tasarı tehlikede kalır. Bilimlerin ortasında düşünme; onları kü-
çümsemeksizin yanlarından geçip gitmek demektir.
Batı tarihinin yazgısının, halkımızdan da Batı'dan da hangi
olanakları gizlediğini bilmiyoruz. Bu olanakların dış biçimlen
meleri, onların talep edilmesi ilk başta gerekli de değil. Önemli
olan, yalnızca, düşünmedeki öğrenenlerin birlikte öğrenmeleri,
aynı zamanda, kendi tarzlarında, birlikte öğrenenlerin yolunda
kalmaları, doğru zamanda orada olmalarıdır.
Aşağıdaki açıklama, erimini de, amacını da "Sein und
Zeif'dan çıkan bir düşünmenin alanında tutacaktır. Bu düşünme
kesintisiz olarak bir olgudan başlar. Bu olgu şudur: Batı dü
şünmesinin tarihinde, varolan Varlıkla ilişkili olarak düşünül
mekte, ancak Varlığın hakikati düşünülmeden kalmaktadır. Batı
düşünmesi Varlığın hakikatini düşünmenin olanaklı bir yaşantı
olduğunu yadsımakla kalmaz, metafizik kılığındaki bu dü
şünme, bu yadsıma olgusunu, bile isteye olmasa bile, gizler de.
Bunun için, hazırlayıcı düşünme kendini zorunlu olarak ta
rihsel bilinç alanında tutar. Bu düşünme için tarih, çağların ard
arda gelmesi değil, yazgının hesaplanamayan tarzları içinde,
değişen dolaysızlıktan çıkarak düşünmeye yaklaşan, onu ilgi
lendiren aynının, tek yakınlığıdır.
Sorun şimdi Nietzsche'nin metafiziğini düşünmektir. Onun
düşüncesi kendini, Hiççilik adı altında görür. Hiççilik,
Nietzsche'nin bildiği, geçen yüzyılda egemen olan, şimdiki
yüzyılı da belirleyen, tarihsel bir akımın adlarından biridir.
Nietszche bu akımın yorumunu kısa bir tümcede topladı: "Tann
öldü".
"Tanrı öldü" sözünün tanrıtanımaz Nietzsche'nin bir kanısını
dile getirdiği, bundan ötürü olsa olsa kişisel, kişisel olduğu için
de tek yanlı bir kanı olduğu kabul edilerek, günümüzde her
yerde, çok sayıda insanın tapınaklara gittiğinin, Hıristiyanlığın
belirlediği bir yazgıya boyun eğmeden çıkarak çekilere katlan
dığının gösterilmesi ile, bu kişisel, tek yanlı kanının kolayca
çürütülebileceği sanılabilir. Gelgelelim Nietzsche'nin sözü edi
len anlatımının, bir düşünürün yolunu yitirmiş bir görüşü olup
olmadığı sorusu açık kalır. Onun hakkında, el altında doğru bir
söz vardır "Nietzsche en sonunda delirmişti". Nietzsche'nin
NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
14
NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ
burada, metafiziğin belirlediği Batı tarihinde zaten her zaman
üstü kapalı biçimde dile getirilen bir söz söyleyip söylemediği
de sorulmalı. Acele bir yargı vermemek için, ilkin "Tanrı öldü"
sözünü Nietszche’nin anladığı gibi anlamayı denemeliyiz.
Dolayısıyla, bu amaçla, bu bereketli sözde hemen dikkatimizi
çeken bütün olgunlaşmamış kanıları bir yana bıraksak iyi olur.
Aşağıdaki inceleme, Nietzsche'nin sözünü birkaç Özlü ba
kımdan
açıklamaya
çalışıyor.
Bir kez
daha uyaralım;
Nietzsche'nin sözü, Batı tarihinin iki bin yıldır süregelen yazgı
sını dile getirir. Biz bütün hazırlıksız toplananlar, Nietszche'nin
bu sözü üzerine bir konuşmayla bu yazgıyı değiştirmeyi ya da
onun hakkında yeterli bilgi edinmeyi düşünemeyiz. Yine, şimdi
önemli olan tek şey, düşünmeden çıkarak bir öğüt almak, öğü
dün yolu üzerinde düşünmeyi öğrenmektir. •
Elbette her yorumlama izleğini metinden çıkarmakla kal
mamalı, ölçüyü aşmadan, onun izleğinden çıkarak, metne, bir
takım dip notlar da düşmelidir. Uzman olmayanlar bu ekleri,
metinden edindiklerine oranla, hep bir yorumlama olarak algı
lar. Bu ekler keyfi olduğundan, bunların kusurlu olduğunu ileri
sürerler, haklı olarak. Buna karşılık, doğru bir yorumlama, hiç
bir zaman, metni, yazarının anladığından daha iyi anlamaz.
