111-
EKONOMİ
5- Ekonomik Etken
Yahudi tarih yazınu, Yahudilerin kaderinin muhasebesini
yaparken, geleneksel olarak toplumdaki ekonomik rollerine
epeyce vurgu yapmıştır. Benzer şekilde, modem toplumda da
hala egemen olan Yahudilerin ekonomik etiğiyle (ya da iddia
edildiği üzere etik yoksunluğuyla) ilgili, önyargı da, Yahudi ta
rihinin ekonomik boyutuna ilgiyi ateşlemiştir. Önyargı bir yana,
verili bir toplumdaki. Yahudilerin konumunu belirlemede ve on
ların Yahudi olmayan çoğunlukla ilişkilerini biçimlendirmede
ekonomik etkenlerin öne çıkhğı yadsınamaz; zira, başka şekilde
Yahudileri Yahudi olmayanlardan ayıran sınırları ekonomik
alan birleştirir. Dolayısıyla, ortaçağ Yahudilerinin İslam'daki ve
Hıristiyanlıktaki statüleri ve kaderleriyle ilgili herhangi bir an
lamlı anlayış, çoğunluk kültürünün genel olarak ekonomik faa
liyete yönelik tutumu da dahil ekonomik etkene dikkatle eğil
meyi gerektirir.
Hıristiyan Dünyasında
Hıristiyanlık ve Merkantil Yaşam
Erken Hıristiyanlık, servet birikimini, özellikle-ticaretten ka
zanılan karla yapılan servet-birikimini onaylanuyordu. Bu yeni
bir şey değildi; pagan Grek toplumunda kökleri vardı; John W.
Baldwin'in açıkladığı gibi, Plato, "ticari işlemlerden kar edinme
ye yönelik karakteristik dürtüyü yerdi ... [ve] birçok
ins
anın
tica
rette ılımlı bir çizgiyi sürdürme olasılığı konusunda iyimserdi."
Öğrencisi Aristo, "servet uğruna bu 'iş'in hiçbir s
ınırının
olmadı
ğını ve daha soma formüle edildiği gibi, bir
aphetitus divitiarum
infinitis
[sonu gelmez zengin olma iştahı] olduğunu savunuyor
du. Böyle bir aşırılık, Aristo'nun temel etik ilkesi ılımlılığa aykı
nydı.1
1 3 2 Mark R. Cohen
Kutsal kitap tarafından yönlendirilen kilise babalarının eko
nomik düşüncesi üzerinde Aristo'nun doğrudan bir etkisinin bu
lunmaması olası görünmüyor.2 Ruhsal meselelerin maddi mese
lelere üstünlüğünü vurgulayan İsa buyrukları da, aşırı maddi
mal biriktirmeye saldırır görünüyor. Aynı şekilde Paul de bu kö
tülüğü mahkum etti ve Hıristiyanlık yoksulluğa saygılı oldu.
Servet, dünyevi meşguliyetlerdeki maddi zevke eş görüldü.
"Yoksul bir adamın cennete girmesi zengin bir adamın iğne deli
ğinden geçmesinden daha kolaydır" -böyle diyordu İsa.
Baldwin, tüccarlarla ilgili patristik kuşkuların üç nedenini ak
tarır:
(1)
Açgözlülüğün ticaretin temeli olduğuna inanılıyordu;
(2)
insanlar, tüccarların kar etmek için ahlaki olmayan araçlar
kullandıklarına inanıyorlardı;
(3)
birçok zorunlu geçim madde
sinin kontrolü tüccarların elindeydi. "Çok sayıda ortaçağ düşü
nürü, kilise babal
arının
zenginlerle ve bunların ticaretle kazan
dıklarıyla ilgili bu tedirgin bilincini miras aldı."3 Kendisi de bü
yük miktarda tarımsal toprağa sahip kilise, tarımsal meşguliyeti
kolladı.
