BARIŞ HAREKETİ VE BARIŞ TALEBİ
ABD’nin Irak Operasyonuna karşı gelişen uluslararası muhale
fet, şu globalleşme çağında gördüğümüz nice “globallik” ara
sında en güzellerinden biridir. Barış hareketinin ve barış talebi
nin politik ve düşünsel birikimini, problemlerini ve lüzumunu
yeniden düşünmek için vesile sayalım bunu...
Soğuk Savaş'tan "yeni dünya düzenine",
Batı'da barış hareketi
Batı âleminin kimi ülkelerinde barış hareketinin kendine özgü
bir toplumsal hareket olarak geleneği var. Yakın siyasal tarihte,
“Batı yakasındaki” toplumsal ve siyasal muhalefetin gelişimin
de barış hareketlerinin özel bir rolü olmuştur. Vietnam Savaşı
protestoları, ABD’de Soğuk Savaş atmosferini delen ’68 dalgası
nın önemli bir bileşeni idi ve toplumsal demokratikleşme açı
sından orta vâdeli etkileri de oldu. İngiltere’de barış hareketi
nin, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki siyasal durgunluk döne
minin bağrında güçlü bir muhalefet çekirdeği olarak bayraklaş-
tığını biliyoruz. Almanya’da 1970’lerin ikinci yarısında kitlesel
leşen barış hareketi, kendi gündemiyle ilgili etkilerinin ötesin
de, Yeşiller Partisi’ni doğuran ana kaynaklardandı.
Bu barış hareketleri kendi içinde ayrışmaktaydı. Ayrışmayı
kabaca şöyle tasnif edebiliriz:
1. Hıristiyan barış hareketi.
2. Sosyalist barış kampanyaları. Bu kolun iki ana unsuru vardı:
- İki kutuplu dünya sistemine muhalefet eden “anti-dog-
matik” sol
- Sovyetik sol.
3. Anarşist-liberter ya da teozofik ya da naif-hümanist dü
şünsel kaynaklardan beslenerek, pasifizm i ve anti-m ilitarizm i
bir temel esas olarak benimseyen akım.
Bu kolların kendi arasında geçişler, etkilenmeler de vardı el
bette.
Bu hareket toplamda Soğuk Savaş koşullarının damgasını ta
şımaktaydı. Bu damga, örneğin kutuplar arası doğrudan çarpış
manın sahası olma tehdidine maruz bulunan Avrupa’da, -ö zel
likle bu tehdidin güncelleşme emareleri belirdiğinde-, barış
hareketine konjonktürel bir destek kazandırmaktaydı. Nükle
er başlıkların Avrupa’da konuşlandırılmasına karşı çıkan kam
panyalar, ya da 1980’lerin başında Reagan’ın “Yıldız Savaşla
rı” projesinin doğurduğu tepki, böylesi konjonktürel tepkile
rin örnekleridir. Konjonktürel koşullar, “normal” şartlarda ra
dikal muhalefete yatkın olmayan unsurların da barış hareketi
ne meyletmesine zemin hazırlayabilmiştir.
Bunun yanında, 1946-1990 dönemindeki barış hareketleri,
“maksatlarının başka olduğuna”, araçsal bir akla hizmet ettik
lerine dair şüphelerin gölgesi altındaydılar. Özellikle, ebedî ba
rışın güvencesi olarak gördükleri “dünya sosyalist sistemi”nin
savunmasını güçlendirme kaygısıyla barış hareketine destek
veren SSCB yanlısı gruplar, barış savunuculuğunun ilkeselliği-
ni, etik tutarlılığını zedeliyordu. Özellikle bu gruplar, -bunun
yanında başka bazı sosyalist gruplar d a-, gerçekten barış ha
reketini bir “kamuflaj”, bir “sızma” ve bir propaganda imkânı
olarak değerlendiriyorlardı.
Soğuk Savaş döneminde Batı dünyasında gelişen barış hare
ketinin neticede bir gelenek oluşturmuş olması önemlidir. Bi
leşenleri arasındaki tartışma, “barış” mefhumunun düşünsel ve
etik temellerine, toplumsal ve politik anlamlarına, tarihsel ko
şullarına dair bir birikim ortaya çıkartmış; bu da neticede ba
rış savunuculuğunun özerk bir söylem olarak güçlenmesini ge
tirmiştir.
Buna rağmen, Soğuk Savaş sonrası dönemde Batı’daki barış
hareketinin ciddi bir kriz yaşadığını gördük. 1991’de ABD’nin,
“Birinci Körfez Savaşı” olarak anılan, Irak’a ilk saldırısı; arka
sından 1999’da NATO’nun “Yugoslavya operasyonu”; şimdi de
ABD’nin 2. Irak Saldırısı, bu krizi belirginleştirdiler. Özellik
le 1991’de ve Yugoslavya vakasında, kriz daha derindi. Bunla
rın Avrupa’nın/Batı’nın doğrudan taraf olmadığı savaşlar olarak
“uzak” görülmesi; daha önemlisi uluslararası hukuku ve “ev
rensel değerleri” tehdit eden mücrimlere karşı yürütülen hak
lı/meşru savaşlar olduğunun düşünülmesi; hatta bu özellikle
ri nedeniyle gerçek birer savaş olmaktan çok büyük çaplı “ön
leyici polisiye operasyonlar"
olarak değerlendirilebilmesi, “eski”
barış hareketinin birçok katılımcısının bu operasyonlara des
tek vermesini ya da en azından protestoya mahal görmemesini
beraberinde getirdi. Örneğin Almanya’da Yeşiller’in önemli bir
kısmının tutumu buydu.1
Bu vesileyle, Batılı barış hareket(ler)i ciddi muhasebeler yap
ma gereği duydular. Muhasebenin önemli çıktılarından biri, sa
nırım, barış hareketinin özerkliğini güçlendirmeye dönük bir
arayış oldu. Soğuk Savaş döneminde barış hareketinin göre
ce özerk olmakla beraber büyük kitlesi itibarıyla sonuçta yine
de “başka” bir toplumsal-politik öznenin siperinde barınıyor
du: Kilise/”sosyal-hıristiyanlık” ya da sosyalist yapılar ya da Al
manya örneğinde Yeşiller... Gerek bu politik öznelerin 1991 ve
1999 “operasyonlarında” kararlı bir savaş karşıtlığından uzak-
laşabileceğinin görülmesi, gerekse genelde “politik özne” ola
rak kapsayıcı güçlerinin azalması, banş hareketini, kendi ide
olojik ve eylemsel özerkliğini pekiştirmeye itti. ABD’nin Irak’a
1
Bu konuda Birifeim’de Adnan Ekşigil’in bir yazısı ( “Avrupa, savaş, Türkiye”,
121. sayı, Mayıs 1999) ve benim bunun üzerine yazdığım bir kısa eleştiri de
( “Antimilitarizmin gerekliliği”, 122. sayı, Haziran 1999) bu krizi özeder nite
liktedir.
Dostları ilə paylaş: |