Doğru bir yorumlama, bu metni elbette başka türlü anlar. Ancak
bu başka, yorumlanan metin üzerine düşünmede, aynı ile bulu
şan bir başka olmalıdır.
Nietzsche "Tanrı öldü" sözünü ilk kez, 1882 yılında yayınla
nan "Die Fröhliche Wissenschaft" [Şen Bilim] adlı yapıtının
üçüncü kitabında yazmıştı. Nietzsche metafiziğinin çıkış nok
tası bu yazıyla oluşmaya başladı. Bu yazı ile tasarladığı başya
pıtını ortaya koymak için boşa giden yorucu çabalarının ara
sında "Also sprach Zarathusta" [Zerdüşt böyle dedi] yayınlandı.
Tasarlanan başyapıt hiç bir zaman tamamlanmadı. Bu başyapıt,
eğreti olarak,"Der wille zur Macht" [Güç İstemi] adını taşıya
cak, alt başlığı ^V ersuch einer Umvertung aller Werte" [Bütün
Değerleri Değerlendirme Girişimi] olacaktı.
Nietzsche, bir tanrının ölmesi, Tanrıların can vermesi gibi
yadırgatıcı bir düşünceye gençliğinden beri inanmaktaydı. 1870
de ilk yazısı olan "Die Geburt der Tragödie"nin [Tragedyanın
15
NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
Doğuşu] son düzeltmelerini yaptığı dönemde düştüğü bir no
tunda, eski Alm anca’daki şu söze inandığını belirtir: "Bütün
tanrılar ölmeli". Genç Hegel "Glauben und Wissen" [inanç ile
Bilgi] (1802) adlı yazısının sonunda "Yeni çağın dininin dayan
dığı duygu şudur; Tanrı öldü..." diye yazar. Hegel'in sözü,
Nietzsche'ninkinden farklı bir şey düşünür. Bununla birlikte
ikisi arasında, kendini bütün metafiziğin özünde gizleyen, özlü
bir bağ bulunur. Paskal'ın Plutarkhos'tan aldığı “Le Grand Pan
est Mort" [Yüce Pan öldü!] (Pensees, 695) sözü, karşıt bir te
melden çıksa da, aynı alana aittir. Biz önce "Fröhliche
Wissenschaft" yazısının 125 nolu parçasındaki tüm metne kulak
verelim. Bu parça "Der Tolle Mench" [Kaçık Adam] diye ad
landırılmıştır.
Kaçık adam- Öğle öncesi aydınlığında bir fener yakan, pazar
yerinde koşarken durmadan "Tanrıyı arıyorum! Tanrıyı arıyo
rum!" diye bağıran kaçık adamı duymadınız mı? Oradakilerin
çoğu tanrıya inanmayanlar olduğu için onun böyle davranması
büyük bir kahkahanın patlamasına yol açtı, onu kışkırttılar ."Ne,
yolunu mu şaşırmış?" diye sordu biri. Bir başkası "bir çocuk
gibi yolunu mu kaybetmiş" dedi. “Yoksa saklanıyor mu?”,
“Bizden korkuyor mu?”, “Yolculuğa mı çıkmış?”, “Yoksa
göçmüş mü?” Onlar birbirlerine böyle bağırarak güldüler. Kaçık
adam onların arasına sıçrayıp bakışlarıyla onları delip geçerek
"Tanrı nerede?" diye sorar, "şunu da söyleyeceğim, onu biz
öldürdük -sizlerle ben! Onun katiliyiz hepimiz. Ama bunu nasıl
yaptık? Denizi kim içebilir? Bütün çevreni silmemiz için bize
bu süngeri kim verdi? Onu güneşinin zincirlerinden kurtarır
iken ne yaptık biz yeryüzünde? Nerede gidiyor şimdi dünya, biz
nereye gidiyoruz? Bütün güneşlerden uzağa mı? Sürekli, boş
yere geriye, öne, yana, bütün yönlere atılıp durmuyor muyuz?
Üst alt kaldı mı? Sanki sonsuz bir hiçte yolumuzu yitirmiyor
muyuz? Boş uzayın soluğunu hissetmiyor muyuz? Hava giderek
soğumuyor mu? Giderek daha çok, daha çok gece gelmiyor mu?
Öğleden önce fenerleri yakmak gerekmiyor mu? Tanrıyı gömen
mezar kazıcılarının yaygarasından başka bir ses duyuyor mu
yuz? Tanrısal çürümeden-Tanrının çürümesinden başka koku
16
Dostları ilə paylaş: |