124
Araştırma Makalesi / Research Article
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date Yayınlanma Tarihi / The Publication Date
25.09.2018 09.10.2018
Dr. Öğr. Üyesi
Şule GECE ÇELİKKAN
Kırıkkale Üniversitesi
Felsefe Bölümü
gecesule@gmail.com
İNSANIN İNSAN İÇİN KUTSALLIĞI SANATTA HÜMANİZM ETKİSİ VE
FRIEDRICH
SCHİLLER’İN SANAT ANLAYIŞI
ÖZET
Bu makalede insancıllığın( hümanizmin)genel olarak sanatta ve özelde de Alman şairi Frıedrich
Schiller’de etkileri gösterilmeye ve tartışılmaya çalışılmıştır. İnsanın insan için kutsallığına
dayanan hümanizm akımı, idealizm ile harmanlanmış Alman sanatında oyun temelli bir kuram
geliştiren idealist düşünür ve şair F.Schiller için, etkileri eğitsel ve ahlaksal olan, insanın
değerlerine katkı sağlayacak bir özgürlük formuna ulaşmış akıl temelli bir düzeni temel almıştır.
Bu düzen insanın ve insanlığın evrensel değerlerine ışık tutan ve onu ruhsal olarak saflaştıran,
saygın bir düşünsel ve sanatsal anlayışın da öncülüğünü üstlenmiştir. Hümanizm, insanı ve insanın
temel değerlerini, insanla bütünleşen yaşamı ve doğayı ciddi bir inceleme alanı olarak ele
almasından dolayı sanatta ve özelde de edebiyatta önemlidir. Çünkü unutulmamalıdır ki, insan
sadece akıl değil bir duygu varlığıdır. İnsanı bütüncül bir bakış açısıyla kavramaya çalışan
hümanizm akımı denilebilir ki bu bakış açısından uzaklaşmamış ve ilgisini insanın duyarlılık
boyutunu ilgilendiren sanata yönlendirmiştir
.
Anahtar Kelimeler: Hümanizm, Hümanist Sanat, Frıedrich Schiller, Oyun kuramı, Güzel
THE HOLINESS OF HUMANS FOR HUMANS: THE HUMANITY EFFECT ON
ART AND FRIEDRICH SCHILLER’S APPROACH OF ART
ABSTRACT
At this article, the effect of humanism in general, and specifically on the art of a German poet- Friedrich
Schiller- is discussed. The Humanism approach which belongs to the idea of holiness of humans for
humans, aims to reach a rational system contributing people’ values in an educational and ethical way
according to F. Schiller who developed a game based theory at the German Art blended with idealism. This
system leads an esteemed intellectual and artistic approach which enlights the universal values of humans
and humanity and purification of these values. Humanism, as it has a wide research scope of humans, the
main values of humanity, the life and the nature including people is important both for art in general, and
specifically for literature. This is because one must never forget that humans are not just rational but also
sensual creatures. The humanism approach which deals with people in a holistic view, doesn’t go far away
from this point of view and directs its attention to art which concerns with the sensitiveness dimensions of
humans
.
Keywords: Humanism, Humanistic Art, Friedric Schiller, Game Theory, Beautiful.
DİCLE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ
ISSN: 1308-6219 Ekim 2018 YIL-10
Sayı 21
www.e-dusbed.com
Yıl /
Year
10 Sayı /
Issue
21
Ekim /
October
2018
Şule Gece Çelikkan
125
1. Hümanizm ve Sanat
Hümanizm kelimesi genel hatlarıyla insancılık olarak geçerken, aslında insanla ilgili olan her tür şeyi
kapsayan olarak da tanımlanabilir. Kısaca, insanda ve onun değerlerinde, insanın doğayla, kültürle ve tarihle
etkileşiminde kendini bulan, çokça da eski kültürlere duyduğu klasik ilgilerle tabir edilen bu akım, aynı
zamanda insanın insanla karşılaşmasını ve ortak ilgilerle ortak amaçlara ulaşma ülküsünü de temsil eder. Bu
nedenle oldukça önemlidir ve tarihsel olarak başlangıcı kültürel, sanatsal, dilsel, siyasi olarak yeniliği ve
canlanmayı temsil eden Rönesans ve Reform dönemleri öncesine götürülebilir. Hümanizm deyince ilk akla
gelen şey, 14.ve 15. yüzyıllarda önce İtalya’da belirerek kısa bir zaman içinde hemen hemen tüm Avrupa’ya
yayılan, klasik yani Greko Latin kültürüne dayalı ve bu kültürün öz değerlerini günün koşulları içinde yeniden
yaşatmayı amaç edinen kültür akımıdır (Zekiyan,2005:11). Kültüre dayalı bir akım olarak kendisinden sonra
gelen yenileşme ve değişmeyi başlatıcı bir ivme olarak değerlendirilebilir. Ayrıca değişen yaşam koşulları
buna uygun olarak yeni bir insan profilinin doğmasına ve insanın merkezi bir konuma yerleştirilmesine sebep
olmuştur. İnsan için özgür düşünmenin, bilimin, sanatın kapılarını açan ve insana her alanda kendini öne
çıkarma ve yetenekleriyle işlevsel olma fırsatı sağlayan hümanizm, Edward Said tarafından da birtakım
sorunsallara yol açmayla beraber tam da bunlar açısından değerlendirilmiştir.Geçen yüzyıla dönüp de
hümanizm sözcüğünün kullanımlarına baktığımızda,hemen hemen sosyal bilimlerle doğa bilimlerine karşı
çıkış kadar istikrarlı biçimde başka temaların ve sorunsalların öne çıktığı görülebilir. Benim buradaki
argümanım açısından basit işlerlikli bir tanım olarak benimsediğim yaklaşım, ‘insani bilimlerin seküler tarih,
insan emeğinin ürünleri ve insanın düşüncesini ifade etme yeteneğiyle ilgili olduğu’ görüşüdür(Said,2005:20).
