93
için kullanılır hale gelmiştir. Sürgün kelimesiyle sadece zorla, baskı sonucu
ülkelerinden çıkartılan insanlar anlaşılmamalıdır. Tarihçiler halkların sürgün
zorunluluğunu üç ana başlıkta toplamışlardır. Birinci başlık altında vatanları olmayan
halklar bulunmaktadır. İkincisi geçici bir güçlük ya da baskı sonucu göç edilmesidir.
Üçüncü olarak ise, anavatandaki ekonomik yetersizlik ya da yaşam şartlarının
yetersizliğinden dolayı göç edilmesidir (www.focusdergisi.com.tr). Sürgünde olmak
ya da bir ülkede kalabalık bir göçmen topluluğunu oluşturmak her zaman tek başına
diaspora anlamına gelmemektedir. Bu tanımlamanın en önemli özelliği ortak bir
tarih, kültür, dil ve din birlikteliği gerektirmesidir. Diasporanın temel bir özelliği de,
içinde yaşadığı öteki toplumla bütünleşmemesi, yabancı topraklarda kendi geleneğini
hassas bir biçimde sürdürmesidir. Günümüzde diaspora denildiğinde ilk olarak
Yahudiler akla gelmektedir. Özellikle son yıllarda Türkiye karşıtı çalışmalarıyla
Ermeni diasporası da kendisinden sıkça söz ettirir olmuştur. Yeryüzünün birçok
ülkesine dağılan Yahudiler gibi ve sayılarının azlığına rağmen tüm dünyaya adını
duyurmuş olan Ermeniler gibi, anavatanlarından çıkarak dünyanın çeşitli bölgelerine
dağılan Türkler de dünya üzerinde ki önemli diaspora topluluklarını oluşturmaktadır.
Bu bölümde Türk Diasporası hakkında bilgi verilecektir.
Türk diasporası genel olarak ülkedeki ekonomik yetersizlik ya da yaşam
şartlarının yetersizliğinden dolayı göç edilmesi sonucunda oluşmuştur. Türk
vatandaşlarının, hızla gelişmekte olan Batı Avrupa ülkelerinin işgücü piyasalarında
meydana gelen boşluğu doldurmak üzere bu ülkelere yönelik göçleri 1960’ların ilk
yıllarında başlamıştır. İlk zamanlarda çoğunluğu kırsal kesimden gelen Türk
işçilerinin istihdam amacıyla yurtdışına gidişlerindeki ortak amaçları, küçük bir iş
yeri açmak ya da sahibi bulundukları arsa üzerinde yatırım yapmak için yeterli parayı
biriktirmek, böylece, evlerine bir gün kendi işlerinin sahibi olarak geri dönebilmek
olmuştur. Bu amaçla hareket eden işçilerin büyük çoğunluğu, ailelerini evde
bırakarak yalnız başlarına gitmişlerdir. Özellikle Avrupa ülkelerinde yabancı
işgücüne artan talep sonucunda oluşan işe alma usullerinde görülen usulsüzlüklerin,
kaçak işçi alımlarının önlenmesi amacıyla ve işçi akımının düzenli olarak
gerçekleştirilmesi için Türkiye, Almanya ile 1961’de, Avusturya, Belçika ve
Hollanda ile 1964’te ve Fransa ile 1965’te işgücü anlaşmaları imzalamıştır. Türk
işçilerin Batı Avrupa’ya göçü 1974 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihten itibaren,
94
Türkiye, işgücünü Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Körfez ülkelerine, Sovyetler
Birliği’nin dağılmasının ardından ise Rusya Federasyonu ve BDT’na yönlendirmiştir.
Bu değişiklik, Türk ekonomisinin dış dünyaya açılması ve genel olarak Türk
müteahhitlerin bu bölgelerde üstlendiği altyapı projelerine bağlı olarak meydana
gelmiştir (www.mfa.gov.tr).
2.3.1. Batı Avrupa Ülkelerinde Türk Diasporası
Başlangıçta, özellikle Batı Avrupa ülkelerine çalışmak amacıyla giden
Türkler belirli bir tasarrufta bulunduktan sonra Türkiye’ye dönmeyi planlamışlardır.
Birinci kuşak olarak adlandırılan bu Türklerin aksine, ikinci kuşak Türk diasporası,
bulundukları toplumlarda kendilerine bir yer edinme çabası içine girmişlerdir. Bugün
Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler, konuk işçi konumundan çıkmış, süresiz
ikamet statüsüne sahip, işçisi, sendikacısı, işvereni, serbest çalışanı, bilim adamı,
öğretmeni, öğrencisi, sanatçısı, yazarı ve sporcusu ile yaşadıkları toplumlarda sosyal,
kültürel ve ekonomik katkıları her geçen gün daha çok hissedilen yerleşik bir Türk
varlığı haline gelmişlerdir.
Bugün, Türkiye dışında, dünyada 3,8 milyon Türk vatandaşı yaşamaktadır.
Bunların 3,3 milyonu Avrupa’da, 2,3 milyonu ise Almanya’da yaşamaktadır. Bu
veriler göz önüne alındığında, dünyadaki Türklerin % 60’ının Avrupa’da,
Avrupa’daki Türklerin % 70’inin ise Almanya’da yaşadıkları sonucuna
ulaşılmaktadır. Ancak bu ülkelerde sendikalara, derneklere, spor kulüplerine üye yüz
binlerce insanımız, sosyal ve sınırlı ölçüde de olsa politik yaşama doğrudan
katılmaktadır. Genel seçimlerde oy kullanma hakkı normal olarak o ülke
vatandaşlarına verilmektedir. Buna mukabil, İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda ve
İngiltere gibi bazı ülkeler yabancılara ve bu arada vatandaşlarımıza mahalli seçimlere
katılma hakkını tanımışlardır (www.mfa.gov.tr).
Günümüzde, AB üyesi ülkelerde yaşayan girişimci vatandaşlarımızın
sayısının 55.000’i aştığı tahmin edilmektedir. Bu konuda kesin bilgiler
sağlanamamakla birlikte, tahminlere göre Fransa genelinde 3.500, Hollanda’da 7.500
civarında Türk girişimcisinin faaliyet göstererek yaklaşık 18.000 kişinin bu
işyerlerinde istihdam olanağı bulduğu, İngiltere’de Kıbrıs’tan gelenler dahil olmak
üzere 5–6 bin civarında Türk diasporasının serbest çalıştığı öngörülmektedir.
95
Almanya’da, 47.000’i aşkın sayıda Türkün genelde küçük ve orta ölçekli işletmeler
kurduğu, bunların içinde Batı Avrupa endüstrileri ile rekabet edebilecek düzeyde
modern şirketlerin de bulunduğu, bu işletmelerde, birçoğu Alman uyruklu olmak
üzere yaklaşık 202.000 kişinin istihdam edildiği bilinmektedir. Halen yurt dışında
yüksek öğrenim gören Türk gençlerinin sayısını ise 29.000’in üzerinde olduğu
tahmin edilmektedir. Sadece Alman Üniversitelerinde okuyan Türk gençlerinin
sayısını 20.000’i aşmış olup, bu gençlerin diğer Avrupa ülkelerindeki Türk
gençleriyle birlikte kurdukları dernekler aracılığıyla Türkiye’nin yurt dışındaki imajı
ve gerçek tanıtımına katkıda bulunmaktadırlar (www.ekutup.dpt.gov.tr).
2.3.2. Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkelerinde Türk Diasporası
1973 yılında yaşanan petrol krizinden sonra petrol fiyatlarında meydana gelen
artışların da etkisi ile Libya ve Orta Doğu ülkelerinde imar ve kalkınma çalışmaları
başlatılmış, yol, liman, bina, konut ve diğer kentsel altyapı yatırımları ile birlikte
müteahhitlik hizmetleri büyük önem kazanmıştır. Ancak teknoloji ve yetişmiş insan
gücü yetersizliği nedeniyle bu ülkeler kalkınmalarını yabancı teknoloji ve işgücü ile
gerçekleştirme yolunu tercih etmişlerdir. 1975 yılında Türkiye’den ilk işgücü talep
eden ülke Libya olmuştur. 1977 yılından itibaren, başta Suudi Arabistan olmak
üzere, Irak ve Kuveyt gibi ülkelere de işgücü sevk edilmiştir. Böylece Türkiye bu
ülkelerdeki ekonomik yatırımlarda rol üstlenmeye başlamıştır. Türk müteahhitlik
firmalarını Libya, Suudi Arabistan, Irak ve Kuveyt’te büyük projeler üstlenmişlerdir.
Ancak, 1981 yılında meydana gelen ikinci petrol kriziyle başlayan petrol
fiyatlarındaki ani düşüşün bu ülkelerde yarattığı ekonomik durgunluktan etkilenen
Türk işçi ve işverenlerinin bir bölümü işlerini kaybetmeye başlamışlardır. Son
Körfez Krizi bu durgunluğu şiddetlendirmiş ve iş hacminin daha da daralmasına
neden olmuştur (www.ekutup.dpt.gov.tr).
Halen 130.000’i Suudi Arabistan, 6.500’ü Libya, 3.500’ü Kuveyt ve 30.000’i
İsrail’de olmak üzere Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde toplam 170.000
civarında Türk diasporası yaşamakta ve çalışmaktadır (www.ekutup.dpt.gov.tr).
Dostları ilə paylaş: |