Ece’nin kadınlar hamamı cefaları
Ece sanat yönetmeni olarak çalışacağı bir filmin senaryosunu
okuyor. Günümüzde geçen hikâye fena değil, mekânları kur
mak zevkli olacak. Ama senaryoda bir kadınlar hamamı sahne
si var, buna takılıyor. Takılmasının nedeni sahnenin senaryo
daki işlevi filan değil, tümüyle oryantalist bir yaklaşımla yazıl
mış olması. Senarist kadın üstelik, ama ya hayatında hiç hama
ma gitmemiş ya da klişelerin izinden yürümeyi tercih ediyor.
Sahne rakı, şişkebap, lokum, kahveci güzeli, fes türünden
ucuz turistik klişelerin ve Türk sinemasında yaratılan kadın
lar hamamı imgesinin bir uzantısı. Neredeyse yüz yıl öncesinde
kalmış bir imge, her türlü kreatif üretimde olduğu gibi bu se
naryoda da o bayat cilayla parlatılmış. Zaten hamam, çıplaklı
ğın başlı başına sorun olduğu bu memlekette ya yabancılara pa
zarlanan turistik bir görüntüdür, ya kolaycı bir erotizm katali
zörüdür ya da düşük nitelikli komedi unsurudur.
Oysa eskiden bu topluma antikçağlardan miras kalan ha
mamlar kültürel bir değerdi. Aynı zamanda temel bir ihtiyaç,
kendine özgü bir sosyalleşme mekânıydı ve mimari bir şahane-
likti. Ama bugün hamamın hayati bir işlevi yok. Anadolu’da gi
derek daralan yerini ve azalan değerini hâlâ korumaya çalışıyor
olsa da, büyük şehirlerde ite kaka yaşatılan bu kültür, spa veya
133
sauna ile turistik mekân arasında bir yere sıkıştı. Belki de film
lerde artık asıl anlatılması gereken bu değişimdir.
Kadınlar hamamı denince herkesin aklına Adile Naşit-Müjde
Ar, göbek taşma dizilmiş zeytinyağlı sarma tencereleri, üzüm,
incir, şeftali dolu meyve tepsileri, ut ve dümbelek çalan, şarkı
söyleyip göbek atan, peştamal giymiş şişman kadınlar geliyor.
Türk sinemasında hamam sanki bir kadınlar kulübü, onlara
has bir eğlence merkezi, hamam sahnelerinden vur patlasın çal
oynasın bir eğlence, bir neşe taşıyor. İyi de Ece’nin gittiği yerler
hamam değil miydi? O niye böyle bir eğlenceye tanık olmadı?
Hamam aslında eğlenceden çok bedensel temizlik, rahatla
ma ve sefa vaat eden bir yer. Bu yüzden, (söz konusu filmler
de kısmen gerçeklik payı taşıyan) gelin hamamı eğlenceleri ta
rihe karıştıysa da, hamam sefası değişerek, dönüşerek, spa’la-
şarak sürüyor.
Ece böyle düşünüyor ama bir yandan da dürüst olması ge
rek. Hamam sefasına düşkün bir babaannenin torunu olmasına
rağmen hayatı boyunca en fazla beş-altı kere hamama gitmiştir.
Titizliği obsesyon boyutlarındaki annesi hamama adım atmaz,
çocuklarına da attırmazdı çünkü. Ama beş-altı kere gitmek bile
kadınlar hamamı hakkında fikir edinmesine, zihinlere yerleş
miş imgenin en azından son otuz yılda doğruyu işaret etmedi
ğini görmesine yetti. Bu hamam ziyaretlerinden üçünü çok iyi
hatırlıyor. Üçünün de çok sarsıcı öyküleri var çünkü.
Altı yaşında. Babasının işi nedeniyle Bursa’da oturuyorlar.
Annesi insan mantar olur, mikrop kapar, uçuk çıkarır gerekçe
siyle hamam, kaplıca ve havuza karşı olduğu için Bursa’nın kü
kürtlü, şifalı sularıyla tanışmamış henüz. Ama bir gün, hafta
da bir hamama gitmezse kurtlanacağını zanneden babaannesi
Amasya’dan ziyaretlerine geliyor ve annesinin önce yarım, son
ra tam ağızla itirazlarına rağmen Ece’yi alıp hamama götürüyor.
Yerlisi olduğu şehirden daima Amasya’mız diye söz eden ba
baannesi büyük amcası ve ailesiyle birlikte oturuyor. Yeşilır-
mak kıyısındaki üç katlı, görkemli ahşap evleri, daha doğrusu
konakları tarihi eser statüsüne alınınca şehrin göbeğinde bulu
134
nan bir apartmana taşınmışlar. Evleri geniş, kaloriferli, banyo
da şofben var; kim ne zaman isterse girip gürül gürül yıkanabi
lir. Ama şofben, küvet, basınçlı duş filan hiçbiri babaannesini
kesmiyor. İnsan göbek taşma şöyle boylu boyunca uzanıp bu
har içinde yatmadıkça, kabarmış kirlerini natıra keseletmedik
çe temiz olduğunu nasıl hissedebilir ki?
Hafızasında hamamın ilk görüntüleri biraz bulanık. Nasıl bir
kapıdan geçtiler, ilk ne yaptılar hiç hatırlamıyor. Hangi hama
ma gittiklerini de hatırlamıyor. Ama üstünden otuz yıl geçtiği
halde, buhardan göz gözü görmeyen sıcaklık kısmına girdikle
rinde yaşadığı şoku hâlâ unutmadı.
Hamamın nakışlı kubbeleri, mermer kurnaları, iri tutamak-
lı işlemeli muslukları, su şırıltısı, kubbenin göz göz pencerele
rinden süzülen ışık huzmeleri filan çok etkileyici, tamam. Ama
Ece’nin çevresi bir sürü çıplak kadınla dolu, bildiğin çırılçıplak
ve çok çirkin kadınlar.
Sadece başlarından aşağı tas tas su dökünüp duran iki kadın
morlu kırmızılı peştamala sarınmış, onlar da kimseyi umursa
madan oralarını buralarını açıp sabunlanıyorlar. Geri kalanın
üstünde ıslanıp kıçlarına yapışmış don var sadece. Bazılarında
o bile yok, önlerine bir hamam tası tutmuşlar, gevşek gevşek
dolaşıyorlar; yürürken sarkmış, içleri boşalmış popoları boş
torbalar gibi sallanıyor.
Ece’nin ilk düşündüğü şey kadın vücudunun çok çirkin ol
duğu. Gençken idare ediyor ama yaşlanınca korkunç bir şey
oluyor vücut. Hamamdaki kadınların büyük çoğunluğu or
ta yaşlı veya yaşlı kadınlar. Vücutları nispeten düzgün bir-iki
genç kadın var, onlar külot-sutyen yıkanıyorlar. Genç kızlar
hamama pek gelmiyor, şehirlerde herkesin evi banyolu artık,
yıkanmak sorun olmaktan çıktı. Ama yaşlılar hamam sefası ge
leneğinden henüz kopmuş değiller.
Şişmanların karınları öyle sarkmış ki, göbek delikleri kaybol
muş, bellerini katman katman yağ tabakaları sarmış. Bazıları
nın karınları doğum çatlaklarından halitaya dönmüş. İslak tah
ta takunyalar içinde sıcak sudan buruşup şişmiş çirkin ayak
lar geçiyor Ece’nin önünden, hastalıklı etkisi uyandıran boğum
135
Dostları ilə paylaş: |