Yunus ve Kayguauz’u alalım; onların, yaratmalarında yal
nız din ve tarîkat konuları ile sınırlanmış olmadıklarını da
unutmamak gerekir. Bu dönem şairleri, öte yandan da,
hiç şüphesiz daha sonraki «âşık şiiri»ni etkilemişlerdir:
âşık şiirinin nazım ölçüleri ve biçimleri daha önceki Dö
nemdeki ölçü ve biçimlerin gelişmesi olduğu gibi, dil, ko
nu, üslûp, şiir imgeleri v.b. de de aynı geleneğin sürdü
rülmüş ve geliştirilmiş olduğu bir gerçektir. XVI’ncı yüzyıl
dan sonra, din-dışı ve tarîkat-dışı bir halk şiiri akımı
güç kazanıyor; yüzyıllar ilerledikçe bu akımın temsilcisi
olan adların sayısı da artıyor; daha önceki dönemde rast
lamadığımız biçim ve tür çeşitlenmeleri «Âşı-k şiiri» dedi
ğimiz şiir okulunu meydana getiriyor. Din ve tarîkat konu
larından esinlenen ve sanatlarını yalnız dünya-dışı dü
şünün hizmetine bağlayan, ama gene de seslerini halk
çevrelerine duyurmak isteyen şairler, âşık şiirine paralel
yeni bir akımın temsilcileri olarak beliriyorlar. Yunus, Kay-
gusuz, Hacı Bayram, Eşrefoğlu... gibi ilk dönemin ünlü
şairlerinin izinden giden bu sanatçıları, edebiyat tarihçi-
eri «Tekke şairleri» diye adlandırırlar.
Bu kümelenme, tekkelerin (bektaşî, kaadirî, halveti
tekkeleri, v.b.) kurulduğu ve geliştiği şehir ortamlarında
yetişmiş şairler için doğrudur; bu sanatçılar bir türlü halk
şiirinin temsilcileri olsalar da âşıklardan ayırd edilmeli
dir. Ama
köy
çevrelerinde, alevî - kızılbaş toplumların ya
şadıkları bölgelerde ve kendi mezheplerinin eğitimi ile
yetişmiş halk şairlerini
«âşık»lar
kümesinden ayırmak
güçtür; onlar yaratmalarında bütün nitelikleriyle âşık ge
leneği içinde kalırlar. Bu bakıma, örneğin Pir Sultan,
bir kızılbaş şairi olmakla beraber birçok yönleri ile âşık
tır. Şehirlerde yetişmiş tekke şairleri içinde ise, âşık ge
leneğiyle daha çok ortak nitelikler gösterenler, bektaşî
şairler olmuştur. Ama, örneğin Aziz Hüdaî (XVI. y.) Niyâ-
zî-i Mısrî (XVII. y.) gibi İlâhileriyle ün kazanmış kişiler ka
23
tıksız «tekke şairleri» sayılırlar; âşık geleneğiyle ancak
çok uzaktan ilişkileri söz konusu olabilir.
Soru 1 0 : Âşıkların yaratmaları edebiyat tarihî-
nin inceleme alanına girm ez mi?
Mantık bakımından öyle olması gerekir. Hangi sını
fın sözcüsü olursa olsun, hangi konuları işlemiş olursa
olsun, imza taşıyan her edebiyat yapıtı, edebiyat tarihi
nin malı olmalıdır. Dahası var; aslında edebiyat tarihi, sa
nat tarihi, geçmiş çağların sanat yaratmaları arasında,
şu ya da bu değerde, şu ya da bu ortamların malı olan
yaratmaları birtakım öznel (= sübjektif) mihenklerle ayırd
etmeden, bir milletin kültür ürünlerinin, her çağın bütünü
içindeki yerlerini ve eylemlerini belirtmeyi amaç bilme
lidir. Ama, edebiyat ve sanat tarihleri yakın zamanlara
kadar (günümüzde de çokluk) seçkin yaratıcıları ve on
ların sanat ürünlerini konu edinmek alışkanlığından ve
kolaylığından sıyrılamamış bulunuyor.
Ayrıca, edebiyat
tarihi «tarih» kavramının zorunlu kıldığı bir yönteme uya
rak — bu bakıma haklı olarak— ancak zamanı ve yaratı
cısı belli belgelere dayanır. Âşık yaratmaları her ne kadar
birey ürünleri, imzalı yapıtlar ise de onların bu nitelikleri
yazılı belgelerin bize ulaştırdıkları yüksek-aydın sanatçı
yapıtlarından, birçok özelliklerle ayrılır; sözlü gelenekte
oluştukları, geliştikleri, kuşaktan kuşağa aynı aktarma
yoliyle, yani âşıkların sözlü aktarma yoliyle, ulaştırıldık
ları için, bireyliklerini zamanla yitiren ürünlerdir onlar. O
kadar ki, birçok âşıkların —en ünlülerinin bile— yaşam
ları üzerine, geleneğin bize getirdiği «efsanelere» bürün
müş bilgi kırıntılarından fazla bir şey bilmiyoruz ve bile
meyeceğiz de; kimi âşıkların yaşadıkları çağ üzerine bile
24
(beş on yıllık bir fark değil, yüzyıllık fark ile de) kesin
bilgimiz yok.
İkinci bir olgu da, âşıkların yaratmalarının zamanla
anonim halk şiiri (türkü, ağıt, v.b.) ürünlerine dönüştüğü
dür. Bu bakıma âşık yapıtlarını halk türkülerinin (demek
ki kuşkusuz olarak halkedebiyatı - halkbilimi konusu olan
ürünlerin) incelenmesi içine almamız gerekli olacaktır.
Üçüncüsü, ilerde inceleyeceğimiz «halk hikâyesi» türü
nün oluşma, gelişme ve aktarılmasında âşıkların önemli
payları bulunması, âşık edebiyatı ürünlerine «halkbilimi»
içinde bir bölüm ayırmamızı gerektirir.
Ama, edebiyat tarihi de, kendi inceleme kadrosu ve
yöntemi gereğince, belli çağları,
belli çevreleri temsil'
eden âşıkların yaratmalarını genel olarak türk edebiyatı
nın başka akımları arasında inceleyip değerlendirecektir.
Soru 1 1 : Â şık şiirinin biçim leri nelerdir?
Âşık şiirinin
biçimlerini, bunlarda
kullanılan ölçü
( = vezin) ye göre iki büyük kümeye ayırırız: heceli bi
çimler, aruzlu biçimler.
Heceli biçimlerin, ölçülerine göre, çeşitlenmeleri şöy-
ledir:
a) 4 + 4 + 3 ya da 6+ 5 . 11 heceli ölçüde şiirler.
b) 4 + 4, 5 + 3 ya da serbest duraklı, 8 heceli şiirler.
c) 4 + 3 ya da serbest duraklı 7 heceli ölçüde şiirler.
ç) seyrek olarak, ayni bir şiirde değişik ölçülerin
kullanıldığı şiirler.
Heceli biçimleri belirleyen ikinci önemli öge uyak
tır. Belli bir ölçüde söylenmiş olan şiirin içinde uyakla
rın düzeni (sıralanış ve tekrarlanış kuralları) ile şiir ke
sin biçimini almış olur.
Âşık şiirinde
(ve genel olarak
halk edebiyatında)
25
Dostları ilə paylaş: |