Bizzat tüccarın yaşam tarzı, egemen kırsal ekonomide dura
ğan, yerleşik bir hayat yaşayanlara rahatsızlık veriyordu. Orta
çağ Hıristiyanlığındaki bir "asalet hiyerarşisi" entelektüel, tarım
sal ve sınai meşguliyetleri tüccarlıktan daha yükseğe koyuyordu.
Tüccar, diye yazar Norman Zacour,
daha yüksek fiyata satmak üzere bir şeyler satın almaktan
başka hiçbir şey yetiştirmiyor, genel stoka hiçbir şey katmıyordu.
Kar arzusu, taham günahının (sin of avarice) belirtisiydi. Bütün
kötülüklerin kaynağı para değil miydi? Alım ve satım işi, kendi
başına ne iyi ne kötü olmasına karşın, tüccarın meşguliyetini ru
ha son derece zararlı hale getirecek kadar birçok dolandırıcılık
dürtüsünü temsil ediyordu ... Öyle ki hiçbir tüccar Tanriyı mem
nun edemezdi.
Hiç
kimse aldatmadan alım satım yapamazdı ...
Kısacası, tüccarlar melundu.4
Haç ve H ilal Altı nda Ortaçağda Yah ud i l e r 1 3 3
Avrupa Yahudilerinde kusursuz "yabancı" örneğini bulan
sosyolog Georg Sirnmel, tüccardan yabancılaşmayı şöyle özetler:
İktisat tarihi boyunca her yerde yabancı tüccar olarak, ya da
tüccar yabancı olarak ortaya çıkar. Ekonomi özsel olarak kendine
yeterli olduğu, ya da ürünler uzaysal olarak dar bir grup içinde
mübadele edildiği sürece, aracıya gerek yoktur: Tüccar, sadece
kaynağı grup dışında olan ürünler için gereklidir. Grup mensup
ları, bu zorunlu maddeleri satın almak için çemberi terk etme
diklerine göre -terk etmeleri durumunda, o dışarı toprakta ya
bancı" tüccar olurlar- başka hiç kimsenin geçinme şansı olmadığı
için, tüccar bir yabancı olmalı ... Ticaret, her zaman ilk üretimden
daha fazla insanı emebilir; bu nedenle, ekonomik konumların fii
len işgal edildiği bir gruba fazladan giren yabancıya gösterilen
yer burası olur
-klasik örnek, Avrupa Yahudilerinin tarihidir.
Yaban
cı, doğası gereği "toprağın sahibi" değildir -sadece fiziksel an
lamda toprak değil, uzayda bir nokta olmasa da en azından top
lumsal çevre ideal noktasında sabit olan geçim aracı figüratif an
lamında da toprak. Çok içten ilişkilerde her türden sevecenliği
geliştirebilse de, ötekinin gözünde bir yabancı olarak değerlendi
rildiği sürece, o "toprağın sahibi" değildir. Ara ticaretle ve sık sık
salt mali işlerle sınırlanma ona, özgül hareket yeteneği verir. Ha
reket, kapalı grubun içinde gerçekleşirse; yabancının biçimsel
konumunu oluşturan yakınlık ve uzaklık sentezini cisimleştirir.
Zira temelde hareketli olan kişi, şu ya da bu z
aman
da her bireyle
ilişkiye girer, fakat yerleşik akrabalık, yerellik, meslek bağlarıyla
bir tek kişiye organik olarak bağlı değildir.s
Tüccar Olarak Yahudi
Kilise adamları, aristokratlar ve köylüler arasında yaygın
· olan bu olumsuz inançlar Batı Avrupa'ya en erken yerleşen Ya
hudiler için bir talihsizlikti; Latin Hıristiyan dünyasının yerli
ahalisinin ufkuna adım atan bu ilk Yahudiler, çoğunlukla uzak
mesafe tüccarlarıydı. İslam öncesi ve daha sonra İslamlaşan Do-
Dostları ilə paylaş: |