269
Bununla birlikte yaĢanan gerginliklerin Ġki ülke arasındaki ekonomik ve ticari
iliĢkileri etkilemediği ifade edilebilecektir.
Daha önce de bahsedildiği üzere 2003 Irak SavaĢı sonrasında Ġsrail‟in
Irak‟ın Kuzeyinde yoğunlaĢan faaliyetleri, Türkiye
-
Ġsrail iliĢkilerinin
gerilmesinde diğer bir önemli sorun olarak kendini göstermektedir.
Türkiye‟nin PKK Terör Örgütü ile olan sorunlarının devam etmesi, Irak‟ın
toprak bütünlüğü konusunda hassasiyetleri nedeniyle Türkiye, Ġsrail‟in bu
tutumundan rahatsız olmaktadır.
Yakın dönem Türkiye
-
Ġsrail iliĢkileri genel olarak değerlendirildiğinde,
iliĢkilerin gerileme içinde olduğu; iniĢli çıkıĢlı bir dönemde seyrettiği ifade
edilebilecektir. Bu dönem değerlendirildiğinde söz konusu gerilemenin
Türkiye‟nin 59. Hükümetle birlikte izlediği farklı dıĢ politika ile birlikte bölgesel
değiĢikliklerden de etkilendiği, söz konusu gerilemede konjonktürel olayların
da etkili olduğu ifade edilebilecektir. Zira iki ülke arasında geleneksel bir
düĢmanlık bulunmamaktadır. Özellikle 60. Hükümet DıĢiĢleri Bakanı Prof. Dr.
Ahmet Davutoğlu‟nun görüĢleri doğrultusunda geliĢen Türk dıĢ politikası,
Orta Doğu‟da aktif bir siyaset izleme hedefi gütmektedir. Bu politika gereği
Türkiye, Arap ve Müslüman Dünya ile de yakın iliĢkiler içinde olm
aya
çalıĢmakta buna yönelik söylemler geliĢtirmektedir. Bu politikanın da
BaĢbakan Erdoğan‟ın Orta Doğu‟da son derece popüler oluĢu ve Türk
siyasetinin Orta Doğu ülkelerinde yakinen izlenmesi ile birlikte
değerlendirildiğinde,
belirlenen
hedef
doğrultusunda
devam
ettiği
görülmektedir.
Türkiye
-
Ġsrail arasındaki gerginlikler değerlendirildiğinde yaĢanan
olayların, bir anlamda iç politikaya yönelik giriĢimler olarak da
değerlendirilmesi mümkündür. Zira gerek Ġsrail‟de gerekse Türkiye‟de, bu
olaylar ses getirm
ekte ve medyada yoğun Ģekilde yer almakta, iki ülke
dıĢında büyük boyutlu bir etki yaratmamaktadır. Mavi Marmara saldırısı
olayında da görülebileceği üzere, iki ülke medyası olaya geniĢ yer verirken
Dünya basınında küçük baĢlıklar halinde yer almıĢ ya da hiç yer almamıĢtır.
270
Türkiye
-
Ġsrail gerginliğinin ticari iliĢkilere yansımaması, bu durumun
ilerde düzelme ihtimali bulunduğunu göstermekte, yine de iki ülke iliĢkilerinin
90‟lı yıllardaki konumuna gelmesinin beklenmemesi gerektiği ifade
edilebilecektir. Zi
ra Türkiye‟nin konjonktürel olarak bölge ülkeleri ile
yakınlaĢmakta ve komĢularından yakın dönemde konvansiyonel bir tehdit
beklememektedir. Ayrıca Ġsrail‟in Irak‟ın kuzeyine yönelik politikaları ve bu
politikaların Türkiye‟nin çıkarlarına zarar vermesi, Ġsrail‟in Mavi Marmara
sonrası Türkiye‟nin taleplerine olumlu yanıt vermemesi gibi nedenler
sıralandığında iliĢkilerin yakın dönemde yumuĢayacak olsa bile eski çizgisine
ulaĢmayacağını ifade etmek mümkündür.
2003 Irak SavaĢı sonrasında Orta Doğu siyasi tarihinde yaĢanan en
önemli geliĢmelerden birisi, Orta Doğu ülkeleri arasında hızlı bir kasırga gibi
yayılan ve etkilediği bütün ülkelerde yıkıcı bir etki doğuran, yaygın biçimde
“Arap Baharı” olarak nitelendirilen halk hareketleridir.
Bu geliĢmeler Orta
Doğu‟nun yakın dönemde yeni bir yapıya
bürüneceğinin göstergesidir. KuĢkusuz bu süreç daha pek çok ülkede etkisini
göstereceğe benzemektedir. Bu süreç dikkatle analiz edildiğinde daha önce
detaylı olarak değinilen Büyük Orta Doğu Projesi ile de iliĢkilendirilebileceğini
görmek mümkündür. Bu noktada, günümüzde Orta Doğu‟da yaĢanan
geliĢmelerin ABD stratejilerine uygun ve önceden hazırlanmıĢ planlar
olabileceklerini ifade etmek mümkündür.
Bu koĢullar değerlendirildiğinde Ġsrail açısından da mevcut
geliĢmelerin önceden öngörüldüğü ve bu geliĢmelerle ilgili planlar
hazırlandığı tahmin edilebilecektir. Ġsrail açısından mevcut geliĢmelerin
handikabı, mevcut rejimlerin yıkılıp da yerine radikal Ġslamcı yönetimlerin
baĢa geçmesidir. Zira Ġsrail güvenliği açısından en önemli hususlardan birisi
Mısır‟la 1979‟dan beri süregelen barıĢtır. Buna göre Ġsrail Mısır‟la 1979‟dan
bu yana iyi iliĢkiler içindedir ve Mısır, Arap Dünyası ile kötü olma pahasına bu
iliĢkileri sürdürmektedir. Mevcut geliĢmelerin Mısır‟da daha radikal
unsurların
göreve gelmesine sebep olması ve Mısır
-
Ġsrail barıĢının tehlikeye girmesi
271
durumunda Ġsrail‟in en yakın komĢusundan yoğun bir tehdit algısına
kavuĢacağı düĢünülebilir. Ancak Ġsrail‟in mevcut geliĢmelere kayıtsız kalması
ve Mübarek‟e yönelik eleĢtirileri, Ġsrail‟in rejim değiĢikliğine hazırlıklı olduğunu
ve dıĢ politikasında çok önemli bir değiĢiklik beklemediğini ortaya
koymaktadır.
Ġsrail açısından Orta Doğu‟da yaĢanan geliĢmeler, önemli avantajlar
da içermektedir. Zira Orta Doğu‟da Arap Dünyasında yaĢanacak
istikrarsızlıklardan faydalanarak daha da güçlü bir Ģekilde bölge ülkeleri
üzerinde kontrolünü artırabileceği gibi yaĢanan geliĢmelerin Ġran‟a sıçraması
ile Ġsrail‟e Ġran gibi güçlü bir düĢman rejimden de kurtulabilme Ģansı
tanıyabilecektir.
Bu durum, çok boyutlu düĢünüldüğünde aynı zamanda ABD‟nin
yardımlarla ayakta tuttuğu rejimleri artık desteklemekten vazgeçmesi, yeni
kurulacak rejimlerin ABD‟ye daha az yük olacağı beklentisinden de
kaynaklanıyor olabilecektir. Önemli bir ekonomik krizden geçen ABD
ekonomisi dıĢ yardımları azaltma stratejisi güdüyor olabilecektir. Bu
doğrultuda bölgede ekonomik açıdan ABD‟ye muhtaç olmayan, kendi
ayakları üstünde duran, bununla birlikte demokratik temele sahip ülkeler
oluĢturma stratejisi, muhakkak ki ABD
ve Ġsrail politikalarına uygun bir
stratejidir.
ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin Orta Doğu petrolüne olan
bağımlılıklarını azaltmak için alternatif bölgelerden petrol ithalini
yoğunlaĢtırma stratejisi içinde olabileceğini incelemiĢtik. Bu doğrultuda
bölgede demokrasinin yaygınlaĢtırılması ile otokratik yönetimlerin petrol
üzerindeki tahakkümlerinin kırılarak, serbest piyasa ve rekabet sisteminin
yaygınlaĢtırılması ABD ve Ġsrail politikalarına uygun bir strateji olabilecektir.
Bölgede demokrasiye geçiĢ süreci boyunca istikrarsız ülkeler etrafında
yer alan Ġsrail ve Türkiye, bu süreçten güçlenerek çıkabilecektir. Burada
Türkiye‟nin Orta Doğu‟da “Yükselen Bir Güç”, “Bölgesel bir lider” biçiminde
Dostları ilə paylaş: |