KİNDÎ VE ANTİK YUNAN FELSEFE GELENEĞİ
75
nek olarak zikretmek gerekirse Tanrı’nın nitelikleri hakkındaki
görüşleri
Aristoteles’ten ziyade Platon’un sûretler hakkındaki görüşlerini hatırlatır.
Buna göre, fizikî varlıklardan farklı olarak sûretler kendi zıtlarını dışla-
maktadır. Örneğin bir dağ ile kıyaslandığında bir fil daha hafiftir. Ancak
ağırlık idesi aslında hafif değildir. Kindî’de de benzer şekilde
ir ve fâil
olan Tanrı hiçbir şekilde çok ya da edilgin değildir.
35
Kindî bir taraftan da
Ger ek ve Mecâzî Etkin zerine adlı eserinde İlk
Felsefe zerine adlı ese-
riyle paralel olarak Tanrı’nın mutlak birliğine işaret etmekte ve hemen he-
men aynı metodu takip etmektedir. Kindî’nin ulaştığı sonuca göre Tanrı
hiçbir surette çokluk ihtiva etmediği gibi o her birliğin de mutlak manada
sebebidir.
Nitekim Kindî’ye göre ilk gerçek fiil, var
olan her şeyi yoktan var et-
mektir. Bu ancak her sebebin gayesi olan Tanrı’ya mahsus kılınmıştır. Var
olanları yoktan meydana getirmek Tanrı’dan başkasının fiili olamaz. Bu
nedenle bu fiile yoktan yaratma
el-ibdâ denmektedir. Bunu takip eden
ikinci derecedeki fiil ise edilgin olup mecazen fâildirler. Oysa gerçek etkin
(
el-fâ ilu’l-hak) etki türlerinin hiçbirisine bağlı olmaksızın varlığa etki et-
mektedir.
36
İkincil derecedekilerin etkin olarak adlandırılması mecâzî bir
adlandırma olup gerçek anlamda edilgin durumda varlıklardır. Bu durum-
dakilerin ilki Tanrı’dan etkilenmiş olup sonra birbirilerini sırasıyla
etkile-
mişlerdir.
37
Adamson’un da haklı bir biçimde işaret ettiği gibi, buradaki
düşünce Tanrı’nın aracı sebepler vasıtasıyla etkide bulunduğu şeklindedir.
İkincil sebepler ise hiçbir biçimde gerçek anlamda etkide bulunmamakta-
dır. Onların görevi Tanrı’nın fiilini, sadece zincirdeki bir sonraki halkaya
aktarmaktan ibarettir.
38
Kindî
Ger ek ve Mecâzî Etkin Üzerine’nin son kısmında Tanrı’nın fiili
ile ikincil sebeplerin fiilini birbirinden kesin olarak ayırırken edilgin olarak
nitelediği ikincil sebeplerin fiilini de iki kısma ayırmaktadır.
Buna göre
yürüyenin yürümesinde olduğu gibi, etkinin (fiilin) etkisi sona erince o da
sona ermekte, yürüyenin durmasıyla yürüme fiili son bulmakta ve böylece
duyu organında onunla ilgili olarak herhangi bir iz kalmamaktadır. İkincisi
görüşün hilafına Platon’un İslâm dünyasında önemli bir yer edinmesinde ve özellikle
Tanrı-evren ilişkisinin önemli bir itici gücü olarak
Timaeus adlı eserinin Kindî
tarafından bilindiğini göz önünde bulundurmak gerekir.
Bu konuda destekleyici bir
görüş olarak ayrıca bkz. Bedevî, Abdurrahman, “Kindî Grekçe Biliyor Muydu ”,
174.
35
Bu karşılaştırma için bkz. Adamson, “Kindî ve Yunanca Felsefe Geleneğinin Kabu-
lü”, 40.
36
Kindî, “Fi’l-Fâ‘ili’l-Hakki’l-Evveli’t-Tâm”,
Felsefi Risâleler içinde (İstanbul: Klasik
Yayınları, 2014), 191.
37
Kindî, “Fi’l-Fâ‘ili’l-Hakki’l-Evveli’t-Tâm”, 190-1.
38
Adamson, “Kindî ve Yunanca Felsefe Geleneğinin Kabulü”, 40.
