"Peki."
"İsa Mesih, insanlara son derece tesir edebilen tarihi bir kişilik.
Belki de dünyaya gelmiş
en gizemli ve telkin yeteneği en güçlü liderdi. Vahiy alan bir Mesih olarak İsa kralları devirdi,
milyonları peşinden sürükledi ve yeni felsefeler buldu. Kral Süleyman ve Kral Davut'un
soyundan geldiği için, Yahudi Krallığı tahtında hak iddia edebiliyordu. Bilindiği yaşamı ülke
çapındaki binlerce müridi tarafından kaleme alındı." Teabing çayından bir yudum aldıktan
sonra, örtünün üstüne geri koydu. “Yeni ahit için
seksenden fazla İncil yazıldı, ama bunlardan
birkaçı kabul edildi. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna bunlardan bazıları."
Sophie, "Hangi İncillerin kabul edileceğini kim belirledi?"
Teabing, "Aha!" diyerek şevkle parladı. "Hıristiyanlık tarihinin cilvesi. Bugün
bildiğimiz
İncil, pagan Roma imparatoru büyük Constantine tarafından yazdırıldı."
Sophie, "Ben Constantine'in Hıristiyan olduğunu sanıyordum," dedi.
Teabing, "Hemen hemen," diye alay etti. "Karşı koyamayacağı ölüm döşeğinde vaftiz
edilene kadar bir pagan olarak yaşadı. Constantine zamanında Roma'nın
resmi dini güneşe
tapınmaktı -
Sol Invictus mezhebi ya da Yenilmez Güneş- ve Constantine başrahipti. Roma'da
yeni bir dinin yayılması onun için talihsizlik olmuştu. İsa, Mesih'in çarmıha gerilmesinden üç
yüz yıl sonra İsa müritleri katlanarak artıyordu. Hıristiyanlarla paganlar savaşmaya
başlamışlardı ve anlaşmazlık o boyutlara gelmişti ki, Roma'yı ikiye bölmekle tehdit ediyordu.
Constantino bir şeyler yapılması gerektiğine karar verdi. 325 yılında Roma'yı tek bir din
altında birleştirmeye karar verdi. Hıristiyanlık."
Sophie şaşırmıştı. "Pagan bir imparator resmi din olarak neden Hıristiyanlığı seçsin?"
Teabing kıkırdadı. "Constantine çok iyi bir işadamıydı. Hıristiyanlığın
yükselişe geçtiğini
görebiliyordu, bu yüzden kazanacak ata oynadı. Tarihçiler hâlâ Constantine'in güneşe tapan
paganları Hıristiyanlığa nasıl döndürdüğüne hayret ederler. Pagan sembollerini, tarihlerini ve
ayinlerini büyüyen Hıristiyan geleneğine yerleştirerek, her iki tarafın da kabul edebileceği
karma bir din yaratmıştı."
Langdon, "Büyücü
değişikliği," dedi. "Hıristiyan sembollerinde pagan dinine ait izler
inkâr edilemez. Mısırlıların güneş çemberleri Katolik azizler'in haleleri oldu. İsis'in mucizevi
bir şekilde gebe kaldığı oğlu Horus’u emzirdiğini resmeden harfler, Bakire Meryem'in Bebek
İsa'yı emzirdiği modern sahnelere dönüştü. Ve Katolik ayinindeki tüm görsel unsurlar -
piskoposluk tacı, sunak, ilahi okumak ve komünyon, 'Tanrı'yı yeme töreni-
doğrudan eski
pagan dinlerinden alındı."
Teabing iniltili bir ses çıkardı. "Bir simgebilimcinin Hıristiyan ikonları üzerine
konuşmaya başlamasına izin vermeyeceksin. Hıristiyanlıkta hiçbir şey orijinal değildir.
Hıristiyanlık öncesi tanrı Mithra -Tanrı'nın Oğlu ve Dünya Işığı diye bilinir- 25 Aralık'ta
doğmuştu, sonra bir taş mezara gömüldü ve üç gün sonra yeniden dirildi. Bu arada 25 Aralık a
zamanda Osiris'in, Adonis'in ve Dionisos'un doğum günüdür. Krişna doğduğunda beraberinde
altın, tütsü ve laden reçinesiyle gelmişti. Hıristiyanlığın kutsal günü bile paganlardan
çalıntıdır."
"Ne demek istiyorsunuz?"
Langdon, "Aslında," dedi. "Hıristiyanlıkta Yahudilerin Şabatı olan cumartesi günü
kutsaldır ama Constantine, onu, paganların güneş kutlaması günüyle çakışması için
değiştirmişti." Sırıtarak duraksadı. "Günümüzdeki kilise cemaatinin çoğu,
pagan güneş
tanrısının övüldüğü gün olduğunu bilmeden pazar –Sunday-
*
ayinlerine giderler."
Sophie'nin başı dönüyordu. "Tüm bunların Kâse'yle ilgisi var mı?"
Teabing, "Oldukça," dedi. "Henüz bitmedi. Dinlerin harmanlandığı bu dönemde,
Constantine'in yeni Hıristiyan geleneğini sağlamlaştırması gerekiyordu, bu yüzden Nikaia
Konseyi diye bilinen ünlü bir ekümenik toplantısı düzenledi."
*
Güneş günü.
Sophie bunu sadece İznik Amentüsü'nün
*
doğduğu yer olarak biliyordu.
Teabing, "Bu toplantıda," dedi. "Hıristiyanlık pek çok açıdan ele alınıp, oylama yapıldı...
Paskalya tarihi, piskoposların rolleri, kutsal tören yönetimi ve elbette
İsa'nın Tanrısallığı."
"Tam anlayamadım. Tanrısallığı mı?"
Teabing, "Hayatım," dedi. 'Tarihin o anına kadar Mesih, müritleri tarafından ölümlü bir
peygamber olarak kabul ediliyordu... büyük ve
güçlü bir adam ama sonuçta bir insandı. Bir
ölümlü."
'Tanrı'nın Oğlu değil yani?"
Teabing, "Doğru," dedi. "Mesih'in Tanrı'nın Oğlu olduğu Nikaia Konseyi'nde teklif
edilmiş ve oylanmıştı."
“Durun biraz. İsa'nın Tanrısallığının
oylama sonucu ortaya çıktığını söylüyorsunuz?"
Teabing, "Oybirliğiyle de denilebilir," diye ilave etti. "Yine de, İsa'ya Tanrısallık tanımak
Roma İmparatorluğu'yla yeni Vatikan üssünü birleşmekte önemli bir rol oynamıştı.
Constantine, Mesih'i resmen Tanrı'nın Oğlu kabul etmekle İsa'ya insan dünyasının ötesinde
var olan bir ilaha, gücüne karşı konulmaz bir varlığa dönüştürmüştü. Böylece paganların
Hıristiyanlığa daha fazla karşı gelmelerini engellemekle beraber, artık İsa inanlarının
kendilerini
sadece kutsal bir kanal vasıtasıyla bağışlanmaları sağlanmış oldu...
Katolik Roma
Kilisesi."
Sophie kendisine bakınca, Langdon başını hafifçe sallayarak duyduklarını onayladı.
Teabing, "Her şey güçle ilgiliydi," diye devam etti. "İsa'nın Mesih olması kilise ile
devletin işlemesi için elzemdi. Pek çok alim, kilisenin İsa'yı müritlerinden
çaldığını, insanlığa
getirdiği mesajı kaçırdığını, anlaşılmaz bir Tanrısallık perdesine sardığını ve kendi gücünü
yaymak için onu kullandığını iddia eder. Bu konuda pek çok kitap yazdım."
"Sanırım dindar Hıristiyanlar bu yüzden size her gün nefret mektupları yolluyordur."
Teabing, "Bunu neden yapsınlar?" diye karşı geldi. "Eğitimli Hıristiyanların büyük
çoğunluğu inandıkları dinin tarihini biliyorlar. İsa gerçekten büyük ve güçlü bir adamdı.
Constantine'in el altından yürüttüğü politik manevralar İsa'nın hayatının ihtişamına gölge
düşürmez. Kimse İsa’nın sahtekâr olduğunu söylemiyor ya da dünyayı etkisi altına alıp
insanlara daha iyi hayatlar sunduğunu inkâr etmiyor. Tek söylediğimiz, Constantine'in İsa'nın
nüfuzundan ve öneminden faydalandığı. Ve böyle yaparak, Hıristiyanlığı bugün bildiğimiz
şekline soktu."
Sophie bakışlarını önünde duran sanat kitabına çevirdi. Açıp, Da Vinci’nin Kutsal Kâse
resmini görmek için sabırsızlanıyordu. Teabing daha hızlı konuşarak, "Düğüm burada," dedi.
"Constantine Mesih'in statüsünü, ölümünden yaklaşık dört yüzyıl sonra yükselttiği için,
'hazırda onun hayatını
ölümlü bir adam olarak anlatan binlerce belge duruyordu. Constantine
tarih kitaplarını yeniden yazmak için cesur bir hamle yapması gerektiğini biliyordu, İşte
Hıristiyanlık tarihinin en büyük anı o zaman oluştu." Teabing gözlerini Sophie'ye dikerek
durdu. "Constainline, İsa'nın
insani özelliklerini anlatan kutsal kitapları lanetleyen
ve onu
tanrı gibi gösteren İncilleri yücelten, yeni bir İncil yazılmasını emretti. Eski İnciller
yasaklanmıştı, toplatılıp yakıldılar."
Langdon, "İlginç bir şey ekleyeyim," dedi. "Yasaklanmış İncilleri Constantine'in
yazdırdığına tercih edenler kâfir ilan ediliyordu. Kâfir
–heretic- kelimesi tarihin bu
döneminden gelir. Latincedeki haereticus kelimesi 'seçim' anlamına geliyordu. İsa'nın asıl
tarihini 'seçenler', dünyan ilk kâfirleriydi."
Teabing, "Constantine'in ortadan kaldırmaya çalıştığı İncililerden bazılarının," dedi.
"Günümüze kadar gelmesi tarihçiler için büyük bir şanstır. Lut Gölü Yazmaları, 1950'lerde
Yahuda Çölü'nde Kurman Vadisi yakınlarındaki bir mağarada saklı bulundu. Ve tabii bir de
1945'te Nag Hammadi'de bulunan Kıpti Yazmaları. Bu yazmalar gerçek Kâse hikâyesini
*
İznik'te 325 yılında kurulan kilise meclisinin kararlaştırdığı Hıristiyanlık umdeleri.