Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə126/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   122   123   124   125   126   127   128   129   ...   135

üzerine   Popper’in   görüşleri).   İkincisi,   Aristoteles’in   eylemsizlik
yasasının değiştirilmesi Galile’nin yaptığı değişiklikler arasında sadece
bir tanesiydi. Aristotelesçi yasa mutlak hareketi tanımlıyordu -ve kule
argümanı da (taşın kuleden öngörülen uzaklaşması kuşkusuz göreli bir
değişimdir,   fakat   burada   tartışılan   Galile’nin   neyi   değiştirdiğidir,   bu
değişikliği   nasıl   gerekçelendirdiği   değil).   Eğer   yeni   bir   “yardımcı
hipotez” formüle edilecekse, o hipotez de mutlak hareketleri kullanmak
zorundadır: bir çeşit impetus teorisi olmalıdır bu. Fakat Galile giderek
bir   kinematik   gö-   relikçisi   haline   geldi   (YK,   s.78,   Dipnot   10;   s.96,
Dipnot   15).  
Onun  
yardımcı   hipotezi,  impetus  
olmaksızın
  iş   görmek
zorundaydı.   O   nedenle   Galile   eldeki   kavramsal   sistemde,   diğer
yönlerine hiç dokunmadan (yer ya da güneş çevresinde mutlak hareket,
fakat   merkez   yönünde   doğrusal   değil)   bir  
hipotezi
  değiştirdi,   bir;
sistemin  
kavramlarım
  değiştirdi   -yeni   bir   dünya   görüşü   formüle   etti
(daha önce başkaları tarafından hazırlanmış), iki. İlk süreç Duhem'in
projesiyle açıklanabilir ama İkincisi hayır.
Worral  benim teorilerin  çoğulluğunu tartışırken  Brown  hareketini
kullanış tarzımı da eleştiriyor. Bu eleştiri 
(Philosophical Papers,
 2. Cilt,
5. Bölüm’de tarif ettiğim türde) salt felsefi bir yaklaşımın mahzurlarını
gösteren kusursuz bir örnek, onun için her türlü ilgiyi hak ediyor.
YK, 3. Bölüm’de Brown hareketinin fenomenolojik termodinamiğin
ikinci yasasıyla ancak kinetik teorisiyle -ki bu teori de aynı yasayla
çelişir- analiz edildiğinde çeliştiğini göstermiştim.  Worral  argümanımı
anlamadığını   söylüyor.   Buraya   kadar   iyi.   Birçok   insanın   anlamadığı
şeyler vardır. Sonra, argümanı anlamak için onu aşina olduğu bir tür
kırma   mantığa   çeviriyor.   Buna   da   itirazım   yok:   bir   argümanı
anlamıyorsam   onu   kendi   anlayacağım   dilde   yeniden   ifade   etmeye
çalışırım. Ama  Worral  burada da durmuyor ve niye argümanımı daha
en başından onun dilinde formüle etmediğimden şikayetleniyor. Fakat
bu argüman ona yazdığım özel bir mektupta geçmiyor ki, teorik bir-
ciliği savunan fizikçilere yönelik genel bir metin -ve bu fizikçiler onu
mükemmelen   anlamış   görünüyor.  Worral  sırf   dışarda   bırakılmış
olmasına   itiraz   etmiyor,   ayrıca   kendi   anladığı   dilin   var   olan   yegâne
kabul edilebilir dil olduğunu varsayıyor. Çevirisinin


çıktığı abuk sabuk yerlerden anlaşılacağı üzere (örneğin Wor- ral’m kanıt
nosyonu bilinmeyen kanıtlardan ya da hem aslında bir kanıt hem de çok
iyi biliniyor olmasına rağmen kanıt oldukları ' fark edilmeyen olaylardan
söz edebilmeyi imkânsızlaştırır), işte bunda kesinlikle yanılıyor. Anadilini
belirli   olgu   bağlamlarım   ifade   edecek   kadar   iyi   bilmeyen   birisi   gibi,
kendindeki   boşlukları   benim   argümanıma   yansıtıyor   ve   sonra   da   onun
tutarsızlığını gösterdiğini iddia ediyor. Ne yapabilirim, ben de kullandığı
kırma mantıktan daha iyi diller bulunduğunu söylemekle yetineceğim. Bu
tür bir dil yardımıyla argümanım şöyle ifade edilebilir.
Elimizde bir T teorisi olsun (kastettiğim tam bir kompleks sistem: teori
artı   temel  koşullar   artı  yardımcı  hipotezler   artı  vs.).  Diyelim   ki T,  (C)
meydana gelecek diyor. Ama (C) değil (C’) meydana geliyor. Varsayalım
ki bunun böyle olduğu bilinseydi T çürütülmüş olacak ve (C’) de çürütücü
kanıt sayılacaktı (dikkat edilirse olgular ve cümleler arasında bir ayrım
yapmıyorum;   argümanın   hiçbir   aşaması   böyle   bir   ayrım   üzerine
temellenmiyor; ve hiçbir âklı başında kimse onun yokluğundan dolayı bir
karışıklığa   düşmeyecek).   Yine   varsayalım   ki   (C)   ve   (C’)’nü   doğrudan
birbirinden   ayırdetmemizi   engelleyen   birtakım   doğa   yasaları   var:
aralarındaki farkı bize gösterecek hiçbir deney mevcut değil. Son olarak da
(C’)’nü   ancak   dolambaçlı   bir   yolla   belirleyebildiğimizi   varsayalım:
(C)’nin   bulunduğu   bir   ortamda   meydana   gelmeyen   ama   (C’)'nün
bulunduğu bir ortamda meydana gelen ve başka bir (T’) teorisinin postüle
ettiği   özel   etkiler   yardımıyla.   Bir   örnekle   diyelim   (C’),   M   gibi   bir
makrosüreci te- tikliyor olsun  (Worral  “tetikliyor” sözcüğünü anlamakta
güçlük  çekiyor:  herhangi  bir  sözlük  onu  bu  sıkıntıdan  kurtarabilir).  Bu
durumda   (T’)   bize   (T)’ye   karşı   ancak   tek   başına   T   ve   (T)’ye   bağlı
deneylerle keşfedilemeyecek kanıtlar vermektedir: Tanrı için M ya da (C’)
(T)’ye karşı kanıtlardır; ancak biz insanlar bu olguyu tahkik etmek için
(T’)’ne ihtiyaç duyarız.
Brown  hareketi işte tarif ettiğim bu duruma uyan somut bir örnektir:
(C) fenomenolojik termodinamiğe göre ısıl dengede bulunan uyarılmamış
bir ortamdaki süreçlerdir; (C’) ise kinetik teorinin böyle bir ortamda tespit
ettiği süreçlerdir. (C) ve (C’) deneysel olarak birbirinden ayırdedilemezler,
çünkü ısı öl-


çümünde kullanılacak herhangi bir cihaz bu özel durumda tam da cihazın
ortaya   çıkaracağı   düşünülen   dalgalanmaları   bünyesinde   taşıyordur,   M
Brown  parçacığının hareketi, (T’) de kinetik teoridir. Galile Örneğindeki
gibi, bir yardımcı hipotezin diğer bir yardımcı hipotezle değiştirildiğini ve
bu arada birtakım güçlüklerin de ortadan kalktığını söyleyerek bu örneği
de   itiş   kakış   Duhem   modeline   sokabiliriz.   Ancak   dikkat   edilirse,
örneğimizde güçlük hipotez değişikliğine yol açmıyor, tersine değişiklik
bizim   güçlüğü   bulmamıza   yardımcı   oluyor   -ve   işin  
bu   yönü
  Worral’in
analizinde gözden kayboluyor.
*
Daha genel itirazlara geçelim. lan Hacking’e tüm kalbimle katılıyorum,
bilimler benim ilk yazılarımda ve YK’nm bazı bölümlerinde sandığımdan
daha   karmaşık   ve   çok   yönlüdür.   O   dönemlerde   gerek   bilimin   Öğeleri
gerekse onlar arasındaki ilişkiler konusunda kolaycı görüşler taşıyordum.
Evet   bilimde   teoriler   vardır   -ama   ne   bu   teoriler   filimin   yegâne
bileşenleridir   ne   de   onları   cümleler   ya   da   başka   mantıksal   kendilikler
cinsinden   dört   dörtlük   çözümlemek   mümkündür.   Evet   bu   yönde   çeşitli
aksiyomatik for- mülasyonlar var ve kimi bilimsel düşünceler kesin bir
şekilde   tanımlanabiliyor,   doğrudur;   bilimadamlan   araştırma   yaparken
zaman zaman burada verilmiş emeklerin vargılarına dayanırlar, bu da doğ-
rudur. Ancak bu vargıları, basit mantıksal modellerle kendinden geçmiş
felsefecilerin muhtemelen kalbine indirecek bir tarzda farklı alanlara ait
aksiyomları   birleştirerek,   oldukça   gevşek   bir   şekilde   kullanırlar.   Zaten
bugün mantığın kendisi de her türlü formalizasyonun serbestçe kullanıldığı
ve “antropolojik” kayıt ve düşüncelerin (sonluluk inancı) önemli bir rol
oynadığı bir aşamaya girdi. Bilimsel girişim şimdi bir bütün olarak, eski
mantıkçıların ve bir zamanlar bilim felsefecilerinin (aralarında benim de
bulunduğum)   sandığından   çok   daha   fazla   sanatlara   yakın   görünüyor
(konunun bu yönü için krş. benim 
Wissenschaft als Kunst,
 Frankfurt 1984).
Bir   bilimin   o   bilime   ait   teorilerin   açık   özellikleri   ve   gözlemsel
tespitlerle   özdeşleştirilemeyeceği   yönünde   ilk   kuşkularım   1950’de
Wittgenstein’m  
Philosophical   Investigations’mm
  henüz   basılmamış
metnini okuduğumda belirmişti. Fakat bu kuşkulan hâlâ soyut


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   122   123   124   125   126   127   128   129   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə