Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet ÇizgisindeKâmil Müslüman’ın Karakteri
147
sını kazanma şartı vardır. Müslüman, sadece O’na kulluk eder, boyun
eğer ve sadece O’ndan yardım ister.
45
Namaz, kesinlikle bir sıkıntının
giderilmesi, kazancın artması, arzu-talep, dilek, gösteriş,
46
cenneti ka-
zanma ya da cehennemden kurtulma amacı ve hikmeti taşımaması
gerekir,
47
Allah rızasının yanında başka amaçlar için kılınan namaz
sahibine beddua olarak döner, sahibini felâkete sürükler.
48
Sadık Müslüman’ın, Allah’a karşı diğer önemli ahlâk vazifesi de Ra-
mazan ayında oruç
49
tutmasıdır. Oruç, Müslüman’ın Allah’la arasın-
daki gönül bağını güçlendiren hem gizli hem temel ve büyük ibadetler-
den biridir. Namaz, zekât ve benzeri ibadetlerde -Müslüman’ın iradesi
dışında da olsa- riyanın karışması mümkün iken, oruç ibadetinde bu
mümkün değildir.
50
Oruç tutmak sadece aç-susuz kalmak değildir.
Oruç tutan bir Müslüman elini, dilini, kalbini ve gözlerini günahtan,
haramdan uzak tutan kimsedir. Aksi takdirde oruca niyetlenmemiş aç-
susuz kalmış bir insandan hiçbir farkı olmadığı gibi sevabı da olmaz,
sadece kendi nefsini aldatmış olur. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.):
“Oruç tutan öyle insanlar vardır ki, kârları sadece açlık ve susuzluk
çekmektir.”
51
buyuruyor. Başka bir hadiste de: “Yalan konuşmayı bı-
rakmayan, yanlış davranışlardan kaçınmayan kimsenin kendini aç ve
susuz bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur”
52
buyuruyor. Orucun diğer
bir anlamı da zenginlerin, aç kalan fakir fukaranın durumunu bu şe-
kilde daha iyi anlamalarını sağlayan psikolojik bir testtir. Müslüman
oruç tutarak, Allah’ın insanlara vermiş olduğu rızkın ve her türlü ni-
metin kıymetini daha iyi anlamasına; insanoğlunun aç-susuz kalınca
çaresiz bir varlık oluğunun bilincine varması ve bundan dolayı Allah’a
her an şükür etme ihtiyacı bilinciyle yaşamasıdır.
Kâmil Müslüman’ın Allah’a karşı en önemli ahlâk vazifesinden biri
de hiç şüphesiz Allah’ın farz kıldığı zekâttır.
53
Zekât, lügatte temizlik,
arıtmak, bereketli olmak gibi anlamlara gelir. Terim anlamı ise şeri-
45 “Sakın Allah’tan başkasına yalvarma, dua etme!”, Bkz. Fatiha, 1/5; Bakara, 2/186; Yu-
nus, 10/106; Cin, 72/18.
46 Hz. Peygamber: “Riya, kul ile Allah arasında fitne fesat çıkarıp Allah’a giden yolu
tıkamaktır, hatta Deccal’dan daha tehlikeli”
olduğunu bildirmiştir. İbn-i Mâce, “Zühd”,
21; Nisâ, 4/142.
47 İlmihal-İman ve İbadetler, c. I, s. 220, 264-266; Ayrıca bkz. Mevlâna Celâleddin Rûmî,
Konularına Göre Açıklamalı
Mesnevî Tercümesi, c. I-II, İstanbul 1997, s. 15; Abdulkerim
Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi, İstanbul 1999, s. 289-292.
48 “Ey iman edenler! Sabır göstererek ve namazı vesile kılarak Allah’tan yardım isteyin…”
yani Müslüman, namazdan sonra ellerini açarak bütün kalbiyle huşu içinde Allah’a
-dünya ve ahiret hayırlarını, güzelliklerini kendisine ve iyi insanlara verilmesini, yine
kötü olan şeylerin de başta kendisinden ve iyi insanlardan uzak olması için- dua eder,
Bakara, 2/153; Mâûn, 107/4-6; Ayrıca bkz. İlmihal-İman ve İbadetler, c. I, s. 317-318.
49 Bakara, 2/183; Kehf, 18/110;Buhârî, “İmân”, 34, 40; “İlim”, 25; Müslim, “İmân”, 8.
50 İlmihal-İman ve İbadetler, c. I, s. 382.
51 İbn-i Mâce, “Sıyam”, 21.
52 Buhârî, “Savm”, 8.
53 “Namazı hakkıyla eda edin, zekâtı verin…”, Bakara, 2/110, 277, Nisâ, 4/77.
148
Y
akın
D
oğu
Ü
nİversİtesİ
İ
lahİYat
F
akÜltesİ
D
ergİsİ
atın kuralları gereğince nisap miktarı mala, paraya sahip olan yani
varlıklı, zengin Müslüman’ın her yıl bu maldan ve paradan fakir-fu-
karaya sadaka* olarak dağıtması demektir. Zekât, hicrî ikinci yılında
her varlıklı Müslüman’a farz kılınmıştır.
54
Zekât, ihtiyaç sahibi olan
başta fakir-fukaranın, yolda parasız kalmışların, parasızlıktan tedavi
olamayan ve ilaç alamayan hastaların hakkıdır. Allah Kur’ân’da zekâtı
kimlere verileceğini belirtmiştir: “Sadakalar (zekât malları), Allah tara-
fından bir farz olarak ancak şunlar içindir: Fakirlere, miskinlere/yok-
sullara, zekât toplayıcı memurlara, kalpleri Müslümanlığa ısındırılmak
istenenlere, kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışanlara ve yolda
kalmış muhtaçlara. Allah her şeyi en iyi bilendir ve her şeyi hikmetle
uygulayandır.”
55
Zekât kavramı Kur’ân’da 27 ayette namazla birlikte
zikredilir ki, bu da namazın şahsî ibadet, zekâtın da topluma karşı
dayanışma ibadeti olduğu anlamını taşımaktadır.
56
Zekâtını vermeyen
Müslümanlar gerçek ve kalıcı olan ahirette acı verici azaba hazırlan-
maları gerek.
57
Sadık Müslüman’ın Allah’a karşı en önemli ahlâk vazifesinden biri
de ömründe bir defa yerine getirmesi gereken hac ibadetidir. Allah
-gücü yeten- her Müslüman’a bu ibadeti, gereği gibi yerine getirmesini
emretmiştir.
58
Müslüman bu kutsal topraklara hac niyetiyle bir defa
gittiğinde üzerine düşen farzı yerine getirmiş bulunmaktadır. Fakat
ikinci defa gitmesi yasaklanmadığı gibi tekrar hac ibadeti yapılsın diye
bir şart da yoktur. İkinci defa hacılığa niyetlenen bir Müslüman, bu-
lunduğu toplum içinde ya da dünyanın başka ülkesinde hastane ka-
pılarında parasızlıktan ameliyat olamayan; su-ekmek bulamayan; ço-
cuğuna kalem, defter alamayan insanların olduğunu da unutmaması
gerekir. İkinci defa hac ibadeti için ayırmış olan parasını bir ihtiyaç
sahibine bağışlarsa
59
her halde ikinci kez niyetlenmiş olan hac iba-
detini yerine getirmekten daha fazla sevap kazanacağı kesindir. An-
*
Sadaka sözü zekât sözü ile eş anlamda kullanılmaktadır. Bkz. Mehmet Erkal, “Zekât”,
DİA
, c. 44, s. 197.
54 Zekâtın, yılı tartışmalı olsa da İslâm âlimleri arasında, Medine döneminde farz kılındığına
dair ittifak vardır. Ömer Nasuhi Bilmen zekât hakkında: “Peygamberimiz (s.a.v.)’in hi-
cretinin ikinci senesinde oruçtan evvel farz kılınmıştır”
demektedir; Mehmet Erkal ise
zekâtın ramazan orucundan sonra farz olduğunu bildirmektedir, Ömer Nasûhi Bilmen,
Büyük İslâm İlmihali
, İstanbul 2002, s. 349; Mehmet Erkal, “Zekât”, DİA, c. 44, s. 197.
55 Tevbe, 9/60.
56 Mehmet Erkal, “Zekât”, DİA, c. 44, s. 197; Ali Rıza Demircan, İslâm Nizamı, İstanbul
1978, s. 28-33.
57 Tevbe, 9/34-35.
58 Hac ibadeti, maddi, hasta ve can güvenliği gibi sorunu olmayan her Müslüman’a farzdır,
Âli İmrân, 3/97; Buhârî, “İmân”, 34, 40; “İlim”, 25; Müslim, “İmân”, 8.
59 Parayı ihtiyaç sahibinin eline verilmesi durumunda, bu parayı alan kişi ihtiyacını gi-
dermesi yerine başka amaçlar için de kullanabilir, o yönünü de göz önünde bulundur-
mak lâzım. Bu durumda parayı ihtiyaç sahibinin eline değil de, ihtiyaç sahibinin has-
tane, ilaç, yiyecek, giyecek vb. masraflarını, bizzat parayı verecek kişinin kendisi ödeme
yapması daha doğru olur.
Dostları ilə paylaş: |