İslamoğlu Kuran tefsir dersleri Araf / (35-54)(52)


-) Kale ya kavmi leyse Biy dalaletün ve lakinniy Rasûlün min Rabbil alemiyn



Yüklə 198 Kb.
səhifə2/3
tarix19.10.2018
ölçüsü198 Kb.
#74900
1   2   3

61-) Kale ya kavmi leyse Biy dalaletün ve lakinniy Rasûlün min Rabbil alemiyn;
(Nuh) dedi ki: "Ey kavmim... Bir sapık görüş yok bende... Ne var ki ben, Rabb-ül âlemîn'den bir Rasûlüm." (A.Hulusi)
61- Ey kavmim, dedi: bende hiç bir dalâlet yok ve lâkin ben rabbül'âlemîn tarafından bir Resulüm. (Elmalı)

Kale İşte böylesine yamulmuş bir bakışa muhatap olan sevgili Nuh Peygamber dedi ki ; ya kavmi ey kavmim, leyse Biy dalaletün ben sapıtmış değilim.
Dikkatinizi çekiyor değil mi, asıl siz sapıksınız diye bir saldırıya geçmek yerine gerçeği, karşısında ki insanları ürkütmeden, onları savunma moduna geçirmeksizin, sadece kendisi hakikati söyleyip onların hakikate karşı kulak tıkayacağı bir üslubu kullanmıyor. Diyebilirdi asıl siz sapıksınız ve hiç te yanlış olmazdı. Ama öyle demiyor. Onların yargısının yanlış olduğunu söylemekle yetiniyor. Onları yargılamıyor ve diyor ki; Ben sapık değilim. Yani siz doğru bakmıyorsunuz, yanlış bir yargıda bulunuyorsunuz. Haber veriyor yani.
leyse Biy dalaletün ben sapıtmış değilim. ve lakinniy Rasûlün min Rabbil alemiyn; ne ki ben Alemlerin rabbinden gönderilmiş bir elçiyim.

62-) Übelliğuküm risalati Rabbiy ve ensahu leküm ve a'lemü minAllâhi ma lâ ta'lemun;
"Rabbimin risâletlerini size tebliğ ediyorum... Sizin hayrınıza konuşuyorum; (çünkü) Allâh'tan (gelen ilimle) sizin bilmediklerinizi biliyorum." (A.Hulusi)
62 - Size rabbimin risaletlerini tebliğ ediyorum ve size nasihat ediyorum ve Allâh dan sizin bilemeyeceklerinizi biliyorum. (Elmalı)

Übelliğuküm risalati Rabbiy ve ensahu leküm size rabbimin mesajlarını tebliğ ediyor ve öğüt veriyorum. ve a'lemü minAllâhi ma lâ ta'lemun; Çünkü ben, Allah’tan gelen vahiy sayesinde sizin bilmediklerinizi de biliyorum.
Haber veriyor. Bir resul, bir haberci, bir elçi. Risaleti tebliğ ediyor. Bildiriyi tebliğ ediyor ilahi bildiriyi. Görevini yapıyor. Aman Allah’ım. Kendisine en ağır ithamlar karşısında, aslında çığırından çıkması lazım.
Düşünebiliyor musunuz, kendi vasıflarını bir peygambere yamamaya kalkıyorlar. Sapıkken bir peygambere sapık deme cüretinde bulunuyorlar. Ama o peygamber yine de üslubunu bozmadan, Yinede onları bırakıp ne haliniz varsa görün demeden hakikati onlara ısrarla ve tekrarla açıklamaya çalışıyor. Terbiye ısrarla tekrardır. Görevini yapıyor. Hakikati söylüyor.

