24
İnsan ve Toplum
(1) Radikal İslam’ın reddi: Heterdoks gruplardan kaynaklanabilecek
her türlü olum-
suzluğun, özellikle yönetsel aygıtın din üzerine yönelebilecek gazabına mani olma
amacına matuf olarak radikal İslam’la savaşmış, kendi meşruiyetini sağlamlaştırma
gayretine girişmiştir.
(2) “Volk İslam”ın tadil ve tanzimi: Başından itibaren hutbeler yoluyla Diyanet, halk
arasında yaygın hurafelerin ve mitik inanışların tasfiye edilmesine gayret göstermiş,
bunların modernite ile uyuşmayan taraflarını rasyonel kitabi bir zeminde fıkhı-Sünnilik
ekseninde tadil ve terbiye etmeyi vazife edinmiştir. Aydınlanmacı-Pozitivist-Seküler
resmi söylemin hoşlanmadığı “volk İslam”ı (Mardin, 2010, s. 149). Cumhuriyetin aydın-
larının arzu ettiği dini formasyonla yer değiştirmeye çalışmıştır. İsmail Kara, meseleyi
daha da açarak şöyle demektedir:
“Diyanet’in dinin algılanma ve yaşanma tarzı üzerinden halk dindarlığı ile bu tür din-
darlığı besleyen cemaat ve tarikatlara karşı yürüttüğü mücadele, aslında Diyanet’le
veya Cumhuriyet’le başlamış bir şey değildir. Bunun köklerinin 19. ve 20. yüzyıl
Müslüman aydınlarında aramak gerekir. 19. yüzyıl pozitivizminin, Protestanlığın ve
yeni Selefiliğin esas iddialarını ve tortularını taşıyan bu bakış açısını, bugün bile halk
dindarlığı üzerinde bir baskı ve dönüştürme aracı olarak kullanıldığı/ kullanılmaya
icbar edildiği görülmektedir” (Kara, 2008, s. 79).
(3) Siyasal aygıtın boşluklarını doldurmak: Hutbeler, gerilim hattından kaçınmak ve aynı
zamanda kendine bir yaşam alanı açmak amacıyla, siyasal aygıtın
doğrudan orada
olmadığı alanlara yoğun bir ilgi göstermektedir. Alkol sorunu, kumar, aile içi yardım-
laşma, misyonerlikle mücadele gibi konularla birlikte, konumuz olan çevre sorunu da
bu metruk alanlara örnektir.
Diyanet’in bu küçük alanlar üzerinden kendine bir yaşam alanı oluşturduğu iddia
edilebilir. Ankara’nın görmek istediği Diyanet kavramının tasallutundan azade olan bu
alanda, Diyanet kendi manevra alanını oluşturmaktadır. Fakat görüldüğü üzere, başın-
dan itibaren konunun ehemmiyetini
kavrayamayan Diyanet, çevre sorunu üzerinden
esaslı bir eleştiriye girişememiş, gelecek yüzyıllarda felsefi-kelami açılımlara kapı arala-
yabilecek teolojik bir tenkide girişmemiştir. Bahsi geçen hutbelerde görüldüğü üzere,
yönetsel aygıtla ve pazarla tamamen uyum içerisindedir. Ayrıca dinsel duygu atmosfe-
rinin iyi kurgulandığı, yönlendirici ve ikna edici bir üsluptan ziyade,
soğuk ve yapay bir
dille, ilkel ve basit analojilerle, ödevler, zorunluluklar, bağlamında konuyu ele almıştır.
Fakat yukarıda gördüğümüz gibi Diyanet, hutbelerdeki dilini belli bir tarihten itibaren
keskin bir şekilde değiştirmiş, resmî ideolojinin kurucu
ideallerine ters düşecek bir
anlayış geliştirmiş, öncesinde göremediğimiz yoğunluklu manevi dili kullanma çabası-
na girişmiştir. Diyanet, kendine ayrılan bu küçük alanın ehemmiyetinin belki de farkına
vararak, çevre konusu üzerinden dinin alanının genişletilebileceğini, çağın sorunlarına
hayat vermek için dinin Mesihsel geri dönüşünün bu yolla mümkün olabileceğini
25
Demir / Çevreye Minberden Bakmak: Cuma Hutbelerinde Çevre Sorununun Sunumu
düşünmüş, resmi söylemin kendine bıraktığı alanda kendisine bir “yaşama alanı”
yaratma gayretine girişmiştir. Dini ideolojik aygıt konu üzerinde özerk konumu güç-
lendirmektedir. Batı’da kilisenin bu konu üzerinde ihtimamını da örnek alan Diyanet,
hutbelerde
ortaya koyduğu üzere, kendi minimal alanında gelenek, resmî ideoloji ve
radikalizmin sıkıştırmaları yanında çevre sorunu üzerinden kendisine bir “yaşam alanı”,
güçlenebilmek için ayağını basacağı güçlü bir zemin bulabilmiştir.
Sonuç
Cuma hutbeleri, Althusser’in ideoloji kuramı bağlamında, ideolojik devlet aygıtı olarak
ele alınabilir. Althusser’in verdiği kilise örneğinde olduğu gibi, Diyanet; zaten hep özne
olan
bireyleri, Mutlak Özne ve Devlet adına, özne olarak çağırır. Bu suretle Diyanet,
devlet aygıtlarının asli vazifesi olan; milliyetçilik, hümanizm, kapitalizm gibi burjuva
değerlerinin ikame edilmesinde aşırı-belirlenimin bir öğesi olarak yerini alır.
İdeolojik aygıtlar ve baskı aygıtları, en nihayetinde eşgüdümlü çalışmalarına rağmen,
her aygıt kendi otonomisine sahiptir ve aygıtlar birbiri ile çelişebilir. Analizimizde
ortaya
konduğu gibi, çevre mevzuunda ilkin Aydınlanmacı-Kemalist kurucu felsefe ile
aynı minvalde olan hutbeler, belirli bir kırılma döneminden sonra bu aydınlanmacı,
Newtonyen çerçeveden uzaklaşarak, daha doğa merkezci zaviyeden sürdürülebilir
kalkınmacı bir ekolojik yaklaşıma evrilmiştir.
Hutbelerde çevre konusunun mevzubahis edilmesinin sebebi ise diğer aygıtların çevre
gibi bir takım alanları Diyanet’e terk etmiş olmasıdır. Misyonerlikle mücadele, alkolle
savaş, çevrecilik gibi konularda devletin diğer aygıtları doğrudan
aktif şekilde iş gör-
memekte; devlet, bu alanları zımnen Diyanet’e terk etmektedir. Diyanet bu dar alanda,
resmî ideoloji, halk İslam’ı ve radikal İslam kıskancında manevralar yapmaya çalışmakta,
tam da bu alanlarda kendi mevcudiyetini ve otonomisini sürdürmeye çalışmaktadır.
Özellikle Batı’da ve diğer dinlerin ilahiyatlarında geniş yankı bulan ekoloji konusunda da
Diyanet 2007’den itibaren daha hassas bir şekilde durmakta, kendine terk edilen alanı
sadece kullanmakla kalmayıp bu alanda yeni yaşama imkânları bulmaya çalışmaktadır.
İleride, özelde hutbelerde ve genelde Diyanet yayınlarında, toplumsal cinsiyet, çev-
recilik gibi konuların daha fazla ve daha güçlü bir şekilde ele alınacağı öngörülebilir.
Kuruluşundan beri, çağın gerçekleri ile yüzleşmek zorunda kalan Diyanet’in, “İlmihal
Müslümanlığı” konularından, şehirli ve okumuş cemaatin de artması nedeniyle, daha
güncel
konulara yöneleceği, bu yönelişin eskiye nazaran daha sahici ve özgüvenli
olabileceğini öngörebiliriz.