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
76
ise, bina, nakış ve benzeri her eşyada mevcut olduğu üzere etkin ortadan
kalktığında etkisinin edilginde devam etmesi durumudur. Tüm bunlar etki-
lenmenin eseridir ve Kindî bu tür fiile (
el amel) demektedir.
39
Kindî’nin
Philoponus’tan doğrudan etkilenip
etkilenmediği bir yana, fâil sebebe dair
yukarıda verilen açıklama mecâzî etkin nitelemesi dışında onunla büyük
bir benzerlik göstermektedir. Âlemin ezelîliği fikrine karşın onun yaratıl-
mışlığını savunan Philoponusçu geleneğin Kindî özelinde benzerliği edil-
gin fiile dair örneklerde de kendini göstermektedir
Nitekim Âlemin Kıde-
mine Dair
Proclus’a Reddiye’de
Philoponus’a göre, bir inşaatçı fiilini
gerçekleştirirken aklen nasıl bir
değişim gerçekleştirmiyorsa, Tanrı da ya-
ratma fiiliyle herhangi bir değişime uğramaz. Çünkü değişim inşaatçı tara-
fında değil, onun fiilinden etkilenen tarafta yani binada gerçekleşmektedir.
40
Philoponus tarafından değişim olarak addedilen bu nedenle, değişime ve
dolayısıyla harekete maruz kalan Tanrı değil malûlüdür. Üstelik Tanrı ya-
ratsa da yaratmasa da bu durum hiçbir şekilde değişmez. Burada Kindî’nin
Aristoteles’ten ziyade Philoponus’a yakın durması Aristoteles’e karşıt bir
konumda olduğu anlamına gelmemelidir. Nitekim o, İlk Felsefe Üzeri-
ne’de Aristoteles’i çok daha iyi bildiğini göstermekte üstelik Aristotelesçi
kavramları ve terminolojiyi hem burada hem de diğer eserlerinde sıklıkla
kullanmaktadır. Dahası o Aristoteles’te yer
almayan görüşleri de düzenle-
yip kendi felsefesine dâhil etmektedir.
Platon ve Aristoteles üzerinden Kindî’ye uzanan ve farklılaşan görüşle-
rin kaynağı, geç Antikiteye mensup düşünürlerin eserlerine kadar ulaşır.
Başka bir ifadeyle Kindî’nin Grek düşüncesiyle olan bağlantısı salt Aristo-
teles okumaları ve onun Yeni Eflatuncu felsefede yer alan konumu ve fel-
sefesine yöneltilen eleştirileri üzerinden bir okuma değildir. Kindî’nin
Aristoteles’e bakışı aynı zamanda Yunanca ve Arapça felsefî geleneğin
sürekliliğinin bir işareti olup bu bağlamda Aristoteles hakkındaki Yeni Ef-
latuncu yorum ve eleştirilere de dayanmaktadır.
Bu tutumun en iyi örneğini
yukarıda kısmen işaret ettiğimiz gibi, “gâî sebep” ve “fâil sebep” tartışma-
sında görmekteyiz. Kindî, Tanrı’nın sadece bir gâî sebep değil aynı zaman-
da fâil sebep olduğuna da inanmaktadır. Dahası Aristoteles’in de bu düşün-
cede olduğunu düşünmektedir. Kindî’nin Aristoteles’e yönelik bu
düşüncesini pekiştiren şey Aristoteles’in Tanrı’sının gâî sebep olduğu ka-
dar fâil sebep olduğunu düşünen Yeni Eflatuncu Ammonius’un yorumudur.
Zira Ammonius, Aristoteles’in Tanrı’sının aynı zamanda bir fâil
sebep ol-
duğu hakkında müstakil bir eser kaleme almıştır.
41
Kindî’nin bu eserden
39
Kindî, “Fi’l-Fâ‘ili’l-Hakki’l-Evveli’t-Tâm”, 191.
40
Philoponus,
A ainst Proclus n The Eternity f The orld - , 62.
41
Adamson’a göre Kindî, Ammoniusçu Aristoteles yorumu büyük ihtimalle bilmeden
kabul etmiş olmalıdır. Bu, onun Aristoteles’in Tanrı’sını mutlak, gayri maddî akıl ve