İLÂHÎ NİZAM VE KÂİNAT
44
talım ki burada bahsettiğimiz hidrojen atomu kimyaca bilinen
(H) değildir. Bizim söylediğimiz hidrojen atomu, bütün güneş
manzumelerini, teleskoplarla insanlar tarafından tanılan yıldız-
ları, nebülözleri velhâsıl bütün astronomik cisimleri muhtevi,
âlemimizin anası olan bir madde kombinezonudur ki kimyacılar
tarafından bilinen hidrojen atomu, âlemimizin ilk maddesi diye
bahsettiğimiz bu hidrojen atomunun çok ilerlemiş ve inkişaf et-
miş hâllerinden birisidir.
Âlemimizdeki bütün maddelerde olduğu gibi, hidrojen ato-
munun da hâl ve mevcudiyetini muhafaza edebilmesi, devam-
lı surette inkişaflar kaydetmesi ancak, düalite prensibi ve değer
farklanması mekanizmasına göre birbirinin içinde saklı bir sürü
madde cüzünün muvazene yekûnları ile mümkün olmaktadır ve
bu muvazeneler de aslî tesirlerin hâkimiyeti altındadır.
*
* *
Şimdi, hidrojen atomunun, varlık safhasına girinceye kadar
nasıl inkişaf ettiğini izah etmeye başlıyoruz.
Hidrojen safhasının altında sonsuz bir mekanik inkişaf ve
tekâmül vasatının mevcut olduğunu bildirmiştik. Bu vasat, de-
diğimiz gibi, amorfa yakın dağınık bir bütün teşkil eden karanlık
bir sahadır.
Aslî tesirler bu karanlık vasatta ilk çekirdeği teşkil ettikten
sonra, onun etrafına diğer cüzüleri de toplayarak gittikçe daha
mudil, daha karışık ve daha münkeşif durumları meydana ge-
tirirler. Ve böylece meydana gelmiş olan madde teşekkülünün
ortasındaki aslî tesir, bu teşekkül içinde kullanıldıktan sonra ma-
hiyeti değişmiş ve aslî durumunu kaybetmiş olarak o maddeden
tekrar dışarı intişar etmeye başlar ki buna o cismin manyetik ala-
nı deriz.
İşte, hidrojen âleminin en küçük cüzülerinden en büyük sis-
temlerine kadar bütün küreleri ve teşekkülleri bu suretle meyda-
na gelir.
BEDRİ RUHSELMAN
45
İlk hidrojen çekirdeği böylece kurulduktan sonra yukarıda
söylediğimiz yoldan inkişaf ede ede nihayet kimyaca tanılan (H)
atomu kademesine ulaşır.
Böyle aslî tesirlerin hâkimiyeti altında kurulan ilk hidrojen
atomuna, en son inkişaf kademelerine kadar, yâni varlık hâline
gelinceye kadar yalnız aslî tesirle, o atoma bağlı olan ruha ait
tesirler gelir. Yâni ileride tesirleri anlatırken izah edeceğimiz aslî
tesirlerin, ruhlara ait, tekâmül değerleri dediğimiz kısımları ile
maddelere ait esasî tesir dediğimiz kısımları gelir. Binaenaleyh
bu atomların bünyelerindeki hareketler ancak yüksek aslî tesirin
hâkimiyeti altındadır. Ruhlar pasif olarak bu hareketlere sürük-
lenmekle, uymakla mekanik-otomatik tekâmüllerini yaparlar.
Bu, tekâmülün bir nevi pasif adaptasyon safhasıdır. Bu safhada,
atom bünyelerine, tâli tesirler dediğimiz kâinattaki diğer varlık-
lara ait olan tesirler gelmez. Esasen burada ruhların henüz hür-
riyet ve idrakleri bahis mevzuu olmadığından ileri safhalara ait
imtihanlar, eprövler mevcut değildir. Onlar sadece muntazaman
yürüyen ve gittikçe mudilleşen atomun hareketlerine otomatik
olarak uymaya mecburdurlar. Ve atomların bu karışık hareketle-
rine intibak ede ede varlık safhasına hazırlanmaktadırlar.
