biçiminde (yani varolanın bulunması sağlama bağlanmış bir
biçimde altta yatmaktadır) sesini duyurduğu için temel metafi
zik koyutun özündeki değişim, Varlığın özünü böyle sürmesin
den çıkarak görülmelidir.
Açık olanın her bir durumdaki sınırlı çevresinin bulunanın
(Metron olan insanın) algılaması aracılığıyla korunması bir şey;
herkesin kabul edebileceği, herkesi bağlayan göz önüne getiri
lebilenlerin hesaplanması aracılığıyla, olanaklı nesnelleştirme
nin sınırsız alanında ilerlemek bir başka şeydir.
Orada insan hiçbir zaman Subiektum olamayacağından,
Grekler'e özgü sofistlikte her türlü öznelcilik olanaksızdır. İnsan
eski Yunan'da subjektum olamazdı çünkü orada Varlık, bu
lunma; hakikat açıklıktı.
Açıklık içinde fantazia olagelir- tikel bir şey olarak bulu
nanların, görünenlere yönelik olarak bulunan insan için görünür
olması- Oysa göz önüne getiren özne olarak insan, düşlemler
[phantasiert]; açıkçası insan, onun varolanı göz önüne getir
mesi, resim olan dünyada nesnel olarak kurgulandığı için,
imaginatio’da devinir.
(9)
Nasıl oldu da varolan, kendini belirgin bir biçimde
subiectum olarak sergiler oldu; bunun sonucunda, öznel olan bir
egemenlik elde etti, çünkü Descartes'e dek, hatta onun metafizi
ğinde de, bir varolan, bir sub-iectum [hyphokeimenon] olduğu
ölçüde, hâlâ kendinden çıkarak önde duran bir şeydir
[vorliegend]. Varolan bu niteliğiyle, eş zamanlı olarak, kendi
kalıcı niteliklerinin, değişen durumlarının temelinde durur. Te
melde duran bir zemin olarak sub-iectum önde gelir; çünkü özlü
bakımdan,
insanın
koşulsuzca
fundementum
absolutum
inconcussum veritatis -Kesinlik anlamında hakikatin, kendine
dayanan, sarsılmaz temeli- olma isteminden kaynaklanır. Bu
sav, kesin yetkesini niçin, nasıl kazandı? Sav insanın kurtarıl
masından çıkar. Bu kurtuluşta insan, kendini temel alan bir
kendi kendine yasa koyma [gesetzgebung] için, kilisenin açın
sama hakikati ile kilise öğretisin yükümlülüklerinden kendini
kurtarır. Bu kurtuluşla, hakikatin özü; açıkçası bağlayıcı bir
şeyle bağlanma, yeni bir biçimde temelendirilir. Ne var ki bu
özgürlüğe göre, bağlayıcı olanı [Verbindlich] kendini kurtaran
NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
9 4
DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
insan koyduğundan, bundan böyle, bağlayıcı olan, farklı bi
çimde belirlenebilir. Bağlayıcı olan, insan usu ile onun yasası;
ya da bu tür bir ustan çıkarak düzenlenen nesnel olarak kurala
bağlanmış bir varolan; ya da daha düzenlenmemiş, nesnelleş
tirme aracılığı ile henüz üstesinden gelinmemiş olan, belli bir
çağın efendisi olmak isteyen kaos olabilir.
Bununla birlikte bu kurtuluş, bilmeden, insan tininin kutsal
lığını kesin kılan, güvence altına alan açınsama hakikati ile
bağlanmışlığmdan çıkarak kendini kurtarır. Açınsamaya özgü
kutsallığın kesinliğinden kurtuluş, bundan ötürü, kendinde [in
sich] bir pekinlik [Gewissheit] için kurtuluş olmalıdır. Bu pe-
kinlik İnsan, doğruyu kendi bilmesinin [Wissens] bilineni ola
rak [Gewusste] güvence altına alır. Bu, kendini kurtaran insa
nın, kendisi için, kendisi tarafından bilinebilirin kesinliğini,
güvenliğini sağlamasıyla olanaklıydı. Buna karşılık, böyle bir
şey ancak, insan kendisi ile, kendisi için bilinebilirin ne oldu
ğuna, bilgi ile bilinenin güvence altına alınmasının; açıkçası
kesinliğin ne anlama geleceğine karar verdiğinde olabilirdi.