Bu şekilde dinden yada metafizikten bağımsızlaşan,insanı insanla ve onun ürünleriyle tabir etmeye meyilli
olan yeni bir anlayış ortaya çıkmaktadır. Said’ in üzerinde durduğu gibi bu şekilde ilerleyen bir anlayış,
insanın teorisiyle pratiğini birleştiren ve bilinç sahibi bir varlık olarak kendisini doğaüstü güçlere, yada
ritüellere teslim etmeden kendi iradesiyle seçme ve eyleme konusunda ufuk açan bir yaklaşımdır. Dolayısıyla
hümanist yaklaşımlar, insanın eylemiyle ilgili olan ve yaratma cesareti sağlayan sanatla da çok yakından
ilişkilidir. Hatta Edward Said bugün özellikle hümanizmin edebiyat ile çok yakından ilişkili olduğunun da
altını çizmektedir. Bilindiği gibi bir yazın alanı olarak edebiyat insanın duygu ve düşünce dünyasını birbirine
açmaya belki de en eğilimli sanattır. En büyük sanat eserlerinin de çağının ötesine ulaşan, insanı insana
tanıtmayı, duygu ve düşünce dünyasını açmayı en etkili şekilde başaran yapıtlar olduğu unutulmamalıdır. Bu
nedenle edebiyat belki de hümanistik etkilerin en derin şekilde hissedildiği bir sanat dalıdır.
2. Frıedrich Von Schiller’ in Duygulu Sanat Anlayışının Hümanistik Etkileri
Edebiyatın bu saf ve duygulu doğasını en iyi betimleyenlerden biri idealist bir Alman şair ve düşünür olan
Friedrich von Schiller(1759-1805)dir. Kantçı felsefenin derin izlerini bulduğumuz Schiller, özellikle sanat
alanında oyun kuramı ile tanınırken, güzellik, hakikat, akıl, duygu ve siyaset ilişkilerini incelediği Estetik
Üzerine Mektuplarını yayınladı. Bu mektuplar özellikle onun güzelliği, ahlak ve siyasetle ilişkilendirdiği
yirmi yedi adet mektuptan oluşmaktadır. Bu mektuplarda özellikle güzellik, hakikat, iyilik, erdem, devlet ile
ilgili düşüncelerini bulduğumuz Schiller, Kant’ın görüşlerinden etkilenmekle beraber kendi düşüncelerini tam
bir özgünlük içinde paylaşmıştır. Kant’ın keskin ayrımlarını kendi eklektik sistemi içinde yumuşatan ve akıl
ile duygu birlikteliğinin önemine değinen Schiller, oyun içtepisi kavramını tam da bu sentezi gerçekleştirmek
adına geliştirmiştir.Oyun içtepisi diye adlandırılan şeyin biçimi içerisinde, estetik koşul, duyu içtepisini-
duyum ve arzulamanın değişken, şekilsiz, iştahacı yığını-Kantçı aklın etkin,şekillendirici, değişmez gücü olan
biçimsel içtepiyle uzlaştırır(Eagleton,2010:147). Bu şekilde karşımıza aklı ve duyuyu yani insanı bütünlüğü
içinde tanımlamaya en yatkın şekilde birleştiren bir oyun kavramını kazandıran Schiller, ne duyuların arzuları
ile aklı hükmü altına almasına, ne de aklın sert ve keskin kalıpları ile insanı tek tipçi bir sisteme dahil
etmesine müsaade eder. Aklın aynı zamanda bütüncüllüğü yakalamak için önce parçalara ayırarak
kavramasına da karşı çıkan Schiller, duygunun bu şekilde bir kavranışının onun kendi içindeki doğallığı
bozacağından da bahsetmektedir. Akıl, iç duygu konusunu kendine mal etmek istediği zaman, ne yazık ki
önce parçalamak zorunda kalıyor (Schiller, 1999:14). Kendi sistemi içinde bütüncüllüğü yakalamak istediği
için ne tam olarak akıl ne tam olarak duygu diyen Schiller, bunların bir sentezini belirttiğimiz gibi oyun
içtepisinde bulmaktadır. Çoğu zaman düşüncelerinde Kant’ın etkisine çoklukla rastlamamıza rağmen, onun
hümanist sistemi insanı akılsal kılmaya çalışırken, duyusallıktan büsbütün uzaklaşmasına imkan vermeyen bir
www.e-dusbed.com
Yıl /
Year
10 Sayı /
Issue
21
Ekim /
October
2018
İnsanın İnsan İçin Kutsallığı Sanatta Hümanizm Etkisi ve Friedrich Schiller’in Sanat Anlayışı
126
sistemdir. Kant ve diğer tüm Aydınlanma düşünürleri için akıl, her şeyin temeli ve vazgeçilmezi iken,
Schiller’de duyularda bir yana atılmaz. Ancak sisteminde ilkin estetik olmanın akılsallık için en iyi şey
olduğunu, aklın duyusal yandan akılsal yana ilerlemesi için öncelikle estetikleştirilmesi gerektiğini
