3
TARİHÇE
Çin İmparatoru Schen Hung’un bundan 5000 yıl önce beslenme ve gebelik arasındaki
ilişkilerden söz ettiğine dair kayıtlar mevcuttur.
19. asra kadar bu konuyla ilgilenilmemiş.Bu asırda Makrositer Hiperkrom anemilerin
tropikal ülkelerde görülmesi üzerine tropikal gebelik anemileriyle ilgili çalışmalar
başlamıştır.
1842’de Channing Amerika’daki ilk gebelik anemilerini yazmıştır.
1854’de Zürih kantonunda da aynı tip anemilerden bahseden yayınlara rastlanmış.
1871 yılında Gusserovun takip ettiği 5 ağır anemi vakası eksitus ile neticelenmiştir.
Nihayet 1872’de Biermer progressif Pernisiyöz anemiyi bunlara ilave etmiştir.
1912’de Osler gebelik anemileriyle Addison anemilerinin farklarını belirtmiştir.
1927’de Auberdin gebelik anemilerinin doğumu müteakip spontan şifa bulduğunu
70 vakasında ispatlamıştır.
1928’de Brault-Fabre-Laenec anemide ilk olarak karaciğer tedavisini bulmuşlar.
1936-1938’de Steverson, Abramson, 1941’de de Segerdahl 1942’de Miller Davitson,
Nielson sternal ponksiyon ile hematolojide ilk kemik iliği tetkiklerini yapmışlardır.
1945’de İngiltere’de Sheila ilk gebelik anemilerini teferruatı ile yazmıştır.
Memleketimizde gebelik anemilerini ilk defa 1936’da Ord.Prof.Frank Pernisiyöziförm
anemiler adı altında toplamıştır. Daha sonra Prof.Dr.Sedat Tavat İ.Ü.Tedavi kliniğinde 10
yılda rastlanan 14 gebelik anemisi vakasını neşretmiştir.
Bugünkü bilgilerimizin ışığı altında ve modern laboratuar tetkikleri sayesi ile
gebelik anemilerinin tetkiki imkanı artmıştır.
Buna paralel olarak çevre sağlığı ana ve çocuk sağlığı dispanserleri
sosyalizasyon ve entegrasyon çalışmaları, yayın ve neşriyat imkanları, hayat
standartlarının artması, beslenme sorununu belirli bir düzeye çıkartmıştır.Sağlık Bakanlığının
teşhis ve tedavi imkanlarını memleketimizin en ücra köy ve kasabasına götürmeyi gaye
eden bu hizmetleri sayesinde bugün gebelik anemileri vakalarına nadir rastlıyoruz.
4
GENEL BİLGİLER
KAN
Kan ve onun hastalıklarıyla uğraşan bilim dalına HEMATOLOJİ denir. Kan sıvı
bir ortamda (plazma) süspansiyon halinde bulunan şekilli elemanlardan ( Eritrosit, lökosit,
trombosit) meydana gelmiştir(1,4).
Kan, hücrelerin birbiriyle ve hariç ile olan irtibatlarını sağlar.Daimi
sirkülasyonu ile akciğerlerden aldığı oksijen ve sindirim sisteminden aldığı gıda maddelerini
dokulara götürür.Ve oralardan aldığı metabolizma artıklarını itrah organlarına taşır.
Organizmanın termoregülasyonunu tanzim eder.Hormonları taşıyarak organlar
arasındaki irtibatı sağlar.Böylece sinir sistemi ile beraber organizmanın çalışmasını sağlar.
İhtiva ettiği şekilli elemanlar ve antikorlar vasıtasıyla organizmaya giren canlı
ve cansız yabancı maddelere karşı organizmayı korur ve müdafaa eder.
Kanın terkibinde ve şekilli elemanlarında meydana gelecek değişiklikler
organların normal çalışma düzeninin bozulmasına sebep olurlar.Organizma kanın maruz
kaldığı bu değişikliklere karşı, hormonlar, sinir sistemi, fizik ve şimik reaksiyonlarla
dengede tutmaya gayret eder.
Kan organizmanın hemen bütün hücrelerinin mahsülü olduğundan terkibindeki
değişiklikler fizyolojik bir görevin patolojik hale çevrildiğini gösterir.
Şimdi kanın elemanlarını gözden geçirelim(1, 4, 5).
ERİTROSİTLER
Eritrositler kanın renkli olan elemanlarıdırlar.İhtiva ettiği hemoglobinden dolayı
sarı yeşil renkte görülürler.Nükleusları yoktur.Disk şeklinde ortası çökük ve gayet
elastiktirler. Ortalama 7.5 mikron çapında ve 2 mikron kalınlığındadırlar. Hacmi 88
mikron küptür.Bir eritrositin sathı ise 140 mikron karedir.
Eritrositlerin etrafında protein ve lipoidden yapılmış semipermeabl bir zar
vardır. İçerisinde sünger gibi bir stroma ve bunların arasında kana rengini veren
hemoglobin bulunur.
Eritrositler organizmanın en az su ihtiva eden hücreleridir.(% 60). Solid kısmın
% 90’ını hemoglobin teşkil eder.(Bütün Eritrositlerin %38’i) geri kalanı amino asitler
5
(protein) fosfolipid, kolesterin, nötr yağ, fermentler, glikoz, üre ve inorganik tuzlardır.Bütün
kan hacminin % 34’ünü Eritrositler teşkil eder.
Eritrositler oksijen transportunu sağlarlar. Hemoglobin plazmaya nazaran 100
defa daha fazla oksijen taşır. Nükleuslarının olmamalarına rağmen eritrositler canlı
hücrelerdir. Ortalama ömürleri 120 gündür.
Eritrositlerin cidarı plazma proteinlerine, Sodyum, Potasyum, Kalsiyum gibi
katyonlara empermeabldır. Suyu, Cl, HCO3 gibi anyonları geçirir.Keza üre, ürik asit ve
şekere karşı permeabldir. Eritrositler K ve Mg’dan zengin olup Na ve Ca’dan
yoksundurlar(3,7).
HEMATOPOEZİS İLE İLGİLİ DOKULAR
Kemik iliği, Lenfoid doku ve Retiküloendotelyal sistem hematopoez ile ilgili
dokulardır.
KEMİK İLİĞİ
İhtiva ettiği kan damarları ve yağ hücrelerinin oranına göre kırmızı veya sarı
olarak görülürler.
Kırmızı ilik hematopoetik aktivite gösteren kısımdır. Sarı ilik ise artan bir ihtiyaç
halinde derhal faaliyete geçen retikulum hücrelerine sahip hematopoetik hücreler ihtiva
eder.
Yenidoğanda kemik iliği 70-90 cc olup tamamen kırmızı ilik ihtiva eder. Ancak 4,5
yaşlarında sarı ilik teşekkül etmeye başlar.
Erişkinde ilik boşluğu 3000-4000 ml olup bunun yarısı kırmızı iliktir.Yaşlılarda
kemik iliği kırmızı ilik aleyhine bozulur(5,6).
Erişkinde kırmızı ilik sternum, scapula, clavicula, costalar, vertebralar, cranium
pelvis, femur ve humerusun proksimal kısımlarında bulunur.
Fonksiyonel yönden kemik iliğinin geniş bir kapasitesi vardır. Akut bir anemide
normalin 3 misli, kronik bir anemide normalin 6 misli faaliyet gösterir.Kronik hemolitik
anemilerde hematopoetik doku kemik dokusu aleyhine gelişir.
Dostları ilə paylaş: |