Descartes'in metafizik önündeki ödevi şuydu: Kendinden emin
özerklik olarak özgürlük için, insanı kurtaracak metafizik temeli
yaratmak. Bu yalnızca pekin bir temel olmamalı, aynı zamanda
başka bir alandan çıkan her türlü ölçü yasaklandığı için, özgür
lük iddiasının özü, bu temel aracılığı ile kendi kendinin pekinlik
olarak koyulacak tarzda olmalıdır. Buna karşılık, kendinden
pekin olan her şey, aynı zamanda, onun (kendisi) için böyle
pekin bir bilmenin pekin olacağı, onun aracılığı ile bütün biline
bilir olanların güvence altına alınacağı, varolanı da kesin olarak
beraberinde güvence altına almalıdır. Fundamentum, bu özgür
lüğün temeli, onun temelinde yatan, subiectum, sözü edilen özlü
talepleri karşılan bir pekinlik olmalıdır. Bu bakımlardan seç
kinleşen bir subiectum, gerekli hale gelir. Bu temeli biçimleyen,
onu sağlayan pekin olan nedir? Ego cogito (ergo) sum. pekin
olan, insanın düşünmesiyle, onunla eşzamanlı olarak (aynı süre
uzunluğunda) birlikte olan, insanın kendisinin kuşkuya yer bı
rakmayacak biçimde birlikte olduğunu açığa vuran bir ilkedir.
Bu da şu demektir; bu ilke şimdi insanın kendisine verilm ekte
95
NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
dir. Düşünme göz önüne getirmedir, göz önüne getirilen
(Perceptio olarak idea) ile göz önüne getirici ilişkidir.
Burada göz önüne getirme; birinin bir şeyi önüne koyması,
yerine koyulanı, yerine konmuş bir şey olarak güvence altına
almasıdır. Bu sağlama bağlama hesaplayıcı olmalıdır, çünkü
göz önüne getirilecek olanın, daha önceden, hem sağlam hem
de sürekli olarak kesin olmasını, ancak hesaplanabilirlik gü
vence altına alır. Artık, göz önüne getirme, algılayanın da par
çası olduğu açıklıkta, bulunanın algılaması değildir. Gerçekten
de bulunmanın eşsiz bir çeşidi olan algılayan, açıkta bulunana
dönük olarak açıklığın parçasıdır. Göz önüne getirme .... için
kendini açma değil; ....ı yakalama, kavramadır.
Bulunma hüküm sürmez (vvaltet), hüküm süren baskındır.
İmdi, yeni özgürlüğe göre göz önüne getirme, kendinden çıka
rak, öncelikle kesinleştirilmesi gerekenin, kesinleştirilenin ala
nına ilerlemedir. Artık varolan bulunan değildir, varolan göz
önüne getirmede, ilk kez karşıya koyulur, sıkı sıkıya karşıya
dikilen varolan, nesne (gegen-stand [karşı-duran]) niteliğine
sahip olur. Göz önüne getirme karşıya dikme, önden giden,
üstesinden gelen nesnelleştirmedin Bu göz önüne getirme yo
luyla, her şey böylece nesne niteliği verilenlerin birliğinde top
lanır. Göz önüne getirme, coagitatio'dur.
Şey ile kurulan her ilişki -isteme, göz önüne alma
(stellungnehmen), bir şeye duyarlı olma- peşin peşin, göz önüne
getiricidir, cogitans’dır, biz bunu "düşünücü" [denkend] diye
çeviriyoruz. Bunun için, Descartes, voluntas ile affectus'un
[“istem ile duygulanım] bütün tarzlarını, bütün actiones’ler ile
passionesTeri [eylemler ile tutkuları], ilk başta yadırgatıcı gelen
cogito adı ile adlandırdı. Cogitare, Ego cogito sum’da, bu özlü,
yeni anlamda anlaşılır. Subiectum, bu temel kesinlik, her zaman
göz önüne getiren insanın, göz önüne getirilen, gerek insansal
gerek insansal olmayan varolanla, açıkçası nesnel olanla, gü
vence altına alınmış birlikte-tasarlanmış-olmasıdır.
Temel kesinlik, daima kuşku duyulamazcasına göz önüne
getirebilen, göz önüne getirilendir, me cogitare = me esse‘dir.
Bu, kendi kendini güvenli kılan göz önüne getirmenin bütün
hesaplarının temel denkleminidir. însan bu temel kesinlikte,
96
DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
bütün göz önüne getirmelerin göz önüne getiricisi olarak, böy-
lece, bütün göz önüne getirilenlerin, bunun sonucu olarak da her
hakikatin, kesinliğin alanı olarak güvence altına alındığından
yani; varolduğundan emin olur.
İnsan, ilk kez bu tarzdaki temel kesinlikte (me cogitare = me
esse nin fundementum absolutum inconcussum'un da) zorunlu
olarak -ile birlikte göz önüne getirildiğinden [mitvorgestellt],
ancak kendini kendi için kurtaran insan, bu özgürlüğün
subjektum ’una zorunlulukla ait olduğundan, yalnızca bundan,
seçkin bir varolana, bir özneye dönüştürülebilir, dönüştürülme
lidir de. Bu özne, ilk sıradaki hakiki (açıkçası kesin) varolanlar
bakımından önceliklidir, onun bütün öteki subiecta’lar arasında
üstünlüğü vardır, kesinliğin temel eşitliğinde, buna göre de asıl
subiectum ’da, ego diye adlandırılması, insanın, artık, beni ya da
bencilliği bakımından belirlendiği anlamına gelmez. Bu yal
nızca şu demektir; Artık özne olmak, düşünen, göz önüne geti
ren olarak insanın ayırıcı özelliği olmaktadır. İnsanın beni, bu
subiectum ’un hizmetine verilmiştir. Gerçi bu subiectum'un te
mellinde yatan pekinlik, pekinlik olarak, özneldir; açıkçası
subjektum ’un özünde hüküm sürer ama egoistik değildir, pe
kinlik, ben olan, yani subiectum olan, her ben için bağlayıcıdır.
Yine, göz önüne getirici nesnelleştirme aracılığıyla, pekin,
böylece de varolan olarak sağlama bağlanmak istenenlerin
hepsi, herkes için bağlayıcıdır. Ancak aynı zamanda nesne ola
rak neyin göz önüne alınacağı üzerine bir yargı olan bu nesnel
leştirmeden hiçbir şey kurtulamaz. Subiectum'un öznelliğinin
özü de, özne olarak insanın özü de, olanaklı nesnelleştirmenin
alanı ile nesnelleştirme üzerine yargı verme hakkının koşulsuz
sınırlayıcılığına [Entschrankung] aittir.
Artık özne olan insanın, varolanın; açıkçası, artık nesnenin,
karşıda duranın hangi anlamda ölçüsü, merkezi olacağı, olması
gerektiği açıklık kazanmıştır. İnsan artık, her insanın belli bir
zamanda, algılmasmı, onlar için bulunduğu, bulunalara ait açık
lığın kuşatıcı alanına sınırlayan [Massigung] anlamında, metron
değildir. İnsan subiectum olarak eg o ’nun co-agitatios udur.
İnsan kendini bütün ölçekler [Masstabe] için, yetkili ölçü ola
97
nak bulur, onaylar. Onunla kesin-yani doğru, yani varolan sa
yılabilecek her şeyi ölçer biçer (hesaplar)
Özgürlük subiectum’un
özgürlüğü ölçüsünde
yenidir.
"Meditationes de prima philosophia"da insanın yeni bir özgür
lük için serbest bırakılması, temeline, subiectum’a getirilir.
Yeniçağ insanının özgürlüğü ilk kez ne ego cogito ergo sum
ile başlar ne de Descartes metafiziği, yalnızca, bu özgürlüğün
üzerine sonradan getirilerek tamamlan, bundan ötürü de, dışsal
olarak kuralan ideoloji anlamında bir metafiziktir. Göz önüne
getirici, Co agitatio’da, bütün nesnel olanları göz önüne alm-
mışlığın
"hep
birlikte"olmasma
toplar.
Bundan
böyle
cogitare’nin egosu, özünü, göz önüne getirilmişliğin kendini
güvence altına alan birarada olmasında, con-scientia’da bulur.
Conscientia nesne niteliğinde olanları, göz önüne getirenle bir
likte, insan tarafından sağlama bağlanmış göz önüne getirilmiş-
lik alanında, göz önüne getirici biraraya koymadır. Bulunan her
şey, reprâsentatio’da bulunma tarzı (Anwesenheit) ile anlamım-
yani bulunmamn(prâzenz) anlamı ile tarzını- bu göz önüne geti-
rilmişlikten çıkarak kazanır. Coagitatio’nun subiectum’u olan
ego’nun con-scientia’sı, bu yolla seçkinleşen subiectum ’un
öznelliği olarak, varolanın Varlığını belirler.
“M editationes de Pirima Philosopia”, conscientia olarak ta
nımlanan öznellik söz konusu olduğunda, bir subiectum ontolo
jisine örnek olurşturıır. İnsan subiectum olmuştur. Böylece o,
kendini düşündüğü, kendini istediği tarza uygun olarak öznelli
ğin özünü belirleyebilir, gerçekleştirebilir. Aydınlanma çağının
ussal varlığı olan insan, kendini bir ulus olarak kavrayan, bir
halk olarak isteyen, ırk olmak için yüreklendiren, en son olarak
da kendine yeryüzünün beyi olma hakkını veren insandan, daha
az özne değildir. Hâlâ, öznelliğin bütün bu temel konumlarında,
farklı bir ben-olma, egoizm de olanaklıdır; çünkü insan değiş
mez biçimde, biz ile siz olarak belirlenmiştir. Öznel idealizm, -
çoğu zaman onun bilgisi olmadan ben onun için önceden özne
olarak belirlenmiştir- ben-liğin biz içine sokulması aracılığı ile
yıkılabilir. Öznellik böylelikle ancak egemenlik kazanır. Tek
nolojik olarak örgütlenen insanın küresel emperyalizminde,
insanın öznelliği doruğuna ulaşır. O bu noktadan örgütlü birör-
NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
»8
DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
neklik
düzeyine
inecek,
kendini
orada
sıkı
sıkıya
temellendirecektir. Bu birörneklik, yeryüzü üzerindeki egemen
liğin, en emin, toptan, açıkçası teknolojik aracıdır. Öznelliğin
Yeni çağ’daki özgürlüğü, ona uygun olan nesnellik içinde, bü
tün bütün ortadan kalkmıştır. İnsan Yeni çağ’daki özünün bu
yazgısını kendiliğinden bırakamaz, "olsun" diyerek onu sona da
erdiremez. Ancak, insan, daha önceden düşündüğü gibi şunu
düşünebilir; İnsanlık olarak özne olmak, her zaman ana yolun
başında olan tarihsel insanın özüne ait tek olanak olmamıştır,
her zaman da tek olanak olamayacaktır. Gelip geçen bir bulut,
saklı ülkeyi gölgeler, böylesi bir karanlık basmasıdır. Basan
karanlık,
öznelliğin
kesinliği
olarak,
(bir
zamanlar
Hristiyanlığın kurtuluş kesinliği tarafından hazırlanan) hakika
tin örtüyü kaldıran olagelmenin üzerine örtülmesidir. Öznelliğin
kendisi bu ola gelmeyi deneyimlemeyi yadsımaktadır.
(10) Antropoloji, temelde insanın ne olduğunu zaten bilen,
bundan ötürü de onun kim olabileceğini hiç bir zaman sorama-
yan bir insan yorumudur. Çünkü bu soruyla birlikte, sarsıldı
ğını, aşıldığını itiraf etmek zorunda kalacaktır. Ama insan
subiectum’un kendinden emin olmasına bağlı bir güvenli kıl
madan başka bir şey başaramaz iken bunu antropolojiden nasıl
bekleyebiliriz.
