Şehrin Aynaları



Yüklə 1,04 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə18/71
tarix30.10.2018
ölçüsü1,04 Mb.
#76334
növüYazı
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   71

   Söylediğin her kelime,


            bir sende yankı bulacak,


                        bir de yüreğinde!


   
Beatriz  ertesi  günü  iple  çekmiş;  sabah  olunca,  koştura  koştura  Fortuna  Sokağı'ndaki  eve
gitmişti.  Aklını  La  Barbuda'nın  talimatlarını  harfiyen  yerine  getirmekle  bozduğundan,  kapıyı
Miguel'in açmasını bekliyordu. Fakat karşısında sevdiği erkeğin yerine, uyku mahmuru Isabel'i
bulmuştu.  Isabel  bu  habersiz  ve  vakitsiz  ziyarete  pek  anlam  verememiş,  hatta  bir  şeylerden
şüphelenmiş gibiydi. Gene de nezaketi elden bırakmayıp Beatriz'i yarımağız içeri davet etmişti.
Miguel  evde  yoktu.  Geceyi  kim  bilir  nerede  geçirmiş,  bir  haber  bile  vermemişti.  Beatriz
umursamadı.  Nasıl  olsa  büyü  tuttuğunda,  çektiği  eziyetlerin  semeresini  fazlasıyla  görecekti.
Biraz  daha  dişini  sıkması  gerekiyordu,  o  kadar.  Madem  Miguel  evde  değildi,  orada  daha  fazla
bulunmak lüzumsuzdu. Arkadaşıyla birazcık çene çalmak bile içinden gelmemişti. Son günlerde
bir hayli huzursuz görünüyordu Isabel. Canını sıkacak, ruhunu karartacak hiçbir şey olmadığına
ve  olamayacağına  göre,  bulmuş  da  bunamış  olmalıydı.  En  iyisi  onu  kendi  kasvetiyle  baş  başa
bırakmaktı.
Sokağa  adımını  atar  atmaz  bir  mucize  gerçekleşmişti.  Miguel  uzaktan,  sallana  sallana
geliyordu. Haline bakılırsa tam olarak ayılamamış gibiydi. Ara sıra kusacakmış gibi iki büklüm
oluyor,  sonra  toparlanıp  sarsak  sarsak  yürümeye  devam  ediyordu.  Genç  kadını  görmemişti  ve
böylesi  çok  daha  iyiydi.  Beatriz,  yüreği  ağzında,  şimşek  hızıyla  karşıya  geçti.  Çaprazdaki  evin
duvarını  siper  edinip  saklandı.  O  esnada  başını  kaldırıp  baksaydı  eğer,  ev  sahibesi  Elena
Rodriguez'in pencereden dikkatle ve merakla kendisini izlediğini fark ederdi. Fakat Miguel'den
başkasını  görmediği,  yaşlı  büyücünün  söylediklerinden  başka  bir  şey  düşünmediği  için  gizli
seyircisini fark etmesi mümkün değildi. Miguel önünden geçip giderken, Beatriz parmaklarının
ucunda  onun  peşinden  seğirtip,  ayak  izlerine  koyu  sarı  sıvıyı  döktü.  Açık  sarı  sıvıyı  da  kendi
ayak  izlerine  boşalttı.  Sonra  sağını  solunu  kolaçan  edip  La  Barbuda'nın  ezberlettiği  şarkıyı
mırıldanmaya başladı. Kılları kopartırken biraz zorlanmıştı ama Miguel evine varmadan büyüyü
tamamlamayı başarmıştı.
 
Boğa kadar kudretli,
Ateş kadar sıcak,
olacaksın içimde;
ve tıpkı a...n kılları gibi,
vücuduma tâbi
kalacaksın Miguel Pereira
Miguel Pereira
Miguel Pereira!
 
Bunları  mırıldanırken  yüzünün  kızarmasına  mâni  olamasa  da  utanç  duymamıştı.  Sevdiği
erkeğin  gönlünde  taht  kurabilmek  için  her  şeyi  göze  almıştı.  Zamanlama  müthişti.  Şarkı  bitti;
Miguel  eve  girdi.  Kapı  kapandı;  Beatriz  derin  bir  soluk  aldı.  Bir  türlü  yaranamadığı  insanların
türlü  türlü  hallerine  akıl  sır  erdiremeyen  Fortuna  Sokağı  geceliğini  giyip  uykuya  daldı.  Oysa
Beatriz  için  gün  daha  yeni  başlamıştı.  Bundan  sonra,  apış  arası  kıllarını  sevdiği  erkeğin  kıvır
kıvır saçlarına karıştırmaktı tek ihtiyacı.
 
Büyü  tutmuş,  olmaz  zannedilen  olmuştu.  Aradan  birkaç  gün  bile  geçmeden  çıkıp  gelmişti


Miguel.  Gerçi  suratı  asıktı;  yorgun  ve  mutsuz  görünüyordu  ama  bunların  hepsi  silinmişti
sevişirken.  Beatriz  kendini  tamamıyla  onun  ellerine  bırakmıştı.  Korkuyu  ve  sevinci,  hazzı  ve
acıyı aynı anda tatmıştı. Miguel'in bu denli ateşli olup vahşi bir hayvan gibi sesler çıkarmasını;
ellerini  okşamaktan  çok  acıtmak,  ağzını  öpüşmekten  çok  ısırmak  için  kullanmasını  ve  o  yana
bakmamaya çalışan Beatriz'e inat, anadan doğma dolaşıp çıplaklığı sıradanlaştırmasını hem baş
döndürücü  hem  de  ürkütücü  bulmuştu.  Korkunç  bir  belirsizliğe  doğru  paldır  küldür
yuvarlanırken, varlıkla yokluk arasındaki dikenli tellere tutunmaya çalışmıştı. Kan içinde kalan
elleri  vücudunun  ağırlığını  daha  fazla  taşıyamamış;  altındaki  uçurum  karanlık  bir  mağaraya
benzeyen  ağzını  açıp  avını  afiyetle  yutmuştu.  Artık  her  taraf  boşluktu.  Kuzey,  güney,  doğu  ve
batı boşluğa teslim olmuştu. Sarsılan yatağın altı üstü, yanı yöresi, iştahı kabaran hiçliğin ancak
dişinin  kovuğunu  doldurmuştu.  Her  şeyi  silip  süpürmesine  rağmen,  hâlâ  doymadığına  göre
yakında kendini yutacaktı. Beatriz ölümü ilk defa bu kadar yakınında hissetmişti. Bunca zaman
ismini  sayıkladığı,  hasretini  çektiği  erkek,  kâh  azılı  bir  katil,  kâh  çılgın  bir  âşık,  kâh  haşarı  bir
çocuk,  kâh  şeytanın  elçisi  olup  kılıktan  kılığa  girmişti.  Onun  karşısında  dili  tutulmuş,  kanı
donmuş,  vücudu  pelteleşmişti.  Uykusuz  gecelerde,  yatağında  dönüp  dururken  hayalini  kurduğu
sevişme  bu  değildi.  O,  tatlı  iltifatlarla,  masum  bûselerle,  küçük  dokunuşlarla  başlayıp  giderek
tırmanan  bir  sevişme  arzu  etmişti.  Her  şey  usul  usul  olmalı,  giderek  katlanmalı,  katlanarak
çoğalmalıydı. Oysa Miguel, basamakları üçer beşer atlamayı tercih etmişti. Bir yerlere yetişmesi
gerekiyormuş  gibi  aceleciydi.  Gecikmiş  bir  intikam  alır  gibiydi.  İşte  bu  sebepten,  Beatriz  ne
hissedeceğini bilememişti. Bir yandan, sevdiği erkeğin kendisiyle değil de tek başına seviştiğini,
her şeyin hayallerindekinden  çok daha başka  şekilde geliştiğini, hiçliğin  komşu toprakları işgal
edişini  görüp  üzülmüştü.  Bir  yandan  da,  her  şeye  rağmen  büyünün  tutmasına,  asla
kavuşamayacağını  sandığı  ana  kavuşabilmiş  olmasına,  fersah  fersah  uzağa  düşenin  aniden
yakınlaşmasına  sevinmişti.  Velhasıl,  hazan  yeline  duçar  olmuş  kuru  bir  yaprak  gibi  bir  o  yana,
bir bu yana savrulmuş; kafasını toparlayamamıştı.
Oysa  tek  şaşıran  o  değildi.  Sular  durulduğunda,  karaya  vuran  Miguel'in  yüzünde,
Beatriz'inkinden  daha  derin  bir  şaşkınlık  gizliydi.  Anlaşılan,  genç  kadın  için  ilk  olabileceğini
daha  önce  aklından  bile  geçirmemişti.  Gerçi  bunu  fark  ettiğinde,  geri  adım  atamamış,  çark
edememişti  ama  böylesini  sevmezdi;  tıpkı  kıpırtısızlığı  ve  teslimiyetçiliği  sevmediği  gibi.  Bir
çiçek  bile  ah  ederdi  hoyratça  dokunulduğunda;  bakireler  gıkını  çıkarmazdı.  Bir  ceset  bile  aşka
gelirdi  sarıp  sarmalandığında;  bakireler  kıpırdamazdı.  Ve  bir  kadeh  bile  sermest  olurdu  içine
şarap  akıtıldığında;  bakireler  kafayı  bulmazdı.  Hem  sıkıcı  hem  de  tehlikeli  bulurdu  onları.
Sıkıcıydılar  çünkü  hep  el  üstünde  tutulmak  ister,  devamlı  kendilerini  naza  çekerlerdi.
Tehlikeliydiler  çünkü  emsalsiz  bir  ihsanda  bulunduklarını  zannedip,  borçlu  konumuna
düşürdüklerinden verdiklerinin karşılığını beklerlerdi. Bakirelerden ziyade, ihtişamının fazlasıyla
farkında  olan,  nasıl  haz  alıp  haz  verebileceğini  bilen,  kendi  kendisiyle  sevişebilen  kadınları
severdi. Aynada kendine tebessüm edip öpücük gönderen kadınları severdi. Durduk yerde meme
uçlarını  emebilmek  için  iki  büklüm  olup,  taklalar  ve  şen  şakrak  kahkahalar  atan  şehvetperest
kadınları severdi. Miguel Pereira'nın gözünde kadın dediğin hem topraktı – bereketli, gani gani–;
hem suydu – amansız, gürül gürül–; hem ateşti – sıcacık, cayır cayır–; hem havaydı – deliduman,
püfür  püfür.  Velhasıl,  karmakarışıktı  kadın  vücudu;  başı  sonu  olmayan,  merkezi  bulunmayan
gizemli bir labirentti. O labirentte, çıkışa ulaşmak ümidiyle değil, tamamen kaybolabilmek için
seviştiği  kadının  kendisine  rehber  olmasını  isterdi.  Tıpkı  seneler  evvel,  o  yağmurlu  sonbahar
sabahında onun yaptığı gibi.
Oysa Beatriz'in bunları anlayabileceğinden emin değildi. O kendinin farkında değildi ki fark
edilsin.  Vücuduna  dokunmamıştı  ki  bir  başkasının  dokunuşundan  keyif  alsın.  Miguel'e  göre,


Yüklə 1,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə