üzerine Popper’in görüşleri). İkincisi, Aristoteles’in eylemsizlik
yasasının değiştirilmesi Galile’nin yaptığı değişiklikler arasında sadece
bir tanesiydi. Aristotelesçi yasa mutlak hareketi tanımlıyordu -ve kule
argümanı da (taşın kuleden öngörülen uzaklaşması kuşkusuz göreli bir
değişimdir, fakat burada tartışılan Galile’nin neyi değiştirdiğidir, bu
değişikliği nasıl gerekçelendirdiği değil). Eğer yeni bir “yardımcı
hipotez” formüle edilecekse, o hipotez de mutlak hareketleri kullanmak
zorundadır: bir çeşit impetus teorisi olmalıdır bu. Fakat Galile giderek
bir kinematik gö- relikçisi haline geldi (YK, s.78, Dipnot 10; s.96,
Dipnot 15).
Onun
yardımcı hipotezi, impetus
olmaksızın
iş görmek
zorundaydı. O nedenle Galile eldeki kavramsal sistemde, diğer
yönlerine hiç dokunmadan (yer ya da güneş çevresinde mutlak hareket,
fakat merkez yönünde doğrusal değil) bir
hipotezi
değiştirdi, bir;
sistemin
kavramlarım
değiştirdi -yeni bir dünya görüşü formüle etti
(daha önce başkaları tarafından hazırlanmış), iki. İlk süreç Duhem'in
projesiyle açıklanabilir ama İkincisi hayır.
Worral benim teorilerin çoğulluğunu tartışırken Brown hareketini
kullanış tarzımı da eleştiriyor. Bu eleştiri
(Philosophical Papers,
2. Cilt,
5. Bölüm’de tarif ettiğim türde) salt felsefi bir yaklaşımın mahzurlarını
gösteren kusursuz bir örnek, onun için her türlü ilgiyi hak ediyor.
YK, 3. Bölüm’de Brown hareketinin fenomenolojik termodinamiğin
ikinci yasasıyla ancak kinetik teorisiyle -ki bu teori de aynı yasayla
çelişir- analiz edildiğinde çeliştiğini göstermiştim. Worral argümanımı
anlamadığını söylüyor. Buraya kadar iyi. Birçok insanın anlamadığı
şeyler vardır. Sonra, argümanı anlamak için onu aşina olduğu bir tür
kırma mantığa çeviriyor. Buna da itirazım yok: bir argümanı
anlamıyorsam onu kendi anlayacağım dilde yeniden ifade etmeye
çalışırım. Ama Worral burada da durmuyor ve niye argümanımı daha
en başından onun dilinde formüle etmediğimden şikayetleniyor. Fakat
bu argüman ona yazdığım özel bir mektupta geçmiyor ki, teorik bir-
ciliği savunan fizikçilere yönelik genel bir metin -ve bu fizikçiler onu
mükemmelen anlamış görünüyor. Worral sırf dışarda bırakılmış
olmasına itiraz etmiyor, ayrıca kendi anladığı dilin var olan yegâne
kabul edilebilir dil olduğunu varsayıyor. Çevirisinin
çıktığı abuk sabuk yerlerden anlaşılacağı üzere (örneğin Wor- ral’m kanıt
nosyonu bilinmeyen kanıtlardan ya da hem aslında bir kanıt hem de çok
iyi biliniyor olmasına rağmen kanıt oldukları ' fark edilmeyen olaylardan
söz edebilmeyi imkânsızlaştırır), işte bunda kesinlikle yanılıyor. Anadilini
belirli olgu bağlamlarım ifade edecek kadar iyi bilmeyen birisi gibi,
kendindeki boşlukları benim argümanıma yansıtıyor ve sonra da onun
tutarsızlığını gösterdiğini iddia ediyor. Ne yapabilirim, ben de kullandığı
kırma mantıktan daha iyi diller bulunduğunu söylemekle yetineceğim. Bu
tür bir dil yardımıyla argümanım şöyle ifade edilebilir.
Elimizde bir T teorisi olsun (kastettiğim tam bir kompleks sistem: teori
artı temel koşullar artı yardımcı hipotezler artı vs.). Diyelim ki T, (C)
meydana gelecek diyor. Ama (C) değil (C’) meydana geliyor. Varsayalım
ki bunun böyle olduğu bilinseydi T çürütülmüş olacak ve (C’) de çürütücü
kanıt sayılacaktı (dikkat edilirse olgular ve cümleler arasında bir ayrım
yapmıyorum; argümanın hiçbir aşaması böyle bir ayrım üzerine
temellenmiyor; ve hiçbir âklı başında kimse onun yokluğundan dolayı bir
karışıklığa düşmeyecek). Yine varsayalım ki (C) ve (C’)’nü doğrudan
birbirinden ayırdetmemizi engelleyen birtakım doğa yasaları var:
aralarındaki farkı bize gösterecek hiçbir deney mevcut değil. Son olarak da
(C’)’nü ancak dolambaçlı bir yolla belirleyebildiğimizi varsayalım:
(C)’nin bulunduğu bir ortamda meydana gelmeyen ama (C’)'nün
bulunduğu bir ortamda meydana gelen ve başka bir (T’) teorisinin postüle
ettiği özel etkiler yardımıyla. Bir örnekle diyelim (C’), M gibi bir
makrosüreci te- tikliyor olsun (Worral “tetikliyor” sözcüğünü anlamakta
güçlük çekiyor: herhangi bir sözlük onu bu sıkıntıdan kurtarabilir). Bu
durumda (T’) bize (T)’ye karşı ancak tek başına T ve (T)’ye bağlı
deneylerle keşfedilemeyecek kanıtlar vermektedir: Tanrı için M ya da (C’)
(T)’ye karşı kanıtlardır; ancak biz insanlar bu olguyu tahkik etmek için
(T’)’ne ihtiyaç duyarız.
Brown hareketi işte tarif ettiğim bu duruma uyan somut bir örnektir:
(C) fenomenolojik termodinamiğe göre ısıl dengede bulunan uyarılmamış
bir ortamdaki süreçlerdir; (C’) ise kinetik teorinin böyle bir ortamda tespit
ettiği süreçlerdir. (C) ve (C’) deneysel olarak birbirinden ayırdedilemezler,
çünkü ısı öl-
çümünde kullanılacak herhangi bir cihaz bu özel durumda tam da cihazın
ortaya çıkaracağı düşünülen dalgalanmaları bünyesinde taşıyordur, M
Brown parçacığının hareketi, (T’) de kinetik teoridir. Galile Örneğindeki
gibi, bir yardımcı hipotezin diğer bir yardımcı hipotezle değiştirildiğini ve
bu arada birtakım güçlüklerin de ortadan kalktığını söyleyerek bu örneği
de itiş kakış Duhem modeline sokabiliriz. Ancak dikkat edilirse,
örneğimizde güçlük hipotez değişikliğine yol açmıyor, tersine değişiklik
bizim güçlüğü bulmamıza yardımcı oluyor -ve işin
bu yönü
Worral’in
analizinde gözden kayboluyor.
*
Daha genel itirazlara geçelim. lan Hacking’e tüm kalbimle katılıyorum,
bilimler benim ilk yazılarımda ve YK’nm bazı bölümlerinde sandığımdan
daha karmaşık ve çok yönlüdür. O dönemlerde gerek bilimin Öğeleri
gerekse onlar arasındaki ilişkiler konusunda kolaycı görüşler taşıyordum.
Evet bilimde teoriler vardır -ama ne bu teoriler filimin yegâne
bileşenleridir ne de onları cümleler ya da başka mantıksal kendilikler
cinsinden dört dörtlük çözümlemek mümkündür. Evet bu yönde çeşitli
aksiyomatik for- mülasyonlar var ve kimi bilimsel düşünceler kesin bir
şekilde tanımlanabiliyor, doğrudur; bilimadamlan araştırma yaparken
zaman zaman burada verilmiş emeklerin vargılarına dayanırlar, bu da doğ-
rudur. Ancak bu vargıları, basit mantıksal modellerle kendinden geçmiş
felsefecilerin muhtemelen kalbine indirecek bir tarzda farklı alanlara ait
aksiyomları birleştirerek, oldukça gevşek bir şekilde kullanırlar. Zaten
bugün mantığın kendisi de her türlü formalizasyonun serbestçe kullanıldığı
ve “antropolojik” kayıt ve düşüncelerin (sonluluk inancı) önemli bir rol
oynadığı bir aşamaya girdi. Bilimsel girişim şimdi bir bütün olarak, eski
mantıkçıların ve bir zamanlar bilim felsefecilerinin (aralarında benim de
bulunduğum) sandığından çok daha fazla sanatlara yakın görünüyor
(konunun bu yönü için krş. benim
Wissenschaft als Kunst,
Frankfurt 1984).
Bir bilimin o bilime ait teorilerin açık özellikleri ve gözlemsel
tespitlerle özdeşleştirilemeyeceği yönünde ilk kuşkularım 1950’de
Wittgenstein’m
Philosophical Investigations’mm
henüz basılmamış
metnini okuduğumda belirmişti. Fakat bu kuşkulan hâlâ soyut
Dostları ilə paylaş: |