“Kur’an Ve Tarihselcilik” Üzerine Bir Değerlendirme
181
bir öğrencisi olarak kabul edilen Hegel, insanı, ““Tanrı’nın dünyaya
dair planının gerçekleştiricisi” olarak görmektedir. Aklın tarihte var
olup orada geliştiğini düşünen Hegel’in, “aklın tarihselliğini” etraflıca
ele alması, felsefenin bundan sonra tarihsel bir zeminde değerlendir-
mesine neden olmuştur. Onun Diyalektik düşüncesi olarak bilinen
görüşüne göre, “mutlak tin veya akıl (geist)” kendini kendi başına bir
tez olarak gerçekleştirebilmek için somut dünyada tezahür ettirir.
(s.105) Hegel’in diyalektik tarih felsefesine göre tarih, bir bütün olarak
mutlak aklın
kendini gerçekleştirmesidir ki, diyalektik döngü içinde
ilerlemeci/helezonik bir mahiyete sahiptir. Tarih felsefesi alanında ya-
zılmış ilk eser olan çalışmasında Hegel, olmuş ve olmakta olan herşe-
yin Tanrı’nın eseri olduğunu, Tanrı’nın da İsa’nın bedeni aracılığıyla
dünyaya girdiğini ve böylece herşeye nüfuz ettiğini savunur. Tarihin
son derece nesnel bir mevcudiyetinin varlığı üzerinden hareketle He-
gel, Avrupa/Hıristiyan merkezci bir bakış açısıyla nesnel tarihi ortaya
koymaya çalışmıştır.(s.107)
Aklın tarihselliğinin dolayısıyla felsefî bilginin de tarihselliğinin ka-
bul edildiği bir vasatta, bir Protestan ilahiyatçısı ve Yunan felsefesi ta-
rihçisi olan Schleiermacher (1768-1864), temelleri hermetizme daya-
nan ve Hıristiyan tefsir yöntemi olan Hermenötik’i “tarihsel metinlerin
anlaşılma yöntemi”
olarak ortaya koyar. Yorumlamanın konusu olan
her şeyi, Hermenötik yorumbilimin konusu olarak gören Schleierma-
cher, Hermenötik’in, ne kadar yetkinlik kazansa da, sonunda zorun-
lu olarak “duygunun” devreye girmesi nedeniyle bilimsel bir metod
olarak düşünülemeyeceğine inanmıştır. Schleiermacher; yorumbilimi-
nin, yazıların ve vesikaların derin ve iç anlamlarını ortaya çıkarmanın
peşinde olduğu, tarihin ise hadise ve olguların teselsülünü tahlil ettiği
gerekçesiyle, yorumbiliminin tarihe tâbi tutulmasına karşı çıkmıştır.
Onun nezdinde tarih, bir yorumlama vasıtasıdır. (s.112)
Alman Tarih Okulu’nun oluşturduğu zeminin ardından gelen W.
Dilthey (1833-1911)’a göre insanî-toplumsal olayları konu edinecek
tek bilim tarihtir. Onu bu statüye kavuşturmak için Yeni Çağ’ın insanı
bir akıl varlığı olarak gören tasarımına karşı çıkarak oluşturduğu bilgi
kuramında Dilthey, salt aklın insanın total kimliğinden koparılama-
yacağını, bu kimliğin başka insanlarla etkileşim içinde tarihsel olarak
oluştuğunu söyler. “Yaşama bütünlüğü” olarak ifade ettiği bu oluşu-
mun “tinsellik”, tinselliğin de tarihten başka bir şey olmadığını söyle-
yen Dilthey, tinsellik, tarihsellik ve yaşama kavramları çerçevesinde
bir kuram geliştirir. Ona göre tin, insanın yapıp etmelerinin tarih için-
deki bütünlüğü
dür. Tinsel bilimlerin müspet bilimler olduklarını orta-
ya koymaya çalışan ve bu bilimlerin bilimsel kesinliğine daima inan
Dilthey, hedefine ulaşmada “tasvirî psikoloji”ye dayanan anlama me-
todunu
geliştirmiştir. Bu metod, oluşturulacak psikolojik ırk ve halk
182
Y
akın
D
oğu
Ü
nİversİtesİ
İ
lahİYat
F
akÜltesİ
D
ergİsİ
tipleri göz önünde bulundurularak “başkalarına ait ruh durumlarını
içten yaşamak” ve “insanlık dünyasının bilgisini yaşayarak kavramak”
olarak ifade ettiği ardından yaşamaya dayanır. Anlamayı, sadece in-
sanın insanı anlaması değil, bütün insanlık hayatı ve tüm dünyaya
ilişkin olarak ele alan Dilthey, Hermenötik yorumlama ile anlama
metodunun yeniden inşası bağlamında “dil”e özel bir önem vermiştir.
Hermenötik yorumlamayla, dilsel ve yazınsal ürünlerin “ne demiş ol-
duğunu değil, ne demek istediği” nin anlaşılma imkanına ve yorumda
ulaşılan sonuçların genel –geçerliğinin mümkünlüğüne inanır. (s.113-
128) Tarihselcilik, Dilthey’in “göreceli a priori” tezi ve ardından ulaştığı
zihinsel çözümlemeyle ortaya koyduğu “göreceli hakikat” kavramıyla,
evrensel iddialar taşıyan felsefe, teoloji, din ve ideolojilerin geçersizli-
ğinin bir ifadesi olmuştur.(s.134)
Pozivitizmin etkisinde bir filozof olan Dilthey’in ardından,
Hermenötik’i varoluşsal olarak ele alan Martin Heidegger (1889-1976),
ortaya koyduğu Dasein kavramıyla, varolanın varlığına ilişkin eski so-
ruyu, “varlığın anlamı “na ilişkin soruya dönüştürmüştür. (s.142) Be-
ing ve Time
adını verdiği eserinde, “orada olmak” sözcük anlamıyla
ifade edilen Dasein’ı, belli bir zaman ve mekanın içinde, o zamanın ve
mekanın kendine özgü dünyevî şartlarıyla boğuşmak olarak ele alan,
bununla da kalmayıp insanı “hep ölüme doğru bir varlık” olarak ta-
nımlayan Heiddeger, insanın bu varlık biçimini algılayabilen yegane
varlık olduğunu söylemektedir ki, “ölüme- doğru otantik varoluş –yani
zamansallığın fânîliği- Dasein’ın tarihselliğinin gizli temelidir.” “Dil,
Varlığın meskenidir” diyen Heiddeger’de dil, Dasein’ın varoluşunun
temelidir. Dili, “ özne olarak insanı devre dışı bırakan Varlığın açılımı-
nın bir yolu” olarak gören Heiddeger, insanın, varlığın meskeni olan
dilin kullanımında olduğunu söyler.(s.144) Heiddeger, teknikle ilgili
olarak geliştirdiği vorhanden/elde mevcut olmak kavramıyla, varlığın
her boyutunun bir teknik olarak nasıl ele alınabildiğini göstermeye
çalışmıştır. Bir başka deyişle insanın her şeye elde -fütursuzca kul-
lanıma açık- mevcut bir şey olarak bakışı olarak ifade edilebilecek bu
kavramla gelen anlayışın, tarih, sanat eseri ve varolan herşeye yö-
nelebileceğini söyler. Böylesi bir yönelimin, varlıktan gelmesi gereken
mesaja kendini “kapamak” la sonuçlanacağı düşüncesindedir. “Kendi
varoluşu içinde olmayı anlayan” Dasein’ın, diğer varolanların varlığını
da ön-ontolojik olarak anlayacağını söyleyen Heiddeger’ın bu katkı-
ları, teolojide olumlu yönde bir etki oluşturmuştur. O, tarihselliğin
insan Dasein’ının varoluş biçimlerinden birisi olduğunu söyleyerek,
Hermenötik alanında yepyeni bir tesbitte bulunmuştur.(s.148)
“Anlamanın her zaman bir nesneye ilişkin olduğu kadar, kaçınıl-
maz olarak özneye de ilişkin olduğu” nu söyleyen ve “bilenin kendi
varlığını” gündeme getiren H.G. Gadamer’e (1900-2002) göre Herme-
Dostları ilə paylaş: |