Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə130/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   127   128   129   130   131   132   133   134   135

landınlan   bir   müfreze   hesabına   yazan   Tibor   Macham   (1982   yılında
Philosophy of the Social Sciences'da
 çıkmış, ÖBTB üzerine incelemesinden
söz   ediyorum)   kabul   edilebilir   standart,   fikir   ve   geleneklerle   “kapristen
ibaret   ve   insan   yaşamını   tahrip   edici”   gelenekleri   birbirinden   ayırır.
Ayrımını   neye   göre  mi   temellendiriyor?   Kendi  insan  teorisine   göre.   Bu
insan teorisinin  esası  mı nedir? Cevap: “İnsanlar akılcı hayvanlardır .. .
ilkelere dayalı (yani kavramsal) düşünme ve eyleme ihtiyacı ve kapasitesi
gibi   ayırdedici   bir   vasfı   olan   biyolojik   varlıklardır.”   Hiç   şüphe   yok   ki
burada   gördüğümüz,   entelektüellerin   kusursuz   bir   tanımıdır   (bir   tek   şey
unutulmuş, yüksek bir gelir için kıvranıp duran diye eklemeliydi) -fakat
birazcık   değişik   bir   perspektife   sahip   birisi   bu   durumda   kendini,   tüm
alçakgönüllülüğüyle, Macham’in “insan teorisinin birçok görüş arasından
yalnızca bir tanesi ve entelektüellerin de hâlâ, şükür ki, insanlığın yalnızca
küçük bir yüzdesi olduğunu hatırlatmak zorunda hissedecektir. İnsanların
bu maddi dünyaya yakışmayan, dünyadaki yeri ve amaçlarım anlamaktan
aciz   ve  kurtuluş  (salvation)  gibi  “ayırdedici   bir  ihtiyacı”   olan   yaratıklar
olduğunu söyleyen bir görüş vardır; yine bununla çok yakından bağlantılı,
insanın   topraktan   yapılmış   bir   tekneye   hapsedilmiş   kutsal   bir   işaret,
-Bilinircilerin pek sevdiği bir deyişle- “pisliğe batmış bir altın zerresi” ve
iman ederek kurtulmak  (liberation)  gibi “ayırdedici bir ihtiyacı” olan bir
yaratık olduğunu söyleyen bir başka görüş vardır. Ve bunlar baştan aşağı
soyut ve “kaprisli” görüşler değildir -milyonlarca insanın hayatının bir par-
çası olmuş ve hâlâ da olmakta olan görüşlerdir. Budistler arasındaki bir
görüşe   göre   insan   acıdan   kaçınmak   ister,   düşünce   ve   düşünceye   dayalı
amaçlı eylem acının ana nedenleridir, mutad düşünsel ayrımlar ve mutad
amaçlar kaldırıldığı zaman acı da son bulacaktır. Hopi Yaratılış düşüncesi
insanı aslen doğayla uyum içinde bir varlık olarak resmeder. Düşünce ve
didinme,   bir   başka   deyişle,   Mac-   ham’m   insanın   merkezine   koyduğu
“ilkelere   dayalı   düşünme   ve  eyleme   ihtiyacı”,   bu   orijinal   uyumu   bozar,
böyle   bir   durumda   insanlar   hayvanlardan   uzaklaşır,   insan   türü   ırklara,
kabilelere,  farklı fikirler  taşıyan  küçük gruplara  ayrılır,  ortaya  bireylerin
bile bir diğerini anlamakta güçlük çektiği farklı diller çıkar. Fakat insanlar,
“ayır- dedici bir uyum ihtiyacı ve kapasitesi olan” varlıklar, kendilerini


kavramsal düşüncenin zincirlerinden ve onun yol açtığı didişmelerden
kurtararak ve hayatlarını sevgi ve sezgisel aniayış üzerine kurarak bu
parçalanmanın üstesinden gelebilirler.
Bu türden daha pek çok görüş sayabiliriz. Hepsi de Mac- ham’da
sözü geçen ve  
peşinen doğru kabul
  edilen insan teorisinden farklıdır.
Şüphesiz   Macham   bir   görüşten   yana   tavır   alıp   diğerini   mahkum
edebilir,   bu   onun   hakkı.   Ama   o   bu   işi   bir   akılcı,   bir   insanlık   aşığı
havalarında yapıyor. Elinin altında sadece çeşitli lanet okuma şekilleri
değil, gerekli argümanlar da bulunduğu iddiasında ve kendisini hareket
ettiren   dürtünün   insanlık   aşkı   olduğuna   inanıyor.   Yaptığı   eleştiriye
şpyle   bir   göz   atmak   bile   her   iki   iddiasının   da   temelsiz   olduğunu
gösterecektir.   Argümanları,   yaptığının   bilincinde   bir   akademisyenin
kalp retoriğiyle okunmuş lanetlerden ibaret, insanlık aşkı ise bürosunun
kapısında bitiyor (ya da Akıl Vakfı’mn veznedar bölmesinde).
Entelektüeller   arasında   âdet   olduğu   üzre   Macham,   okuyucularım
aydınlatmaya   çalışacağı   yerde   korkutmayı   seçerek,   birçok   insanın
öldüğü  Jonestown  olayı   gibi   incelenmemiş   örneklere   başvuruyor
(Alman “akılcıları” aynı amaç için Auschwitz’i ve son zamanlarda, 
ad
nauseam
  [kusturacak   derecede-ç.n.]   terörizmi   kullanırlar).   “Bunlar
kolay   örnekler”,   diyor   Macham.   Nasıl   bu   kadar   bön   olabilirsiniz?
Jonestown’daki   insanların   bir   kısmı   ne   yaptıklarının   tam   anlamıyla
farkında olarak, kendi iradeleriyle intihar etti (durum 1). Tereddütlü ve
kararsız   diğer   bir   grup   muhtemelen   yaşamak   istiyordu   fakat
arkadaşlarının   ve   önderlerinin   baskısına   boyun   eğdi   (durum   2).   Bir
başka grup ise doğrudan öldürüldüler (durum 3). Macham için bu tür
ayrımlar   yoktur.   Fakat   öğretici   bir   vaka   incelemesi   için   bunlar
vazgeçilmezdir.   Durum   3,   o   yapmacık   edayla   söylenecek   olursa,
“kolay”   olabilir,   ama   burada   bile   oldukça   önemli   sorunlar   vardır
(insanların   ruhunu   kurtarmak   için   gövdeleri   öldürülebilir   mi?   Akılcı
Engizisyon Sorguçları öl- dürülebilir diyordu ve bunun için kusursuz
argümanları   vardı:   bu   argümanlara   aldırış   etmeyecek   miyiz?
Maddeciliği peşinen doğru mu kabul edeceğiz? Buna bir itirazım yok
-fakat böyle bir tutum akılcıyı, yani yaptığı her hamle için argümanları
olduğu   iddiasındaki   birini   nereye   götürür?).   Durum   1   Macham’m
sandığı anlamda olmasa bile, yine de “kolay”. Eylemin “insan yaşamına


kastettiği” kuşku götürmez -fakat insan yaşamı her şeyin üstünde bir değer
midir? Hıristiyan şehitleri böyle düşünmüyordu ve ne Macham ne de başka
bir akılcı onların yanıldığını gösterebilmiş değil. Yalnızca onlardan farklı
düşünüyorlar -hepsi bu. Sokrates de ölmeden önce benzer bir duyguyu dile
getirir; ve aynı duyguya Herodot’ta, Sofokles’te ve klasik Yunan’m diğer
önde   gelen   temsilcilerinde   de   rastladığımıza   göre,   bu   konuda   yalnız
değildi. Macham’ın insan anlayışının birçok anlayış arasından yalnızca bir
tanesi olabileceği ve Macham’ın tartışmanın müfettişi değil taraflarından
biri olabileceği bir kere bile aklına gelmiyor.
Gelelim Durum 2’ye; insanların arkadaş grubu ve liderlerin baskısından
korunması gerektiğini söyleyenlere bütünüyle katılıyorum. Fakat bu uyarı
yalnızca Rahip Jones gibi dini liderler için değil, felsefeciler, Nobel Ödülü
Sahipleri, Marksistler, Liberaller, vakıfların beyin yıkayıcıları ve onların
eğitim   kuramlarındaki   temsilcileri   gibi   laik   liderler   için   de   geçerli   ol-
malıdır:   gençlik,   sözüm   ona   öğretmenler   tarafından   beyinlerinin
yıkanmasına   karşı   ve   özellikle   de   Macham   ve   arkadaşları   gibi   ak-
lofaşistlere   karşı   korunmalı,   güçlendirilmelidir.   Ne   yazık   ki   çağdaş
eğitimin bu ilkeyi işletmek gibi bir derdi yok.
Son   olarak,   hepsi   de   eşit   şansa   sahip   olduğu   halde   bilimsel   olmayan
gelenekler   bilim   ve   akılcılık   karşısında   tutunamamışlardır,   dolayısıyla
onları canlandırma girişimleri hem akıldışı hem de gereksizdir, diyen eski
bir tartışmadan söz edelim. Hemen sorabiliriz: bunlar eşit bir rekabet için
gereken   tarafsız   ve   denetim   altındaki   bir   ortamda   bilimle   boy   ölçüşme
şansı verilerek, akılcı bir temelde mi gündemden silinmişlerdir yoksa bu,
askeri (siyasi, ekonomik, vs .) baskılar sonucunda mı oluşmuştur? Cevap
hemen   her   zaman   İkincisidir.   Amerikan   Kızılderililerinden   görüşlerini
açıklamaları   istenmedi,   önce   Hıristiyanlaştınldılar,   sonra   topraklarından
sürüldüler,   en   sonunda  da  sürüler   halinde   giderek   büyüyen   bir  bilimsel
teknolojik kültürün ortasındaki kamplara tıkıldılar. Kızılderili ilaçları (19.
yüzyıl   pratisyen   hekimleri   arasında   yaygın   bir   şekilde   kullanılıyordu)
pazarı   işgal   etmiş   yeni   eczacılık   ürünleri   karşısında   sınanmadı,   bir
hareketle tufan öncesi


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   127   128   129   130   131   132   133   134   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə