Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə127/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   123   124   125   126   127   128   129   130   ...   135

olarak, kavramsal sorunlar cinsinden dile getiriyordum (kıyaslananı azlık;
açıklama teorisindeki '‘öznel” Öğeler). YK, 17. Bölüm üzerinde çalışmaya
başladıktan   bir   süre   sonra   gerek   bilimlerde   gerekse   bilim   felsefesinde
soyut   usûller   kullanmanın   doğru   olup   olmadığını   sorgulama   noktasına
geldim. Bu noktada üç kitaptan çok şey öğrendim: Barbara Feyerabend’in
tavsiyesiyle   okuduğum,   Bruno   Snell’in   muhteşem  
Discovery   of  Mind'v,
Heinrich  Schaefer’in   tartıştığımız   konuyla   smırlanamayacak   bir   değere
sahip 
Principles of Egyptian Arf\\
 Vasco Ronchi’nin 
Optics

the Science of
Vision*   u).
  Bugün   bunlara   Panofsky’nin   sanat   tarihi   üzerine   yazılarını
(özellikle çığır açıcı incelemesi 
Die Perspective als Symbolische Form
) ve
Alois  Riegl’in,   sanatsal   görecilik   öğretisini   sade   bir   şekilde   ama   güçlü
argümanlarla   açıklayan  
Spdtrömische   Kunstindustrie
  adlı   eserini   ilave
etmek   isterim.   Bu   argümanları   bilimlere   yaygınlaştırmak   için   yapmam
gereken tüm iş bilimadammın da sanat eseri ürettiğini kavramaktı -aradaki
fark bilimadamının malzemesinin boya, mermer, metal ya da melodik ses
değil düşünce olmasmdaydı.
Düşünce   planında   ise,   göreli   olarak   soyut   gelenekler   ve   tarihsel
gelenekler   diye   adlandırdığım   iki   tür   geleneği   biribirinden   ayırarak
pozitivizmden   uzaklaşmaya   başladım   (ayrıntılar   için   bkz.  
Philosophical
Papers,
  2. Cilt, 1. Bölüm;  
Wissenchaft  als   Kunsr
.; ayrıca bu kitabın IH.
Bölüm’ü).   Bu   gelenekler   çeşitli   şekillerde   karakterize   edilebilir.
Aralarındaki   çok   yararlı   bir   başlangıç   noktası   olarak   düşündüğüm
farklardan biri bu iki geleneğin kendi konularım (insanlar, fikirler, tanrılar,
madde, evren, toplumlar -vb.) ele alış tarzlarıdır.
Soyut   gelenekler
  cümleler   formüle   eder.   Bu   cümleler   belli   kurallara
tabidir (mantık kuralları; test kuralları; tartışma kuralları - vb.) ve olaylar
ancak   bu   kurallara   uygun   olarak   cümlelerde   değişikliklere   yol   açarlar.
Böylece   cümlelerle   taşman   malûmatın   ya   da   onlarda   içerilen   “bilgi”nin
“nesnelliğinin” güvenceye alındığı söylenir. Tanımlanan konunun/nesnenin
tek   bir   örneğini   bile   görmeden   bu   cümleleri   anlamak,   eleştirmek   ya   da
geliştirmek   mümkündür   (örneğin   temel   parçacık   fiziği;   davranış
psikolojisi;   hayatlarında   tek   bir   köpek   ya   da   fahişe   görmemiş   insanlar
tarafından yürütülebilecek moleküler biyoloji).


Tarihsel   geleneklerin
  üyeleri   de   cümleler   kullanırlar,   fakat   söyleyiş
tarzları çok farklıdır. Adeta nesnelerinin/konularının kendilerinin bir dili
varmış da onlar da bunu öğrenmeye çalışıyormuş gibidirler. Ve o dili dil
teorileri   üzerinden   değil,   tıpkı   küçük   ço>   cukların   dünyayla   aşinalık
kurması   gibi,   o   nesnenin/konunun   dünyasına   garkolarak   öğrenmeye
çalışırlar.   Soyut   yaklaşımdaki   nesnel   doğruluk   gibi   kategoriler   hem
nesnelerin hem de gözlemcilerin hususiyetlerini yansıtan bu tür bir süreci
ta-  rifleyemez  (yerine  göre acımasız  yerine  göre üzgün  bir gülümseme
olarak   görülebilecek   bir   gülüşün   “nesnel   varlığından”   bahsetmenin   bir
anlamı yoktur).
Soyut ve tarihsel gelenekler Batı düşünce tarihinin ta başlangıcından
beri birbiriyle mücadele içinde olmuştur. İlk kez “felsefe ile şiir arasındaki
kadim savaş”ta karşı karşıya gelir (Platon,  
Devlet
, 607b -bkz. elinizdeki
kitabın HI. Bölüm’ü) ve tıpta devam ederler. Tıp alanında Empedokles’in
teorik   yaklaşımı   ve   Element-   hekimleri  
Ancient   Medicine'm   yazan
tarafından eleştirilir (ayrıntılar için bkz. I. Bölüm, Kesim F ve VI. Bölüm,
Kesim A). Aynı uzlaşmaz karşıtlık Thukydides’in Herodot eleştirisine de
damgasını vurur ve günümüze kadar devam eder -psikolojide (davranışçı
yöntemlere   karşı   “
verstehende
”   yöntemleri),   biyolojide   (moleküler
biyolojiye karşı niteliksel biyolojik araştırma biçimleri), tıpta (“bilimsel”
tıbba karşı tüm çeşitleriyle şifa ve sağaltma biçimleri), ekolojide ve hattâ
matematikte (ilk kez  Poincare  tarafından önerilmiş terimlerle söylersek,
Kantorculuğa karşı konstrüktivizm). Soyut gelenekler bunalım ve devrim
dönemlerinde birer tarihsel geleneğe dönüşürler; bu da benim  
iyi bilimin
kitabi   anlamda   bir   bilim   değil   bir   sanat   ya   da   beşeri   bilim
  ol  duğu
yolundaki tezimi destekliyor. lan Hacking’in deneysel usûller hakkındaki
analizi bilimsel araştırmanın sanat-veçhesinin mükemmel bir gösterimidir.
Alan   Musgrave   antik   astronomideki   araçsalcı   geleneğin   Duhem’in
düşündüğünden çok daha zayıf olduğunu gösteriyor. Ama modern bilimsel
gerçekçiliğin   niteliklere   ve   niteliksel   yasalara   dayalı   bir   araçsalcılık
kullandığını söylemeyi unutmuş: gerçekçiler, bilim kapsamına girmediği
halde bize bilime katkıda bulunma imkanı veren niteliklerin araştırmamızı
yanlış yönlere sevk


etmeyeceğini veri kabul ederler. Zihin-gövde sorununu yaratmış ama
hiçbir çözüm getirememiş modern bilim ta en temelinde araçsalcıhktan
yararlanır -ve bunu saklamaz (örneğin kuantum fiziği ölçme teorisinde).
Musgrave,   yazısının   ana   gövdesiyle   hiçbir   ilişkisi   olmayan   ve   bir
sonsöz gibi sonradan yazıldığı anlaşılan kısa girişte, eski yazılarımdan
birinin  
(Philosophical   Papers,
  1. Cilt, 11. Bölüm’de yeniden basıldı)
tuhaf bir eleştirisini yapıyor. Bu yazıda ben gerçekçilik lehine verilen
felsefi   gerekçelerden   çoğunun   onlara   yöneltilen   fizik   çıkışlı   karşı-
gerekçelerle baş edemeyecek ölçüde zayıf olduğunu, güçlendirilmeleri
gerektiğini   tartışıyor   ve   bu   türden   güçlü   gerekçeler   geliştirmeye
çalışıyorum.   Musgrave’in   dediğine   göre   yaptığım   bunun   tam   tersi
-araçsalcılık  
lehine evrensel argümanlar kurmaya çalışmışım! Aian’ın
yazdıklarımı yanlış anladığını sanmıyorum, dikkatli bir eleştirmendir ve
eleştirdiği yazı benim en açık metinlerimden biri -geçici bir cinnet gibi
bir özrü koşa koşa kabul etmeye razıyım. Aklıma gelmişken şunu da
söyleyeyim   ki   söz   konusu   yazıda   geliştirdiğim   türden   genel
argümanların   bilimleri   anlama   konusunda   bir   işe   yarayacağına   artık
inanmıyorum.
Grover   Maxwell’in  zihin-gövde   sorunu   üzerine   yazdığı   güzel
denemede   dikkat   çektiği   nokta   ve   itirazların   hemen   tümüne   ka-
tılıyorum. Bütün iyiniyetime rağmen benim de “sık sık anlamı apriori
bir   tarzda   ...   ele   alan   ampirist...   bir   tutum   içine   girdiğim”   doğrudur
(fakat aklımın başımda olduğu anlar da olmuştu ve bunlardan birinde
anlamlan   nörofizyolojik   yapılar   ya   da   “programlar”   olarak
değerlendirmiştim: bkz. 
Philosophical Papers,
 1. Cilt, 6. Bölüm; 2. Cilt,
9. Bölüm). Kimi zaman pragmatik gözlem teorisinin olumsal yapısını
unutmuş  olduğumu   da kabul  edebilirim   (bu   konuda  aklımın   başında
olduğu anlar için krş. Ayn Rand’ın Amerikalı tüm felsefecilere yazdığı
açık   mektupta   beni   lanetlemesine   neden   olmuş   “Science  Without
Experience”  başlıklı   küçük   notum,  
Philosophical   Papers,
  1.   Cilt,   7.
Bölüm).   Yüz   yüze   bilgiyi  (acquaintance)  eleştirirken   “hasırdan   bir
korkuluk yarattığımı” kabul ediyorum. Aslında hasır korkuluğu yaratan
ben değil duyu-verisi taraftarlandır -fakat ben onu ortadan kaldmnca
yüz yüze bilginin tüm görünümlerini de ortadan kaldırdığımı sandım
-ve bu konuda kesinlikle yanılıyordum. Fakat yaptığım ha-


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   123   124   125   126   127   128   129   130   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə