65
Güder, Mercan / 2000 Sonrası Türk Dış Politikasının Temel Parametreleri ve Orta Doğu Politikası
nan olumlu gelişmelerdir. Cem’in bu sınırlı
ve münferit girişimleri, 2002 sonrasında
yeni bir kavramsallaştırmayla istikrarlı bir hükümet politikası haline gelmiştir.
Son olarak, “komşularla sıfır sorun” bağlamında tartışılan önemli hususlardan biri de
realite-idealizm tartışmasıdır. Pek çok kimse, bu politikanın ne kadar gerçekçi olduğu
ve uygulanabilirliği konusunda ciddi soru işaretlerine sahiptir (Hale, 2010, s. 8). Sıfır
sorun “açılım”ı kapsamında değerlendirilen, Suriye, Ermenistan ve Yunanistan ile iliş-
kilerde sorunlu alanlar henüz giderilememiştir. Son dönemde, “Arap Baharı” sonrası
Suriye
örneğinde olduğu gibi, bir dönem iyileşen ilişkilerde çok ciddi istikrar sorunu
mevcuttur. Bu ilkenin işlememesinde, ilişkilerin sağlam zeminlere oturtulmaması
ve çıkar ilişkilerinin ikili bir münasebetten ibaret görülerek küresel siyasetin seyrinin
gözden kaçırılması önemli bir etkendir. Bu durum, sorunun sadece siyasi ilişkilerdeki
yakınlaşmalarla çözülmesinin mümkün olmadığını göstermektedir.
Bu tür girişimlerde
sonuç alınabilmesi için, tarafların politik iradesinin istikrarlı bir biçimde karşılıklı çıkar-
lara dayalı olarak sağlam bir zemine inşa edilmesi gerekmektedir.
Son zamanlardaki gelişmeler, komşularla sıfır sorun siyasetinin sürdürülemediğini
gösterse de bu ilkenin uzun vadede Türkiye’nin dış politikasını güçlendirici bir değeri
olduğu gözden kaçırılmamalıdır (Özdal vd. 2009, s. 5-6).
Dolayısıyla Türkiye’nin kısa vadede başarısız da olsa bu politikasını ısrarla sürdürmesi
gerekmektedir. Zira kendini “merkez ülke” olarak konumlandıran Türkiye’nin, bu hedef
doğrultusunda atacağı adımlarda kendisine ayak bağı olacak, komşularıyla sorunlu
ilişkilerini tamir etmesi mecburidir.
Model Ülkeden Merkez Ülkeye Geçiş
Türkiye, 2000 sonrasında kendine dış politika hedefi olarak Orta Doğu’da merkez
ülke olmayı belirlemiştir. Türkiye için belirli dönemlerde “model ülke” ve “köprü ülke”
tanımlamaları yapılmaktadır. İşin ilginç yanı, Türkiye, genel olarak kendine muvafık
görülen bu sıfatlardan memnun olmuştur.
8
Gerçekte bu rol, çoğu zaman uluslararası
arenada etkin olan Batı tarafından Türkiye için biçilmiş bir roldür. Bölgede devrim
sonrası nüfuzu artan İran’ı dengelemek adına, Türkiye laik devlet anlayışıyla bölge-
deki ülkeler için model ülke olarak sunulmuştur (Duman, 2011). Bu, ilk etapta olumlu
gözüküyor olsa da ülke için sınırları belirlenmiş pasif bir rol verildiği anlamındadır.
Türkiye’nin kendine uygun rolleri seçip üstlenebilmesi için aktif ve yaratıcı olması gere-
kir; aksi takdirde kendine biçilen rolleri oynaması kaçınılmaz olacaktır. Son dönemlerde
bu söylemin/rolün yerine, Türkiye’nin, bölgesinde merkez ülke olduğu iddiası öne
çıkmaya başlamıştır (Aral, 2009, s. 154).
8 Hatta merkez olduğunu iddia ettiği günümüzde dahi bazen Türkiye’nin kendisini bir model olarak
sunmaktadır.
66
İnsan ve Toplum
Tüm bunların işaret ettiği nokta, Türkiye’nin rolünü “model ülke” anlayışından “merkez
ülke” anlayışına dönüştürme isteğidir. Ancak, Türkiye’nin
böyle bir rolü arzu etmiş
olması, durumun gerçekten böyle olduğu anlamına gelmez. Küresel güçlerin İran’a
karşı, bölgede rekabet gücü en yüksek ülke ve “ılımlı İslam” anlayışına model olarak
Türkiye’yi desteklemesine karşın, İran’ın bölgedeki etkinliği kimi zaman Türkiye’nin
merkez ülke iddialarına gölge düşürebilmektedir. Davutoğlu’nun sınıflandırmasına
göre Türkiye, “merkez ülke” tanımlamasına en uygun örnektir:
“…Türkiye coğrafi olarak birçok bölgenin, Asya ve Afrika gibi kıtaların, merkezin-
de olması sebebiyle güçlü bir coğrafi ve tarihî devamlılığa sahip merkez bir ülke-
dir. Coğrafi devamlılık, farklı bölgelerle ilişkisi olmasıyla; tarihi devamlılık ise etra-
fındaki birçok topluluk ve ulusla kültürel bağı olmasıyla ilgilidir. Bu, merkez ülke
olmak için bir gerekliliktir.
Bölgemizde, kritik tarihî dönemlere sahip Afrika ve
Arap ülkesi olan Mısır gibi başka merkez ülkeler de vardır. Tüm detayları belirt-
meye gerek yok; fakat bu coğrafi ve tarihî devamlılık, bizi riskleri en aza indirmek
ve imkânları azami düzeye çıkarmak için çeşitli yollar bulmaya zorlamaktadır”.
9
Şüphesiz Arap dünyasında siyasi öngörüleri ve dengeleri altüst eden devrimlerin pat-
lak vermesi, bölgedeki durumun gözden geçirilmesine neden olmuştur. Bölgedeki,
özellikle Arap ülkeleri arasında etkisi bir hayli yüksek olan Mısır’ın, enerjisini belirli bir
süre de olsa iç meselelere harcaması
gerektiği realitesi nedeniyle, yakın gelecek için
bölgede “merkez ülke” olma mücadelesi doğal olarak Arap olmayan iki ülke, İran ve
Türkiye arasında gerçekleşecektir. Bu iki ülke arasındaki rekabet, bu ülkelerin bundan
sonra nasıl bir strateji takip edeceği ve özellikle de Arap dünyasıyla nasıl bir ilişki kura-
cağı, bölgede “merkez ülke” adayını belirleyecektir. Yoksa Türkiye’nin kendine biçmiş
olduğu “merkez ülke” olma rolünün tek başına bölgesel dengeler açısından
pek de
ehemmiyeti olmayacaktır. Hatırlanacağı gibi, Türkiye’nin 1990 sonrası Orta Asya ülkeleri
için benzer bir “model ülke” olarak sunulması sonrasında Türkiye, istenen performansı
gösterememiştir. O zaman da Rusya’nın bölgedeki etkisi çok fazla dikkate alınmadığı
ve Türkiye’nin ekonomik kapasitesiyle, siyasi ve kültürel söylemi arasındaki orantısızlık,
yaptığı hamleleri boşa çıkarmıştır. Konuya bu prizmadan bakıldığında, “merkez ülke”
rolüne soyunmak, Türkiye’nin başarmış olduğu ve bu konuda tartışmaların sonuçlandı-
ğı bir ilke olmaktan öte hâlâ devam eden süreci işaret etmektedir.
Yumuşak Güç (Soft Power)
2000 sonrasında dış politika alanında gerçekleşen bu değişikliklerle birlikte Türkiye,
temelde “yumuşak güç” ilkesini hayata geçirmek istemiştir. Yumuşak güç (soft power)
kavramı, ilk olarak Joseph S. Nye’ın 1990’da literatüre kattığı ve 2004’te geliştirip
9 Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu ve Avustralya Dışişleri Bakanı Sayın Kevin Rudd, 1
Şubat 2011 tarihinde USAK Evi konferans salonunda gerçekleştirilen “Türkiye ve Avustralya İlişkileri:
21. Yüzyılda Yaratıcı Dış Politika” başlıklı panele iştirak etmişlerdir. Detaylı
bilgi için, bkz. Davutoğlu
(2011b). Ayrıca, bkz. (Taraf, 2010).