belirtmektedir.Estetik olan,özgür,ahlaki ve hakikate sadık değil, ama bu akılsal buyrukları almaya ve bunlara
karşılık vermeye özünde hazır bir insanlık bulacaktır(Eagleton,2010:150). Güzellik, aklın karar verme gücü
üzerinde bir etkide bulunmaz ancak insanı yada insanlığı aklın hükümlerini doğru anlamaya yani hakikate ve
ahlakiliğe, erdeme ulaştıran bir doğrultuda hareket eder. Estetik olanda belirlenimsizliği, tüm acıların alt
edildiği tüm bir özgürlük dünyasını bulan Schiller için, bu dünya özgürlüğün alanı olduğu kadar
insanileşmenin de dünyasıdır. Hatta çağındaki siyasi düzen ile estetik arasında yakın bir ilişki bulan Schiller,
devletlerin özgürleşmesini de güzelliğe, estetiğe bağlamıştır. Bunun için sanatların özgür olması
gerektiğinden, kendi içinde bir amaçları olmasını ancak bu amacın amaçsız bir amaçlılığı himaye etmesini
vurgulamıştır.Sanat, gerçekler alemini bırakmalı, cesaret gösterip gündelik ihtiyaçları aşmalıdır;çünkü o
hürriyetin evladıdır, kurallarını maddenin çektiği darlıklardan değil, ruhların geniş isteklerinden almaya
çalışır(Schiller,1999:15).
Gündelik hayatın ihtiyaçlar dünyası ya da Schiller’in eleştirdiği şekilde çağın ruhu menfaate ve ihtiyaçlar
silsilesine dayanmakta ve hatta indirgenmektedir. Sanat, elbette ihtiyaca hizmet edecek ve giderecektir. Ancak
onun sadece ihtiyaca indirgenmesi, sanatçının özgür yaratımını etkilediği gibi, sanatın amaçsız amaçlılığını da
gölgelemektedir. Halbuki Kant’ın iyi bir izleyicisi olarak Schiller, Kant’ın çıkar gözetmeyen amaçlılık
düşüncesini, sanatın ahlaka doğaya bir şekilde hizmet etmesiyle kendi içinde bir amaca doğru
yönlendirmiştir. Her tür sanat ve sanatçı bu anlamda bir yarara hizmet etmektedir. Ancak bu yarar bencilce bir
şey olmayıp, toplumun,insanlığın, doğanın hizmetine koşulmuş bir yarardır. Bu nedenle çağın sadece istek
gidermek şeklinde beliren bencilce ruhunun sanatı zedelemesine izin vermeyen Schiller, sanatçıyı da bu ruha
mesafeli olması konusunda uyarır. Sanatçı, gerçi zamanının çocuğudur, fakat aynı zamanda da,onun talebesi
olması ve hatta ondan himaye görmesi kendi için fenadır(Schiller,1999:36). Sanatçı, ideal olanı yakalamak
için zamanın ruhundan uzaklaşarak, akıl ile hakikati aramalı ve bu hakikatle olanı göstermelidir. Onun için
önemli olan hayranlık duyulmak değil, hakikate götürmek olmalıdır. Bu nedenle zamanından biraz uzaklaşan
ve derinleşen sanatçı başarılıdır. Dolayısıyla, insanda ve toplumda derinleşme sağlayan sanat ve felsefenin
başarılı olduğunu belirten Schiller, bunun insanları ve toplumu mutluluğa götüreceğini belirterek, güzelliği
yine mutlulukla ve özgürlükle eş değer görmektedir. Onda estetik olan o kadar belirsizce ve özgürdür ki,
hiçbir alanı diğerine üstün tutmaz bu nedenle her alanı tutan ama aslında tutmayan bir belirsizlik alanı, bir sır
alanı olarak kalır. Dolayısıyla o hem özgürlüğün hem de yokluğun alanıdır. Yokluğun alanıdır çünkü
tamamlanmamıştır, ama tamamlanmaya giden yolun üzerindedir. Hem aşkınsal hem görünüşler içinde bir
yerde duran, hem hakikate, hem erdeme hizmet eden ancak onlara doğru yönelirken bunları eklektik bir tarzda
kavrayan, bir somut amaç yada anlam arayışı içinde olmayan soyutluktan ve somutluktan nasibini alan, ve
onunla ilgilenen herkesi de bir şekilde bir yerden diğerine geçmeye teşvik eden, yaşamsal, canlı, değişken ve
insanileşmenin bütüncüllüğünü barındıran alandır. Özgürlüğe teşvik eder, çünkü özgürleşme insanın
mutluluğunun gerçek adresidir. Tek bir insanın özgürleşmesi, toplumun özgürleşmesi ve devletin
özgürleşmesi estetik bir iç görünün kazandırılmasına dayanır. Bu estetik iç görü ise, ancak insanlara verilecek
bir estetik eğitimi ile kazandırılabilir. Bu belki de Schiller’i oldukça ilginç bir sanatçı ve düşünür kılmaktadır.
İnsanın estetik açıdan bir eğitime tabi tutulması ve ona bu estetik bakışın kazandırılmasının eğitim yoluyla
mümkün olabileceğinin dile getirilmesi onu kendi çağdaşlarından ayıran özgün düşüncelerinden birisidir.
Schiller’in düşünceleri, kendine özgülüğünden soyulacak olursa, geriye önemli bir düşünce kalır. İnsanın
insan, tam, yetkin bir insan olabilmesi için estetik bir eğitimle eğitilmesi gerekir. Böyle bir eğitimden yoksun
kalan bir insan, hiçbir zaman yetkin bir insan olamaz. Buna göre, tüm eğitimlerin amacı, insanın estetik
eğitiminde birleşmelidirler (Tunalı, 2010: 217). Bir insanın tam insan olabilmesi için böyle bir eğitimin şart
olduğunu belirten Schiller, böyle eğitilen insanların oluşturacağı bir toplumun ve devletinde estetik bir toplum
ve devlet olacağını belirtmiştir. Bu estetik toplum ve devlette erdemin ve özgürlüğün tam olarak
gerçekleşmesi ise kaçınılmazdır. Bu devlet aynı zamanda insanın insanla olan ilişkilerini onarmış bir devlet
olacağı için hümanist bir devlettir. İnsancıl bakış açısı duyarlılığa ve saflığa doğru, iyilik ve güzelliğe doğru
gidişin gerçekleştirilmesidir. Bu anlamda estetik olanı, güzelliği, hem iyiye doğru gidişin, hem de insanı
insana yaklaştıran hümanist bir yaklaşımın öncüsü olarak düşünmektedir.
www.e-dusbed.com
Yıl /
Year
10 Sayı /
Issue
21
Ekim /
October
2018
Şule Gece Çelikkan
127
Güzellik, insanı insana yaklaştırmada aklı ikinci plana itecek derecede güçlüdür. Güzelliği tanımlarken,aynı
zamanda onun sınırlarını, metotlarını belirlemeye çalışan Schiller, sanatı zanaata benzetirken ve işlevsellik
ilkesiyle ele alırken, hür ve özgür sanatlar olarak belirlediği güzel sanatları sanat kavramından ayırmaktadır.
Kant’ın özgür sanatlar ve zanaatlar ayrımına benzeyen bir ayırımı kendi sanat kuramı üzerinde benimserken,
özgür sanatların parayla ilgisi olmadığını, teknik sanatların ise işe yarar şeyler ortaya koymak amaçlı
olduğunu belirtir. Ancak Kant’tan farkı, bu ayrımda aslında teknik sanatlarında içinde birazda olsa güzellik ve
zevk olduğunu ifade etmesidir. Hatta bundan dolayı onların da hür sanatlar içerisine girebileceğini ima
etmiştir. Sanatlar umumi olarak önce ihtiyacı karşılayan sanatlar ve hür sanatlar diye iki bölüme ayrılıyor.
İhtiyacı karşılayan sanatlar diye ben, nesneleri madde bakımından kullanmak için işlenen ve nesnenin şeklini
kullanış tarzı tayin eden sanatlara diyorum (Schiller,1999:8). Bu tarz sanatlara örnek olarak mimariyi veren
Schiller, işlevsel ama aynı zamanda heybetli Yunan tapınaklarını da bu anlamda değerlendirmektedir. Kantçı
etkisiyle hür sanatların hayran edici, sanat için sanat etkisine dikkat çeker ve bunların kendi amaçlarını kendi
içlerinde taşıdıklarından dolayı özgürlüğe en açık alan olduğunun bir kez daha önemine değinir. Çünkü bu
alanda insan özgürce güzellikle uğraşır bundan haz alır ve çocuksu olan doğal ve duyusal doğasını keşfeder.
Schiller, doğal olanın naif ve duygulu doğasını hem tabiatta hem de bununla eşleşen çocukta bulur. Çocuğun
doğallığı aramasını, duygulu bir ruh ile eşdeğer tutar. Aynı zamanda Eski Yunan sanatı ve kültürüne olan
hayranlığını bildirirken onların kültürde yükselişlerinin asla doğayla ilişkilerini bozmadığını belirtir. Çünkü
duyarlılığı kaybetmemek, insanlığı kaybetmemekle eşdeğer görülmektedir. Bu nedenle modern insanın hep
bir arayış içerisinde olduğuna dikkat çekerken, bu arayışın doğayla ilişkilerin yitiminden kaynaklandığını
göstermektedir.
Bir çok Aydınlanma dönemi düşünürünün dikkat kesildiği, bilgi ve teknik ile doğa üzerine hakimiyet
kurulmasının, doğayı anlamak veya ona yaklaşmaktan ziyade onu tutsaklaştırmak olduğunu ima eden
Schiller, insanın bu yitik doğayı geri kazanma yolunun belki de en önemlisinin edebi yaratım olması
gerektiğini belirtir. Bizim yeniden aradığımız çocuksu olan yada doğa eskilerin aradığı şey değildi, çünkü
onlar ona sahipti. Eskilerin(bize göre) doğa karşısındaki tavrında insan doğanın içindedir, doğa ile özdeştir.
Onların Tanrıları bile doğaldılar. Bu dönem insanın çocukluğunu yaşadığı dönemdir. Ama insan yavaş yavaş
bu çocukluk döneminden çıkmış ve bunun sonucu olarak daha sonra hep arayacağı doğayı yitirmiştir(
Soykan,2006:120). Kendisi de bir ozan olan Schiller, bu doğayı tekrar kazanmak için hayal gücünün
oynayacağı rolü belirtirken, aynı zamanda sanatçı ve şairlerden, insanlara kaybettikleri ümidi yeniden
kazandırmaları konusunda yardımcı olmalarını beklemektedir. Onların yapacakları şey insanı ne katı bir
biçimciliğe, ne de tamamıyla duyusallığa düşürmeden, o hep aradıkları doğayı ve doğallığı kazandırmalarıdır.
Bunun için insanı oyuna davet eden, oynarken estetik bir bakış kazandıran ve aynı zamanda özgürleştiren
oyun içtepisinin insana eğitim yoluyla kazandırılmasını bekler. Bunu yapanların deha olduklarına da değinen
Schiller, dehanın da saf ve çocuksu olduğundan bahseder. Schiller’e göre, her hakiki dahi saf olmak
zorundadır, saf değilse dahi değildir. Onu dahi yapan etmen saflıktır. Dahi, entelektüel olanda ve estetik
olanda ne ise, ahlaksal olanda da o olmalıdır. Dahi, en karmaşık görevleri iddiasız bir basitlik ve hafiflik ile
çözmek zorundadır. Ancak böylece yalınlık sayesinde karmaşık sanatın üstesinden gelerek, kendisini dahi
olarak meşrulaştırabilir(Kula,2012: 405). İşte bu şekilde yaptığı deha tanımlamasıyla, aslında edebi yaratımda
ve eğitimde yine saflık ve doğallığın, bozulmamışlığın, erdemin, incelik ve zarafetin önemine değinmektedir.
Böyle duyarlı şekilde yetiştirilen insanlar duyarlı olurken, Schiller, estetik anlayışından siyasi anlayışa doğru
yeni bir perspektife yönelmiştir.
3. Sanat, Oyun Kuramı ve Ahlak Etkisi
Frıedrich Schiller, Immanuel Kant’ın kendi düşünceleri üzerindeki etkisini devamlı surette belirtmesine
rağmen,onunla farklılaşan düşünce ve duygularını da eserlerinde açıklıkla dile getirmiştir. Özellikle Kant’ın
akıl ve duygu ikiliğini keskinleştirmesine ve bu ikisi arasında herhangi bir aracı ilke kabul etmemesine
şiddetle karşı çıkmıştır. Kant için her yol akla ve aklın ilkelerine doğru çıkarken, Schiller insan yaşamında
duygunun ve duyusallığın rolünün bu derece basite indirgenmesine karşı çıkmıştır. İnsan ne sadece bir akıl
varlığı ne de sadece duygu varlığıdır. İnsan hem akıl hem duygu varlığı olarak bir bütündür. Ve onun bu
bütüncüllüğünü tekliğe indirgemek,insanın insan olarak değerini ve tamlığını kaybetmesine neden olmaktadır.
İşte bu amaçla kendi sistemini oluşturan Schiller, insana bu bütünlüğü ve tamlığı hediye eden bir aracı ilke
olarak oyun içtepisini görmektedir. Sanatın eğitici gücü,akıl ile duyu alemlerini, biçim ve konu tepilerini oyun
www.e-dusbed.com
Yıl /
Year
10 Sayı /
Issue
21
Ekim /
October
2018
İnsanın İnsan İçin Kutsallığı Sanatta Hümanizm Etkisi ve Friedrich Schiller’in Sanat Anlayışı
128
tepisinde
barıştırabilir:“Duygusal
insanı
akıllı
yapmanın
tek
yolu,onu
önce
sanatsever
yapmaktır”(Aytaç,2008: 47). Dolayısıyla sanat yoluyla ve onun içinde hem aklı, hem duyuyu ortak noktada
birleştiren ve tümleyen bir oyun kuramı ile insanların tikellikten, tümelliğe, birliğe ve tamlığa doğru
gidebileceklerini dile getirmiştir.
Aslında tüm romantiklerin ortak gayesi, tek tipli bir insan figürünü kırmak,insana aklın yanında duygularını
da armağan edebilmektir. Modern yaşamın ve modern insanın sıradanlığını kırabilmenin tek yolu,ona akıl
yoluyla elde edebileceklerinin yanında, duyusal yaşamlarının zenginliğiyle yaratıcılıklarını elde edebilme ve
gösterebilme fırsatıdır.Modern insan, akıl yoluyla egemenlik kurmaya ve imtiyaz elde etmeye
çabalarken,kendine ait en özel alanlardan biri olan duygusallık ve duyusal yaşamın insanileştirici etkilerinden
uzaklaşmaya başlamıştır. Aklın yanında eksik ve kusurlu bir biçim olarak beliren duygu ve duyusallık aslında
insan yaşamındaki tek tipleşmeyi ortadan kaldırabilecek yegane yoldur. Schiller,işte modern insanı bu tek
tiplikten,bu sıradanlıktan kurtarmanın en iyi yolu olan sanata ve oyun kuramına o yüzden büyük önem
atfetmiştir. Bu nedenle sanat eğitiminin ne derece önemli olduğundan bahsederken, güzellikten yola çıkıp
özgürleşmeye ve ahlak ile estetik ve siyaset ilişkilerine geniş bir bakış açısıyla bakmaya, bunları bütüncül bir
şekilde birbirine bağlamaya çalışmıştır. Schiller, ahlak alanında Kant’ın birçok görüşüne katılırken onun
birtakım kuralcı düşüncelerine katılmadığını belirtir. Zarafet ve Saygınlık adlı eserde Shiller, Kantın ahlak
teorisinin temel prensipleri konusunda hemfikir olduğunda ısrarcıdır. Onun problemi, onun karakterize ettiği
gibi, Kant’ın doktrinlerini sunduğu sert tavırla ilgilidir. Shiller, Kant’ın saf pratik akılda temellenen ahlaklılık
görüşünü paylaştığını söyler ve ona göre de ahlaki kurallar yasaya itaati gerektirir, doğal içgüdüleri ve
eğilimleri değil.
Ek olarak, o ahlaki zorunlulukların yasa olduğunu belirtir ki bunu biz kendi aklımızın
yönergeleri olarak kendi kendimize veririz ki bu da özgürlük ve otonomi üzerine temellenen ahlaklılığı
vurgular (Baxley,2010:1085).
Schiller, Kant’ın ödev ahlakının yasaya ve daha çok akla dayandığını
vurgularken, O,ahlaki olan ile estetik olanın birbirine bağlı olduğunu,üstelik estetik nitelikle yaklaşılacak
ahlaki pratiğin erdemliliğe daha yakın olduğunu vurgular.
Kant,başta gelen amacı ödevin saflığını vurgulamak olduğu için gerçekte zarafetten saygınlığı keskin bir
biçimde ayırdığını kabullenir ki bu koşulsuz buyruğu içerir. Bununla beraber Kant, erdemin estetik karakterini
düşünmek için ahlaki zorunluluğun temeli ve doğasının bir analizinden döndüğümüz zaman Shiller’in zarafeti
göreceli olduğunu açıklar, yani, duygular bir karakter özelliği olarak erdemle bağlantılıdır ve duygular ki
rasyonel değerlendirici olarak bizde erdemi ortaya çıkarmaktadır(Baxley,2010:1085). Duyular ve güzelliğin
ahlaka ya da akla herhangi bir şekilde zarar vermediğini, tam tersine hakiki bir güzellik algısı ve duygusunun
insanda iyiye ulaşma arzusu yaratarak ahlaklılığa teşvik edici bir etkisi olduğunu belirten Schiller, Kant’ın
ödev duygusuyla yapılan eylemin sonunda haz alınıp alınmamasının önemli olmadığını yani eylemin
sonucuyla ilgilenilmediğini, oysaki güzellikle eyleyen ve iyiye yönelen insanın bu eyleminin ahlakiliği kadar
mutluluğu ve özgürlük duygusunu da beraberinde getirdiğini dile getirmektedir. Güzel ruha sahip olan ahlaklı
ve erdemli insanların hayat mücadelesinde daha başarılı olacaklarını da belirten Schiller, bunu yine ikilikten
kurtularak aklı ile arzuları arasında kalmaktan vazgeçip bunları uzlaştıran insanların başarabileceğine işaret
etmektedir. Nefis ve akıl arasında bir düzen kurabilen insan artık nefis köleliğinden kurtularak manevi
özgürlüğe kavuşmuş, güzel bir ruha sahip olmuştur (Schiller,2001:107). Bu şekilde özgürlükle ve
uyumlulukla ulaşılabilecek bir ruh durumunda tüm çelişkiler aşılmış, insan ahlak yasalarına yasa olduğu için
değil, sanat ve güzelin sağladığı duyarlılık yoluyla içten gelerek bağlanmış, oyun oynayarak tam ve bütün
insan olunmuş, güzellik duygusu tüm insanları bir çatı altında birleştirmiştir.
4. Duyarlı Sanat Duyarlı Devlet
Schiller estetiğinin, bir can alıcı noktası estetik eğitim ise, bir diğer noktası da onun estetik özerklik ve
özgürlük noktasından yola çıkıp bunu siyasete uyarlamaya çalışmasıdır. Çünkü ona göre duyarlı sanat, duyarlı
bir devlette, estetik özerklikte bir noktada insanın özgürlüğüne doğru geçişi gerçekleştiren özgür bir toplum
modelinde karşımıza çıkmaktadır. İnsanın oyun oynadığı müddetçe özgür olduğundan bahseden Schiller için
bu oyunun oynanacağı toplum siyasal bir toplum, oluşan devlet ise vatandaşlarına karşı duyarlı siyasal bir
devlettir. Bu nedenle insanın iç uyumunu, harmonisini, bütünlüğünü bozan kötücül bir etki olarak burjuva
toplumunu ve kapitalist sistemleri onaylamamıştır. İnsanı ihtiyaca indirgeyen, içerisinde hiçbir şekilde gerçek
bir eşitliğin bulunmadığı her tür toplum, bozucu etkileri ile, insanlığın yararına değil, zararınadır.Serbestliğin
www.e-dusbed.com
Yıl /
Year
10 Sayı /
Issue
21
Ekim /
October
2018
Şule Gece Çelikkan
129
ve eşitliğin olmadığı toplum ve devlet modelinde ne erdeme, ne özgürlüğe ne de mutluluğa rastlamanın
mümkün olmamasından dolayı bu devlet ve toplum modelinde mutsuz, erdemsiz ve özgür olmayan yada
Schiller’ci şekilde söylersek tam olamayan insanlarla karşılaşırız. Ancak sanat ve güzellik sayesinde
yaşanacak bir estetik özerkliğin, toplum ve devlette de aynı etkileri yaratacağına iyimser bir umut besleyen
Schiller, böyle bir devletin duyarlı devlet olacağını özellikle belirtmektedir. Güzellik aracılığıyla
eğitim,duyarlı devlete geçmeyi ve dürtülere akılcı bir biçimde hakim olma sayesinde estetik devlete ulaşmayı
ve böyle elde edilen özerkliğin güvencesi siyasal bir devlete varmayı sağlar (Jımenez,2008:123). Böyle bir
devlette maddesellik ve ruhsallık birleşmiş, insanın insanla ilişkileri derinleşmiş, doğaya duyarlı, erdeme
saygılı, hümanist bir duyarlılığın temelleri atılmıştır.
İnsanın özgür olduğunun bilincinde, bu özgürlüğü ne sertlikte, ne keyfilikte değil, insanın yaratıcı olduğu ve
olabileceği her yerde bulabilmek, çalışmasında, emeğinde, emeğe saygısında ve asilliğinde aramak duyarlı
devletin birincil görevi olmuştur. Böyle bir devletin belki de en önemli özelliğini zorbalıktan uzak olmasında
bulan Schiller, güzellik ile zorbalığın ve baskının her türlüsünün dışlanacağını herkesin eşit olacağını gururla
belirtmektedir. İnsanın insan için kutsallığına işaret eden bu estetik devlette herkes oyun oynayacak ve içinde
masumiyeti kaybetmeden yaşayacaktır. Çünkü oyun oynamak masumiyet kadar özgürlüğün ve güzelliğin
işaretleridir. İnsan, güzele yönelir ve onu kendisi için bir oyun nesnesi haline getirir. Schiller, insanın oyun
oynarken güzelle yaşadığı bu hazzı devletin içine de taşımak ister. Onun için devlet, güzelliğe açık bir devlet
olduğu kadar,aynı zamanda bu güzelliği koruyan ve yaşatan devlettir. Güzeli oynayan ve sürekli oynadığı için
özgür olan bir ortamda devletin estetik devlet olması zorunludur. Çünkü böyle bir devlet ancak böyle bir
güzeli özgürce oynar ve insanlara güzeli ve özgürlüğü oynatabilir. Ancak estetik bir devlet eğitim sisteminde
oyun içtepisini programa getirip güzeli ve oyunla gündeme gelen özgürlüğü bireylerine yaşatabilir
(Turgut,1991:71). Dolayısıyla onun ideal devlet anlayışı, estetiğe ve güzele duyarlı, bireylere güzellik algısı
kazandıran ve yaşatan ve bunu yaparken de bireylerine özgür olduklarını sonuna kadar duyumsatan
toplumlardır. Frıedrich Schiller, bu devletten bahsederken aslında tüm romantiklerin tasavvur ettiği bir toplum
ve insan modeline de işaret etmektedir.
Kuşkusuz romantiklerin en büyük hesaplaşmaları Aydınlanmanın dayattığı totaliter akılcı sistemin insanlara
özgürlük, eşitlik, mutluluk vaatlerinde bulunmasına karşın bunları hiçbir şekilde gerçekleştirememesiydi. Bu
sebeple insanın özgürlüğe, eşitliğe, birliğe ve mutluluğa akıl dışında başka yollarla da varabileceği düşüncesi
Schiller’in kendi sisteminde sanata ve güzele, sanatsal yaratıcılığa ve oyun kuramına önem arz etmesine sebep
olmuştur. Dolayısıyla, bu yaratıcılığı siyasi düşünce ile birleştirip estetik bir devletin temellerinin atılmasına
sebep olmuştur.Tüm romantik düşünürlerde ortak payda olan bütüncül bir sistem kurmanın önemi burada da
kendini belli etmektedir. Güzellikle oynayan insan bunun neticesinde özgür, mutlu ve tam bir insan olurken,
bu insanların toplamından oluşan ve ne saf maddeyle, ne saf biçimle ilgilenmeyen,sadece güzellikle ilgilenen
duyarlı insanların oluşturduğu toplum ve devlette özgür,mutlu,tam ve yetkin bir devlet ve toplum olacaktır.
Bu uyumlu ve bütüncül devlet, toplum anlayışının güzelliğe ve sanat eserlerine dayandığını kabul etmeye
yanaşmayan büyük bir kesim olmasına rağmen Schiller,fikirlerini özgürce söylemeyi tercih etmiştir. Çünkü
ona göre ikiliğe ve bölünmeye yol açan bütün sistemler sonunda çökmeye mahkumdurlar. Modern insanın ve
modern yaşamın belki de en büyük çelişkisi her şeyi bölmek ve parçalamak suretiyle anladığını ve egemen
olduğunu düşünmesidir. Oysa ki Schiller’ e göre,bu şekilde bir idrak ve algılama hatalıdır. Bir şeyde birliğe
ulaşmanın en iyi yolu ona bütünden bakabilmek ve onu kendi için bir sevgi nesnesi yapabilmektir. İşte burada
Schiller’in sevgi nesnesi güzellik, bütüncül idraki ise oyun kuramıdır.
Schiller’e göre sanat her bireyin iç dünyasındaki bölünmeleri tedavi etmek suretiyle toplumu öyle bir şekilde
değiştirecekti ki ahlaki ve siyasi eylemler artık kendini dayatan birer görev olmaktan çıkarak bölünmüşlükten
kurtulan bireyin kendiliğinden bir ifadesi haline gelecekti (Shiner,2004:232). Dolayısıyla şimdiye kadar yasa
zoruyla yapılan, ya da ahlakın vicdana buyurduğu her tür buyruğu eylemeyi bir zorunluluk olmaktan
çıkararak, sanatsal bir eğitim yoluyla insanların içlerinden gelerek yapabilecekleri eylemlere
dönüştürebilecekti. Duyarlı kılınan insanlardan oluşan insanlık, sanat yoluyla hak ettiği gerçek değeri bulacak
ve insanın insana hak ettiği onur ve değeri, insancıllığı gösterebileceği toplum ve devletler yükselen yeni
hakikatin gerçek temsilcileri olacaktır.
www.e-dusbed.com
Yıl /
Year
10 Sayı /
Issue
21
Ekim /
October
2018
İnsanın İnsan İçin Kutsallığı Sanatta Hümanizm Etkisi ve Friedrich Schiller’in Sanat Anlayışı
130
Kaynakça
Aytaç,Gürsel (2008) Schiller,Doğu Batı Yayınları,Ankara
Baxley, Margaret Anne,( December 2010) “The Aesthetics of Morality: Schiller’s Critique of Kantian
Rationalism” Philosophy Compass, Volume 5,Issue12, , Pages 1084-1095.
Eagleton, Terry (2010) Estetiğin İdeolojisi, çev. Hakkı Hünler, Doruk Yayınları, İstanbul
Jımenez, Marc (2008) Estetik Nedir?”, çev. Aytekin Karaçoban, Doruk Yayınları, İstanbul
Kula, Onur Bilge, (2012)Dil Felsefesi Edebiyat Kuramı II, Türkiye İş Bankası Yayınları,
İstanbul
Said, Edward, (2005) Hümanizm ve Demokratik Eleştiri, çev. Osman Akınhay, Agora
Kitaplığı, İstanbul
Schiller, Friedrich, (1999) Estetik Üzerine, çev. Melahat Özgü, Kaknüs Yayınları,İstanbul
1999.
Schiller,Friedrich (2001),Felsefe ve Şiir, çev.Burhanettin Batıman,Yaba Yayınları,İstanbul
Shiner,Larry (2004) Sanatın İcadı Bir Kültür Tarihi,çev.İsmail Türkmen, Ayrıntı Yayınları,
İstanbul
Soykan, Ömer Naci (2006) Kuram Eylem Birliği Olarak Sanat Schelling Felsefesinde Bir Araştırma, MVT
Yayıncılık, İstanbul
Tunalı, İsmail (2010) Estetik Beğeni Çağdaş Sanat Felsefesi Üstüne, Remzi Kitabevi, İstanbul
Turgut,İhsan (1991) Sanat Felsefesi, Bilgehan Matbaası, İzmir
Zekiyan,
Boğos (2005)Hümanizm (İnsancılık)Düşünsel İçlem ve Tarihsel Kökenler”,İnkılap
Yayınları,İstanbul
Dostları ilə paylaş: |