263
oranda ezberci ve dönem siyaseti tarafından belirlenen tarihi bilgilerle yetişmeye
devam edeceklerdir.
Halkbilimi çalışmalarında diğer bir önemli sorun olan milliyetçilik ise
ülkemizde oldukça ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Türkiye’de Cumhuriyet’i ortaya
çıkartan milliyetçilik fikirleri, Batı’da ya da Osmanlı yönetimi altındaki Balkan
uluslarında olduğu gibi tabandan gelmemiştir. Osmanlı’nın son döneminde
milliyetçilik ya da Türkçülük bir muhalefet düşüncesi olarak ortaya çıkmıştı.
Cumhuriyetten sonra ise yeni kurulan devletin temel düsturu Türkçülük oldu. Bu
durum tepeden inmeci bir milliyetçiliğe yol açmıştır. Bunların sebep olduğu Türk
tarih tezi tartışması ise gerçekten ciddi sorunlar yaratmıştır. 1930’lardaki Türk tarih
tezi nasıl sosyal alandaki bilimsel çalışmalara engeller çıkarttıysa 1980 sonrası
uygulanan baskıcı yönetim de sosyal alanlardaki çalışmaları önemli ölçüde
baltalamıştır. Halkbiliminin ise darlaştırılmış bir milliyetçilik anlayışından kesin
olarak ayrılması, onun insanlığın ortak kültürel ve tarihi mirasını koruyup
geliştirmesi, bunu yaparken de akademik özgürlük içinde hareket etmesi şarttır.
Birleşmiş Milletler eğitim ve sanat kurumu olan UNESCO, Türk-İslam kültüründen
yetişen, Anadolu topraklarında yaşamış Nasreddin Hoca’yı ve Yunus Emre’yi tüm
dünyanın ve insanlığın ortak manevi mirası arasında göstermektedir. Durum böyle
iken yıkıcı bir milliyetçilik ya da siyasi tutuculuk gereği bu büyük halk adamlarının
verdikleri eserlerin bazılarını reddetmek ya da yok saymak Türk kültür tarihi için
büyük kayba sebebiyet verecektir.
Sosyal bilimlerin alanı -tarih başta olmak üzere- spekülasyona açık alanlardır.
Bu alanda yapılan araştırmalar araştırmacının değer yargılarının ve dünya görüşünün
de işe karışması sebebiyle doğa bilimleri alanında yapılan araştırmalardan daha az
264
objektiflik göstermektedir. İncelenen iki halkbilimci de gerek negatif ve zararlı
milliyetçiliğe gerek siyasi tutuculuğa karşı akademik tavır takınmışlar ve
inceledikleri tüm halk kahramanları hakkında bilimsel objektivizm çerçevesinde,
kendi değer yargılarını ve dünya görüşlerini işe katmadan, gerçekleri söylemekten
çekinmemişlerdir. Tutarlı bilim insanlarının benimsemesi gereken hümanist bir tavır
benimsemiş halkbilimciler verdikleri eserlerle halkbiliminin evrensel olduğunu
göstermektedirler. İki bilim adamı da milliyetçiliğin aydınlanma ve romantizm
arasındaki seçiminde aydınlanmadan yana tercih yapmışlar ve verdikleri eserlerde bu
tercihlerini göstermişlerdir.
Halk felsefesi alanı ise iki halkbilimcinin de temel çalışma alanını
oluşturmaktadır. Resmi tarih-halk tarihi ayrımı olduğu gibi resmi ya da genel felsefe
ve halk felsefesi ayrımı da görülmektedir. Halk zihniyeti, eğitimli ve şehirli
zihniyetten ciddi farklıklar göstermektedir. Genel halkın (avam’ın) belirli sosyal,
siyasal ve tarihi durumlara gösterdiği tepki diğer halk kitlelerinin (elit’in) gösterdiği
tepkiden daha farklıdır. Bu farklılıklar iki halkbilimcinin eserlerinde de temel taşı
oluşturmaktadır.
Bunlar haricinde Boratav’ın eserlerinde zor bir dil kullandığı bilgisi tezde
verilmişti. Boratav’ın bunu yapmaktaki amacı ise okuyucusunu bu yolla eski dildeki
ve halk dilindeki kelimeleri öğrenmeye sevk etmektir. Boratav’a göre bu yolla
okuyucu dilinin dağarcığını zenginleştirecektir. Boratav, bu tavrı ile kendisine göre
haklı olsa da ülkemizin okuma ve araştırma alanında çok gerilerde olduğu
düşünülürse, bu tavır Boratav’ın eserlerini daha az popüler yapacaktır. Yine
Boratav’ın eserlerinde anlatımda Başgöz’e oranla daha mesafeli ve akademik bir dil
kullandığı da gözlenmektedir. Bu sebeplerden ötürü akademik kaygısı olmayan,
265
konunun meraklısı bir okuyucu, Nasreddin Hoca örneğinde olduğu gibi, halkbilimi
alanında bir şahsiyet üzerinde araştırma yaparken Başgöz’ü ve eserlerini kendisine
daha yakın bulacaktır.
Yapılan bu çalışma, Boratav ile Başgöz’ün bir tür usta-çırak ilişkisine sahip
oldukları sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Gerek kronolojik olarak önce oluşu ve
gerekse ortaya koyduğu çalışmaların niteliği Boratav’ı, Başgöz’ün gözünde bir usta
konumuna yerleştirmekte ve bu durum kendisini bir biçimde Başgöz’ün eserlerinde
de göstermektedir. Durum böyle iken daha baştan şu konuya dikkat etmek gerekir ki
bu değerlendirme büyük oranda usta-çırak değerlendirmesine benzeyecektir. Boratav
Cumhuriyet sonrası dönemde yetişen ilk halkbilimcidir. Kendisinden önceki isimler
Mehmet Halit Bayrı, Selim Sırrı Tarcan, Ziya Gökalp ve diğer önemli isimler
akademik anlamda herhangi bir resmi ya da gayri resmi eğitim almamışlardı. Zaten
dönem koşullarında bu durumun imkânı da yoktu. Buna rağmen bu önemli isimlerin
topladıkları bilgiler genç Cumhuriyet’in ilk folklor çalışmalarına temel olmuştur.
Boratav’ın folklor ve edebiyat alanında yanında yetişen önemli bir diğer isim ise
Oğuz Tansel’dir. Ardında on kitap bırakarak 1994 senesinde aramızdan ayrılan masal
derleyicisi Oğuz Tansel de Boratav’ın öğrencileri arasındadır. Tansel’in 1942–46
yılları arasında Amasya’dan derlediği masallardan bir bölümü Boratav ve Eberhart’ın
hazırladığı Türk Masal Kataloğu’nda yer almaktadır.
163
Müslüman doğu toplumlarında, kültür olgusunun temelini dini inanç teşkil
etmektedir. Osmanlı’da belirgin, hatta temel olan bu öğe Cumhuriyet ile birlikte
yerini dil alanındaki birliğe bırakmıştır. Kültür alanındaki bu köklü değişim şüphesiz
163
Mavisel Yener, Balıkları Konuşturan, Dağları Öpen Masalcı: Oğuz Tansel, Cumhuriyet Kitap
Eki, Sayı 1020, 3 Eylül 2009, s.24
Dostları ilə paylaş: |