57
bulunan retorik ve gerçeklik arasındaki gediği en açık biçimiyle ortaya koyar.”
111
Ulusal güvenliğin ve çıkarların söz konusu olduğu savaş dönemlerinde medyadaki
haberlerin, ülkelerinin politikalarından bağımsız olarak eleştirel olması ve uluslararası
olayların tarafsız bir bakış açısı ile analiz edilmesi çok zordur.
Devletler, uluslararası olaylarda alınan kararların meşruiyetini sorgulamadan,
tamamıyla
realist
paradigma
çerçevesinde
ulusal
çıkarları
ön
plana
çıkarabilmektedirler. Kimi zaman ise uluslararası meşruiyet kabul edilmekte; fakat
farklı görüş açılarından buna yaklaşılmaktadır. Örneğin 1991 ve 2003 Irak Savaşı
hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) genel kurulundaki konuşmaları
inceleyen Özdemir; her iki oturumda da uluslararası meşruiyetin tartışıldığını,
taraflarca uluslararası meşruiyetin kabul edildiğini; fakat farklı tanımlandığını
belirtmekte, bu tanımlamayı belirleyen ana unsurların ise Türkiye’nin milli güvenliği
ve ulusal çıkarları olduğunu ifade etmektedir. Özdemir, “Uluslararası meşruiyet,
tarafların ülke güvenliği ve çıkarlarına ilişkin görüşleri doğrultusunda eğilip
bükülebilen, farklı tanımlanan; fakat bu amaçlara ulaşmanın da meşruiyetini
sağlayacak bir araç olarak görülmüştür,” sonucuna varmıştır.
112
Yine aynı araştırmada
ulaşılan diğer bir sonuç da “1990 ve 2003 yıllarında Körfez ve Irak Savaşları öncesi
toplanan TBMM, Türkiye’nin bu savaşlara müdahil olup olmamasının meşruiyetini,
uluslararası meşruiyetin, Türkiye’nin milli güvenliğinin ve ulusal çıkarlarının
korunmasına dayandırmış; Türkiye’nin milli güvenliği ve ulusal çıkarları
111
A. Belsey & R. Chadwich, Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar, stanbul, Ayrıntı Yayınları, 1998,
s. 190.
112
nan Özdemir, “TBMM’de Savaş Retoriği: Körfez ve Irak Savaşları” Savaşın Yüzleri ve
Uzlaşmanın Aşamaları Faces Of War Phases Of Reconciliation,
Der: Ülkü Doğanay, Ankara
Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2004. s. 106.
58
konusundaki
tanımlamalar,
uluslararası
meşruiyetin
tanımlanmasını
da
etkilemiştir.”
113
olmuştur. Bu sonuç Türkiye’nin uluslararası politikada realist
paradigmayı benimsediğini ortaya koyması açısından önem taşımaktadır. Türk
basınının uluslararası olaylardaki meşruiyeti sorgulayıp sorgulamadığı konusunda
yapılan çalışmalarda basının da benzer bir politika izlediği saptanmıştır. Türk
medyasında Irak Savaşı’nın köşe yazarları tarafından nasıl ele alındığını inceleyen
Deveci ve Kejanlıoğlu bu savı destekleyici sonuçlara ulaşmışlardır. Buna göre;
“uluslararası siyasetin yalnızca realist bir perspektiften anlaşılabileceği, yaklaşan
savaşın kaçınılmaz olduğu ve Türkiye’nin bu savaşa mutlaka girmesi gerektiğini,
tarihin hemen her döneminde ama özellikle “yeni dünya düzeninde” etik normların ya
da yasaların değil gücün etkin olduğunu dile getiren ve bu gerçeklik karşısında
çırpınmanın yalnızca faydasız değil aynı zamanda naiflik (“ahmaklık” ya da
“romantiklik” de olabilir) olduğunu savunan, savaşa eleştirel herhangi bir yaklaşımı
kınayan kapatma çabası”
114
tespit edilmiştir. Yine aynı araştırmada “görülen en bariz
söylemsel kapatma, bu realist bakışı vurgulayarak olası savaşa etik normlar,
uluslararası örgütler, anlaşmalar ve standartlar açısından yaklaşmayı engelleme,
tartışmaya sokmama çabası ile belirmektedir.”
115
sonucuna varılmıştır.
Çatışma dönemlerinde, medyada ulusal bakış açıları daha çok yoğunluk
kazanmaktadır. "Gerçeği anlatmaktan daha önemli olan şey savaşı kazanmaktır" sözü
113
nan Özdemir, “TBMM’de Savaş Retoriği: Körfez ve Irak Savaşları” Savaşın Yüzleri ve
Uzlaşmanın Aşamaları Faces Of War Phases Of Reconciliation
, Der: Ülkü Doğanay, Ankara
Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2004, s. 115-116.
114
Cem Deveci, Beybin Kejanlıoğlu, “Türk Medyasında Irak Savaşı” Savaşın Yüzleri ve Uzlaşmanın
Aşamaları Faces Of War Phases Of Reconciliation,
Der: Ülkü Doğanay, Ankara Üniversitesi
Basımevi, Ankara, 2004. s. 142
115
Cem Deveci, Beybin Kejanlıoğlu, “Türk Medyasında Irak Savaşı” Savaşın Yüzleri ve Uzlaşmanın
Aşamaları Faces Of War Phases Of Reconciliation
, Der: Ülkü Doğanay, Ankara Üniversitesi
Basımevi, Ankara, 2004. s.123
59
savaş dönemlerindeki savaş gazeteciliği ile ilgili genel düşünceyi
açılamaktadır.
116
kinci dünya savaşında bir muhabirin aşağıdaki sözü ise medyanın,
ulusal çıkarları gözeterek yanlı yayın yapması varsayımını kuvvetlendirir niteliktedir:
“Ülken savaştaysa, senin haberciliğin de bu savaşın uzantısı olur. Nesnellik, ancak
kara bulutlar dağıldıktan sonra söz konusu olur.”
117
Williams da yazdığı makalede savaş
muhabirlerinin savaş haberlerini verirken “hayal güçlerinin gerçeği” ile “dış gerçeklik”
arasında ikilemde kaldığını belirtirken, ngiliz Picture Post’un editörü Hopkinson’dan
bir alıntı yapar; “savaş dönemlerinde bazen gerçeklerden daha önemli şeyler vardır”
sözleri ile nesnellikten nasıl uzaklaşıldığını anlatır.
118
Burada, medyanın özellikle
ulusal ve uluslararası kriz dönemlerinde daha çok ulusal çıkara odaklandığı ortaya
çıkmaktadır. Gazeteciler, savaş dönemlerinde vatanseverlik duygularının yanı sıra
verdikleri haberlerde, düşman lehine savaşın gidişatını değiştirecek unsurların
bulunmasından endişe etmektedir. Yine bunlara ek olarak, cesetlerin resimlerinin
gösterilip gösterilmemesi, sivil halkın kayıplarının verilip verilmemesi ya da savaş
esirlerinin görüntüleri, düşman tarafından haberlerin aktarılıp aktarılmaması, savaş
alanında sevdiklerini yitiren acılı aileleri gösterilip gösterilmemesi ve muhabirlerin
silahlı kuvvetlerin savaş bölgesinde koyduğu sınırlamalara uyulup uyulmaması gibi
savaş muhabirlerinin dikkate almaları gereken birçok unsur bulunmaktadır.
Devletin ve ordunun savaş muhabirlerinden istedikleri; halkın ve askerlerin moralini
yükseltecek, düşmanı yerecek ve “nefret edilmesini sağlayacak” türden haberler
vermeleridir.
119
Verilmemesi gerekenler ise; “bizim tarafın verdiği ağır zayiat ve
116
A. Belsey & R. Chadwich, Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar, stanbul, Ayrıntı Yayınları,
1998, s: 191.
117
A.g.e. s: 192.
118
A.g.e., s.189.
119
A.g.e. s: 192.
Dostları ilə paylaş: |