da, Birikim ’in 198. sayısında konu etmiştim. Bu, Türkiye’ye ve
12 Eylül konjonktürüne özgü bir illet değil. Radikal/devrimci
sol politika, acze düştüğü ve kendi ‘yapıcı’/kurucu inisyatifini
yitirdiği, ‘anti’ci perspektife sıkıştığı ânda, sinizme meyyal hale
gelir. Öncelikle, sinizmin Stoisizme kardeş olan anlamı kendini
gösterir: Politikayı ahlâkçılık ikame eder. Solculuk, kendini re
aliteden sakınarak ‘temiz’ tutmaya dönük bir sabit ‘duruş’a dö
nüşür. Feci “sistem” tahlilleri ve komplo teoremleri, son kerte
de “düşman kavî, talih zebûn” bedbinliğini büyütmeye ve ‘ira-
de-i cüzü’ iyiden iyiye cüz’îleştirmeye yarar. Her şeyi açıklayan
anahtar kuramsal donanım, özgül sorunların görünmezleşme-
sini, onlar karşısındaki kayıtsızlığı ‘kolaylaştıran’ bir rol oynar
hale gelir - böylece dekadanlaşır. “Sistem”in kâdir-i mutlaklığı-
nın, asimilasyon yeteneğinin ve kendini genişleyerek yeniden
üretme gücünün hayranlık uyandırıcı çözümlemesi, -b u hay
ranlığın da tatmin edici etkisiyle!-, bunun karşısında ‘yapılabi
lir’ olanı zavallılaştırır, giderek iradeyi felç eder.
Bu kitaptaki “12 Eylül, Sol ve Sinizm” makalesinde zikretti
ğim (ama özellikle atıfta bulunduğum kitabından sonraki çiz
gisinden kesin olarak sakındığım !) Peter Sloterdijk, M ark
sist Eleştirel Teori’nin, Nietzscheci “şen bilim”e nazireye, “hü
zünlü bilim ” vasfına bürünmesine koşut olarak, melankoliz-
me saplandığını söylerken,4 bu problemle ‘oynar’. Zaten Eleşti
rel Teori’ye bu minvalde birçoklarının getirdiği eleştiri, “aklın
kötümserliğini” şâhikasına vardırırken, “iradenin iyimserliği
ne” pek pay bırakmamasıydı. Bu vadide ilginç bir eleştiri, Hans
Joas’ınkidir. Joas, Eleştirel Teori’nin ABD’ye muhaceret eden
üstadlarını, kitle kültürüne dayalı totalitarizme ilişkin toptancı
hükümlerinin perdesini aralayıp, Amerikan toplumunda mo-
dernizmin ve kapitalizmin yeni dinamiklerini çözümlemeye
çalışmamak ve buna katkıda bulunabilecek kuramsal araçlara
da burun kıvırmakla eleştirir.5
4
Kritik der zynischen Vemunft
[Sinik Aklın Eleştirisi], Suhrkamp, Frankfurt
a.M. 1983, Önsöz bölümü.
5
“Die unterschâtzte Altemative - Amerika und die Grenzen der ‘Kritischen
Theorie’”, Pragmatismus und Gesellschaftstheorie içinde, Suhrkamp, Frankfurt
a.M., 1999, s. 96-113.
'İyi'pragmatizm
Jo a s’ın eleştirisi, tam da bu yazının konusunu oluşturan si-
nizm-pragmatizm ‘itişmesiyle’ ilintili. Şimdiye dek, solculuğun
sinizmle, sağcılığın pragmatizmle etiketlendiği bir şemayı ta
kip ettik. Joas ise, -on u n çalışmalarında sinizm diye bir konu
y o k -, Eleştirel Teori’nin Amerika muhaceretindeki üstadları-
nı, pragmatizmin kuramsal ve politik mirasını küçümsemekle
de eleştirir, dahası pragmatizmin yapıcı cevherinin sol/sosyalist
düşünceye kazanılması gerektiği fikrindedir. Ve dahası, bunun
bir ‘geri-kazanma’ niteliği taşıyacağına dikkat çeker; zira Ame
rikan pragmatizmi başından itibaren ikiye bölünmüştür: opor
tünizme yakın pejoratif anlamıyla sağ pragmatizm militarizme
(faydacılık) yönelirken, John Dewey’in temsil ettiği bir sol/sos
yalist pragmatizm geleneğinin de varolduğunu hatırlatır Joas.
Bu bakış açısından, politik düzlemde oportünizmle belirle
nen, toplumsal-iktisadî düzlemde piyasa ideolojisiyle özdeş
leşen, gündelik hayat ideolojisinde “küçük adımlar”la “başar
ma” ve “mutlu olma” telkinleriyle tüketilen pragmatizm, prag
matizmin sağ tarzım teşkil eder. Hâkim tarz da budur. Ve bu,
pragm atizm in dekadanlaşm ası
dır. Başta zikrettiğim gibi, böyle
bir pragmatizm realizm in m etafizikleşm esidir ve sağın kendini
salt ‘zaten olan’la meşrulaştırmasının gıdası olur.
Dewey’in -Jam es’ten el alarak geliştirdiği, Mead tarafından
sürdürülen- pragmatizm çizgisi ise, toplumsal ve politik eyle
min beşerî karşılıklılığı içerisindeki ucu açıklığına, deney sel/ci
mâhiyetine ilkesel bir önem veren, buna bizatihi değer atfeden,
buradaki toplumsal ve siyasal öznel iradelerin çözüm bulma ka
pasitesine önsel kayıtlarla ket vurulmaması gerektiğini düşü
nen, sözkonusu ilişki sürecinden ve çözüm bulma kapasitesin
den evrim e ve ilerlem eye dönük iyimserlik türeten bir tutum
dur.6 Dewey, gerçi kendi düşüncesini “enstrümantalizm” (araç-
salcılık) olarak tanımlıyordu ama aslında aradığı, araç-amaç,
düşünce-eylem, olan-olması gereken ikiciliklerine teslim olma
6
Hauke Brunkhorst (ed .), D em okratisch er E xperim entalism us, Suhrkamp,
Frankfurt a.M., 1998.
maktı. Zira bir tarafta süreklilik, yasallık, düzen ile diğer taraf
ta belirsizlik, güvensizlik, değişim arasındaki veya ‘kısaca’ Yapı
ile Süreç arasındaki kutupsallık, her türlü gelişmenin koşuluy
du. Eyleyenin yaratıcılığı ile durumun içerdiği seçenekler ara
sındaki diyalektik ilişki, bu kutupsallığı ‘yönetmeyi’, bu gerilimi
üretken kılmayı sağlıyordu.7 Eylem, bilginin/idrakin hem hedefi
hem aracı olmalıydı/zaten öyle idi. Eylemin ‘değer yapıcı’ süreci
içinde, -b u bilince varılması, bu bilinçle eylenmesiyle-, aracın
kendisi de bizzat hedef olur, başka deyişle araç-amaç ikiliği aşı
lırdı. Değerler ve idealler, olumsal (zorunsuz) koşullarda eyler
ken, bu eylemin yaratıcı/araştırıcı veçhesini oluşturan refleksi-
yon (üzerine düşünme) sürecinden çıkar; ve bu süreç içinde ye
niden üretilir, dönüştürülürdü.8 Dewey, ‘naif -v e liberal- sos
yalizm tasavvuru çerçevesinde, pragmatizmi doğrudan doğruya
demokrasi meselesiyle bağlantılandırmış; demokrasiyi eylemin
yaratıcılığına azam! alan açan, “kooperatif akıl”ın ve her alan
da özyönetimin gerçekleşeceği bir “yaşam tarzı” olarak düşün
müştür. Buradaki ‘naiflik’, eylemin/deneyimin deyim yerindey
se kendi içine/üzerine kapanmasmdadır. Habermas, Dewey’in
‘kamusal iyi’nin ve değerlerin belirlenmesiyle ilgili kaynağının,
cemaatin veya özne kolektifinin deneyimlediği kültürel yaşam
formundan ibaret olduğu, bunun da evrensel ve gerçekçi bir de
ğer tasavvurunu sınırladığı eleştirisini getirir.9
Pragmatizmin bu sol damarının henüz taze olduğu 20. yüz
yılın ilk yarısında Marksist düşünürler, genellikle bu dama
rı kaale almadılar, pragmatizmi topyekûn Amerikan kapitaliz
minin fiilî-kendiliğinden ve ‘resmî’ ideolojisi sayarak bir kena
ra attılar. Ya da, pragmatizmi “rasyonalizm ile ampirizmin di
yalektikten arındırılmış yararcılığı” olarak indirgediler. Diya
lektik eksiğiyle kastedilen, -örneğin bu görece ayrıştırıcı, in
celikli eleştiriyi formüle eden Troçki’d e-, pragmatizmin - ‘sol’
yüzüyle d e- sınıf mücadelesini inkâr ediyor veya hesaba kat
7
Tatjana Heisermann, “John Dewey: Ber Begriff des Experience”, http://www.
uni-koeln.de/ew/fak/paedagogik/dewey/texte/texte/dewey_experience.html
8
Hans Joas, Die Entstehung der Werte, Suhrkamp, Frankfurt a.M. 1999, s. 180.
9
Wahrheit und Rechtfertigung,
Suhrkamp, Frankfurt a.M., 2004, s. 295.
Dostları ilə paylaş: |