Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet ÇizgisindeKâmil Müslüman’ın Karakteri
149
cak mürtet olmadan hac ibadetini yerine getirmiş olan bir Müslüman
daha sonra tekrar imana gelmişse tekrar hac yapması gerekir.
60
İslâm
toplumlarında yaygın olan “hac ibadetini yerine getiren kişi yeniden
doğmuş bir bebek gibi günahsız sayılır” anlayışı mevcuttur.
61
Bu doğ-
ru değildir; çünkü Allah’a karşı borcu olanın günahlarını Allah affeder
veya affetmez O’na kalmış bir husus,
62
ama kulun kula olan zulmünü
-mazlum zalime hakkını helâl etmedikçe- Allah affetmez.
63
Olgun Müslüman’ın Allah’a karşı ahlâki görevlerinden biri de tev-
bedir. Tevbenin, kelime anlamı geri dönmek, vazgeçmek, çark etmek-
tir; terim anlamı ise işlediği bir günah, hata veya suçtan dolayı kalben
pişman olarak bir daha -o kötü elemi- yapmamaya karar vermek de-
mektir. Tevbe kavramı Kur’ân’da 88 yerde geçmektedir; tevbenin farz
oluşu ile ilgili şu ayetler gösterilebilir: “…Ey iman edenler, Allah’a top-
luca tevbe edin ki, kurtuluşa erebilesiniz.”,
64
“Ey iman edenler, Allah’a
samimi bir şekilde tevbe edin…”,
65
başka bir ayette de “…Allah günah
işlemekten vazgeçip tevbe edenleri, kendisine itaate yönelenleri sever,
çok temizlenenleri de sever.”
66
Tevbe, Allah ile kul arasında yapılan
sözleşmenin yenilenmesi veya kulun yaradılış çizgisine, temiz haline
geri dönmesi ve o konumunu koruması demektir. Hata, günah, suç
vb. eylemler Müslüman’ın, kalbini kirletir.
67
Fakat akıllı bir Müslü-
man yapmış olduğu bütün günahlarından pişman olup tevbe ederek,
tevbenin Allah ile dostluğun devamını sağlayan bir aracı olduğunun
bilincine varır. Bütün dinlere göre insan hem iyi hem de kötü eyleme
meyilli bir varlıktır.
68
Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle buyuruyor: “Âde-
moğlu, Aziz ve Celil olan Allah’ın rahmet etmesi dışında, çok hata işle-
yen olarak yaratılmıştır.”
69
Hz. Peygamber (s.a.v.) de: “Her insan günah
işleyebilir, günah işleyenlerin en hayırlısı -pişman olup- tevbe edendir”
70
buyuruyor. Başka bir hadiste de Hz. Peygamber (s.a.v.): “Pişman ol-
mak tevbenin ta kendisidir”
71
der. İmam Gazali, insan psikolojisini
bozan günahları dörde ayırmıştır: 1) Rubûbiyyet: kibir, övülme, övül-
meye düşkün olma, şeref ve zenginlik; 2) Şeytâniyyet: haset, zulüm,
hile-i nifak, aldatmak, bozgunculuğu emretmek vb. şeytanî davranış-
lar; 3) Behîmiyyet: yeme-içme, saldırganlık, şehvet düşkünlüğü, zina,
60 İlmihal-İman ve İbadetler, c. I, s. 337.
61 Bkz. Muhammed Ali Haşimi, Kur’ân ve Sünnet’te Müslüman Şahsiyeti, İstanbul 2000, s.
32.
62 Nisâ, 4/48; İnsan, 76/31.
63 Nisâ, 4/168; Rûm, 30/57; Şûrâ, 42/42.
64 Nûr, 24/31.
65 Tahrîm, 66/8.
66 Bakara, 2/222.
67 Mutaffifîn, 83/14.
68 Bekir Topaloğlu, “Tevbe”, DİA, c. 41, s. 279-280.
69 Abdullah b. Mübarek, Kitabu’z-Zühd ve’r-Rekâik, Konya 2006, s.73.
70 İbn-i Mâce, “Zühd”, 30.
71 İbn-i Mâce, “Zühd”, 30.
150
Y
akın
D
oğu
Ü
nİversİtesİ
İ
lahİYat
F
akÜltesİ
D
ergİsİ
hırsızlık, yetim malı yemek; 4) Sebûiyyet: kin, dövüp-sövme, öldürme
ve gasp türünden hayvani davranışlar teşkil eder.
72
Günahın küçü-
ğü büyüğü olmaz günah günahtır; Rasûlullah (s.a.v.) eşi Hz. Ayşe’yi
şöyle ikaz etmiştir: “Küçümsenen yanlış davranışlardan uzak durma-
ya bak, zira Allah bu tür davranışların da hesabını soracaktır.”
73
Yine
Hz. Peygamber (s.a.v.) şu yedi günahtan kaçınılmasını buyurmuştur:
“Allah’a ortak koşmak, büyü yapmak, Allah’ın haram kıldığı cana kıy-
mak, faiz yemek, yetimin hakkını yemek, savaştan kaçmak, namuslu
Müslüman kadına zina iftirasında bulunmak.”
74
Müslüman bütün hata
ve günahlarından dolayı pişman olup tevbe ettikten sonra, o hataları
bir daha yapmaz.
75
Kul hakkına yönelik günahlara gelince bu konuda
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “İnsanlara baskı, zulüm, ellerinden
hakkı alınıp işkence edenlere ve yeryüzünde zorbalık yapanlara ceza
vardır. İşte can yakıcı azap bunlaradır”,
76
“Zulüm ve haksızlık edenleri
Allah affetmez ve onlara doğru bir yol da göstermez
”,
77
“Sakın zalim-
lerin yaptıklarından Allah’ın habersiz olduğunu sanma. Allah, onları
gözlerin korkudan dışarı fırlayacağı o zor ve çetin güne bırakır”
78
başka
bir ayette de Yüce Allah (c.c.): “Kıyamet günü, zalim kimselerin mazeret
beyan edip yola gelmeleri için artık çok geç”
79
olduğunu bildirmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) de: “Müslüman kardeşinin malına veya şeref ve
namusuna yönelik günah işleyen kimse altın ve gümüşün bulunmadığı
gün gelmeden önce ondan helâllik dilesin. O gün, dünyada kötülük ya-
pan kimsenin sevapları varsa haksızlığı kadar alınıp mağdura verilir,
yoksa onun günahından alınıp berikine yüklenir”
80
buyurmuştur.
Buraya kadar kâmil Müslüman’ın, Allah’a karşı ahlâkî ve edebî
yükümlülük vazifelerinden bahsettik. Burada şunu da hatırlatmakta
fayda var, kul ile Allah arasındaki ahlâk ve edep anlayışına hiç kimse
karışamaz. Günümüzde bir Müslüman namaz, oruç, zekât, hac vb.
ibadetleri yerine getirmiyorsa, biri ona kalkıp baskı yaparak ‘namaz
kıl, oruç tut, zekât ver, hacca git!’ deme hakkına sahip olmadığı gibi
filanca kişi namaz kılmıyor, oruç tutmuyor, zekât vermiyor diye onun
hakkında ileri-geri konuşması da doğru değildir. Çünkü İslâm huku-
kunda insan, namaz, oruç, zekât vb. ibadetleri bir şahidin huzurun-
da eda edip tasdikli bir belgeyle ispatlama mecburiyetinde değildir.
72 İmam Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, İstanbul 20014, c. IV, s. 32; Bekir Topaloğlu ise,
“Gazali’nin insan psikolojisini tahrip etmeleri bakımından günahları üçe ayırır”
demiş, bkz.
Bekir Topaloğlu, “Tevbe”, DİA, c. 41, s. 281.
73 İbn-i Mâce, “Zühd”, 29.
74 Müslim, “İman”, 145; Buhari, “Vesâyâ”, 23, “Hudûd”, 44.
75 Âli İmrân, 3/135.
76 Şûrâ, 42/42.
77 Nisa, 4/168.
78 İbrâhim, 14/42.
79 Rûm, 30/57.
80 Buhari, “Rikâk”, 48.
Dostları ilə paylaş: |