Özgüç ORHAN
Sayfa
59
örnek vermesi üzerine Thrasymakhos güçlü olanı öncelikle siyasal
düzlemde kastettiğini belirtir (338c-e). Kastedilen; demokrasi, tiranlık ve
aristokrasi gibi bir rejimdeki yönetici zümredir. Her rejimde yürürlükte olan
yasalar muktedir zümrenin lehine kurgulanmış olup “adil” sayılan kişi bu
yasalara itaat eden; etmeyen ise “haksızlık” yapandır. Yürürlükteki yasalara
itaat etmeyenlerin cezalandırılması da yine “adalet”in gereğidir. Her rejimde
neyin adil olup olmadığını muktedir belirliyor ise bu, adaletin içerik
açısından evrensel ve nesnel bir kriteri olmadığı anlamına gelir. Adaletin
göreli içeriği demokrasilerde fakir çoğunluğun; aristokrasilerde zengin
azınlığın; tiranlıkta ise tek adamın tercihlerine göre belirlenir.
23
Thrasymakhos “mükemmel” veya “topyekûn” haksızlık (344a4,
344c2) meselesini bu bağlamda ele alır. Bu ifadeyle kastettiği tiranlığa giden
yolda yapılan büyük çaplı ve kısmen kitabına uydurulmuş haksızlıklardır.
Haksızlık gerek sinsice gerekse zor kullanarak ama mümkünse tek seferde
yapılmalıdır.
24
“Mükemmel haksızlık” Thrasymakhos’a göre sadece
insanların maddi varlıklarını gaspetmekle kalmaz, onlara boyun eğdirir. Bu
tür haksızlıkları yapanların sebep oldukları mağduriyetler kısmi ve seçici
olacağı için lanetlenmez; aksine çoğunluk nezdinde hayranlık uyandırır.
Lanetleyen çıksa bile bunlar “adil olmayan şeyler yapmaktan çekindikleri
için değil bu tür haksızlıklara maruz kalmaktan çekindikleri için lanetlerler”
(344c3-4). Bu tür mahir bir “tiran” gerek kendi yurttaşlarınca gerekse
şöhretini duyan başkalarınca ve sonraki kuşaklarca “mutlu ve kutlu”
addedilecektir (344b5-c2).
Diğer yandan kurulu düzen çerçevesinde peyderpey ve küçük çaplı
haksızlık yapanlar türlü isimler altında (“eşkıya”, “hırsız”, “haydut”, “korsan”
vs.) lanetlenecek ve yakalandıkları takdirde yasaların el verdiği ölçüde
cezalandırılacaktır. Bu tür küçük ölçekli haksızlıklar yaptırımın caydırıcılığı
oranında dezavantajlıdır. Ancak Thrasymakhos, yakalanmadığı takdirde
failine faydalı olabilecek bu tip küçük ölçekli haksızlıkları kastetmediğini
beyan eder (348d). Thrasymakhos’un “mükemmel haksızlık”la anlatmak
istediği meşhur Büyük İskender ve korsan rivayetine benzer. İskender
yakalanıp huzuruna getirilen korsanı “denizleri taciz ederek ne yaptığını
sanıyorsun?” diye sorgulayınca; korsan “Senin tüm dünyaya yaptığınla aynı
şeyi! Ben küçük bir gemiyle yaptığım için bana ‘korsan’ diyorlar; sense
23
Thrasymakhos “aristokrasi” terimini kullansa da Aristoteles’in yaptığı ayrımı
dikkate alırsak kastettiği rejime “oligarşi” de diyebiliriz. Elbette Thrasymakhos’un
nazarında bu ayrım temelsizdir.
24
Yine Machiavelli, Agathocles örneğini anlattığı Prens’in 8. bölümünün sonunda
hemen hemen aynı şeyi söyler; bkz.
Prince, s. 37-8.
Politeia’da Adalet Tartışması ve Thrasymakhos’un Meydan Okuması
Sayfa
60
büyük bir donanmayla yapıyorsun ve sana ‘İmparator’ diyorlar” minvalinde
kurnazca bir yanıt verir.
25
Solon’un Atina için yaptığı yasalara İskitli Anakarsis’in verdiği tepki
de Thrasymakhos’un “gerçekçi” bakış açısını destekler: “Bu yasalar örümcek
ağından farksızdır: Ağa yakalanan zayıf ve küçükleri engelleyecek ama
nüfuzlu ve zenginlerce paramparça edilecek.”
26
Solon’un yapmaya çalıştığı
gibi iyi kötü bir yasal düzenin kurulması durumunda her türlü “gasp”
“haksızlık” sayılacak ve yasaların caydırıcılığı ve uygulanması oranında
yapana zararı dokunacaktır. Ancak bu tür haksızlıkların az çok bir
tutarlılıkla yakalanıp cezalandırılması düzenin kuruluşu aşamasında
gerçekleşen büyük çaplı haksızlığın “adalet” kisvesi altında muktedire
yarayacağı gerçeğini ortadan kaldırmaz. Thrasymakhos’un T1 ile anlatmak
istediği şey öncelikle “adil” görünümlü kurulu düzene içkin “haksızlık”ın
avantajlı olduğudur.
İnsanlık tarihinde olup bitene baktığımızda Thrasymakhos’un
birinci önermesini (T1) yanlışlayacak çok fazla örnekle karşılaşmayız.
Aslında Sokrates’in de bu önermeye mutlak olarak karşı çıktığını
söyleyemeyiz. Sokrates’in itirazı ampirik (reel) düzeyde değil “sanat”
kavramının “idealliği” üzerinde akıl yürütme yoluyla yapılmıştır. Sokrates’in
T1’de karşı çıktığı şey güçlünün belirlediği adalet düzeninin sadece ama
sadece ona yaradığı ve yönetilenin aleyhinde olduğu savıdır. Ancak şehir
devletinden büyük siyasal toplumlarda yönetilenlerin nadiren homojen
olduğunu dikkate aldığımızda Sokrates’in itirazı etkisini yitirir. Bu durumda
verili yasalar hem muktedirin hem de onun bir parçası olan veya ona destek
veren toplumun “nüfuzlu” bir kesiminin lehine olabilecektir.
Thrasymakhos’un bakış açısını anlamaya yönelik üzerinde
durulması gereken ikinci bir nokta T1 ve T2 ile tam olarak ne anlatmak
istediğidir. Yaygın kanı bu önermelerin ve özellikle T1’in Thrasymakhos’un
adalet tanımı olduğudur. Zira Sokrates’in talebi bu yöndedir. Ancak T1 ve
T2’yi bir tanımlama çabası olarak değerlendirmek güçtür. Bir “sofist” olarak
Thrasymakhos’un böyle bir derdi olduğu da şüphelidir.
Thrasymakhos’un “haksızlık” bağlamında kullandığı terim “daha
fazlasına sahip olmak” (pleon echein) anlamına gelen pleonektein’dir
(344a1). Bu fiilin isim hali ise “aç gözlülük” anlamına gelen pleonexia’dır.
25
Bkz. Austin, The Hellenistic World from Alexander to the Roman Conquest, s. 59. Bu
hikayenin en yakın kaynağı Augustinus’un
De Civitate Dei adlı eseridir. Augustinus
Cicero’nun De Republica’sının günümüzde eksik olan bir kısmından aktarmıştır.
26
Plutarch, Greek Lives, s. 49-50. Plutarkhos Atina’daki sonraki gelişmelerin
Anakarsis’i doğruladığını söyler.