63-) Eve 'acibtüm en caeküm zikrün min Rabbiküm alâ raculin minküm liyünzireküm ve litetteku ve lealleküm turhamun;
"Aranızdan bir adama, sizi uyarma görevi verilmesine; korunmanız ve belki rahmete ermeniz için Rabbinizden hatırlatma gelmesine şaştınız mı?" (A.Hulusi)
63 - Size korkunç akıbeti haber vermek için ve korunmanız için ve belki rahmete mazhar edilirsiniz diye sizden bir adam vasıtasıyla rabbinizden size bir ihtar geldiğine inanmıyor da taaccüp mü ediyorsunuz? (Elmalı)

Eve 'acibtüm en caeküm zikrün min Rabbiküm alâ raculin minküm liyünzireküm ve litetteku ve lealleküm turhamun;
İlginç bir soru. Sizi uyarsın, sorumluluğunuzu hatırlatsın ve bu sayede rahmete nail olasınız diye içinizden bir adam eli ile rabbinizden size bir bildiri gelmesine şaşırıyorsunuz ha? Niçin? Niçin şaşırıyorsunuz..!
Şaşırma sırası peygamberde. O da onların şaşırmasına şaşırıyor ve siz niçin şaşırıyorsunuz diyor.
Gerçekten ters yüz olmuş mantığı bu kadar harika bir biçimde dile getiren bir başka cümle kurmak çok zor. Alabora olmuş bir mantığı dile getiriyor. Bu mantığın eşyaya bakarken nasıl ters baktığı, nasıl amuda kalkarak baş yerde ayaklar gökte baktığı çok güzel ele veriliyor. Eğer ters yüz olmuş, alt üst olmuş bir mantıkla bakarsa insan, Allah’ın kendilerini Nuh kavmi gibi, Allah’ın kendilerini bir uygarlığa varis kıldığına şaşmazlar da, Allah’ın kendilerine uygarlık kurmak gibi muhteşem bir nimeti verdiğine şaşmazlar da, Allah’ın kendi içlerinden bir zata peygamberlik verdiğine şaşarlar. Alabora olmuş bir mantık.
Ama dikkatinizi çekiyor mu Hz. Nuh onların kim olduklarını söylemeksizin, onların inançları hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmaksızın kendi konumunu açıklıyor. Önce kendi konumunu kabul etmeleri gerek ki, daha sonra onlara kimliklerini açıklasın. Kendi konumunu kabul etmeden onlara hangi hakikati iletecekti. Onun için onlara öncelikle kendini Allah’ın gönderdiği bir peygamber olarak kabul etmelerini telkin ediyor.
Bu üslup olarak çok dikkat çekici. Nereden nasıl başlanıp nasıl bir yöntem takip edileceğini de gösteriyor bu ayetler. Devam ediyoruz.

64-) Fekezzebuhu feenceynahu velleziyne me'ahu fiyl fülki ve ağraknelleziyne kezzebu Bi âyâtina* innehüm kânu kavmen 'amiyn;
Onu yalanladılar... (Biz de) Onu ve onunla beraber olanları gemide kurtardık... (Esmâ'nın açığa çıkışı olan) işaretlerimizi yalanlayanları ise boğduk... Muhakkak ki onlar basîretsiz bir toplumdu! (A.Hulusi)
64 - Bunun üzerine onu tekzip ettiler, biz de kendisini ve ma'iyyetinde iman edenleri gemide necâta erdirdik de âyetlerimizi tekzip edenleri gark eyledik, çünkü bunlar basiretleri körelmiş bir kavim idiler. (Elmalı)

Fekezzebuhu en sonunda onu yalanladılar. feenceynahu velleziyne me'ahu fiyl fülki
Kısa geçiyor. Tüm kıssa bundan ibaret değil aslında. Bu kıssalarda Kur’an bize bazı şeyleri vermek istiyor. Bize söylemek istedikleri, istediği hakikatler var ve o hakikatlerle ilgili olan bölümlerini kısa kısa bir alıntı, bir ihtibas halinde aktarıyor. Yoksa Kur’an ın maksadı bize olayın hikayesini ayrıntılarıyla falan anlatmak değil. Kur’an bize tarihin yaptığını yapmıyor. Kur’an bir tarih kitabı değil, ama Kur’an da tarihin özü var. Kur’an ın bize vermek istediği bir öğüt var.
Bizim bakış açımızı bir noktaya çekiyor. Bizim dikkatimizi bir noktaya çekiyor. Bizde bir bakış açısı oluşturmak istiyor Kur’an ve bu bakış açısını oluşturabileceği en kısa en öz hadisenin içerisinden en dikkat çekici noktaları alıp önümüze sunuyor. Yoksa hadisenin, olayın, tarihi olayın tüm ayrıntılarını anlatmıyor. Böyle bir derdi de yok Kur’an ın Onun için hemen sonuca getirdi sözü;
Fekezzebuhu en sonunda onu yalanladılar. feenceynahu velleziyne me'ahu fiyl fülki Bunun üzerine biz de onu ve onunla birlikte gemide bulunanları kurtardık. ve ağraknelleziyne kezzebu Bi âyâtina ayetlerimizi yalanlayanları ise boğulmaya terk ettik.
Bir başka Kur’an ayetinde;
Felemma asefunentekamna minhüm feağraknâhüm ecme'ıyn; (Zuhruf/55)

Ne zaman bizi kızdırdılar onlardan öc aldık diyor. Boğduk hepsini. Daha şedid bir ifade kullanılıyor.


İşte bu hadise ima edilerek burada da Kur’an onların bu feci akıbetini dile getiriyor;
ve ağraknelleziyne kezzebu Bi âyâtina ayetlerimizi yalanlayanları ise boğulmaya terk ettik. innehüm kânu kavmen 'amiyn; Onlar gerçekten de kör bir toplumdu. Hakikati görmeyen, hakikati görmek istemeyen, gözleri olduğu halde görmek istemeyen, şeytanın gör dediği yerden bakıp Allah’ın gör dediği yerden bakmayan bir toplumdu.
Burada ki haber verilen akıbet tufan dediğimiz hadise. Ki aslında tufan sadece Kur’an ın bize haber verdiği bir tarihsel hadise değil. Kitab-ı Mukaddes de tufanı haber veriyor ve onun dışında Babil, Sümer, eski Yunan, eski Hint, Çin, hatta çok daha ilginç ana kıtaların dışındaki denizde yer alan yeni Gine, Malaya, Burma gibi ada ve ada olmayan kültürler içinde de tufan hadisesi efsanelere bürünmüş bir biçimde de olsa naklediyor. Hatta Amerika yerlileri bile böyle bir hadiseyi yine efsaneye bürünmüş bir biçimde naklediyorlar.
Bu şunu gösteriyor. İnsanlığın ortak hafızası dağıldıktan sonra böyle tarihte insanlığın bir arada bulunduğu bir dönemde yaşanmış olan böylesine büyük ve dehşetengiz bir azap, bir bela insanlığın ortak hafızasında yer etmiş, üzerinden bin yıllar geçmesine rağmen unutulmamış, belki efsaneleşmiş, mitoloji haline gelmiş ve yer yüzünün dört bir tarafına dağılan insanlarca bu hafıza ile birlikte dağılmış. Bu gerçeği gösteriyor.

65-) Ve ila Adin ehahüm Huda* kale ya kavmı'budullahe ma leküm min ilâhin ğayruHU, efela tettekun;
Ad (halkına), kardeşleri Hud'u... (O da): "Ey halkım... Allâh'a kulluk edin... O'nun gayrı ilâhınız yoktur... Hâlâ korunmayacak mısınız?" dedi. (A.Hulusi)
65 - Âd kavmine de kardeşleri Hûd Peygamberi gönderdik, ey kavmim dedi Allaha kulluk edin, ondan başka bir ilâhınız daha yok, hâlâ siz onu azâbından sakınmayacak mısınız? (Elmalı)

Ve ila Adin ehahüm Huda Ad kavmine de kardeşleri Hud’u gönderdik.
İkinci bir pasaja geçti Kur’an. Nuh peygamber ve onun kavmi ile olan ilişkisini kısaca aktardı. Kısaca dedim, çok kısa ki bu tarihi olayları çok çok uzun biçimde aktarıldığı başka Kur’an pasajları da var. Ama buradaki maksadı başka Kur’an ın. Tekrar değil.
Buradaki maksadı Kur’an ın uygarlıkların nasıl yok olduğu. Toplumların ülkelerin nasıl yol olduğu, nasıl bir çözülme ile helake gittiği konusunda örnekler sunuyor. Bu örnekleri tabii ki öncelikle vahyin 1. muhatabı olan Mekke toplumuna sunuyor. Hem peygamber teselli ediliyor böylece, müminler teselli ediliyor, hem de müşriklere akıbetleri haber veriliyor. Bekleyin sizin de akıbetiniz eğer onlar gibi davranırsanız, onların akıbetinden farklı olmayacak deniliyor.
Peygamber de; Sen de Nuh’un, Lut’un, Hud’un, Salih’in bir devamısın. Dolayısıyla onlar nasıl muamele görmüşse sende öyle muamele göreceksin. Telaş etme, endişe etme deniliyor.
Ama bizim içinde tabii ki bu vahyin, bu mesajın muhatabı sadece Resulallah ve onunla çağdaş olan müminler değil, insanlar değil, Tüm zamanlar ve mekanlarda yaşayan insanlar bu mesajların muhatabıdır. Onun için aynı mesajlar bize de veriliyor. İmanın ve inkarın kavgasının insanlığın en eski kavgası olduğunu ve bu kavganın yeni olmadığını, bu kavganın geçmişte olduğunu, şimdi olacağını ve gelecekte de devam edeceğini.
Asıl olanın bu kavgada, bu iman ve inkar mücadelesinde. Hakk batıl savaşında nerede yer aldığınız, kimin ardında, kimlerin peşinden gittiğiniz. Nuh’un, Lut’un, Hud’un, Salih’in, İbrahim’in, Musa’nın, İsa’nın ve Muhammed’in A.S. ecmain, hepsine selam olsun, salat olsun. Onların ardından mı, Yoksa Lut kavminin, Ad kavminin, Semud kavminin, müşriklerin, Nemrud’un, firavun’un, Ebu Cehil’in çizgisinin peşinden mi..!
Burada anlatılmak istenen şey aslında tarihin iki yatağıdır. Birinden Nur akar, birinde kir dediği şairin o iki yatak. Bir tarih perspektifi kazandırıyor Kur’an bu kıssalarla.
Ad kavmi dedik. Ad kavmi Ahkaf adıyla bilinir tarihte. Ki Umman ile Hadramed, Hadramud daha sonraki ismi ile, arasında şimdi çöl olan bir bölgede yaşadı. Ki bugünkü Umman devletine doğru güney doğu Arabistan diyebileceğimiz bir noktada.
19. yy. da ki arkeolojik kazılar Kur’an ın verdiği bu haberi teyit eder mahiyette bir çok belge sundu. MÖ.800. yıla ait olduğu tespit edilen bir kitabede Hz. Hud’dan ve kavmin başına gelen beladan ve ona inananlardan söz ediliyor açıkça. Bu kitabe el an da müzelerde korunmakta.
Tevrat’da Ebel olarak geçen peygamberin Hz. Hud olduğu söylenebilir. Ki Hz. Hud gerçek bir Arap, Arab-ül aribe yani sonradan olan bir Arap değil, Arap, Arapların ilk atalarından olduğu kabul edilir.
kale ya kavmı'budullahe ma leküm min ilâhin ğayruHU Ey kavmim dedi, yalnızca Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yok. efela tettekun; Şu halde hala şirkten sakınmayacak mısınız.
Dert aynı. Tüm peygamberler insanlık şehidi. İnsanlığın mutluluğu için tüm hayatlarını koymuşlar.

66-) Kalel meleülleziyne keferu min kavmihî inna lenerake fiy sefahetin ve inna le nezunnüke minel kazibiyn;
Halkından, hakikat bilgisini inkâr etmekte olan o toplumun ileri gelenleri dedi ki: "Seni çılgınlık içinde görüyoruz... Biz senin yalancı olduğunu zannediyoruz." (A.Hulusi)
66 - Kavminden o küfre dalmış cumhur cemaat dediler ki: Her halde biz seni bir çılgınlık içinde görüyoruz ve her halde seni biz yalancılardan biri zannediyoruz. (Elmalı)

Kalel meleülleziyne keferu min kavmihî toplumunun küfürde ileri giden seçkinleri dedi ki; inna lenerake fiy sefahetin aynı, mantık değişmiyor. Bakın onlar da ne diyor Hz. Hud’a. Gerçekte biz seni kıt akıllılık içinde, geri zekalılık içinde görüyoruz. ve inna le nezunnüke minel kazibiyn; ve üsteli biz senin yalan söylediğini düşünüyoruz. Dediler.
Peygamberler kendilerini insanlığın mutluluğuna adamış aşk fedaileridir dostlar. Şu kahrı, şu sıkıntıyı sırf tevhid davası uğruna çekebilmek kolay mı sanıyorsunuz. Toplumunun gözünde deli muamelesi görmek, bir peygamberken herkesin deli gibi baktığı biri olarak görülmek..! Buna katlanmak kolay mı sanıyorsunuz.
İnsan olmak en soylu anlamına peygamberler de ulaştı. İnsan olmak dediğinizde, insan olmanın en soylu anlamı kimde cisimleşti diyorsanız peygamberlere bakın. Katlandıklarına bakın. Onlar insanlığın aynası idi. Sefiller o aynada kendilerini gördüler. Geri zekalılar kendilerini gördüler. Peygamber aynasında aslında kendilerini gördüklerini bilmeden kendilerinin hükmünü veriyorlardı.
Mümin de o peygamberin her çağdaki devamcısı olan müminlerde çağlarının aynası olacaklardır. Bakanlar kendilerini göreceklerdir.

67-) Kale ya kavmi leyse Biy sefahetün ve lakinniy Rasûlün min Rabbil alemiyn;
(Hud) dedi ki: "Ey kavmim... Bir çılgınlık yok bende... Fakat ben, Rabb-ül âlemîn'den bir Rasûlüm." (A.Hulusi)
67 - Ey kavmim, dedi: Bende hiç bir çılgınlık yok lâkin ben rabbül'âlemîn tarafından bir Resûlüm. (Elmalı)

Kale ya kavm ey kavmim dedi. leyse Biy sefahetün aynen Nuh peygamberin üslubu. Karşı suçlamaya yönelmiyor, yargılamayı reddediyor sadece beni yargılamayın, yanlış yargıda bulunuyorsunuz diyor. Ben kıt akıllı biri değilim. ve lakinniy Rasûlün min Rabbil alemiyn; asıl ben Alemlerin rabbinden bir elçiyim.

68-) Übelliğuküm risalati Rabbiy ve ene leküm nasıhun emiyn;
"Rabbimin irsâl ettiklerini size tebliğ ediyorum... Ben sizin için güvenilir bir öğüt vericiyim." (A.Hulusi)
68 - Size rabbimin risaletlerini tebliğ ediyorum ve ben sizin için emin bir nasıhım. (Elmalı)

Übelliğuküm risalati Rabbiy size rabbimin mesajlarını tebliğ ediyorum. ve ene leküm nasıhun emiyn; Ve ben Allah’ın sizin için gönderdiği güvenilir bir nasihatçiyim. Diyor.

69-) Eve 'acibtüm en caeküm zikrun min Rabbiküm alâ racülin minküm li yünzireküm* vezküru iz ce'aleküm hulefae min ba'di kavmi Nuhın ve zadeküm fiyl halkı bestaten, fezküru alâAllâhi lealleküm tüflihun;
"Sizi uyarmak için, sizden bir adama Rabbinizden bir öğüt gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın, düşünün ki sizi, Nuh halkından sonra halifeler kıldı ve sizi, yaratılışta, donanımınız bakımından kat kat fazlalığa kavuşturdu... Allâh nimetlerini hatırlayıp değerlendirin ki, kurtuluşa eresiniz." (A.Hulusi)
69 - Sizi inzar etmek için içinizden bir adam vasıtasıyla size rabbinizden bir ihtar geldiğine inanmıyor da teaccüb mü ediyorsunuz? Düşünün ki o sizi kavmi Nuh’tan sonra hulefa kıldı ve size hilkatte ziyade bir inbisat verdi, o halde Allahın nimetlerini unutmayıp zikredin ki felâh bulabilesiniz. (Elmalı)

Eve 'acibtüm en caeküm zikrun min Rabbiküm alâ racülin minküm li yünzireküm Biraz önce Nuh peygamberin şaşırdığı şeye bu da şaşırıyor. Daha doğrusu onların şaşkınlıklarının ne kadar yersiz bir şaşkınlık olduğunu dile getirip onları kendi sakat mantıkları ile vuruyor ve diyor ki; sizi uyarsın diye içinizden bir adam eli ile rabbinizden size bir bildiri gelmesine şaşırıyorsunuz. Niçin? Niçin şaşırıyorsunuz diyor.
vezküru iz ce'aleküm hulefae min ba'di kavmi Nuhın ve zadeküm fiyl halkı bestaten bari Nuh kavminin ardından sizi nasıl medeniyet varisi kıldığını ve yaratılış bakımından sizi nasıl üstünlüklerle takviye ettiğini hatırlayın. Nimeti hatırlatıyor. Önceki kavmin arkasından medeniyet kurucu rolünü üstlendiklerini ve bu rolü onlara Allah’ın verdiğini unutmamalarını hatırlatıyor.
Alabora olmuş ve küfre saplanmış zihnin açmazı bu işte dostlar. Kendilerine uygarlık kurmasını bahşetmesine şaşırmazlar da Allah’ın, Kullarından birine peygamberlik bahşetmesine şaşırırlar. Adem’e şaşırmazlar da, İsa’ya şaşırırlar. Öyledir alabora olmuş zihin. Alabora olmuş zihinle bakınca nedense, Kur’an a hayran olmazlarda ekstre bir mucize beklerler. İşte alabora olmuş zihin bu.
fezküru alâAllâhi lealleküm tüflihun; Artık Allah’ın nimetlerini unutmayın ki ebedi kurtuluşa erebilesiniz.
Kurtuluş, ayette şükür ve zikir olarak naklediliyor. Allah’ın nimetlerini bilmek ve O’na şükretmek ve unutmamak. Burada ki zikir, sürekli hatırda tutmak, sürekli Allahlı olmak anlamına.

70-) Kalu eci'tena lina'budAllâhe vahdeHU ve nezere ma kâne ya'büdü abaüna* fe'tina Bima te'ıdüna in künte mines sadikıyn;
Dediler ki: "TEK olan O Allâh'a kulluk edelim, babalarımızın tapınmakta olduklarını bırakalım diye mi bize geldin? Eğer doğru söylüyorsan, bizi tehdit ettiğini getir (görelim)!" (A.Hulusi)
70 - Ya, dediler: sen bize yalnız Allaha tapalım atalarımızın tapa geldiklerini bırakalım diye mi geldin, eğer sadıklardan isen haydi bizi tehdit edip durduğun o azâbı başımıza getir görelim. (Elmalı)

Kalu dediler ki; eci'tena lina'budAllâhe vahdeHU ve nezere ma kâne ya'büdü abaüna sen bize bir tek Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapa geldiği şeyleri bırakmamız için mi geldin dediler.
Hakikatin tek delili, görüyorsunuz değil mi. Alabora olmuş, sapmış bir zihin için hakikatin tek delili babalar, atalar, kıdem, yani “İstikrar” Onun için peygamberler eskimez yeniyi temsil ediyorlardı ve babalarını hakikatin delili olarak gören tüm sapkın kavimler, eskimez yeniyi temsil eden peygamberlere karşı ölümüne karşı geldiler. Ölümüne onlarla mücadele ettiler.
Onlar hakikatin tek ölçütünün kendilerini üzerinde buldukları şey. Atalarının devam ede geldiği şey olduğunu zannediyorlardı.
Onlar yanlış anlayabileceklerini, babalarının da yanlış anlayabileceğini, sapıtabileceklerini, babalarının da sapabileceğini hiç akıllarına getirmek istemiyorlardı. İçerisinde bulundukları o güzellikleri Allah’tan değil de atalarından aldıklarını düşünüyorlardı. Bir ataperest olmuşlardı. Onun içinde Kur’an hep oraya ateş ediyor. İnsanın gelişimini engelleyen bu temel hastalığa, bu sosyal hastalığa ateş ediyordu.
fe'tina Bima te'ıdüna in künte mines sadikıyn; bırak ta doğru sözlü biri isen haydi getir bizi tehdit edip durduğun azabı. Dediler.

71-) Kale kad veka'a aleyküm min Rabbiküm ricsün ve ğadab* etücadiluneniy fiy Esmâin semmeytümuha entüm ve abaüküm ma nezzelAllâhu Biha min sültan* fentezıru inni me'aküm minel müntezıriyn;
(Hud) dedi ki: "Gerçek ki Rabbinizden, üzerinize bir azap fırtınası ve gadab (şirk hâli) oluşmuş bile! (Var olduklarına dair) Allâh'ın hiçbir delil inzâl etmediği; (sadece) sizin ve babalarınızın taktığı asılsız tanrı isimleri hakkında benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim." (A.Hulusi)
71 - İşte, dedi, üzerinize rabbinizden bir azab fırtınası bir gadab indi, siz bana sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hakkında mücadele mi ediyorsunuz? Allah onlara hiç bir zaman öyle bir hakkı saltanat indirmedi artık gözetin ben de sizinle beraber gözetenlerdenim. (Elmalı)

Kale Hud dedi ki; kad veka'a aleyküm min Rabbiküm ricsün ve ğadabun
Çok çok harika. Bakın değerli dostlar, bakın peygamberin cevabına. Ne dedi biliyor musunuz, rabbinizden bir ceza olarak üstünüze çökmüş bir iğrençlik ve gazabın içindesiniz zaten. Yani siz hangi belayı arıyorsunuz ey sapkın kavim.
Allah’a meydan okuyan asi mantığa tokat gibi bir cevap Kur’an dostları, sevgili dostlar. Her çağda geçerli bir cevap. Sizin bu haliniz en büyük beladır diyor peygamber. Siz zaten belanızı bulmuşsunuz, Allah’tan hangi belayı istiyorsunuz. Allah’tan ve anlamdan mahrumiyet en büyük bela değil mi demek istiyor.
Kendinizi yitirmiştiniz, kendinizi kaybetmişsiniz, kendinizle tanışmamışsınız, Allah’la tanışmamışsınız, kendinize yabancılaşmış, hakikate yabancılaşmış, eşyaya yabancılaşmışsınız ve Allah’a kul olacağınız yere eşyaya kul olmuşsunuz. Kendinizi alçaltma pahasına eşyayı yüceltmişsiniz. Şimdi bundan büyük bela mı olur ki siz Allah’tan ekstra bir bela istiyorsunuz. Demek istiyor bu aziz peygamber.
etücadiluneniy fiy Esmâin semmeytümuha entüm ve abaüküm ma nezzelAllâhu Biha min sültan Şimdi Allah’ın haklarında hiçbir delil indirmediği, yalnızca sizin ve atalarınızın yücelttiği isimler hakkında mı benimle tartışıyorsunuz.
fentezıru inni me'aküm minel müntezıriyn; o halde bekleyin. Gerçek şu ki ben de sizinle birlikte bekleyeceğim. Siz bekleyin, ne olacağını ben de bekliyorum. Siz benim akıbetimi merak ediyorsunuz, asıl ben sizin akıbetinizi merak ediyorum. Asıl ben, Allah nasıl muamele edecek onu merak ediyorum.

72-) Feenceynahu velleziyne me'ahu Bi rahmetin minna ve kata'na dabiralleziyne kezzebu Bi âyâtina ve ma kânu mu'miniyn;
(Biz de) Onu ve onunla beraber olanları, rahmetimizle kuşatarak kurtardık... Âyetlerimizi yalanlayanların ise kökünü kestik... Onlar iman etmediler. (A.Hulusi)
72 - Bunun üzerine kendisini ve maiyetindekileri mahza tarafımızdan bir rahmet ile necâta erdirdik de o âyetlerimizi tekzip edip iman etmeyenlerin kökünü kestik. (Elmalı)

Feenceynahu velleziyne me'ahu Bi rahmetin minna Nihayet katımızdan bir rahmet eseri olarak onu ve onunla birlikte olanları kurtardık. ve kata'na dabiralleziyne kezzebu Bi âyâtina ve ma kânu mu'miniyn; ve ayetlerimizi yalanlayıp inanmamakta direnenlerin ise kökünü kazıdık.
Tabii bu kök kazıma diğer örneklerde olduğu gibi, hemen önceki Nuh peygamber örneğinde olduğu gibi, daha sonra gelecek Salih peygamber örneğinde olduğu gibi fiziki ve ani bir bela, bir gazaba delalet etmeyebilir. Ki burada zaten böylesine somut, müşahhas bir olayda anlatılmıyor. Uygarlıklar ille de ani bir bela ile değil, muhtemelen bu örnekte olduğu gibi iç çürüme, toplumsal yozlaşma, ahlaki yozlaşma sonucunda kendi kendine çürüyerek te yok olurlar. Onun için burada böyle bir misal de verilmiş. Gibi duruyor.

73-) Ve ila Semude ehahüm Saliha* kale ya kavmi'budullahe ma leküm min ilâhin ğayruHU, kad caetküm beyyinetün min Rabbiküm* hazihi nakatullahi leküm ayeten fezeruha te'kül fiy Ardıllahi ve lâ temessuha Bi suin feye'huzeküm azâbün eliym;
Semud'a da kardeşleri Sâlih'i (irsâl ettik)... (O da): "Ey halkım! Allâh'a kulluk edin... O'nun gayrı bir ilâhınız olamaz... Size Rabbinizden apaçık bir kanıt geldi... İşte şu Allâh'ın dişi devesi sizin için bir mucizedir! Bırakın onu, Allâh'ın yeryüzünde yesin! (Sakın) ona bir kötülük düşünmeyin! Aksi takdirde acı bir azaba düşersiniz!" dedi. (A.Hulusi)
73 - Semûd kavmine de kardeşleri Salih Peygamberi, ey kavmim! Dedi: Allaha kulluk edin, ondan başka bir ilâhınız daha yok, işte size rabbinizden açık bir mucize geldi, bu, Allahın nâkası size bir âyet, bırakın onu Allâhın Arzında otlasın, sakının ona bir fenalıkla dokunmayın ki sonra elîm bir azâba uğrarsınız. (Elmalı)

Ve ila Semude ehahüm Salihan Semud’a da kardeşleri Salih’i gönderdik. Semud’lu nebatiler ki tarihsel olarak varlığı başka belgelerde de tespit edilmiş bir kavimdir. Ad soyundan gelirler ki 2, Ad denilir onun için bunlara. Yunan ve roma kaynakları Semud’un tarihsel varlığını teyit ederler. MÖ. 715 tarihli sargon kitabesi Semud lulardan söz eder. Aristo, Ptolemi ve filimi de Semudiyeden söz ederler ki buradan yola çıkarak Kur’an ın verdiği bu bilginin başka kaynaklarca da teyit edildiği anlaşılıyor.
kale ya kavmi'budullahe ma leküm min ilâhin ğayruHU ey kavmim dedi, yalnızca Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yok.
kad caetküm beyyinetün min Rabbiküm Doğrusu rabbinizden size açık ve net bir tanık gelmiştir.
hazihi nakatullahi leküm ayeten İşte Allah’a ait olan bu dişi deve bir semboldür sizin için.
Nakatullah Adeta Allah’a ait demekle kamu malı demek arasında çok yakın bir ilişki olsa gerek. Çünkü hemen ayetin devamında fiy Ardıllah Allah’ın arzı, Allah’ın yeri, Allah’ın arazisi diyor. Aynı onun gibi Allah’ın devesi, Allah’ın arazisi, yani kamu malına bir dikkat çekiş var. Sahipsiz sanılan her canlı ve cansızın sahibi, aslisi vardır. O da Allah’tır dercesine adeta.
Kadim zamandan beri Arap halkının muhayyilesinde yaşayan bu tarihi hadise, belki tefsirlerimiz inde katkılarıyla biraz efsanevi bir niteliğe bürünmüş olsa da, aslında hadisenin temelinde Allah’ın bu kavmi denemek için bir deveyi sembol olarak kullandığını görüyoruz.
Yüklə 198 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə