iki teoriyi kıyaslamanın herhangi bir yolu olmadığı sonucuna çıkar.
Çıkarsaması yine yanlıştır. Yukarıda 3. başlıkta bahsettiğim gibi,
dilbilimciler yeni ve yabancısı olduğumuz düşünceleri açıklarken
anlamsal eşitliklere başvurmayı uzun süre önce bıraktılar; öte yandan
bilimadamları da hep keşiflerinin ve onları ifade etmekte kullandıkları
kavramların yeni olduğuna vurgu yaparlar. Ancak bu onları çeşitli
teorileri mukayese etmekten alıkoymaz. Bu açıdan görelikçi biri klasik
formüllerin
uygun bir şekilde yorumlandığında
(yani görelikçi bir tarzda
yorumlandığında) başarılı olduklarını ama dört dörtlük görelikçi bir
aygıt kadar başarılı olmadıklarını söyleyebilir. Tıpkı cinlere (Newton’a)
inanan bir hastasıyla, bu inancın cinler dünyasına (Newtoncu dünyaya)
ilişkin getirdiği sonuçları kabul etmeksizin, onun, yani hastasının
konuşma tarzını benimsemiş bir psikiyatrist gibi tartışmasını yürütebilir
(bu, hastanın iyi bir gününde işi tersine çevirip onu cinlerin varlığına
ikna etme ihtimalini elbette dışarda bırakmıyor). Ya da klasik
mekanikçiye bir yabancı dil öğretir gibi görelilik teorisini öğreterek onu
bu teorinin erdemlerini bir de içerden değerlendirmeye davet edebilir
(“İspanyolcayı mükemmelen öğrendikten ve Borges ve Vargas Llosa’yı
okuduktan sonra hikâyelerinizi Almanca yerine İspanyolca yazmak
istemez misiniz?”). Newtoncu ile görelikçinin sohbet edebileceği ve
etmekte olduğu daha birçok yol sayılabilir. 1965’ten bu yana yazdığım
çeşitli denemelerde bunları gösterdiğimi sanıyorum; bazıları Putnam’ın
o dönemde dile getirdiği eleştirilere doğrudan cevap niteliği taşıyor:
bkz.
Philosophical Papers,
Cilt 1, 6. Bölüm, 5. Kesim vd.; Cilt 2, 8.
Bölüm, 9. Kesim ve devamı ve Ek. Put- nam’m dikkat çektiği A, B ve
C’ye cevabım bu kadar.
7. Yukardaki başlıklarda sunduğum argümanlar Putnam’ın tarif
ettiği kıyaslanamazlık biçimi, I, üzerine kuruludur. Ancak benim
Newton mekaniği ve görelilik ya da Aristoteles fiziği ve yeni Galile ve
Newton mekaniği gibi kapsamlı teoriler arasındaki ilişkileri incelerken
getirdiğim kıyaslanamazlık türü Put' nam’ınkinden farklıdır (krş.
Against Method
, s.268 vd. ve
Philosophical Papers,
Cilt ı, 4. Bölüm, 5.
Kesim). Fark iki noktada te-
melleniyor. îlki, benim anladığım anlamda kıyaslanamazlık nadir - bir
durumdur. Ancak bir dilin (teorinin, bakış açısının) be- timleyici
terimlerinin anlamlılık koşulları öteki dilin (teorinin, bakış açısının)
betimleyici terimlerinin kullanılmasına izin vermediği zaman ortaya çıkar;
salt anlam farklılığı benim anladığım anlamda kıyaslanamazlığa yol
açmaz. İkincisi, kıyaslanamaz diller (teoriler, bakış açıları) bütünüyle
biribirinden kopuk değildir - anlamlılık koşullan arasında ince ve ilginç bir
akrabalık vardır.
Against Method'da
bu akrabalığı bir örnekle, ilk Yunan
filozoflarının hedeflediği dil ile Homerosçu sağduyuyu karşılaştırarak
açıklamaya çalıştım.
Philosophical Papers,
cilt 1, 4. Bölüm’de de bunu
Aristoteles ve Newton örneklerinde açıkladım. Orada söylediklerime şunu
ilâve etmek isterim ki kıyaslanamazlık felsefeciler için bir sorun teşkil
eder, yoksa bilimadamlarının böyle bir derdi yoktur. Felsefeciler bir
tartışma boyunca anlamın durağan olduğunda ayak direrler, oysa bilim
adamları “bir dili konuşmanın ya da bir durumu açıklamanın aynı anda
hem belirli kuralları
izlemek
hem de onları
değiştirmek
demek
[olduğunun]” farkındadır (bkz. yukarda 5. Başlık) ve felsefecilerin
müzakerenin aşılmaz sınırları olarak gördükleri hatları çaprazlama yarıp
geçerek tartışma sanatında uzmandırlar.
XI. KÜLTÜREL ÇOĞUL(CU)LUK MU YOKSA
YENİ YAVUZ BİRÖRNEKLİK Mİ? •
1985 Ocak'mda postmodernizm çağında sanat, felsefe ve
bilimlerin rolü üzerine bir tartışmaya davet edildim. Sunduğum
bildiride (a) düşünsel tartışmaların “dünya kültürü” ile belli bir
ilişkisi olduğu varsayımım eleştirdim, (b) “dünya kültürü” nde
temel görüngünün Batı düşünce ve teknolojilerinin amansız
yayılışı olduğunun altını çizdim -çağımızın anatemi çeşitlilik
değil bir örnekliktir, (c) kültürel alışverişin belli ortak
değerlere, ortak bir dile ya da ortak bir felsefeye ihtiyacı
olmadığım öne sürdüm, (d) nerede uç vermiş olursa olsun
çeşitliliği ve “başıbozukluk.” u (cacophony) savundum, (e)
Maxwell’den Kuhn’a bilim felsefesinin gelişimini kısaca de-
ğerlendirdim. Tüm bu konular elinizdeki kitabın değişik
bölümlerinde ele alındığı için onları bir daha tekrarlamama
gerek yok. Fakat sanıyorum, sözünü ettiğim bildiriye
yöneltilmiş uzunca bir eleştiriye cevap olarak yazdığım
aşağıdaki mektup bazı yeni konulara parmak basıyor ve ilginç
olabilir.
t
3.8.1985
Sayın Bay Vergani, Shinoda ve Keşler,
Sunduğum kısa bildiri üzerine yazdığınız uzun ve ayrıntılı mektup ve
gösterdiğiniz hassasiyet için teşekkür ediyorum. Tahmin edeceğiniz gibi
eleştirilerinize katılmıyorum. Açıklamaya çalışayım.
““Fakat farklılıklara belli bir düzen kazandıran tutarlı bir yapının önemini
gerçekten inkar edebilir misiniz?”, diyorsunuz. Cevabım şu: Bu konuda karar
vermek ne size ne de bana düşer -bu, farklılıkları yaratan ve şu anda kendi
içinde onu teneffüs eden insanların işidir. Eğer Afrika kıtasındaki uluslar
herhangi bir kül-
Dostları ilə paylaş: |