temelen istense bile mümkün hiçbir şart altında kullanılamayacaklardır da
-tıpkı klasik bale adımlarıyla Everest’e tırmanmanın imkansız olması gibi.
Burada sunulan (ve YK’de ve
Philosophical Papers’
da
[Camb
ridge
1981] tarihsel örneklerle gösterilen) düşünceler yeni değildir. 6. Bölüm, 4.
Kesim’de de ifade ettiğim gibi bunları Mili
«t •«
gibi filozoflarda
{Özgürlük Üstüne,
özgürlükçü epistemolojinin seçkin bir
anlatımı), Boltzman, Mach, Duhem, Einstein ve Bohr gibi
bilimadamlarında ve felsefi açıdan oldukça kuru bir kıvama getirilmiş bir
halde Wittgenstein’da bulabiliriz. Doğurgandırlar: onlar olmasaydı
modern fizikteki devrimler, görelilik ve kuantum mekaniği ve daha sonra
psikoloji, biyoloji, biyokimya ve yüksek enerji fiziğindeki gelişmeler
imkansızlaşırdı. Buna rağmen felsefe üzerinde fazla bir etkileri
olmamıştır. Örneğin zamanının en put- kırıcı felsefi hareketi neo-
pozitivizm bile felsefenin bilgi ve eylemin genel standartlarını sağlaması
gerektiği, bilim ve siyasetin ancak kendini bu standartlara uydurarak bir
işe yarayabileceği gibi antika bir fikre saplanıp kalmıştı. Kendilerini
bilimdeki devrimci keşifler, sanatlardaki ilginç bakış açılan ve siyasetteki
önceden kestirilemeyecek gelişmelerin tam ortasında bulan Viyana
Çevresi’nin tavizsiz pirleri küçük, derme çatma bir burca çekildiler.
Tarihle bağlantı koptu; bilimsel düşünce ile felsefi spekülasyon arasındaki
sıkı işbirliği son buldu; ortalığı bilimlere yabancı bir terminoloji ve bilimle
alakası olmayan problemler kapladı.
Sonuçta ortaya çıkan bu mektepli felsefe ile onun sözüm ona nesnesini
-bilim- karşılaştırarak onun aldatıcı karakterini ortaya koyan ilk
düşünürler Fleck, Polanyi ve sonraları Kuhn oldu. Bir değişiklik olmadı.
Felsefeciler tarihe dönmediler. Onlara has bir alamet olan mantıksal
pandomimlerine ara vermediler. Tersine bu pandomimi, büyük bir kısmı
bağlamından kopartılarak Kuhn’dan alınmış (“paradigma”, “bunalım”,
“devrim” gibi) yeni anlamsız hareketlerle daha da zenginleştirdiler.
Böylece öğretilerine daha karmaşık bir yapı kazandırmışlardı; ama onunla
gerçeklik arasındaki mesafe hâlâ kapanmamıştı. Kuhn öncesi pozitivizm
henüz
erginleşmemişti ama ne dediği görece belliydi (pozitivizm fin-
canında küçük bir hava kabarcığından başka bir şey olmayan Pop-
Çer de buraya dahildir). Kuhn sonrası pozitivizm hâlâ er- ginleşmemişti
ama artık ne dediği de belli değildi.
Kuhn’un meydan okuyuşu karşısında sinmeyen tek bilim felsefecisi
Imre Lakatos’tu. Kuhn’la onun zemininde, onun silahlarıyla kavgaya
tutuştu. Pozitivizmin (doğrulamacılık, yanlışlama- cılık) ne bilimleri
aydınlattığını ne de onlara araştırmalarında yardımcı olduğunu gösterdi.
Ancak işe tarihi karıştırdıkça tüm standartlan görelileştirmek zorunda
kalacağımızı reddetti. Şöyle buyurdu Lakatos: bu, hayatında ilk kez tüm
ihtişamıyla tarihle yüz yüze gelmiş şaşkın bir akılcının tepkisi olabilir
ama, aynı malzemeyi baştan sona daha adam akıllı incelediğimizde de
bilimsel süreçlerin ortak bir yapısı olduğunu ve belli genel kurallara uy-
duklarım görüyoruz. Bir bilim teorisi ve daha genel olarak da bir
akılcılık teorisi kurabiliriz, diyordu, çünkü düşüncenin tarihe girişi
yasaya-gelir bir tarzda olmaktadır.
Gerek YK’da gerekse
Philosophical Papers'\n
2. Cilt, 10.
Bölüm’ünde bu iddiayı çürütmeye çalıştım. Kullandığım usûl kısmen
soyut -Lakatos’un tarih yorumunun eleştirisi üzerine kurulmuştur-
kısmen de tarihseldi. Aldığım eleştirilerin bazılarında tarihsel örneklerin
söylediklerimi desteklemediği söyleniyor: bunları aşağıda ele alacağım.
Ancak eğer ben haklıysam -ki haklı olduğuma eminim- Mach, Einstein
ve Bohr’un tutumuna dönmek şarttır. Dolayısıyla da bir bilim teorisi
imkansızdır. Elimizde olanlar hepi topu bir araştırma süreci ve onun
yanında, araştırma sürecini geliştirme girişimlerine yardımcı
olabileceği
gibi onları yanlış yönlere de sürükleyebilecek her türden pratik iş görme
usûlleridir. (Bize araştırmamız sırasında yanlış yolda olduğumuzu ne tür
ölçütler söyleyecektir? Eldeki duruma uygun görünen ölçütler.
Uygunluğu nasıl belirleyeceğiz? Yapacağımız araştırmayla onu
kurarak,
oluşturarak: ölçütler yalnızca olay ve süreçleri
tartıya
vurmaz, çoğu kez
bizzat onlar tarafından oluşturulur ve tam da böyle oluşturulmak
zorundadır yoksa araştırma hiçbir zaman başlayamazdı: YK, 26.)
Beni ya bilim teorilerine karşı çıktığım ve kendime ait bir teori
geliştirmeyi de reddettiğim için azarlayan ya da “iyi bir bilimin nelerden
mürekkep olduğunun pozitif bir tasvirini” verme konusundaki
başarısızlığıma işaret ederek göreve çağıran çeşitli
eleştirmenlere kısaca cevabım şu: eğer birtakım pratik iş görme usûlleri
toplamına “teori” denecekse, elbette benim de bir teorim var -fakat Kant ve
Hegel’in düşsel şatolarından da Carnap ve Popper’in köpek kulübelerinden
de epeyce farklı bir teori. Öte yandan Mach, Einstein ve Wittgenstein’da o
tür etkileyici düşünce binaları bulamazsınız, spekülatif güçleri
olmadığından değil, bu gücü bir sistem halinde dondurmanın bilimlerin
(sanatların, dinin, vs.) sonu anlamına geleceğini kavradıklarından. Ve tar-
tışmalarımda doğa bilimlerinin, özellikle de fizik ve astronominin sürekli
sahneye çıkmasının nedeni, bazı kafası karışık beşeri bilim
şampiyonlarının söylediği gibi, “onlarla büyülenmiş” olmamdan değil,
konumuzun onlar olmasından: çünkü doğa bilimleri po- zitivistlerin ve
vesveseli hasımlannm, sevimsiz felsefelerde uzmanlaşmış “eleştirel”
akılcıların silahlarıydı, çünkü onlar tam da bu bayların sonunu hazırlayan
silahlardı. Ne de ilerlemeden ona inandığım ya da ne anlama geldiğini
anlamaya çalıştığım için söz ediyorum (tartışmadaki bir tarafın
reductio ad
absürdüm'a.
başvurması onun
absürdüm'dakı
öncülleri kabul ediyor olduğu
anlamına gelmez: krş. YK, s.27). Bazı eleştirmenlerin bana yamayıp
saldırıya geçmesine neden olan “ne olsa uyar” sloganına gelince: bu bana
ait bir slogan değil ve YK ve ÖBTB’deki vaka incelemelerini özetlemesi
gibi bir durum söz konusu değil. Ve yeni bilim teorileri peşinde de değilim,
bu tür teori arayışlarının akla yatkın bir girişim olup olmadığım soruyor ve
buna olumsuz cevap • veriyorum: bilimleri anlamak ve geliştirmek için
ihtiyaç duyduğumuz bilgiyi teorilerden değil ancak bilim pratiğine
katılarak elde edebiliriz. Bu anlamda örnekler, “gerçek bir açıklama”nın
bulunmasıyla birlikte kaldırıp atılacak ya da atılması gereken ayrıntılar
değildir -gerçek bir açıklamanın
ta
kendisidir. Benim açıkça reddettiğim
bir inancı -bir bilim ve bilgi teorisi olabileceği inancı- savunan
eleştirmenler hikâyemin sadece bir bölümünü okumuş oluyorlar, ve onu da
nasıl okuyorlarsa, geriye kalan bölümde orada okuduklarıyla çelişik şeyler
buluyorlar. Tabii bu da onları şaşkına çeviriyor.
Bu söylediklerim yukarıdaki sloganı benimseyip onu araştırmayı
kolaylaştıran, başarı ihtimalini arttıran bir tespit olarak yorumlayan
okurlar için de geçerli. Bu tembel “anarşistler”e iti'
Dostları ilə paylaş: |