor. O, herkesten daha
çok konuşuyor, ama bir iş göremez. Eflatunun ilkelerini
Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem ilkelerinden
avantajlı görür! –Onun ki yerde değil, gökyüzünde!-
Gerçekte değil, tahayyülde!
Böylece, bir kez daha belirtmek isteriz ki, gerçekçilik
insanın ulvî arzu-isteklerini boşa çıkarıyor. O, insanın
tüm ideallerini "bugün yok" diye felç durumuna getiriyor.
Gerçekçilik gerçeklik karşısında teslimciliğe, olanı kabul
etmeye çağırır. Kısacası, gerçekçilik aç varlığı zehirliyor,
idealizm ise açlıktan ölüyor!
Dostları ilə paylaş: |