(11) Şimdiye dek Yeni çağ'ın kendini yetkinleştiren özünün
kendi kendinin kanıtı [selbverstandlich] olmada eritilmesi başa
rıyla tamamlanmıştır. Ancak bu dünya görüşleri aracılığı ile
güvenceye alındığında, Varlığın köklü bir biçimde sorgulanma
sını olanaklı kılan bereketli toprak ortaya çıkar. Varlığın bu
sorgulanabilirliği, Varlığın bir kez daha Tanrı olup olamaya
cağı, Varlığın hakikatinin özünün, insanın özü üzerinde daha
asli (anfänglicher) bir talebinin olup olmayacağı hakkında yargı
vermek için bol bol alan açacaktır. Geleceğin tarihi, ancak Yeni
çağ’ın yetkinleşmesi kendi büyüklüğüne özgü saygısızlığa eriş
tiğinde hazırlanmış olacak.
(12) 'Amerikanizm' Avrupalı bir şeydir. O, devsel olanın
şimdiye dek anlaşılamamış bir türüdür. Bu devsel olan hâlâ tam
olarak olgunlaşmamıştır, henüz Yeni çağ’ın bütünlenmiş, top
lanmış metafizik özünden de kökenlenmemektedir. Amerikan
99
cılığın, pragmatizm aracılığı ile Amerikan yorumu hâlâ metafi
zik alanın dışında kalır.
(13) Günlük kanı, ışığı tümüyle yadsımıyorsa, gölgede yal
nızca ışığın eksikliğin görür. Oysa hakikatte, gölge bir belirtidir,
anlaşılamaz olsa bile ışığın örtük ışımasına tanıklık eder. Bu
gölge kavramına göre biz, hesaplanamaz olanı, göz önüne ge
tirmeden çıkarılan, ama yine de örtük Varlığı imleyerek varo
landa beliren bir şey olarak deneyimliyoruz.
(14) Ama kendini yadsımanın Varlığın en yüksek, en sert
açınsaması olması gerekiyorsa bundan ne çıkar? M etafizikler
den, (yani "varolan nedir?" biçimindeki Varlık sorusundan)
çıkarak anlaşılan Varlığın örtük özü, yadsıma, kendini her şey
den önce salt varolan-olmama, Hiç olarak gösterir. Ancak va
rolanın olmamasına özgü bu Hiç, saf yadsımanın en keskin
karşıtıdır. Hiç, hiç bir zaman, hiç değildir. Nesne anlamında
biraz bir şeydir. O Varlığın kendisidir, insan özne olmak bakı
mından kendini aştığında insan varolanı, artık nesne olarak göz
önüne getirmediğinde Hiçin varlığı insana verilecektir.
(15) Bu açık ara, Varlık için açıklıktır [Da-sein]. Sözcük
Varlığın örtülmesi ile açılmasının ekstatik alanı anlamında anla
şılır.
NIETZSCHE'NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
100
Dipnotlar
1- Sözcüğün türkçe karşılığı düşünme olarak verilse de,
anımsama, kafa yorma anlamları da var. Besinnnug, Sich
besinnen fiilinden türetilmiş fiilin almancadaki anlamları ise
anımsamak akla getirmek, bir şey üzerinde düşünmek, sakin
sakin düşünmek, birinin fikrini değiştirmek
2-Söylenenlerle yazılanları karşılaştırma, sözden kanıt
3- Şeyden gelen kanıt
4-W ir sind über etwas im Bild" Biz resimde bir şeyiz" al
manca, anlamak, haberdar olmak, bir şey hakkında fikir sahibi
olmak anlamında bir değim
5- Heidegger burada Emst Jünger'in Der Arbeiter adlı anısal
yapıtındaki "Ulusal seferberik" kavramı ile hesaplaşıyor. 1931
yılında ilk baskısını yapan kitapta, Jäger, 1. Dünya Savaşı de
neyimlerine dayanarak ulusal seferberliğin çağdaş savaş duru
munun temel özelliği olduğunu ileri sürer. Öncelikle insan ile
emek rasmdaki karşılaşma bize saaşın dev bir emek süreci olu
ğunu gösterir. Jügers'in düşüncesinin evrimleşme sürecinde
ulusal seferberlik kavramı modem çağın özüne gösteren bir
kavrama dönüşür, açıkçası Jünger'e göre insan teknolojiyi iste
mekle yer yüzüne egemen olur."savaş cephesi ile emek cephesi
özdeştir. Jüger'in düşüncesini Nietzsche'nin ışığında yeniden
değerlendiren Heidegger'e göre'ulusal seferberlik güç istemi
101
NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
metafiziğinin sonuçtaki gerçekleşmesidir ya da 'etkin nihilizmin'
son evresidir)
6-Perceptio latince percipere’den (per+capere) gelir, kendini
sunan, doğrudan görülen idea, perceptio olur, yakalanan, yerine
koyulan böylece bilinen
7- “O şöyle bir şey kastetmiyor mu; şeyler bana nasıl görü
nüyorsa öyle, sana nasıl görünüyorsa öyledir? Oysa ben de se
nin gibi insanım.
Diyaloglar, Theates, Remzi Yay. çev. Sabahattin Eyüboğlu.
102
ASA
KİTABEVİ
1. E n neadlar - Plotinus, çev. Zeki Ö zcan
2. H eid eg g er’de V arlık ve Zaman - A. K ad ir Ç üçen (İlaveli 2 .baskı)
3. T örelerin A ynasınd a Doğu ile Batı - Sefa Şim şek
4. P olitik K ü ltür Y azıları - Süleyman Seyfi Öğllıı
5. M an tık - A. K adir Çüçen (İlaveli 2 .baskı)
6. Siyaset, D em okrasi ve Kimlik - Ali Y aşar Sarıbay
7. B öyle Buyurdu Zerdüşt - F riedrich Niet/.sclıe, çev.: A. Turan
O flazoğlu
8. Bursa Ş airleri - K adir Atlansoy
9. İlkçağ Felsefesi T arih i - A hm et C evizci (İlaveli 2 .baskı)
10. Bir Politikbilim Perspektifi - A .Y aşar Sarıbay, S. Seyfi Öğün
11. K ent, K im lik ve K üreselleşm e - R ana A. Aslanoğlıı
12. F elsefeye G iriş - A. K adir Çüçen (İlaveli 2 .baskı)
13. VYittgenstein’da Din Felsefesi - Jean G reisch, çev. Zeki Ö zcan
14. H arflerin İlmi - İbn Arabî, çev. M ahm ut K anık
15. S anat ve Estetik K uram ları - N ejat B ozkurt
16. O rtaçağ F elsefesi T arihi - A hm et C evizci
17. Ana H atlarıyla K lasik M antık - İbrahim Em iroğlu
18. S öz Edim leri K uram ı ve Etik - Paul R icoeur, çev. A takan A ltınörs
19. Saklı Z am an lar - R am is D ara
20. Plotinos'un A şk K uram ı - Zerrin K urtoğlu
21. Y azılı A nlatım a G iriş - Ramis D ara
22. N ietz sch e’nin T an rı Öldü Sözü v e D ün ya R esim leri Ç ağı -
M artin H eidegger , çev: Levent Ö zşar
ASA
KİTABEVİ
ÜnLü C ad. Sönm ez İş Sarayı No: 20
B U R S A
T el: 0 224 2 2 0 4 0 74
Fax : 0 224 223 93 20
ş . f i
NIETZSCHE'NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ
*v e DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
MARTIN HEIDEGGER
Martin Heidegger, bu kitapta iki yazısı ile
karşımıza çıkıyor:
Nietzsche’nin Tanrı
Öldü Sözü
ve
Dünya Resimleri Çağı.
Başka birçok şeyin yanı sıra, bu iki yazı,
özünde, Batı metafiziğinin tarihini, bununla
ilintisinde, Batı’nın tarihini Varlık bakımın
dan aydınlatma girişimidir.
N ietzsche ile Batı metafiziği, yeni bir
döneme girdi. O, varolanın Varlığını güç
istemi, hakikati ise adalet olarak anladı.
H eidegger’m kelimelerinde bu durum
yansımasını şöyle bulur: “Varlığın başına
hiç gelmektedir.” Güç isteminin kendini
koruma-arttırma perspektifinden koyduğu
değerlerle Varlık, Hiç olmaktadır.
ASA
ISBN 9 7 5 - 8 1 4 9 - 2 2 - 9
9 7 8 9 7 5 8 1 4 9 2 2 3
K a p a k R esm i:
Rem brandt'in Jerem iah lamenting
the destruction o f Jerusalem adU tabiosu
Dostları ilə paylaş: |