Ancak, hidrojen atomunun muhtelif çeşitlerinin bir araya ge-
lerek türlü cisimleri meydana getirmesi, varlıkların inkişafları
için lüzumludur. İşte insanlarca “cisimler” diye tanınmış olan
atomun bu mürekkeplerine ve kombinezonlarına -gene ünite’nin
yüksek kontrolü altında- vazifeli varlıklardan tâli tesirler gelir
ve bunlar bu cisimlerde çeşitli formasyonlar, deformasyonlar ve
transformasyonlar yaparlar. Binaenaleyh atomlarda olduğu gibi
bu mürekkeplere artık doğrudan doğruya esasî tesirler inmezler.
Onların yerine tâli tesirler kaim olur. Ve bittabî bunlar da daima
aslî tesirlerin kontrolü altındadır.
*
* *
İlk hidrojen atomunun bünyesi varlık hâline gelinceye kadar
-biraz evvel söylediğimiz gibi- yalnız aslî tesirlerin hâkimiyeti
altında inkişafına devam eder ve insanların, oksijen, gümüş, pla-
İLÂHÎ NİZAM VE KÂİNAT
46
tin, kurşun, radyum< gibi isimlerle tanıdıkları hidrojen atomu-
nun münkeşif hâlleri olan elemanlar meydana gelir ki insanlar
bugün bunlardan ancak yüz kadarını tanıyabilmişlerdir. Hâlbu-
ki bunların miktarı yüzün üstündedir.
Gene söylemiş olduğumuz gibi, hidrojen atomunun üst ele-
manlara intikali ancak aslî tesirlerin müessiriyeti ile vuku bul-
maktadır. İşte maddelerin varlık kademesine kadar inkişafları
sağlandıktan sonra o andan itibaren varlığa doğrudan doğruya
esasî tesirler gelmez. Ancak onun tâbi olduğu ruhtan, daha doğ-
rusu aslî tesirin ruha ait olan kısmından ve kâinattaki çeşitli tekâ-
mül kademesindeki varlıklardan tesirler gelir ki bu sonuncula-
ra tâli tesirler deriz. İşte bütün bu tesirlerle o varlık, tekâmülü
için lüzumlu olan imtihanları, eprövleri ve tecrübeleri geçirme-
ye başlar ve bir sürü imkânlarla karşılaşır. Gittikçe inkişaf eden,
çoğalan ve şümullenen bu tekâmül imkânları içinde -kâinattaki
işlerini bitirmek için- varlık uzun tekâmül yolculuğuna koyulur.
Onun tekâmülü icaplarından olarak, bu vazifeli varlıklardan ge-
len tâli tesirlerle, biraz evvel söylediğimiz gibi, hidrojen atomu-
nun çeşitli elemanlarından namütenahi kombinezonlar kurulur,
sayısız cisimler meydana getirilir. Bu cisimlerin namütenahi var-
yeteler içinde bir araya getirilmesi ve dağıtılması suretiyle çeşit-
li formasyonlar meydana getirilerek büyük ve küçük cisimler,
madde kompozisyonları, bedenler, dünyaları dolduran türlü
maddeler, nihayet dünyalar ve sistemler kurulur. Bütün bunlar
ünite’den süzülen aslî tesirlerin ışığı altında her kademede bulu-
nan vazifeli varlıkların gönderdikleri sayısız tâli tesirlerle yapılır.
Şu hâlde atomun bünyesine tâli tesirler müdahale edemez. O
tamamıyla esasî tesirlerin hakimiyeti altındadır. Fakat atom ele-
manlarının her türlü kompozisyonları, vazifelilerden gelen tâli
tesirler ile kurulup dağıtılabilirler ki bunlar da bittabî muhtelif
tekâmül seviyesindeki varlıkların derecelerine göre büyük veya
küçük çapta olurlar.
*
* *
Dostları ilə paylaş: |